Geri geldim, moralim çok bozuldu. Kendi gençlik yıllarımı hatırladım…
Affedersiniz, özür dilerim…
Tabiri caiz ise Onun yaşlarında g.tüm çoktan b.ktan kurtulmuştu…
Tüm yaşanmışlık, tüm aksilikler her şey unutulmamış ama ardımda kalmış gibiydi…
BAKMA…
Hala, hani her an kaçıyorum, koşturuyorum ya…
Kendim için değil, benden bana daha yıkın olanlar için değil, çekirdek aile…
Sevdiklerim…
“Takıntılar”, yoksa benim çok şükür “tuzum kuru”
Yapmışım gerekenleri vakti zamanında.
Hesaba dahil etmediklerim, aklımın ucundan bile geçmemişlerdi…
Senin gibi, işte onlar…
Kendimden çoktan geçtim, evlat…
Sağlığı tüm bunları, böyle şeylerin olabileceğini düşünemedim, düşünemedim.
Çalışamıyorum ki…
El ekmek tutmuyor, bırak elleri, bileği…
Parmaklarım bile çoğu zaman bana itaat etmiyor, bacaklar…
Allaha çok şükür kötürüm gibi oturmuyorum kenarda ama ne yaşıyorum ne ölüyüm, Araf’ta…
Lotto, motto da tutmuyor ki vereyim her bir sevdiğimin eline birkaç yüz biner Euro…
Sen dahil, çekil kenara…
Bende dertten, üzüntüden, düşünmekten kurtulayım…
Çıkmadı ki bunu yapayım.
Annem demin dedi “Önder gözlerinin içi kıpkırmızı!”
Hani yazdım ya dün, bir güzel uyku geçerim diye. Nerede?
Uyu, uyan…
Geldim gittiğim yerden geriye…
Uzandım…
Gazete okuyorum, Soner Beyi okudum sonrasında Sayın Çölaşan’ı…
Gözümün önüne ne geldi biliyor musunuz?
Hayalimde canlandı…
Soner Bey ve hep iddia ettiğim gibi kişinin tecrübeleri…
Deneyim kardeşim, deneyim…
Bilgi…
Ama gerçeği!
Yazıyor çiziyor gene, kısmen yazdıklarına katılıyorum…
Kimi bilgi ise benim bilgi düzeyimle yanlış, evet yanlış…
Yalan, dolan demiyorum. Demek istemiyorum…
Çalışıyordum, çalışabiliyordum o zamanlar. Wiesbaden…
Hessen eyaletinin başkenti olmakla birlikte kaplıca sahibi…
Tee Romalılar dönemine dayanır tarihi…
Öyle semtleri var ki sadece aklın durur derim, akla ziyan yani…
Sonnenberg bunlardan biri…
Beylik köşkleri, kocam kocam bahçeler içeresinde üç – dört katlı yapılar…
Gir içine…
3-5 metre yüksekliğinde tavanlar…
Kayboluyorsun odaların içinde ya resmen kayıp oluyorsun.
Müşterilerimin bir kısmı burada ikamet ediyordu veya buradan çalışıyorlardı…
Yönetiyorlardı “imparatorluklarını”
Bundan on, on beş sene öncesiydi…
Bir Catering sahibi…
1000 kişilik kadrosuyla devasa bir organizasyon, Sonnenberg’te ikamet ediyor…
Çağırdı beni bir sorunu vardı, hal ettim. Dedi otur bir kahve içelim…
Oturuyoruz karşılıklı, benden 10, 15 yaş büyük olsa gerek…
Laf lafı açtı, sordu “saat ücretin kaç para?”
Dedim duruma göre 120 ile 350€ arası…
Merak etti, şirketinde de sorun varmış, ofisinde…
Ağ meselesi…
Bir garip güldü, aşalar gibi demek istemiyorum, takdir eder gibide bir gülüş değildi, bir garipti…
Dedi…
“Ben bu parayı dakikada kazanıyorum!”
Artık aklından ne geçtiyse…
Bak kardeşim…
El ayak tutmuyor ama paradan para kazanması benim için çocuk oyuncağı…
Sorun…
Nakit azlığı!
Bilmiyorum katılır misin yazacağıma…
İster dünyada siyasi ister teknolojik gelişmelerden haberdarım…
Paradan para kazanmak…
Zamanı geldiğinde bir para birimini satıp vakti saati geldiğinde bir başka birim satın almak…
Para bir ürün, bir mal…
Al gülüm ver gülüm yani…
Kendime bu konuda çok güveniyorum, zamanlama…
Ancak…
Akacak ki gelecek ki riske giresin…
Üç, beş ile gireceğim işin içine gelmeyeceğini, kazanamayacağımı bildiğim için…
KIYAMIYORUM…
Bir yakınım demek istemiyorum, bir dosttan öte…
Kan bağı olmasa bile bir GÜNDE…
Ortalama 40 – 50 bin Tayyip Lirası kazanıyor, borsa…
Ve döviz işlemleri ile…
Örneğin sadece bu gerçek yüzünden, bildiğim, şahit olduğum bu gerçek yüzünden Soner Beyin yazdıklarına katılmam mümkün değil. Belki ileride…
Allah nasip ederde bir gün dönersem memlekete ki yaptım…
Hepimiz yapıyoruz, neredeyse tüm gurbetçiler, parada para kazanıyoruz…
Faklı bir şekilde yine yaparım, maksat günlük harçlığı, nafakayı çıkarmak…
DIKKAT, DIKKAT, DIKKAT
Bak…
Bunu buralarda yapamıyorsun, yani yaparsın ama uğraştığına değmiyor…
Üç, beş kuruş için değmez…
Neden biliyor musun?
Çünkü devlet, devlet gibi devlette ondan…
Düzen…
Bankacılık sistemi, denetim, kanunlar buna izin vermiyor!
Tabii var burada da yol ve yöntem…
Paranı altına yatır mesele. Evlat için almıştım…
Cüzi bir rakam ne takacağız geline ne vereceğim oğlanın eline…
İster inan ister inanma…
Nema…
Yüzde 10, 15 civarında…
Katlıyorsun paranı yani!
Hiçbir banka vermez bunu sana…
Hele bu zamanda!!!
Külçe altın kardeşim külçe altın…
Gerçeği…
Kâğıdı, tahvili…
İncik, boncuk, beşi bir yerde değil!
Kaldı ki…
Külçe altın Almanya’da vergiden muaf…
Ne güzel değil mi?
Tayyipistanda pırlanta, galiba elmas gibi.
Neyse çok uzadı ve ben sıkıldım…
Kısadan hisse…
Ah Önder ben senin ağzına yüzüne s.cayım emi…
Sevdiklerim, benden olanlar üzüyor beni…
Ve ben…
Çalışamıyorum ki onlara, canlarıma faydalı olayım!
oku Soner Beyi
oku, Sayın Çölaşan’ı