Çiş meselesi, kızım sana söylüyorum gelinim sen anla

>>>Şimdi evlat ile konuştum<<<
Çişi yazacaktım, kısmet başka zamanaymış. Yok, sapıttı mi bu çeyrek demeyin…
Okuyunca şaşıracağınıza eminim, en azından birçoğunuz şaşıracaktı…
ALMANYADA NELER OLUYOR?
Bugün Hamburg havalimanı, „hemen öncesi“ Frankfurt…
Daha birkaç gün oldu olmadı kadın polis trende adam vurdu…
Bugün polis Berlin’de…
Dedim, uyardım evladı…
Geceleri çok dikkatli olun, polisi, iti – kopuğu şüphelendirecek hareketlere dikkat edin…
Mümkünse gece yarıları sokaklarda olmayın…
ALMANYADA BIR ŞEYLER OLUYOR!

Havalimanları, bilmiyorum kanıtlayamam…
Ama birden fazlası tesadüf değildir benim için…
Sözde cereyan kesilmesi, “backup”, yedekleme sistem(ler)i?
Acaba diyorum, acaba…
Olabilir mi?

Bu arada G7’nin altısı…
ABD yaptırımlarına karşı, bağımlılık…
500 milyonluk bir pazar “300” milyona teslim oldu!

Dünyadaki ilk ve tek örnek ben olmalıyım; CANLI MANYAK MIKNATISI

Vallahi billahi öyle olmalı…
Ayılıp -bayılıyorum, başım havalarla dertte. Odamdaydım, eve kaçtım, evden dükkâna…
Kardeş gelmiş, komşuculuk oynuyoruz burada…
Unutmadım sordum tavukları…
Bilirsiniz insanda da olur, kimi kadınlar kendilerini hamile sanır…
O hesap, kaç 21 gün oldu…
Kardeşe söylemeliyim, bir tavuk psikoloğuna götürsün ikisini.

😊

Kardeş demez mi…
“Çok şükür horozumuz iyileşti, şimdi ona horozluğu öğretiyoruz!”
???
“Üürü üüü diyoruz, O sadece ü!”

Yok kardeşim benim acilen araziye uymam lazım, çekip gitmem gerek…
Yoksa kalan son 2,5 gramı bunlara kaptıracağım.

Not: bana 24 yaşında tekrar yürümeyi öğretmişlerdi…
Böyle bir şeyin olabileceğini bilmiyordum gerçi…
Ama horoza ötmeyi…
Bana çok garip geldi!

Sayın Dündar,
Size yazma sebebim bu konudaki düşüncelerinizi merak ettiğim içindir. Yoksa doğrudan KA. DER’e yazar, lazım gördüğüm tepkiyi “yüzlerine karşı“ verirdim.

Ömrüm Avrupa’da geçti, siyaseten faal bir insanım…
Kadını…
Anne, aile bireyleri, yâr, yoldaş, sevgili ve arkadaş olarak tanıdım…
Her zaman dediğim, yazdığımdır her erkek, erkek, her kadın, kadın, her insan maalesef insan değildir, olamıyor(!)

Biliyor musunuz?
Türk toplumunda, bu ulusta en çok eleştirdiğim konulardan biri at gözlüğü meselesidir…
Dünya Türkiye’den ibaret olmadığı gibi…
Kadın…
Ki >>> bizzat bunun şahidiyim <<< dünyanın neresine giderseniz gidin her yönden iş yükü açısından siyasal ve sosyal erkeklerden çok ezilmekte, yıpranmakta, yıpratılmaktadır. Dikkat buyurunuz lütfen, Gelir adaletsizliğinden tutun, çağdaş “kökenliğe” kadın eziliyor
AMA…
Kadın…
Kadınsa buna karşı duruyor, durabiliyor. Gözlemleyebildiğim dünya çapında…
Birçok millet tanıma fırsatı buldum…
Kadın sıfatında insanların kadere, olguya teslimiyetidir!

Nasılsa bir şey değiştiremeyeceğiz inancı, inandırılmışlıkları (…)
Tabii…
Toplumların kültür düzeyi, eğitimleri, hayat algısı, örf ve adetleri haliyle… Geleneklerinin de bu “teslimiyette” büyük çapta rolü var. Ka. Der serzenişte bulunuyormuş… Pekiii, Hanımefendiler burunlarından öte zahmet edip bir dünyaya, Avrupa’ya…
Daha fecisi coğrafyamıza hiç söyle bir “alıcı gözüyle” bakmışlar mi?
Bakmış olsalar…
Bir yerde katılım açısından bile şükür edecekler halimize(!?)

Emekliyim…
Ama iş hayatim boyunca çok ama çok yüksek pozisyonlarda, mevki sahibi insanlarla da çalışmak > zorunda < kaldım, istediğimden değil mecbur kaldığım için, gördüklerim, yaşadıklarım, şahit olduklarım bu yazının konusu değil. Örnek vermek gerekirse, mesela yönetim kurullarından söz ediyorum, on kişiden bir, bilemedin ikisi kadındı.

Dedim ya siyaseten faal bir insanım diye, sosyal…
Sinir olurdum kota meselesine…
Yok engellilere kota, yok azınlıklara, yok ona yok buna…
Bu arada kendim, ağır, çok ağır derecede engelliyim…
Kadınlara kota…
İş hayatında, siyasette!

Allah…
Alına yazıyorsa yazdıklarını, değiştirilemez kaderi bir o kadarda insan tercih hakki vermiştir…
Söz gelimi, ben kaderini tayin ettim ama hayatını yaşama şeklini ve tercihlerini senin eline bırakıyor kulum, izleyeceğin yolu kendin seç, tercih senin demekte. Öyle değil mi Efendim, öyle değil mi?

Not: Sadece Almanya için bir örnek AMA dünyada pek farklı değil…
Alman siyasal bilinç ve eğitim sitesi, Alman hükümetine ait, resmi yani…
Bilmiyorum tabii ama…
Almancanız olmasa bile Efendim, grafiklerin dili uluslararasıdır. Mavi erkek, yeşil kadın…
Kırmızı toplamı…
Seçime katılım oranı 1953 – 2009 arası:

http://www.bpb.de/nachschlagen/zahlen-und-fakten/bundestagswahlen/55597/nach-gechlecht

Eminim…
Bir gün vakit bulup bu konuda düşüncelerinizi bizlerle paylaşırsanız benim gibi birçok insani ilgilendireceği görüşündeyim.

Saygılarımla ve başarılarınızın devamlılığını dilerim

Önder Gürbüz
Almanya
http://wordpress.gurbuz.net

kahramanları kadınlarımızdır!..
2 Haziran 2018

İçinden geçtiğimiz hukuk dışı uygulamalar, antidemokratik girişimler, kumpaslar ve baskılarla dopdolu “korku imparatorluğu” sürecinin ilk demokratik ve cesur başkaldırısını kadınlarımız yaptı. Çünkü bu dönemin en büyük mağduriyetini kadınlarımız yaşadı. Başlarına neler gelmedi ki? Dışlandılar, aşağılandılar, hakaretlere, şiddete ve cinsel saldırılara uğradılar! Minicik kız çocuklarımız bile cinsel saldırı hedefi olarak gösterildiler!.
Ama onlar yılmadılar…
Cumhuriyet değerlerini, çağdaş kazanımlarını ve haklarını korumaktan asla vazgeçmediler…
Gazetem SÖZCÜ’nün ve yurdu diyar diyar dolaşarak yaptığımız Halk Arenası’nın en içten, en büyük destekçisi de kadınlarımız oldular…
* * *
Gelin görün ki, tarihe geçen bu güçlü duruşun kahramanı olan kadınlar, partilerin Yüksek Seçim Kurulu’na verdikleri aday listelerinde yine hak ettikleri karşılığı bulamadılar!
Erkek egemen siyaset yapısının takdiri sonucu 4 bin 200 aday arasında sadece 931 kadın listelerde yer alabildiği gibi; bunların da ancak yüzde 5,4’ü, adlarını birinci sıraya yazdırabildi!
* * *
KA.DER bu haksızlığa isyan ederken şu gerçekleri dile getirdi:
“Nüfusun yüzde 50’sini, seçmenlerin ise yüzde 51’ini oluşturan kadınların ‘Seçme ve Seçilme Hakkı’nı elde edişlerinin 84. yılında milletvekili aday listelerinde sadece yüzde 22 oranında yer bulabilmiş olmaları, bizlere gösteriyor ki; bu dönemde de her konuda olduğu gibi kadınlar hakkındaki kararları yine erkekler verecekler!
Oysa bir toplumda demokrasi anlayışının gelişebilmesi için, kadınların siyasette daha etkili olmaları; tam demokrasiden söz edebilmek içinse, kadınların siyaset dahil tüm karar mekanizmalarında eşit temsil ediliyor olmaları gerekmektedir.
Kadınlarla ortaklaşmamış hiçbir siyasi yapı başarılı olamaz. Çünkü dünyanın yarısını kadınlar oluşturur ve gerçek ittifak kadınlarla yapılmış bir ittifaktır.
KA.DER olarak yeni ‘Erkek Dönem‘ için diyoruz ki:
Eşit Temsil Bir Haktır! Kadınsız Meclis Yarım Kalır!..”
* * *
Daha ne desinler?..
Bu sözlerin altına imzamızı atıyor, “Erkek Meclis”in hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz!..

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/ugur-dundar/bu-donemin-en-buyuk-kahramanlari-kadinlarimizdir-2444173/

Blaue Banane (Mavi muz) veya bin yıl önce bin yıl sonra

Çok fazla öne çıktım yine…
Ah şu çenemi bir tutabilsem!

Nasıl tutarsın, tutabilirsin yürek feryat ediyorken…
Her Allah’ın günü tecavüze uğruyorken, söyle…
Nasıl susarsın?


Evet…
Tecavüz mağduruyum, tecavüz mağdurlarıyız…
Aklımıza, inandıklarımıza…
Millete ve vatana her Allah’ın günü tecavüz edilirken…
Sen…
Kendin için Atatürk milliyetçisi de ve sus, ulusal varlığımıza inan ve sus…
Bil, bilincinde ol 1923’den iki binlere neliklerle, nasıl gelindiğini…
Gör…
Ve isyan etme(!)

Merak ediyor insanlar, kim ve nerede…
Yahu benim adim Tayyip mi kendimi ordu ardına saklayayım?
😊
Ancak…
Bu gidişle Kara Mediha’m değil ama başkaları beni popomdan kurşunlayabilir(!?)
Susmalıyım (…)

Bundan bin yıl önce, o zamanlar coğrafyamıza Bizans hâkim, Konstantinopolis…
Yani bugünün İstanbullu dünyanın en büyük yerleşim yeri, iki kıtayı birleştiren bir inci…
Bin yıl sonra yine Avrupa’nın en kalabalık yerleşim yeri(!)

Kuru bir kalabalık…
Kupkuru!

Yazdıklarımla, yayınladıklarımla bir ayağım hapiste…
Zaten hep böyleydi, yeni bir şey değil benim için…
Ne Türk’e ne Almana ihanet içindeyim, barışçıldır, iyiliktir, güzelliktir düşüncelerim ve yolum…
AMA gerekirse nefsi müdafaa, gerekirse…
Evet hazırım ve sevdiklerimi, değer verdiklerimi buna hazırlarım…
Bilirsiniz medeniyeti güneşle, ışıkla kıyaslarlar…
Enerjidir…
Üretim kardeşim üretim, düşüncelerden, ulaşılmaya değer hayallerdir…
Sanattır, musiki…
Bak halimize ve utan.

Mavi muz deyimi bir Fransız tarafından geliştirildi, gerçekten muza benziyor…
Biliyorsunuz değil mi muz kemiklere iyi gelir…
Anla demek istediğimi!

Aslında…
Anlatmam, yazmam gereken çok önemli şeyler var AMA…
YOK…
Dün saat 15’den beri uyuyorum, vücudumda ağrımayan, şiddetle ağrımayan, his etmediğim kemik yok gibi, kalbim, ne zamandan beri sorunum yoktu…
Yarına doğru doktora…
Ölmekten korktuğum için değil ağrılara dayanamadığım için…
Gerçi…
Diyecek gene uyuşturucudan daha fazla ne verebilirim ki?

Orantısız güç karşısında “orantılı” kahpelik

Hayat dediğin garip bir şey…
Ne gelecek, neler gelebilir başa bilemezsin…
Hani…
Gün gelir lazım olur diye…
Rahmetli peder gelir akla, “Önder, her şeyi bil, dene, denemiş ol ama her şeyi yapma!”

Yeraltı dünyası…
Direniş…
Çeşitli yönleri vardır…
Sanalı ve gerçeği!

Big Book of Homemade Weapons

Natriumhydroxid…
Nedir bilir misiniz?
Bilmeyin…
Zamanı gelirse, mecbur kalırsam öğretirim…
Bunu ve daha neler neleri!

Kimya, fizik ve biyoloji…
Fen…
Matematik, hesap – kitap…
Planlama, proje. En güzeli ileriye yönelik…
En sevdiğim biyoloji…
Uygulamalı…
Deneysel!

😊

Not: kahpelik!?
Sevmem arkadan konuşmayı, hareket etmeyi gizli – saklı…
Tuzağı, kandırmayı, aldatmayı…
Yiyeceksen dayağı…
Öleceksen, atacaksan köteği doğrudan olmalı!

“Geldikleri gibi giderler”

Hiç sanmıyorum…
İnanmıyorum, inanamıyorum geldikleri gibi gideceklerini…
Saraylardan…
Tekrar varoşlara döneceklerini!

Sen olsan terk eder misin Cipleri…
O canım malikâneleri, ayakkabı kutularında, çelik kasalardaki Dolarlardan vaz geçer misin?

O yüzden kardeşim…
Akıl olacak başta…
Bir elinde silah diğerinde bomba!

İster yemeni ister kasket…
Çete başı ve çetesinden…
HESAP SORACAK…
Sormayan HESAP VERECEK!

Kadının olduğu her evde BOMBA var…
Kadın…
Kadınsa O evde mutlaka bomba var, YOK senin sandığın gibi bir şeyler değil…
>>> Tahrip gücü yüksek GERÇEK bomba <<<
Kadının olduğu neredeyse her evde var…
Bilirsen, görürsen…
Olanı “hayata” geçirebilirsen tabii!

İnşallah gelmez AMA gelirse vakti, saati…
Ben hazırım!

Bu videoyu MUTLAKA izle…
Neden izlemeni istiyorum senden?
İzledikten sonra belki anlarısın beni, yukarıda yazdıklarımla ilgili!


izle

“Büyücü ya resmen büyücü”

Kardeş…
Dün, aldı anasını, çocuklarını daldılar ormanlara, dağ – tepe…
Dükkâna geldiğimde sordum hanıma, annem nerede?
“Çiçek toplamaya gittiler…”
Hayda!

Odamdaydım, öne geçtim kardeş gelmiş…
Elinde bir şişe, bal renginde bir sıvı içinde, sıcak daha, ilik yani…
“Ağabey bir dene”
Diktim kafaya, bir yudum…
Öfff ne lezzet, biraz şekeri fazla geldi…
Dedi “Su ile açman gerek. Çiçeklerin özü”
Çok hoşuma gittiğini gördü…
“O pis içecekleri içeceğine ben sana daha yapayım, evde dolu!”
Cola, aldığım meyve sularını falan kast ediyor. Yapar arada mehlem falan…
VE ağrıları gerçekten kesiyor!

Kız kardeş işte…
“Büyücü müyücü” nankör kedi ama…
Kız olsun da çamurdan olsun be!

Bu arada…
Bizim hayvanat bahçesinden havadisler…
Kediler iyi çok şükür, Bengal haydutu kayboldu…
Ne zamandan beri dayak yemiyorlar. Sansar falanda yok…
Ama…
Horozlardan biri çok fena hastalandı, ölüyordu…
Ali tabii köy çocuğu, bahçeden getirdi yukarıya iyileştirdi…
Tavuklar…
Kaldı diğer horozlara!

😊

Tüh, bak unuttum sormaya…
Kuluçkaya yatmışlardı galiba ikisi…
Ne oldu acaba?

Dolar 4,64 Euro 5,42

Anlatmışımdır suyu, duruluğunu…
İçinde barındırdığı görünmez tehlikeleri, mikropları, pisliği…
Anlatmışımdır hava basıncını, suyun kaynamasındaki önemini…
Anlatmışımdır irtifayı, konumu…
Anlatmışımdır filtrelenmesini, önemini…
Anlatmışımdır…
Anlatmışımdır…
Anlatmışımdır…
100 derecede mi kaynıyordu su?
Biliyoruz bunun böyle olmadığını AMA öyleymiş gibi farz etmiş olalım…
Fokurdamaya başlar su, kaynadı, kaynayacak…
Soru şu…
Su ne zaman kaynayacak?

Bir orospu karı kıyama kavurması yapmışım, yiyen bir, yemeyen bin pişman

😊
Sonra…
Evet, sonra Önder ağa başladı aramaya…
Önder arar ve aradığı internette mevcutsa bulmaz mı hiç!?

Sapık olsam ve…
İğrenmesem senden…
Midem bulanmasa…
Gerinden bir şeyler yapardım sana!

Recep’im civanım, yağız delikanlım…
Allah büyük, inşallah hesap vereceğin günleri göreceğiz!

Önce Sayın Çölaşan’ı okuyalım, Soner Beyde yazmış konuyla ilgili ama…
Yok, en azından bu seferlik geç yazdıklarını!

Sonraaa…
İndir O kitabi, başla 73. Sayfadan itibaren okumaya…
Kadın sözüm sana, dikkatli oku ve beni hatırla…
89. sayfada…
Canlarım, ciğerlerim…
Neyse, kendiniz okuyun öğrenenin!

Bu da Recep Bey’in gazetecisi!

Sevgili okurlarım, yazdığı her şey bir gazetecinin onurudur. Gazetecinin yalan yazma hakkı yoktur.
Bu kavram makale, köşe yazısı, söyleşi, kitap vesaire, akla gelen her şeyi kapsar.
Gazeteci sonradan kıvırtma hakkına da sahip değildir.
Bir şeyi yazarsın ve sonrasında sonuçlarına katlanırsın.
Eleştiriler gelir, hakaretler gelir, hatta hakkında davalar açılır.
Bütün bu sorunlarla baş etmeyi bileceksin.
* * *
Konuyu tahmin etmişsinizdir. Bu iktidar tarafından 2013 yılında TRT Haber Dairesi Başkanı yapılan Nasuhi Güngör isimli “Gazeteci (!)”
Geçmişte “Yenilikçi Hareket” isimli bir kitap yazıyor…Ve kitabına sağdan soldan birkaç eleştiri geliyor. Bu arkadaş o eleştirilere sosyal medya hesaplarından üç ayrı yanıt veriyor:
– “Hayatım boyunca yazdığım her satırın arkasında durdum. Bunlar üzerinden konuşmak yakışık alıyor mu sence?”
– “Arkadaşlar kimse kimseyi okumak beğenmek zorunda değil. Ben ne yazdıysam arkasındayım. Birbirimize saygı duyalım yeter.”
– “Yenilikçi Hareket kitabımda ve geçmişte yazdığım her şeyin de arkasındayım.”
* * *
Buraya kadar olanlar çok güzel!.. Demek ki bu gazeteci arkadaş, TRT Haber Dairesi Başkanı olmayı başarmış, ilkeli ve ne yazdıysa arkasında durmayı bilen kişilik sahibi bir gazeteci!
Yani dün kara dediğine bugün ak diyen korkak döneklerden değil!
Yazdığı kitabın adı AKP’nin kuruluş döneminde geliyor.
Anımsayacaksınız, o dönemde partinin adı henüz belli değildi ve kuruculardan kamuoyunda “Yenilikçiler” diye söz edilirdi.
Bu vatandaş da onlara yakın biri olduğundan, partinin nasıl kurulduğunu, o dönemde sıradan bir vatandaş olan Recep Bey’in neler yaptığını, kimlerle konuştuğunu falan anlatıyor.
* * *
Kitabında ilginç bir bölüm var. Muharrem Bey bu konuyu miting meydanlarında gündeme getirdiğinde öğrenmiş olduk.
Recep Bey partisini kurarken Pensilvanya’ya gidip Fetullah’tan görüş aldı mı, hatta iznini aldı mı?
Muharrem İnce bu konuyu gündeme getirdi ve “Evet aldı. Seçimden sonra kanıtlayacağım” dedi.
Ama bizim Recep Bey kül yutmaz…
Hemen inkâr etti, böyle bir durum olmadığını söyledi!
Ancak Muharrem İnce, kendisine bizim gazeteci Nasuhi’nin kitabıyla yanıt verdi.
* * *
AKP uzmanımız kitabında aynen şöyle yazmıştı:
“Erdoğan 2000 yılı mayıs ayında (parti henüz kuruluş aşamasında iken) ABD’ye yaptığı gezide uzun süredir orada yaşayan Fetullah Gülen ile de bir araya geldi.
Erdoğan, Gülen görüşmesi muhtevasından (görüşülen konulardan, kapsamından) çok, uzun yıllardır birbirlerine hayli mesafeli olan iki farklı ekolün bir araya gelmesi açısından hayli dikkat çekiciydi.”
Muharrem Bey kitabın bu bölümünü kürsüden okuyunca Recep Bey yine çok sinirlendi…
Zira böyle bir görüşme olmadığını, Fetullah’ı Pensilvanya’da hiçbir zaman ziyaret etmediğini iddia ediyordu.
* * *
Şimdi bu durumda bizim “Gazeteci (!)”, AKP tarafından TRT Haber Dairesi Başkanı yapılan Nasuhi ne yapmalıydı…
Bir tarafta Muharrem İnce bu ziyaretin yapıldığını savunuyor, öbür yanda ise patronu olan Recep Bey, İnce’nin iddialarını reddediyordu…
Ve kitap Kırşehir mitinginde ortaya çıktı…
Nasuhi şimdi iki arada bir derede sıkışıp kalmıştı!
Bunu yazan öyle sıradan biri değildi ki!..
Koskoca, anlı şanlı bir gazeteci idi!
* * *
Şimdi, filmin sonunu görmeden önce bir parantez açalım başka bir belgeye daha bakalım. Bu belge dün oda tv internet sitesinde yayınlandı.
Fetullah Gülen’in en yakınlarından biri olan Osman Şimşek isimli ilahiyatçı, 15 yıldan beri Pensilvanya’da onunla birlikte yaşıyor ve aynı evde kalıyor.
Şimşek 2014 yılında yazdığı “İnkisar” isimli kitabında aynen şöyle diyor:
“2000’li yılların başında, AKP’nin kuruluş aşamasında Recep Tayyip Erdoğan Pensilvanya’ya gelmiş, yaşadığımız yeri görmüş ve kahvemizi içmişti.
Hatta o gün musluklarımız bozuktu, bizimle beraber bahçedeki hortumdan abdest almıştı.
Yine aynı dönemde (AKP’nin kurucularından ve ilk başbakanı olan) Abdullah Gül de teşrif etmiş, evimizde yaşantımıza şahit olmuş, bizimle aynı safta namaza durmuştu.”
Demek ki ikisi de Pensilvanya’ya gitmiş…
Sevgili okurlarım, şimdi parantezi kapayalım ve yine dönelim Nasuhi Güngör’ün neler yaptığına!..
* * *
Kitabında yazdıkları ortaya çıkınca zor durumda kalan Nasuhi bu durumda ne yapmalıydı. Karşısında iki seçenek vardı. Ya o zaman yazdıklarının arkasında aslanlar gibi duracak, ya da kıvırtacaktı.
O, ikinci yolu tercih etti ve bu kez şöyle dedi:
“Kitaptaki iddialar (kendi kitabında kendi yazdıkları) ne yazık ki somut bir bilgiye ve belgeye değil, tamamen o dönemdeki bazı dedikodulara dayanmaktadır. Bizzat kendi yazdığım bu iddiaların kamuoyuna bilgi veya belge gibi sunulacak hiçbir yanı yok. Ne gazeteciliğim, ne de bugüne kadar yaptığım herhangi bir görev, bu kitaptaki iddiaları doğru kılmaz…
Nerede ve hangi konumda olursam olayım, benim yıllar önce yazdığım mesnetsiz (dayanaksız) bir iddianın FETÖ ile mücadeleye ve Sayın Cumhurbaşkanımızın bu konudaki tavizsiz duruşuna zarar getirmesine asla razı olamam!”
Aferin sana be!..
Kitabı yazarken şakır şakır döşenmişsin, şimdi zor durumda kalınca kıvırtıyorsun!
Önceleri kitabını savunuyordun, “Ne yazdıysam arkasındayım” diyordun, şimdi sıkışınca 180 derece çark ediyorsun.
İşte size kısacık bir “Gazeteci, onurlu insan” portresi!
* * *
Sevgili okurlarım, size bir itirafta bulunayım. Muharrem İnce, Recep Bey’in Pensilvanya’da Fetullah’ı ziyaret ettiğini söylediğinde, doğrusunu isterseniz pek inanmamıştım. Gazeteci arkadaşlara da “Bu sefer galiba biraz abartıyor” demiştim.
Ama şimdi inanıyorum.
Hele dün oda tv’de yer bulan Osman Şimşek’in kitabı sonrasında inancım kesinleşti.
Recep Bey’in bundan sonra ne diyeceğini merakla bekliyorum.
Hani Fetullah’la Belediye Başkanlığı döneminde sadece iki veya üç defa karşılaştığını söylüyor, Pensilvanya olayını yalanlıyordu ya, o konuda neler diyeceğini şimdi gerçekten merak ediyorum.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/emin-colasan/bu-da-recep-beyin-gazetecisi-2442424/

DIKKAT
Orijinal baskı, el yazmalı notlar ile

indir VE OKU