Ohhh, Allah’ıma çok şükür. Çok şükür rabbime

Görenseniz zilliyi, göbek atışlarını…
😊
Dansöz mübarek, küçük dansöz!

Kızıp duruyordum, yalvardım anneme aç telefon konuş diye…
Bana düşmez O varken, neticede ben kimim?
Bir baba olarak yapması gerekeni yapmış, çağırmış damadı…
Evde zaten kimse yokmuş, otur karınla konuş demiş…
Kızına da…
Bıçak kemiğe dayanır, son raddeye gelirsin doğru bana anlatacaksın…
YOKSA kimseyle bu gibi konuları konuşmayacaksın…
Hele ablanla…
Çıkmış evden, oturmuş arabaya evi gözlüyormuş. İki saat sonra kari, koca…
Kucaklarında bebe çıkmışlar evden…
Çok şükür Allah’ıma çok şükür…
Mahalle muhtarı, …!!!

Agzına s. çtığımının faraşı, …!
…!

Artık elim kalkmaz…
AMA…
Göreyim, karşılaşayım onunla iki çift söz, yeminle O iki çift söz…
Onu komaya sokmazsam, falakadan çıkmış gibi olmazsa bana da kimse artık Önder demesin!

Çok sevindim, yeminle tarif edemem nasıl sevindiğimi…
Yuva yıkmak bu kadar ucuz, bu kadar kolay olmamalı!

Bir manavın günlüğü

Sen güzel kardeşim, sen…
Tüketici…
Bir gıda maddesinin üretim, tanzim, dağıtım VE pazarlanması hususunda hiç kafa yordun…
Hiç merak ettin mi örneğin köşe başındaki manavın hayatını, çalışma şartlarını, hiç merak edip bu konu üzerinde düşündün mü?
Ben sana bir gününü anlatayım güzel kardeşim, bir gününü…
Örneğin bir kış gününü, ha Almanya ha Türkiye fark etmez. Üç aşağı beş yukarı durum ayni…
Bak üretimi bilmem. Ne bir bilgim ne bir fikrim var bu konuda AMA…
Dedim ya pazarlamasını, satışını kendi, şahsi tecrübelerimden faydalanarak anlatabilirim sana…
Kardeşin bir manav dükkânı, küçük bir marketi var…
Et, süt ürünleri dahil küçük bir dükkânı!

Haliyle her işin kendine göre bir zorluğu vardır, bunu bırakalım bir kenara…
Bir hal gününü anlatacağım sana, yaz ve kış ki kıyasla…
Bak yalanım varsa dünyanın en adi insani ben olayım. Hepsi gerçek, hepsi çok üzücü…
Ali…
Bizim damat, kardeşin eşi. Yatak döşek yatıyor çocuk, çok hasta.

Felaket bir grip, anla…
İnsan yok anlıyor musun, insan yok. Ben, benim ne olacağım hiç belli değil, beni sayma…
Iş var…
Çalışacak insan yok. Ciro var…
Kazanç o kadar küçük ki istesen bile, inan, Allah inandırsın isçine istesen bile…
> Işın hakki olan maaşı vermenin imkânı yok <
Allah var yukarıda, anlıyor musun Allah. Bizler Allahtan korkan insanlarız…
Ister inan ister inanma!

Tabii ki önce işçi hakki, tabii ki. Bak yeminle kendi dükkânımızda işçi çalıştırırken ÖNCE işçinin hakkini ayırır, kalırsa para, harcardım çoluk – çocuğa, evin ihtiyaçlarına!
Buda bir nedendir, bu durum, bu olgu çalışamadığım için kendimi yiyip bitirmemin bir nedenidir!

Sabah üç, en geç dört gibi düşersin yollara…
Tabii bu bize özel bir durum, Wiesbaden – Frankfurt arası düz hesap 30 Kilometre, say birde Wiesbaden – Taunusstein arası 10 daha eder 40 – 45 Kilometre hale gidene kadar. Mazot maliyetini unutma, haftada, işlerin gidişatına göre EN AZ iki kez düşersin yollara.
>>> bununda tek nedeni <<<
On binlerce Euro harcamışsındır buzhaneye, buzhanen varsa haftada iki kez ile yetinebilirsin, aslında gün aşırı gitmen lazım hale.

Almanya’ya özel bir durum mudur bilmem…
Müşteri…
Ya ille görecek elektriklerin yandığını ya gündüz gözü, gündüz…
İlle elektrikler yanacak…
Bir…
İkincisi, manavlara özel bir durum ille kapılar ardına kadar açık olacak…
Ya kış…
Hadi ben alışığım, benim kapım, camlarım hep açık, yaz – kış…
Sigara…
Herkesin bünyesi kaldırmaz ki soğuğu. Çocuğun kapısı açık…
Kış olur, mal dışarıda donar, reyonlarda…
Yaz olur mal ya çürür ya mıncık mıncık olur hem kendiliğinden hem sıcaktan…
> veya müşteri mıncıklar <
NE ZARAR!

Hepsinden geçtim…
Halde, hangi perakendeciyle çalışırsan çalış hep ayni…
Aldığın malin en azından yüzde 10, yirmisi çöp…
Ayıkla…
Sair günlerde…
Beklersin müşteriyi sabahın sekizinden akşamın sekizine…
Yok hal günüyse, sabahın üçünden akşamın sekizine…
Üstelik gelir birde pazarlık eder seninle…
DIKKAT…
Ki sağın, solun…
Her taraf manav dolu, dedik ya Türk, Türkiyeliye özel bir durum birisi bir şey yapsın hemen yanına veya karşısına açar Ali, Veli, Mehmet veya Ayşe ayni dükkânı!

Aldığın ürünlerde kazanç, Allah inandırsın en fazla %10 civarında…
Bu yüzde onun içine maliyeti, giderleri vesaire kat kalıyor eline neredeyse hiçbir şey…
Babamın deyimi ile, rahmetlinin…
Bizler “mini mini bir aileyiz”. Bir avuç insan…
Ol büyük aile dükkândan kalan çürük, çarıkla koca aile geçinir. Gıda harcamaları neredeyse sıfır…
Biz bir avuç insanız, her şey gidiyor çöpe…
Versen, hibe etsen mali…
Bu sefer müşteri gelmiyor, nasılsa alacak çürük çarığı. Anlayacağın…
Akıl kârı değil akıl kârı!

Birde…
Malı indir bindir, öde dükkân kirası, çek milletin ağız kokusunu…
Anlayacağın…
Bir manavın hayati hayat değil, geçindirecekse çoluk – çocuğu…
Bu iş yoğunluğu ve bu kâr ile hiç değil!

Çok kısa, üstü çok kapalı anlatım size bir manavın hayatını…
Gerisini…
Sen anla!

Yorumsuz, uyuyamıyorum, bir uyuyabilsem, bir uyuyabilsem! Yazmıştım geçenlerde, HER ŞEY olabilir, savaş dahil. Yeter ki, yeter ki iktidarda kalsınlar

İstikrar için…

Mısır’da geçen hafta çok ilginç bir toplantı oldu: Avrupa Birliği ile Arap Birliği ilk kez bir zirve toplantısında bir araya geldi.
Zirvenin yapıldığı zaman da, yapıldığı yer de kritik önemde:
Toplantıya ev sahipliği yapan ülkenin, darbeyle yönetime gelen Sisi’nin yönettiği Mısır olması manidar.
Zamanlama daha da ilginç: Zirve toplantısı, tam da Mısır’ın Müslüman Kardeşler liderlerinden bazılarını idam ettiği hafta gerçekleşti.
Üstelik zirvenin Arap kısmında, daha birkaç ay önce İstanbul’daki başkonsolosluğunda hunharca bir gazetecinin öldürüldüğü Suudi Arabistan’ın Kralı başroldeydi.
Avrupalı ülkeler bu toplantı ile insan hakları, demokrasi gibi kavramların Ortadoğu sözkonusu olduğunda “geçer akçe görülmediğini” somut şekilde ortaya koydular.
Batı, Ortadoğu’ya bakarken sadece “istikrar” görmek istiyor: Krallar, darbeci liderler, despotlar varsın ülkelerindeki vatandaşları yerden yere vursun. Batı için önemli olan kendi çıkarlarına zarar vermeyecek yönetimler.
Batı’nın Ortadoğu’ya bu bakışını en iyi okuyanlardan biri, Kaşıkçı cinayetinde doğrudan adı geçen Suudi Arabistan’ın hırslı Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman: Geçen yılın sonunda Suudi petrol parasıyla Batı’ya adeta “çıkarma” yapan, bol bol silah/uçak alışverişi yapıp Batılı liderlerin gönlünü kazanan Veliaht Prens, geçen ay da rotayı Asya’ya çevirdi. Çin’e gitti, anlaşma üzerine anlaşma imzaladı. Pakistan’da “veliaht” değil, Suudi Kralı gibi– ülkeye gelişinde havada Pakistan savaş uçaklarının eskortuyla- karşılandı. Hindistan’da da para dağıtıp, gönüller kazandı. Önüne kırmızı halılar serilirken, kimse Kaşıkçı’nın adını bile anmadı.
Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçiliği’ne de -herkes devrim dedi- bir kadın atayan Veliaht Prens, Washington’dan yükselen “katil” seslerini de bir nebze olsun susturmayı amaçladı. Başarılı da oldu.
MENBİÇ’DE YEREL YÖNETİM DEĞİŞİKLİĞİ KAPIDA
Batı ülkelerinin Türkiye’ye bakışı da çok farklı değil aslında: Öncelikle istikrarlı bir yönetim arıyorlar ki, masaya oturup çıkarlarının peşinde koşabilsinler.
Türkiye’deki mevcut yönetimi yerden yere vuran AB ülkelerinin, mülteci anlaşması yaparak, Suriyeliler’in Türkiye’de kalmasını garantileyip, tüm eleştirileri bir yana bırakması bunun en somut örneği.
Ya da Suriye’yi Rusya’ya bırakmak istemeyen, bir yandan da İran’a karşı sağlam bir cephe oluşturmaya çalışan ABD’nin, tam da son seçimlerden önce Menbiç anlaşmasını imzalaması.
Önümüzde yine seçimler var. Bu açıdan bakınca, bu ay içinde dış politikada mevcut iktidara yönelik bir kaç “Batı armağanı” görmek mümkün.
Mesela Menbiç: ABD, haziran seçimleri öncesinde imzaladığı, ancak aylardır uygulamadığı anlaşmayı 30 Mart seçimi öncesinden -birden bire- uygulamaya koyabilir. Menbiç’teki PKK terör örgütü uzantısı YPG-PYD ağırlıklı yerel yönetim değişip, yerine Türkiye’nin de onay vereceği Arap ağırlıklı bazı unsurlar getirilebilir.
Fırat’ın doğusunda, Türkiye sınırlarına TSK’nın çok kısıtlı/sınırlı bir operasyonuna da yeşil ışık gelebilir. ABD’nin “tampon bölge” planı boşa değil: Sınırın güneyinde küçük bir cebi TSK kontrolüne bırakıp, bunun altında şerit halinde bir “uluslararası kontrol alanı” -bir nevi Çekiç Güç- oluşturma çabaları tam da seçim öncesine getirilebilir. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın, tam da ABD temaslarını tamamlayıp Türkiye’ye döner dönmez yaptığı “operasyona hazırız” açıklamaları da, bu açıdan okuyunca iyice yerine oturuyor.
Elbette bunların bir de “karşılığı” olacaktır. Bu karşılık ise, Trump’ın damadı -ve danışmanı- Jared Kushner’in Ankara ziyaretinde gizli.
Suudi Veliaht Muhammed Bin Salman ile “yediği içtiği ayrı gitmeyen” Amerikalı Damat, şimdilerde İsrail’i tamamen rahatlatacak bir “Filistin-İsrail” anlaşması üzerinde çalışıyor.
Anlaşma taslağı nisanda açıklanacak. Detaylar belli değil: Ancak ABD Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıyarak, Filistinler’e en büyük kazığı atan mevcut Amerikan yönetiminden çıkacak plan tahmin edilebilir: İsrail’in tüm Arap/Müslüman dünyası tarafından tanınmasına karşılık, Filistinler’e de “ekmek kırıntısı” kıvamında küçük bir ülkecik -elbette Kudüs’süz- vermek.
Ankara’daki AKP hükümetinden beklenen ise bu plana kamuoyu önünde biraz bağırıp, sonrasında “unutulmaya bırakması”.
ABD Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıdığında yapılan o afili çıkışlar, o haykırışlar, Büyükelçi geri çekmeler filan hâlâ kulaklarımızda. Ama Washington’daki Türk Büyükelçisi’nin geri çekilme macerası sadece birkaç ay sürdü.
Şimdilerde Kudüs’ü pek anan da yok hükümette.
Filistin için ortaya atılacak Amerikan planının da akıbeti Türkiye açısından yine benzer olacak gibi…
CHP’YE “RUMLARLA İŞBİRLİĞİ” SUÇLAMASI NEREDEN ÇIKTI?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın CHP’ye yönelik suçlamaları, seçim tarihi yaklaştıkça ivme kazanıyor. CHP’yi önce “terör cephesinde” yer almakla suçlayan Erdoğan, son olarak ithamlarını “Kıbrıs Rum Kesimi’yle işbirliğine” kadar vardırdı.
Rize mitinginde “CHP, PKK, FETÖ ve Kıbrıs Rumları’yla aynı yolda yürüyor” dedi.
Açıklamanın zamanlaması ilginç:
Çünkü Cumhurbaşkanı’nın Rize’de bu sözleri sarfetmesinden sadece saatler önce, Erdoğan’ın “kardeşim” dediği, hatta “Türkiye’deki tarihi eserleri yıkıp, yenisini birlikte yapacaklarını” açıkladığı Katar, Kıbrıslı Rumlarla yaptığı işbirliğinin sonuçlarını açıkladı:
Rumlar’ın Akdeniz’de -Türkiye’nin tepkisine rağmen- verdiği arama iznini kullanan Amerikan Exxon Mobil ile Katar milli petrol şirketi konsorsiyumu, devasa bir doğalgaz yatağı bulduklarını açıkladılar.
“Kardeşimiz” Katar’ın rumlarla işbirliğine hiç değinmeyen Erdoğan’ın, ortaya CHP’yi sürmesi ister istemez şu soruyu akla getirdi;
AKP acaba seçim sonrasında Kıbrıs’ta yeni bir “açılım” mı planlıyor?

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/zeynep-gurcanli/istikrar-icin-3766349/

Kendi kanımdan kan, canımdan can olanlar hayranı

Türkiye’de…
Yok, yok kardeşim kendimi övmek değil…
Yan yana çekilmiş fotoğrafları var, mutlular…
Benim için utanç verici, uzaktayım, çekip kenara anlatamıyorum ki!

Çok insan geçti elimden, çok ama çok. Haddinden fazla…
Kadını ile erkeği ile…
Ben insana bir kez not vermeye göreyim, neredeyse hiç yanılmam.

Belki hatırlı okuyucularım anımsayacaktır onun hakkındaki düşüncelerimi!?
Papazdan bir alıntı, bu arda unutmadan SÖZÜ gazetesinden yine ayni teraneler…
Neredeyse tüm yazarları söz birli etmişçesine…
AKP öldü, bitti demekte. İnşallah yanılırım ama belki anımsayacaksınız…
Bir Nisan günü Önderin sözlerini!




Tuncay Özkan’ı protesto!

CHP’de sular durulacak gibi değil… İzmir Buca’dan birçok okurum mesaj yollayarak, “Parti Meclisi’nin kararı ile İzmir Buca adayı yapılan Suat Nezir neden son anda harcandı?” diye soruyorlardı. Bu konuda bilgim yoktu.
Önceki gün Sabahattin Önkibar’dan meseleyi öğrendim ve okurlarımı bilgilendirmeyi görev saydım. Son anda üzeri çizilen Suat Nezir, meslektaşımız Önkibar’ı telefonla aramış, ona birçok şey anlatmış. Söyledikleri özetle şöyle:
“CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan partide kendisine ekip oluşturmak adına dalavereler çevirip benim yerime son dakikada avukatı Erhan Kılıç’ı ‘Buca adayı‘ yaptı.
Buna ilâve olarak diğer avukatını İstanbul’dan İzmir’e getirip birinci sıradan Belediye Meclisi adayı olmasını sağladı. Keza yine adamı olan eski Konak İlçe Başkanı Şakir Başak’ı listeye koydu.
Ben bütün bunlara itiraz edince CHP Parti Meclisi kararına rağmen İl Seçim Kurulu’na benim yerime kendi avukatının ismini verdirdi.
Bunların derdi seçimi kazanmak değil, CHP’yi ele geçirmek!
Buca halkı şu saat itibarıyla ayakta ve Tuncay Özkan’ı protesto ediyor!”
Partide neler dönüyormuş meğerse? Hani “Âleme verir talkını, kendi yutar salkımı” denir ya… Bunlar da öyle!
Elimde ilginç bir liste var… CHP’ye fazla zarar gelmesin diye o listeyi seçimden önce yayınlamayacağım… Seçimden sonra tefrika etmeyi düşünüyorum!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/rahmi-turan/tukenmislik-sendromu-3-3766363/

NOT: Anla…
Ne kadar bitmişim, esas ben bitmişim…
Kendi adımı bile doğru yazamıyorum.

300 TIR dünya lideri, 300 TIR

Madem dünya liderisin, muktedirsin…
Bu kadar güçlü, kargalar bile güler buna ama yakında dünyanın en güçlü 10 ekonomisine bile girecek bir ülkenin “yöneticisisin”. NEDEN…
Bir höt, zöt etmiyorsun Trump’a?

Bak herif 300 TIR malzeme GÖNDERDI YPG’ye…
Yoksa…
Sen göründüğün, olmak istediğin değil misin?

Kızım, ben kimim neyim ki?
Bir çeyrek değil mi?
Ya ayakta duramıyorum, yeminle tir tir titriyor dizlerim…
Sevdiklerim…
İspatlamadım mi sana, size…
Yazarsam kimi şeyi, getirirsem dile…
Önder…
Göz hapsinde diye(!)

Hep dedim, ömrümce…
Bir ayak hapisteydi hapiste, eskiden mesleki…
Artık…
SIYASI…
ANLA…
Önder çok dikkat etmeli!