Ayçiçeğinin gölgesinde (im Schatten der Sonnenblume)

Bir ilk olacak…
Hiç sevmediğim, tiksindiğim bir şeyi yapacağım…
Türk’se, Türkçe, Almansa Almanca, İngiliz ise İngilizce…
Fransızca konuşamıyorum, olmuyor, bir bloke ama iyi kötü anlıyorum denileni…
Bilgisayar dili…
Neredeyse her türlü, anadilim basic ve visula basic gerçi ama eski dil misali…
CPM…
Makine dili, 8088, 8086 ve kimi Pentium örnekleri…
Sevmem C’yi. Makine diliyse makine dili. Sevmem öyle yarım yamalak işleri!

Hem sözde makine dili programlayacaksın, öte taraftan bir tarafına zor geldiği veya anlamadığın için insan diline ve mantığına yakın “üst” dil, “üst” mantık kullanacaksın(!) Sormazlar mı insana:
Senin anan güzel mi?

Yarına Almanya’da seçim var…
G.t…
Buyurdu kıllarına, gitme, oy verme…
Demokrasi sandıktan ibaret değil ki, bir anlayış, bir yaşam tarzı ve biçimi…
Bir olgunluk göstergesi, azınlığı ile çoğunluğu ile uzlaşma temelinde > birlikte < yaşama azmidir demokrasi!

Ayyy…
Ne ayıp, insanın kendini övmesi…
ÖVMÜYORUM…
Keloğlan misali, pişmiş tavuğun başına gelmeyen benim başıma geldi…
Bir tiyatro sahnesi.

Ömür dediğin Karagöz, Hacivat gibi…
Çok şükür Allah’ıma, çok şükür, bu kul yaşananlardan çoğu zaman ders çıkarmasını bildi…
Gogtummm gerçi, dün > ilk < defa, dünyanın dört bir tarafından yedi yüzün üstünde insan sitemi ziyaret etti. Dedim ya gereksiz yere sevmem öne çıkmayı. Lüzumlu hallerde >>> her zaman <<< sevdiklerimin önünde veya arkasında ama gereksiz yere göze batma…
Sadece derttir başa!

AFD…
Alternative für Deutschland?!
Wenn das die alternative ist, diese hirnlose Masse, dann sollte Deutschland besser alternativlos bleiben. Ich bin kein Merkel oder CDU/CSU Anhänger. Noch kann ich mich derzeit mit irgendeiner politischen „Figur“ bzw. Partei identifizieren, weder inhaltlich noch zukunftsorientiert aber Sätze wie:
„… restloses entfernen…“ erschrecken mich…
Zweifelsohne bedarf es einer Erklärung. Sätze, Äußerungen > bewusst < zu gebrauchen die so oder so verstanden werden können, die sich juristisch in einer Grauzone befinden sind nicht zuträglich für eine demokratische Gesellschaft.

Dann…
Finde ich es doch > aufrichtiger < sich gleich der Braunen-Masse zugehörig zu erklären. Nicht der Schein, dass Sein ist für mich maßgeblich!

Yıllardır gözlemlenen bir gerçek, yaşam şartları oldum olası zordu…
Birey, toplum, toplumların oluşturduğu devletler…
Dünyaya hâkim olan siyasal ve ekonomik hegemonya karışında ezilmekte…
Hedefte, ufukta görünen sanayi devrimi sürüm 4.0…
Bir zamanlar bende bu devrim çarkının bir dişlisiydim, insan sömürüsü…
Her yenilik…
İyilik, güzellik değildir. Kapsam ve boyutlarını kavrayamaz insan…
Telesekreter, sekreterleri…
Çok değil, yakında, on – on beş sene kadar sonra Robo-Taksi, taksicileri ekmeğinden edecek…
His edilir şekilde, Internet…
Doktorları etkilemekte.

Die Digitalisierung ist ein großes Thema in Deutschland…
Kannst DU, können sie denn Umfang und die Folgen einer Digitalisierung in ihrer…
>>> vollen Bandbreite <<< abschätzen?
Ich kann, ja ich behaupte, dass ich das kann ABER auch nur bis zu einem Punkt…
Ab dann wird es auch für mich, obwohl ich vom Fach bin, unübersichtliche…
DENN…
Der Faktor Mensch ist…
Und kann nicht berechnet, abgeschätzt werden!

Artikel eins des Deutschen Grundgesetzes:
(1) Die Würde des Menschen ist unantastbar. Sie zu achten und zu schützen ist Verpflichtung aller staatlichen Gewalt.
(2) Das Deutsche Volk bekennt sich darum zu unverletzlichen und unveräußerlichen Menschenrechten als Grundlage jeder menschlichen Gemeinschaft, des Friedens und der Gerechtigkeit in der Welt.
(3) Die nachfolgenden Grundrechte binden Gesetzgebung, vollziehende Gewalt und Rechtsprechung als unmittelbar geltendes Recht.

Warum haben die „Gründungsväter“ als das Maß aller Dinge in Artikel eins diese einfachen Worte verfasst?
Die Antwort liegt auf der Hand; das Menschenverachtende National Sozialistische System(!)
Bis zum „erbrechen“ wurde es mir und meinen Mitschülern beigebracht…
>>> Eingehämmert <<<
NICHT OHNE GRUND wie sich zeigt!

Bizim vatandaş…
Ama özellikle kadınlarımız çekirdek çıtlatmayı çok sever…
Ayçiçeği, kabak çekirdeği. Çekirdek olsun da ne olursa olsun…
Çekirdek…
Öz!

Vincent van Gogh…
Sanat dünyasında, eserleri en yüksek fiyatlara erişen insanlardan biri…
Yaşarken…
Yiyecek ekmeği “zor” bulan, kendisiyle sürekli bir mücadele, sürekli bir çelişki yaşayan insan…
Kendini sorgulayan…
Ciddi şüphelere düşen…
Yaşarken, “başarısızlığının” bedelini veya dostunun onu terk etmesi…
Ki rivayetler çok kulağını kesmekle ödeyen zat(!)

Ayçiçekleri…
Bir, galiba üç, beş ve on beş…
Ayçiçeklerinin gölgesinde…
Kendi kendinden duyulan kuşku…
Ağır bir depresyon sonucu…
Şüphe, içini kemiren o “aşağılık duygusu”
Netice…
Kendi kendini kesip – biçme(!)

Impressio…
Latince ve bu sanat dalına adını veren bir kelime…
Monet; empresyonizm’in (izlenimcilik) temsilcilerinden…
Bayılıyorum onun resimlerine…
örnekler

Evet, izlenim(cilik)…
Benimde izlenimim, ayçiçeklerinin gölgesine…
Van Gogh gibi bu millet kendi kendini kesip biçmekte!

Not: Özellikle Türk kadını…
Mesuliyetinin farkına varmadan…
Özüne dönmeden…
Bu millet refaha erişmeyecek!

Türk’ün kadını…
Erkeği ile el ele, omuz omuza…
Arap kadınları gibi erkeğinin üç adım gerisinde değildir!!!!!!!!!!!

Son söz olarak:

Kadının fendi erkeği yendi!

Biliyorum, görüyorum çünkü. Arap ülkelerinden de okunuyorum…
Tüm Müslüman kadınlarına seslenmeyi, göreve çağırmayı boynumun borcu bilirim…
Hanımlar…
Ananlar, cennet sizlerin ayakları altında

Yüce dinimizi…
Bizleri, istikbalimizi MOLOZLARIN eline bırakmayın…
Erkekliğin onda dokuzu kaçmak…
At binenin…
Hak bilenin, kılıç kuşananın!

Zorla bana kafayı yedirecekler

“Baba…
Bilgisayarım neden ikide birde benimle konuşuyor?”

Bu soruya katıla katıla güldüm, o kadar saf salak sordu ki ama…
Yapsan suç, yapmasan suç!

Cortana…
Ağlayacağım valla…
“Baba, Outlook çalışmıyor!”
Ulan eşek oğlu eşek…
4000’e yakın mail olursa posta kutunda(!)

Kafayı yedirecekler bana…
Outlook bir “bilgi bankası”, sürüme göre beli bir kapasitesi var…
Maksimumlar…
Yok arkadaş, yok! Tek çare kafaya bir mermi!

Dert babası oldum…
Önüne gelen Önder…
Kimse sormaz Önder nasılsın, ne haldesin diye…
Yap Önder, yap…
İnsan eşek olmaya görsün, semer vuran çok oluyor.

UNESCO

Global Education Monitoring Report

Dün basında, manşetten ve köşe yazarları köşelerinden Türkiyeli Eğitim Sisteminde yaşanan TEKBIR ve TEOG bilmem nesini eleştirdiler. En ufak bir söz edersem bu konuda…
Gelsin, dünya âlem sıçsın yüzüme(!)

Kendi düşen ağlamaz…
Hala…
AK Saray duruyorsa yerinde, haktır bu millete!

UNESCO açıklama yaptı…
Dünyada…
Eğitim kalitesi gittikçe düşmekte…
Şaşırmadım…
Sosyolojik ve psikolojik kimi açıklaması olsa bile, akla, mantığa yakın…
Her şeyin başı sağlık, sağlıklı kafa sağlıklı vücutta…
(Bakınız bana!)
Eğitim gelir en başta…
Menfaat gözetmeyen, iyi kötü hangi mürekkep yalamış insan Trump’ ı veya Erdoğan’ı seçer?
Hele bizimkiler…
Sözde dindar Müslümanlar, ciddi şüphelerim var Kur’an-ı Kerimi okuduklarından…
Her şeylerine inansalar bile, din konusunda söyledikleri, kendisinin, yandaş, yoldaş ve yalamalarının onlarda bir tiksinti, onlarda bir tepki uyandırmalıydı(!)

Dün…
Muarem ayının başlangıcıydı…
Alevi ol, Sünni ol hiç fark etmez…
Oruç tutan ağız…
Yalan söylemez, insan aldatıp, kandırmaz…
Secdeye varan alın…
İnsan dolandırmaz, hırsızlık yapmaz, adam kayırmaz, vatan – millet malını pezevengin karı sattığı gibi kimseye peşkeş çekmez, satmaz!

Bunu yapan…
Bunların yapılmasına izin veren…
Şüphesiz ki bir orospu çocuğu olmalı!!!

Allahtan korkan…
Allaha, Kitaplarına, Peygamberlerine, Cennet ve Cehenneme, Kadere ve kısmete inanan, şerri bilen kimse bunları yapmaz!

Download 2016 Report

Ooff, offff

Teyze ana yarısıysa…
Amca baba yarısı. Hala, dayı başka…
Ben, ben olmazdım durum burada da farklı olmasa…
Dayday ve Dada…
Ulan arkadaş karı çıktı evden tek başına…
Dört “döndü” iyi mi!

Yoldalar şimdi(!)

Aklım onlarda…
Ders çıkarmamış benden, basar gaza…
Dedim ya bende durum başka, Dayday ve Dada elimde büyüdüler…
Yeminle…
7/24 bizde, senenin 365 gününün en azından üç yüz günü bizim evde…
Dağdan gelmiş bağdakini kovacaklar neredeyse…
İkisi de “burası bizim evimiz” demekte…
Anaları gibi hem yüzsüz hem arsız hem nankör kedi…
Nedendir bilmem, sevdiklerim, benimle birlikte her yerde…
Vatan – millet bile, tüm sevdiklerim söz birliği etmişçesine…
Hep beni üzmekte, hep bana acı vermekte!

FachIdioten

Soner Beyin bugünkü yazısını okudunuz mu?
Dedim…
Onun vasıtasıyla O sözde Profesöre iki oturaklı kelime yazayım…
Ama insan ikide birde rahatsız edilmez bir, değmez iki!

Meğer MHP neymiş de ben bilememişim, Başbuğ dedikleri…
Ölmüşün ardından kötü konuşulmaz, salt bir benzetme, bir nevi tespit…
O kan emici vampir neymiş de benim haberim yokmuş!

Bu çok anlamlı kelimeyi kullanmak istemezdim bu bağlamda kullanmak zorundayım…
Ailede hala söz edilir, “amcam” Mehmet Gürbüz…
6. Filo karşısında direnen, gösteriler yapıp fena hırpalanan nice gençten biriydi…
Sapına kadar Atatürkçü, milliyetçi, solcu bir devrimciydi…
Hayat…
Neleri değiştirmedi ki?
Hayat neler(i) yoğura yoğura değişime uğratmadı ki?

Defalarca değinmişimdir bu konuya, arşivlerim meydanda…
A. Türkeş denilen O vampir Türklük adına piyasaya çıktığında…
Evet, kenar mahalle yomasının sokak aralarında müşteri beklediği gibi umduğu, beklediği talep ile karşılaşmayınca sarıldı İslam ayaklarına. Ettiği, etkinliği kelimenin tam anlamıyla geyik muhabbetinden öteye geçemedi!

Ne milliyetçisi be???
Bu nasıl milliyetçiliktir böyle???

Bildiğim, tanıdığım TEK Türk milliyetçisi Atatürk!

Milliyetçilik lafla olmaz, onun bunun maşası olarak > yeşil kuşağın < milliyetçi şubesi, AB(D) destekli, devletin güvencesi ile ona buna kafa tutulmaz!
Devlet ardında, erkeklik adına, Türk erkeği gibi mert ve yiğitliği ile destanlar yazmış bu milletin evlatları adına, BABA ardında kurşun sıkılmaz!

Bizzat, gözlerimle şahit oldum…
Beş, on kişi bir araya gelmedikten sonra kalan gerisi hep arazi!
Milliyetçilik yürek işidir…
Soruyorum size, madem Milliyetçi Hareket Partisi, doğrusu milliyetçiliğe HAKARET partisi, milliyetçi…
Türk milliyetçiliği adına hangi bilimsel çalışmaya katkı sağladı, nerelerde, ne zaman hangi kurum veya kuruluşu hayata geçirip Türk adına, Türklük adına halka bilgi aktardı?
Hangi ata yadigârını sakladı, sarıp – sarmalayıp, koruma altına aldı?
Atatürk…
>>> Türk <<<>>> Tarih Kurumu <<<
>>> Türk <<<>>> Dil Kurumu <<< gibi daha neler neler hayata geçirdi…
Atatürk ve arkadaşları
>>> Türkiye <<<>>> Cumhuriyeti <<< devletini kurdu!

Ne Milliyetçi Hareket Partisi, siz neden söz ediyorsunuz, oyun mu bu, milliyetçilik oyun mu?

Hayatımda çok akademisyenle uzun uzun sohbet ettim…
Şüphesiz…
Konularında uzman, konularında kapasite olanlar vardı aralarında…
Unvan sahibi nice Profesör…
Ve çoğu SADECE Fachidiotuydu.

Manyak psikoloğum, güzel kuşum, kalbimin yegâne kraliçesi

Kalın kafalım benim…
Ruhu sapığım, saplantılı hatumummm…
Deli doktorum…
Uğraşma be gülüm benimle uğraşma, kadın bıkmadın mı?

Hatırlatıp durma…
Vicdan azabından betersin, yedin bitirdin…
Hadi merakta kalma…
Sepelerim, tahmin edersin, sağlığım, >>> hiç iyi değilim <<< ve evlat… Seninle birlikte başlayan VE bitmek bilmeyen zincirleme olaylar…
Başım >>> çok fena <<< belada, ciddi konulara değinecek ne kafa kaldı ne hal…
Biliyorsun akıtmazsam içimdeki biriken zehri, delirebilirim, ciddi ciddi…
Bu yüzden bu abidik gubidik konular…
Unutmadım…
Sözüm sözdür benim, sırasıyla AMA önce özelimi koymalıyım bir hale yola…
Hatırla bir tanem, güzel sevdiceğim hatırla:

Kendisi himmete muhtaç dede nerede kaldı gayrıya himmet ede!

ERNESTO CORTAZAR – Secrets of my heart
Indeed, in deep!

İnsan, toplum dili ile var, dili ile yok olur

Wiesbaden…
Sonnenberg semti veya Neroberg…
Nezih, kalbur üstü…
Ruhum…
Dediğimde kast ettiğim, saniye, salise içeresinde devri âlem yaparım…
Yerin yedi kat dibi, DarkNet dedikleri veya evrenin derinlikleri…
Senin görmediğin, asla göremeyeceğin “yerlere” gidip, gelirim…
Ruhum, gözüm – gönlüm aç…
Arsız değilim, hele aç gözlü…
Daralıyorum, boğuluyorum yüzeysellik, bir çay kaşığı derinliğinde su içerinde(!)

Aradığım derinlik…
İnsanda ve nesnede…
Dalmak istiyorum içine, kaybolayım, kendimi kaybedeyim, yeniyi, derin düşünceyi…
Karış karış, kulaç kulaç keşif edeyim…
Doysun ruh, doysun beyin, doysun zihin ve gün gelir bulabilirsem kadında aradığımı…
Kapamadan bu gözleri, koklarken o güzel ve nadide çiçeği, bedende doysun…
Ve ben, öleyim.

Küçük ölüm diye tabir edilir kadın ve erkeğin birlikteliği…
Çift…
Ruh ve gönül ikizi ise bu birliktelik salt bir hayvani içgüdünün tatmini değildir…
Beden eşliğinde ruhların birleşmesi, doyması, doruğa, zirveye erişmesidir…
Ne hoştur ne güzeldir ne derin…
İçtenlik ile…
Tenin tene değmesi, his ettiğin, ta içinde, en derinde o sıcaklık, o güven ile barınma, kendini emniyete his etme.

Ölüp ölüp dirilirsin yeniden, doyamasın bu derin içtenliğe…
O vahşi…
O dayanılmaz, karşı konmaz arzuya…
Evet, arzulamak birbirini ölümüne.

Çevrem, tanıdıklarım…
İnsandan kaçabildiğim kadar kaçarım…
Her bildiğimi, bildiğimi sandığımı söylemem…
Her gördüğümü, yaşadığımı açıklamam…
Kimsenin ardından konuşmam…
Ser veririm, sır vermem!

Bela geliyorum demez, gelir otomatikman bulur beni…
Sevdiklerim gibi…
Herkes tanır, bilir bizi. Telefon geldi…
“Gelebilir misin bize?” yıllardan beri konuşmamışım, unuttum gitti…
Hay hay efem, tabii ki…
Adresi aldım, atladım arabaya, ver elini Neroberg’e…
Hep derim ya hafızam, önemli olan şeyleri ezberlemem ve sürekli tekrarlamam gerekli…
Neticede üçüncü dereceden kanamalı beyin sarsıntısı…
Camlarım yaz – kış, evde de arabada da açıktır. Hatırlar bulurum diye navigasyona da vermedim adresi.

Neroberg, Sonnenberg gibi “Beylik konakları”
Birçoğu ofis haline getirilmiş, ömrün bir kısmı buralarda geçti…
Adresi ararken, göz kenarından bir ses:
“???’mi arıyorsunuz?”
Evet…
“Biraz ileride, sol tarafta. ??? ile konuşmanıza kulak misafiri oldum, bekliyor sizi”

Dedim ya göz kenarı ile, kadının yüzüne bile bakmadım doğru dürüst, araba hareket halinde. Kahverengi bir döpiyes içinde 60 başlarında bir hanımefendi. Ne alım ne alım…
Gerçekten saniyelerle…
Albenisi çok bir kadın. Tam bir Hanımefendi. Hali, hareketi, konuşması…
Tek kelimeyle bayıldım…
Kalite kardeşim kalite. Kalite bir bütündür, beli eder kendini.

Bu sabahın aksine…
Almanya’nın tanınmış, discounter diye tabir edilen bir mağaza zincirinde…
Normalinde tanesi 15 – 20€ arasında satılan bilgisayar için bir aleti iki, tekrar 2 Euro’ya satışa sunmuşlar. Almıştım üç – beş tane denedim, gerçekten iyi çıktı, hadi dedim alayım birkaç tane daha…
Kaliteyi objenin kendisi belirler ne mekân ne dış görünüş, kaliteyi ancak deneyerek, tecrübe ederek ve dış görünüşte belli başlı özelliklere bakarak anlarsın AMA illa tecrübe edeceksin…
Kasada, önümde bir kadın ve on yaşlarında bir çocuk…
Çocuk kasa yanına özellikle yerleştirilen oyuncaklardan istiyor. Anne Almanca cevap veriyor ama belli yabancı. Belli, çok büyük ihtimale Türk. Neyse ödedi çıktı, ben ödedim çıktım, park yerinde yanlarından geçiyorum.

Özenti…
“Bizim” Arap özentileri gibi…
Kadın çocuğu ile yarı Almanca, yarı Türkçe konuşuyor…
Bu çocuk büyüyünce çocuğuna ne verebilir?
Bu çocuktan kendine, topluma ne fayda gelir?
Anadilini bile doğru dürüst anlamayan çocuğun, yetişkinin algısından, aldığı kararlardan, verdiği oydan ne beklenir?
Ne Almancası Almanca ne Türkçesi Türkçe!

Dün ve bugün yayınladığım resimler…
Sanatçı Hanımefendiye ait, yolda karşılaştığım kadında sonradan bize eşlik etti, döndü geldi…
Kaldım iki kadın arasında, hangisine laf yetiştireceğim, söz söyleyeceğim?
193 ülke, 7000 dil ve lehçe…
Çok derin, tatmin edici bir sohbet oldu…
Kadın dedi “sizden duyduklarımı Alman dostlarımdan duymadım”
Öylesine şaşırmıştı ki benim Türk olduğumu öğrenince…
Hele ona Atatürk hakkında anlattıklarım onu çok memnun etti…
Sanatçı dostum ile ezoterik alanda, siyaseten ve sanat konularındaki sohbetimizden çok etkilenmişti.

Dün…
Çok uzun bir süreden beri ruhen, beynen tatmin olmuş bir halde eve döndüm…
İhtiyacım var belli, en güzeli azami bir derinliğe…
Su gibi, hava gibi muhtacım. Bıkmışım yüzeysellikten, çok bıkmışım…
Açım aç, beyin doymak ister ruh doymak ister beden doymak ister…
Tatmin olmak ister insan, doymak.

Dünkü resim…
Bir küreden diğerine geçiş…
Yaşamdan ölüme ve tersine…
Beni en çok şaşırtan, etkileyen kadının bu resim ile Albert Einstein’ın…
İzafiyet Kuramını açıklaması oldu.

Dürüst olun, kendinize karşı dürüst…
Aklınıza gelir miydi bunlar?

Sanskrit…
M.Ö. 1200 yıllarında oluştuğu tahmin edilen bir Hint dilinin toplamı…
Dini ayinler esnasında kullanıldığı tahmin ediliyor (Veden). Hint mitolojisinde, Yunan mitolojisi gibi rengarenk. Naga…
Kadın kılığında yılan tanrıçası (dikkatinizi çekerim KADIN = YILAN, Hava anamızın, Âdem babamıza uzattığı elma, yılan. Neyse konuyu saptırmayalım, hatırlatmamın nedeni INSAN, insandan beslenir. Hatırlı okuyucularım bilir bu kısa cümle ile ne demek istediğimi)
Yılanın Hintliler hayatında önemli bir yeri vardır. Sanatçı dostum…
Bu düşünceden esinlenerek yukarıdaki resmi tuale aldı. Anlamı insan ruhu, yılan gibi kıvrılması, zehri, karmaşası!

Kapitalizmin yeni jokeri; mikro milliyetçilik

Kapitalizm, emperyalist düşünce ve ilke…
Böl ve yönet…
Dincisi, kafatasçılığa varan Nazi’si, narsisimcisi…
Özsevici(!)

İspanya…
Katalanlar, İspanyol değillermiş…
Ayrılmak istiyorlar, kimi emperyalistler, uluslararası şirketler…
El, avuç ovuşturuyorlar. Yeni kurulan bir devlet, bebek gibi…
Abartarak yazıyorum…
Lazım da lazım, her şey lazım. Lazımlık bile lazım.

Kaşı mikro milliyetçiliği, ortak geçmişi, kederi ve sevinci…
Utancı ve kıvancı unuttur, fark yarat, farklılıkları bilinçaltından bilince yerleştir…
Sen…
Belki sağ, onlar selamet!

Yapma vatandaş, gelme oyuna…
Gör ve anla…
Sen bu toprakların evladı, sen Anadolu medeniyetin bir ürünü…
Uyma, inanma, aldanma gör ortak geçmişi, iste yaşa kardeşçe…
Ortak bir istikbali tehdit olarak görmek, umut vaat eden bir çarkıfelektir gelecek…
Kaderine, bahtına ne çıkarsa. UNUTMA, Allahtan…
Geleceğini bir noktaya kadar kendin tayin etmene izin var.

Mikro milliyetçiliği değil, bölük bölçük…
Bütünü gör, bütünü sev…
Tabiat ana mesela, onun sana ihtiyacı yok, insan olsa da olur olmasa da…
AMA senin ona ihtiyacın var, her türlü.

“Bilal’in anası, hırsızın avradı” meselesi

Facebok’ta yayınlanmış bugün, valide söyledi, baktım, gerçekdışı!

Ne kadar kızsam da iğrensem de bu insanlardan…
Aramızdaki fark…
Dürüstlük, mertlik olmalı…
İki kavramda benim için, benim hayatımda önemli…
Yetiştiren böyle yetiştirdi.

Emine Erdoğan…
Bir yatak odası…
Krallara laik, montaj…
İnternette, her gördüğüne, duyduğuna inanma, analitikci, forenzik uzmanı olman gerekmez…
Sağduyu, gören göz yeter…
Boyutlar, ebatlar birbirine uymalı, gör yeter…
Aldanma, kanma…
Gerçekleri gör yeter!

Kaynak Facebook Takunya, resim oradan alinmis, yukarki baslik atilmis olmali