Sözlerime başlarken…
Tarafınızdan cevaplanmasını istediğim bir sorum olacak…
Başbuğu falan bir tarafa bırak, geçenlerde sarf ettiği sözleri “Mehmetçiği siyasete alet…”
Muhammed Mustafa, Türkçe “karşılığı”:
Mehmetçik…
Peygamber ocağı!
Soruyorum size, soruyorum açık açık…
Yüce dinimizi siyasete alet etmekten çekinmeyen, geri kalmayan bir zihniyet…
Mehmetçiği…
Kendi menfaatleri doğrultusunda siyasete alet etmekten çekinir, geri durur mu?
Bu satırlar dün yazıldı…
Sevgililer gününde, rahmetli oğlumun doğum gününde…
Bunalıma girerim senede iki defa, onun doğum günü öncesi. Geçer…
Biraz “rahatlarım”, yedi ay sonra başlar yine çilem, rahmetli eşimin doğum günü, ayın ilk günü…
19 gün sonra vefat edişinin yıldönümü, iki gün sonra anneciği aldı oğlumuzu yanına. O ay…
O ikişer ay geçmek bilmez!
Eşek sıpası…
Sarı pipim benim, sarışın Karagözlü herifim…
Şimdiye…
Çoktan dede olmuştum bile, belki…
İkinciye(!?)
30 yaşına girdi dün, otuz koca sene…
Yirmi ikiydim ilk kez resmen baba olduğumda, yirmi dördünde kaybettim ikisini de…
365 günün 365 günü çiledir AMA 120 günü bitmek bilmeyen bir azaptır benim için…
Günler yaklaştıkça aklımı yitirmekten korkarım, Allah…
Kimseye göstermesin, yaşatmasını böylesini.
Bir buçuk yaşındaydı benden, bizden ayrıldığında. 614 gün…
Ne dedesi, rahmetli…
Ne halası ne babaannesi ne ben…
Ne onu ne anneciğini unuttuk, unutabildik, yaşıyorlar bizimle…
Her an, her yerde bizlerle. “Sadece” 614 gün!
Düşün bir kez, hayal etmeye çalış…
Benim hayatım dopdolu o 614 günle, eşimle geçirdiğim iki sene iki ay, arkadaşlık sürecimiz dahil olmak üzere…
Annedir, babadır vefatları…
ZORDUR, çok zor. Kardeşin ölümü için daha da zor derler…
Allah göstermesin AMA ya evlat?
Ömrünü geçirmek istediğin eşinin ölümü…
Benzer mi canından, kanından olana?
Benziyor kardeşim, benziyor…
O acı başka bu acı çok farklı…
Her ikisinin de yeri ve önemi ayrı!
Bugün ne haber dinleyeceğim, okuyacağım ne bir şey…
Günüm…
Oğluma, biraz vakit ayırabilirsem ihmal ettiğim konulara…
Düşün şehidi, düşün Mehmetçiği…
Yirmi, otuz koskoca seneyi…
O annenin O babanın yüreğindeki acıyı hayal bile edemezsin…
O anıların değerini…
İnsanın aklına neler neler geliyor biliyor musun?
Bilinçaltında gizlediklerin…
Tüm bunları okuduktan sonra, yukarıda sorduğum sorunun cevabını çoktan vermediysen şimdi ver!
Bu acıyı sen yüreğinde his edemeyeceğin gibi…
Hayal dahi edemezsin…
Allah kimseye göstermesin, yaşatmasın…
Benzemez şehidin ardından dökülen timsah gözyaşlarına, şehitler ölmez vatan bölünmez demeye…
Benzemez anlıyor musun benzemez bu acı hiçbir şeye…
Kapılar kapanınca…
O kapalı kapılar ardında O ana O baba O sevgili…
Belki yavrusu…
Onlar bilirler yaşadıklarını, onlar his eder kaybettiklerinin yüreğini, pıt pıt atışını, o sıcacık nefesini, sözlerini, gülümsemesini, kahkahasını…
Onlar yaşar gerçek acıyı!
Yaşadıklarımız, kimi insanlarımıza yaşattıklarımız…
Ülkemizin, milletimizin bir beka sorunu değildir…
Hırsızların, arsızların ve yüzsüzlerin…
İhmaller zincirinin, bilgisizliklerinin, çokbilmişliklerinin…
Zücaciyeci dükkânına dalmış bir fil misali ortalığı tarumar etmesinin bir sonucudur!