Önce bunu…
Sonra bunu alacağım. NATO M16 temelinde, sivil kullanım için.
Gerçek şu ki nefes alışım değişti.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ∙ Ne mutlu Türküm diyene, diyebilene
Bakmayın benim böyle deli, deli yazıp çizdiğime…
Çok bunaldım, muhtemelen velilerinizde öyle…
“Doğrayan mı bilir, yiyen mi bilir” der atalar.
Üstümde tahmin bile edemeyeceğiniz kadar baskı var…
Hepimizin öyle, dertler yedi bitirdi…
Ama yanılmadığıma inandığım bir konu bu zihniyet seçimle gelmiş olabilir ama seçimle gitmeyecek…
Nefsi müdafaa, sevdiklerinizin, caninizin, malinizin…
Kahpedoğan, Trump gibiler köpeklerini sokaklara salmaktan geri durmayacaktır…
Geziyi hatırla…
Aradaki fark, ABD’de hala isleyen bir devlet var…
Kurum ve kuruluşlar, bağımsız yargıç ve savcılar…
Demokrasiye inanmıyorum, yazmışımdır hep gir bak arşivlerime…
Ancak YOK daha iyi bir sistem, yok. Yunan bile eski filozoflar eleştiriyordu demokrasiyi…
Eleştirmediğim, inancım, ilkem hak…
Allah ve adalet, kul ve ilahi adalet…
Yoksa iyi kötü mürekkep yalamış insanın ne işi olur bombayla, şununla bunla…
AMA HAYAT ama gerçekler ama mecburiyet!
Koyun muyuz biz boyun eğeceğiz?
Sürü psikolojisi içinde hareket edeceğiz!
Yayınlayacaktım…
Vallahi billahi kütüphanemde dolu böyle kitaplar…
Vaz geçtim.
Yayınlamamdaki amaç…
Nefsi müdafaa…
Sanma bu zihniyet kendiliğinden gidecek…
Onun yerine Çözüm Sürecini yayınlayayım dedim…
Hazırlıyorum ilkel silahlar kitapçığını…
Mesela MÖ 331 yılından kalma bir silah, ABD ordusu hala kullanıyor…
Demirden diken…
Çizimli, ölçülü. Anlayacağın plan ve projeli…
Kimse yanlış anlamasın, teknik becerisi olan ama geri zekâlıların bile anlayacağı cinsten…
En azından kullanımı…
Okudum…
Merak edermiş insanlar Anarchy Cookbook’u…
Doğru hatırlıyorsam 1960’lardan kalma ABD hükümetini protesto etmek için hazırlanmış bir kitap.
YANLIŞ ve sorumsuz, bilgisiz insanların elinde gerçekten bir bomba…
Eskimiş ve kısmen yanlış formüller AMAN dikkat…
Kimyasal bilgi olmadan…
Dikkatli gözler, sakin bir el…
Aman, aman…
Aman!
Prof. Dr. Halil İbrahim Bahar…
Ankara stratejik Enstitüsü
https://serdargunes.files.wordpress.com/2015/08/ankara_strateji_enstitusu_cozum_sureci_2013.pdf
Ben deliriyorum galiba…
Bu zibidiler benim ruh sağlığımı bozdu…
😊
Hunim neredesin….
Huniiii…
Gel sevgilim!
İşte kast ettiğim bu…
Ki Emin Bey çok insaflı ve dikkatli yorumlamış…
Ne yapsın ne yapabilir?
Ayıptır, “günahtır”
Göt ve kılları bu sözleri hak etse bile SADECE onlar Türkiye değil…
Türkiyelilerrr…
Tayyipistanlılar…
Yeter!
—
Eyy dolar!..
13 Nisan 2018
Ulan başımıza bela oldun, bizi mahvettin. İkiz kardeşin euro ile birlikte çanımıza ot tıkadınız ama biz bunun altından kalkmayı ve ikinizden de hesap sormayı iyi biliriz.
Sen kimsin ki!..
Bizim başımızda aslanlar gibi duran koskoca bir dünya liderimiz var.
Vurdu muydu ses getirir, kodu muydu oturtur.
Biz bugüne kadar senin gibi nice iki paralık dolarlar gördük, ne badireler atlattık.
Senin kaderin, başımızda aslanlar gibi bekleyen dünya liderimizin atacağı bir fiskeye bağlıdır.
* * *
Bak dün neler dedi!
“Bizi döviz kuruyla terbiye edemezler…”
“Ekonomimize saldıranlara sesleniyorum. Başaramayacaksınız. Bu oyunları boşa çıkaracağız!”
Çok haklı, çok doğru söylüyor.
Biz seni çiğ çiğ yeriz.
* * *
Ulan dolar, dört lirayı geçtin… Sen yükseldikçe faturası bize çıkıyor. Senin yükselişini bahane edip akaryakıta, doğalgaza, iğneden ipliğe her şeye zam geliyor. Biraz insaf be!..
Yüksele yüksele daha nereye gideceksin?
Almışsın arkana Trump denilen manyağı, çirkin bir oyunun içindesin. Biz bu numaraları yemeyiz.
Tabanımız sağlamdır, seçmenimiz AK partimizindir, kimseden korkmayız.
Nitekim Binali Bey isimli değerli başbakanımız konuştu:
“Ayağımız sağlam basıyor!”
Doğru söze ne denir, çok sağlam basıyor!
* * *
Eyy dolar!..
Eyy dolar oğlu dolar!..
Sen yükseldikçe, gelirleri dövize endeksli, milletin a’sına koyan yandaş işadamları zevkle ellerini ovuşturuyor…
Sayın dünya liderimizin ve iktidarının bu konuda hiçbir hatası, vebali, günahı yok.
Olsa da zaten yazmamıza izin vermez, yazınca çok kızar!
Bildiğimiz tek şey, çok yakında seni ve ikiz kardeşin euro’yu silindir gibi ezecek ve inan ki bir dolar eşittir bir lira yapacaktır.
Bu işlerde öyle dünya ekonomi politikaları, savaş mavaş çıkacakmış muhabbetleri rol oynamaz.
Bütün dünyaya korkmadan posta koyan bizim dünya liderimiz ne yapacağını bilir.
Zam gerekirse biz kendiliğimizden yaparız, sen yükseldin diye yaptırmayız.
* * *
Anlı şanlı, dünyayı karşısında esas duruşta bekleten sayın dünya liderimiz sanma ki pes edecektir…
Ama haklı olarak sana çok kızgın…
Eğer en kısa zamanda düşmez de yükselmeye devam edersen, yapacağı iş çok basittir:
Senin suratına okkalı bir Osmanlı tokadı patlatır, ortalıkta ne sen kalırsın ne ikiz kardeşin euro, ne Trump, ne de Merkel!
Vallahi hepinizi ananızdan doğduğunuza pişman eder.
İşte o zaman Türk Lirası değer kazanır, ABD ekonomisi çöker, AB ülkeleri mahvolur!
* * *
Eyy dolar, yükselmeye devam ettiğin, ‘Bu ekonomi bozuk‘ diye Türkiye’den kaçıp gittiğin sürece takibimiz altındasın!
Hükümetimiz vaziyeti çakmış durumdadır.
Bu, bize karşı oynanan bir emperyalist oyunudur. Başarılarımızı kıskanıyorlar ve bizi seninle yıkmayı amaçlıyorlar. Yani bizim ekonomide en ufak bir sorun bile yoktur!
Vatandaş mutludur, geleceğe umutla bakmaktadır.
Yandaş işadamları malı götürmektedir. Onların refahı ve iyiliği bizim iyiliğimiz demektir.
* * *
Eyy dolar, ne dediğimi anladın mı!
Biraz düş artık…
Tahmin ediyorum, bizimki en geç yarın Trump’la bir telefon görüşmesi yapacak,
‘Lira ile doları eşitleyelim, yoksa sen zararlı çıkarsın‘ diyecek ve o herifin bacaklarını titretecektir!
* * *
Lâf aramızda eyy dolar, bu işin şakası kalmadı.
Düşmezsen biz milletçe ayvayı daha beter yedik demektir.
Düş!..
Kurtar bizi dolar!
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/emin-colasan/eyy-dolar-2347246/
Doğan, Ülker Doğuş filan…
13 Nisan 2018
Doğan grubu malı mülkü boşalttı.
Ülker grubu borç yapılandırması istedi.
Doğuş grubu borç yapılandırması istedi.
*
Hiç önemli değil…
Türkiye’nin yetiştirdiği büyük işadamlarımız var, onlar bize yeter.
*
Hayırsever Rıza bey var mesela.
Henüz 25 yaşındayken 200 ton altın ihraç ederek, Türkiye’ye 25 milyar dolar gelir sağlamadı mı? Cari açığın yüzde 15’ini tek başına kapatmadı mı? Akp yandaşı televizyona “vatan kurtaran aslan” olarak çıkarılmadı mı? Türk Bayrağı’nın önünde bunları anlatmadı mı? Asrın liderimiz “hayırsever işadamıdır” demedi mi? Sayın hükümetimizin başbakan yardımcısıyla ekonomi bakanı, ihracat şampiyonu olduğu için kendisine plaket takdim etmedi mi? Hayırsever Rıza beyin Türkiye’ye katkılarının yanında Ülker grubu ciklet gibi kalmaz mı?
*
Jet Fadıl var.
İlk yerli otomobili icat etmedi mi? Bir milyon 250 bin adet otomobil üretip, her sene 12 milyar dolarlık ihracat yapıp, 300 ülkeye distribütörlük vereceğini söylemedi mi? Koç Grubu’nda bile 85 bin kişi çalışırken, tek kalemde 264 bin kişi çalıştıracağını anlatmadı mı? Toplu konut yapmadı mı? Milletvekili seçilmedi mi? Maldiv adalarında devremülk satmadı mı? Sanayi ve ticaret dehamız Jet Fadılımız varken, Doğuş Grubu’nun eksikliği sorun olur mu?
*
Eski Maocu Ethem Sancak var.
“Tayyip Erdoğan’a aşık oldum, iki erkek arasında böyle ilahi aşk olabiliyor” diyerek, televizyonları kapmadı mı? “Anam babam çocuklarım eşim, Tayyip Erdoğan’a feda olsun” diyerek, gazeteleri kapmadı mı? “Tayyip Erdoğan Allah’ın 300 yılda bir nasip ettiği liderdir” diyerek, BMC’yi kapmadı mı? Telefonda hüngür hüngür ağlayan tüpçü Demirören, Ziraat Bankası’ndan iki yıl geri ödemesiz, 10 yıl vadeli krediyle Doğan Grubu’nu kapmadı mı? Medyamız bunlarla dimdik ayaktayken, Aydın Doğan olsa nolur olmasa nolur?
*
Müteahhit Cengiz var.
Metroları, trenleri, limanları, madenleri, barajları, doğalgaz santrallarını, elektrik dağıtımlarını, havalimanlarını, otoyolları, tünelleri ona vermediler mi? Yetmedi… “Binali kalırsa yaşadık, milletin orasına koyacağız” demedi mi? Koymuyor mu? Binali’nin kim olduğunu merak eden oluyor mu?
*
Tosun var.
Bulaşıkçıydı, azmedip, tarımsal kalkınma sembolümüz olmadı mı? “Vatan, millet, din, iman, ecdad, dış güçler, Kudüs kırmızı çizgimizdir” diyerek, müşteri toplamadı mı? Henüz 26 yaşındayken tiko para bir milyar 149 milyon lirayı bavuluna istifleyip, sırf bu millet saman ithal etmesin, kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olsun diye, Ferrari’yle inek almaya Uruguay’a gitmedi mi? Tosunumuz şu anda Türkiye’de değil ama, 365 gün aralıksız “tosun düzeni” yok mu bu ülkede?
*
Memleketin yetiştirdiği böyle güzide işadamlarımız var.
Böyle memlekette ekonomik sıkıntı olur mu Allah aşkına?
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/dogan-ulker-dogus-filan-2347273/
Dindar gençlikten DEİST gençliğe!
12 Nisan 2018
Nur içinde yatsın, Profesör Yaşar Nuri Öztürk benim iyi dostumdu. Çok titiz bir insan olduğu için elbiselerini ünlü terzi Mustafa Küçükaslan’a diktirirdi.
Benim elbiselerimi de Mustafa Küçükaslan dikerdi. Bu nedenle Yaşar Nuri Hoca’ya onun atölyesinde sık sık rastlardım. Sohbetlerimiz hep din ve siyaset üzerine olurdu.
Yaşar Nuri Öztürk aydın bir din adamıydı. Bir defasında:
“AKP’nin yanlış din uygulamaları nedeniyle genç kuşak DEİZM’e kayıyor. Kuran’da olmayan yanlış uygulamalar ve sahte din adamlarının insanları Allah ile aldatması, yalan, dolan, hurafe dolu söylemler devam ettikçe sonunda insanlar DEİZM’e sığınmak zorunda kalacaklar” demişti.
* * *
Birinci sayfadaki TOKMAK-1 sütunumda da anlattığım gibi DEİZM tüm dinleri reddeden, ancak Allah’ın varlığına kesinlikle inanan bir inanç şeklidir.
Deistler, doğadaki tasarım ve kanunların kaynağı olan evrensel bir güce, Tanrı’ya inanırlar, dinlere ve peygamberlere inanmazlar.
Yaşar Nuri Hoca’nın, üç-dört yıl önce “İnsanlar bu gidişle huzuru DEİZM’de arayacaklar, gidişat bunu gösteriyor.” şeklindeki sözlerine pek inanmamıştım ama şimdi onun ufku geniş, ileriyi gören bir bilim adamı olduğunu anlıyorum.
* * *
Konya Milli Eğitim Müdürlüğü’nün “Gençlik ve İnanç Çalıştayı”nda, imam hatip öğrencilerinin “Deizm’e” yöneldiği sonucu çıktı.
Açıklanan rapor MHP lideri Devlet Bahçeli’yi küplere bindirirken, Cumhurbaşkanı Erdoğan durumu daha soğukkanlı karşılatıp Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’a bu konuyu araştırma talimatı verdi.
İktidar partisinin yanlış politikaları sonucu insanların dinden soğuyacağını ve toplumda yavaş yavaş DEİZM inancının yayılacağını Yaşar Nuri Hoca yıllar önceden haber vermişti.
Prof. Yaşar Nuri Öztürk’ü kez daha saygıyla anıyorum.
GENÇLERE DEİZMDEN BAŞKA SEÇENEK BIRAKILDI MI?
AKP iktidarıyla birlikte yıldızı parlayan kadın yazarlardan olan Elif Çakır, imam hatip öğrencilerinin DEİZM’e kaydığına ilişkin araştırmayı köşesine taşıdı.
Konya Milli Eğitim Müdürlüğü’nün “Gençlik ve İnanç” konulu çalıştayında imam hatip öğrencilerinin okullarda öğretilen dini bilgilerdeki tutarsızlıklar nedeniyle dine inanmayıp DEİZM’e kaydığı ve derslerde okutulanların çocuklara ve gençlere uygun olmadığı sonucuna varıldı.
* * *
AKP yanlısı olduğu bilinen Elif Çakır, AKP’ye tepki göstererek sütununda:
“Söyleyin bakalım, bu gençlere DEİZM’e yönelmekten başka seçenek bırakıldı mı? Her şey gözümüzün önünde yaşanıyor, gerçekleşiyor” ifadelerini kullandı ve şöyle devam etti:
“Dindar gençlik istiyoruz diyen dindar iktidar yetkililerimiz, imam hatip açacağına, her sokağa cami yaptıracağına, toplumsal yozlaşmanın önüne geçebilseydi, dindar siyasetçilerin aklı zorlayacak açıklamalarına kısıtlama getirseydi, televizyonlara reyting sağlayan ağlak hocalar yerine nitelikli din adamları çıkartmış olsaydı, din bu kadar siyasete âlet edilmeseydi…
Dahası, “Müslümanlıkla ahlâk arasındaki makas giderek açılıyor, Müslümanlar dünya-ahiret dengesini yitirdiler, din artık melankoli ve gözyaşı içinde sunuluyor. Adalet duygusu zayıfladı, giderek güçlünün yanında olan bir din söylemi gelişti…
Din-siyaset, din-ticaret ilişkisine sınır getirilmeli. Dini duyguları her alanda geçer ölçü yapıyoruz, dini yoruyoruz, sonunda din algısı tahrip oluyor” diyen eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu gibi hocalara kulak vermiş olsaydı…
Böylesi yürek yakan bir tabloyla karşı karşıya gelir miydik? Dindar gençlik isterken, karşımızda DEİST gençlik bulur muyduk?”
TEBESSÜM
RUHLARI GENÇ KALMIŞ!
Yaşları 80 ile 90 arasında değişen üç ihtiyar sohbet ediyor.
82 yaşındaki adam “Denizde saatte 100 mil sürat yapan bir motorda ölmek isterim” diyor.
86 yaşındaki adam: “Ne 100’ü yahu? Ben 300 kilometre hızla giden bir otomobilde ölmek isterim” diyor. Sonra ikisi birden dönüp 90’lık arkadaşlarına soruyorlar:
“Sen neyi tercih edersin?”
90’lık ihtiyar “Ah ah” diyor “Ben kıskanç bir kocanın kurşunlarıyla ölmeyi tercih ederim.”
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/rahmi-turan/dindar-genclikten-deist-genclige-2345081/
Saray’daki aptallar
12 Nisan 2018
4.5 milyar dolara mal olan…
90 uçak-helikopter taşıyan…
20 yaşındaki…
USS Harry S.Truman uçak gemisi…
Beraberindeki yedi savaş gemisiyle Akdeniz’e doğru yola çıktı!
Uçak gemisi, ABD’nin Irak ve Afganistan saldırılarında da kullanıldı.
Yeni görev yeri, Suriye!
Kimi yandaşlar 6. Filo’yu hala kıble yapmayı sürdü¬rüyor; ABD’nin başarısı için dua ediyor! Böyle saf tutma¬yı alışkanlık yaptılar. Neyse konum bu değil…
USS Harry S.Truman uçak gemisi bakın neyin sembolü:
ABD’nin en sevilen dört başkanından biri, Franklin D. Roosevelt’dir.
1932-1945 yılları ara¬sında ABD başkanlığı yaptı.
12 Nisan 1945 tarihindeki ölümü 20’nci yüzyıl ikinci yarısının kaderini değiştirdi.
– Soğuk Savaş olmaya¬bilirdi…
– “Demir Perde” sözünün mucidi İngiliz W. Churchill ABD’yi elinde oynatamazdı…
Dünyanın talihsizliği, Roosevelt gibi entelektüel başkandan sonra koltuğa ca¬hil-yeteneksiz yardımcısı Har¬ry S. Truman’ın oturması oldu.
Roosevelt öldüğünde -se¬çimler yeni olmuştu- Truman 82 günlük başkan yardımcı¬sıydı.
İki kez görüşmüşler ve ikisinden de farklı görüşle ayrılmışlardı. Örneğin…
İlk kez güçlü Alman sa¬vaş makinesini durduran Stalin’e, silah yardımından yana olan Roosevelt’e Tru¬man karşı çıkmıştı. (Truman; ırkçı Ku Klux Klan’ı des¬tekleyen ve Sovyetler Birli¬ği (SB)’den nefret eden bir bağnazdı.) Oysa…
Roosevelt ile Stalin iyi anlaşıyordu. (Ki aynı zaman¬da, SB halkında -bu ülkeyi tanıyan ilk başkan olması sebebiyle de- Roosevelt; ve ABD halkında Stalin hayran¬lığı vardı!)
Roosevelt’in ölümü Stalin’i derinden sarstı. Beyaz Saray’ın, bu derece SB düşmanlarının kontrolüne geçeceğini öngöremedi…
SOĞUK SAVAŞ
Harry S. Truman yardım¬cılıktan başkanlık koltuğuna oturuverdi.
Bilgisizdi. Öyle ki, atom bombası çalışmalarından bile haberi yoktu!
Roosevelt üzerinde hiç etkisi olmayan -SB düşma¬nı- Dışişleri Bakanı Edward Stettinius ve onun George Kennan gibi dışişleri bürok¬ratları, ABD’nin SB tehdidi altında olduğuna Truman’ı ikna etti. Perde arkasındaki isim, Churchill idi…
İlk yaptıkları Roosevelt yanlısı solcuları/liberalle¬ri Beyaz Saray’dan atmak oldu. (Bunu sonra Hollywo¬od dahil on binlerce komü¬nist’in cezaevine atılması, ABD’den kovulması takip etti.)
Amerikan halkı, ülkelerini işgal edecek komünist tehditle korkutulmaya başladı.
Beyaz Saray, artık SB ittifakından yana değildi; meydan okuyacaktı.
İlk işaret Roosevelt’in ölü¬münden on gün sora geldi:
Truman yaptığı görüşme¬de, Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Molotov’a -gücünü göstermek maksadıyla- ha¬karetler etti.
Görüşmeden sonra şöyle dedi: “Çenesine iki yumruk yemiş gibi oldu!”
Molotov ise raporunda şunu yazdı: “ABD’nin başında çok aptal biri var!”
Soğuk Savaş’ın dikenli yolları, Truman Doktri¬ni-Marshall Planı-NATO- CIA ile döşenmeden önce iki ülke arasında söz düellosu başladı…
Truman, SB’nin Doğu Av¬rupa ülkelerinden çekilmesini isterken Molotov, “siz Japon¬ya, İtalya, Yunanistan vd. çekilin” dedi.
Ve:
SB’nin Mançurya iler¬leyişini durdurmak ve Avrupa’dan çekilmeye zorlamak için -General Mac Arthur ve General Eisen¬hower’ın karşı çıkmasına rağ¬men- Truman, Japonya’ya atom bombası atılması emrini verdi.
Yine de…
Stalin, -ABD ile ilişkileri bozmamak için- Komintern’i kaldırıp, “dünya devri¬mi” sözlerini unuttu. Yuna¬nistan ve Yugoslavya’daki silahlı komünist hareketleri desteklemeyi bıraktı. Amerika Komünist Partisi bile kendi¬ni feshetti.
Sonuç?
Yunanistan zaferi Truman’ı dünya jandarmalığına soyun¬durdu!
Almanya’nın ikiye bölünme¬si; SB’nin, Çekoslovakya ve Macaristan’a rejim dayatma¬sı bundan sonradır. Keza…
Kore Savaşı, Vietnam Savaşı vs. Soğuk Savaş’ın ürünüydü.
Uzatmayayım…
ERDOĞAN’IN TAVRI
Biliriz ki:
Görüşleri olmayanların gö¬rüşlerini değiştirmesi son derece kolaydır!
ABD tarihinin en kişilik¬siz-vasat başkanlarından Truman’ın, ABD’nin en önemli değişikliklerine imza atan kişi olması son derece düşündürücü değil mi?
Truman artık yok…
Koltuğunda benzer karakter¬deki Trump oturuyor…
Peki, ABD’nin Soğuk Sa¬vaş’a sebep olan SB değer¬lendirmesini bugün tekrar¬lanması ilginç değil mi:
– Rusya ile ittifak zordur.
– Rusya sadece kuvvet¬ten anlar.
– Rusya çok tehlikeli¬dir, Amerikan halkı uyarıl¬malıdır.
Dün Truman esir alındı. (Dünyada binden fazla askeri üs kurdular.)
Bugün Trump’ın seçimlerde Rusya’dan yardım almakla suçlanması, bir türlü Beyaz Saray’a hakim olamaması, avukatının bürosuna FBI ta-rafından baskın yapılması tesadüf mü?
Seçimlerde Rusya ile iyi ilişkiler kuracağını söyleyen Trump dün “Füzelerimiz ge¬liyor hazırlan Rusya” dedi!
-Molotov’un demesiyle- Be¬yaz Saray’da yine bir aptal mı oturuyor?
“Teslim alınan” Trump’a bakalım neler imzalatacaklar!
Sonuçta:
USS Harry S.Tru¬man uçak gemisi saatte 35 mille Akdeniz’e geliyor. Baka¬lım dünyayı “iki kampa” bö¬lecek mi?
Peki..
Müslüman Erdoğan nere¬de saf tutacak?
Bu kez…
“Yankee go home” diyebile¬cek mi?
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/saraydaki-aptallar-2345067/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger
Asıl soyguncu
13 Nisan 2018
La Casa de Papel…
Netflix’te yayınlanan İs¬panya dizisi Türkiye’de fenomen oldu!
Öyle ki:
Dizinin ikinci sezon tanıtımı için Türkiye’de tanıtım filmleri çekildi.
Başta Melih Gökçek ol¬mak üzere kimi yandaşlar hemen devleti uyardı:
–Gezi’yi düzenleyen üst akıl, La Casa de Papel’i isya¬nın sembolü kabul etmiştir…
-Devlet yetkilileri kesinlikle konuyu araştırmalıdır…
-Dizi subliminal mesaj ve¬riyor…
Cahiller cesur olur!
Diziyi seyretmedikleri belli…
Bugüne kadar seyrettiğim en anti-kapitalist dizi film La Casa de Papel.
Dizide, İspanyol Kraliyet Darphanesi’nin soygunu¬nu organize eden “Profe¬sör” şunu diyor:
“2011 yılında Avrupa Mer¬kez Bankası, hiç yoktan 171 milyar Euro yarattı. 2013’te 145 milyar Euro yarattı. Para nereye gitti biliyor musun? Bankalara! Doğrudan en zen¬ginlere. Kimse Avrupa Merkez Bankası’na ‘hırsız‘ dedi mi?”
Asıl soyguncu kim?
Yaşamları boyunca hiç¬bir politik ahlaki sorgula¬ma yapmayan Gökçeklerin, inatla “muhbir vatandaşlığa” devam etmesine şaşırmamak lazım!
-‚Üst akıl’ın ne olduğunu hâlâ kavrayabilmiş değiller.
-Gezi direnişini hâlâ analiz edebilmiş değiller.
Ne yani:
Seattle… Los Angeles… New York… Chicago… Que¬bec… Miami… Prag… Ce¬nova… Montreal… Madrid… Atina… Londra… vs.
Kapitalist merkezlerdeki bu küreselleşme karşıtı anti-kapitalist eylemler de mi “üst akıl” ürünüydü? Bir kez olsun kaldırıp başınızı dünyaya bakın; kim gerçek soyguncu/hırsız anlayın artık!
ARKA BAHÇE’DE OLANLAR
Bir “üst akıl” arıyorsanız…
Gelin size anlatayım:
İşçi Partisi (PT)…
1988’den başlayarak Brezilya’nın en büyük nüfus¬lu Rio Grande Sur ve Por¬to Alegre (Ki burada 2001’de küreselleşme karşıtı büyük eylemler oldu.) şehirle¬rinin yönetimlerini kazandı.
PT, 2002 yılında -sendika başkanlığından gelme- Lula da Silva liderliğinde seçimle¬ri kazandı.
Başkan Lula, neoliberal ekonomik yıkımlarla hemen mücadeleye başladı. İlk icraatları sosyal programları devreye sokmak oldu. 22 milyon Brezilyalı mutlak yoksulluktan kurtuldu. İşsizlik ve çocuk işçi sayısı azaldı.
Gelir dağılımındaki eşitsiz¬lik azalırken, reel ücretlerde üretim artışının üzerinde bir yükselme gerçekleşti.
Venezuela’da Chavez’in PVDSA’yı kamulaştırması gibi Lula da Silva da, -küresel beş büyük petrol şirketinden biri olacak- Petrobras’ı yeniden oluşturdu. Brezilya karasularında bulunan 300 milyar dolarlık petrol rezervi¬nin çıkarılması ihalesini Çin konsorsiyumuna verdi. Çin bu dönemde ABD’yi geçe¬rek Brezilya’nın en büyük ticaret ortağı oldu.
Başkan Lula, Amerikan Serbest Ticaret Bölge¬si (FTAA) dayatmasına karşı çıktı. Güney Amerika Uluslar Birliği (UNASUR) ve Güney Amerika Ortak Pazarı (MEC¬ROSUR) liderliğini üstlendi.
Rusya, Çin, Hindistan, Gü¬ney Afrika ile birlikte -G8’e alternatif- BRICS kurucusu oldu.
IMF boyunduruğundaki Brezilya, IMF’ye kredi ve¬ren ülke konumuna geldi.
1974’te dünyanın en borçlu ülkesi olan Brezilya, dünyanın sekizinci ekono¬mik gücüne dönüştü.
Konu sadece güçlü, dina¬mik ve hızla büyüyen ikti¬sat değildi…
Filistin devletini tanıdılar. Başkan Lula, “Gazze’ye ya¬pılanlar kabul edilemez” dedi. Ramallah’ta daimi diplomatik temsilcilik açtı.
İran’a, Küba’ya yöne¬lik ambargoya karşı çıktı.
Irak’a saldırıyı destekleme¬di.
Küresel ısınma gibi sorun¬lara dikkat çekti. Vs.
Nihayetinde… Halkçı, kamucu, bağımsızlıkçı politikalar “birilerini” rahatsız etti.
Sonra…
SİVİL DARBE
1930… ABD, Brezilya’da askeri darbe yaptırdı. (1945’e kadar sürdü.)
1945… ABD, Brezilya’da askeri darbe yaptırdı. (1951’e kadar sürdü.)
1964… ABD, Brezilya’da askeri darbe yaptırdı. (1985’e kadar sürdü.)
2016…. ABD, Brezilya’da sivil darbe yaptırdı! (Halen devam ediyor.)
Şöyle:
Lula da Silva 2003-2010 yılları arasında başkanlık yaptı.
-Hastalığı nedeniyle- parti li¬derliğini -eski solcu gerilla- Dil¬ma Rousseff’e bıraktı. O da, tüm neoliberal ekonomik-siya¬si reçeteleri reddederek 2011 ve 2014 seçimlerini kazan¬dı. Görevinin bitmesine 33 ay varken 2016’da parlamento darbesiyle başkanlık koltu¬ğundan indirildi. Gerekçesi İşçi Partisi’nin, Petrobras’tan seçim yardımı almasıydı! Bir taşla iki kuş; hem Rousseff, hem de Petrobras!
Bitmedi.
Kanseri yenen Lula da Sil¬va, Ekim 2018 seçimlerinde aday olacağını açıkladı. Seçimi kazanmasına kesin gözüyle bakılıyordu.
Ve fakat:
Hemen bir gizli tanığın düz¬mece ifadesiyle bu hafta tutuk¬landı; Curitiba’daki cezaevine atıldı. Böylece aday olmasının önüne geçildi! (Şaşırıyor mu¬yuz hayır! Son 10 yılda Latin Amerika’da 2009’da Hon-duras’ta, 2010’da Ekva¬tor’da 2012’de Paragu¬ay’da askeri-sivil darbeler yapan ABD, Brezilya’da da benzerini sahneye koydu. Bir diğer hedefinin Venezue¬la olduğu sır değil; medyayı körükleyip duruyorlar!)
Lula da Silva hapse atılarak, (Wall Street yatırım bankeri, Merkez Bankası eski başkanı, neoliberal politikaları tavizsiz uygulayacak) Henrique Mei-relles’in önü açıldı!
Ah Melih Gökçek ah!
Gerçi. Ne diyor Nabi:
“Ne kadar bulsa da mülk,
Cahile makam ile gelmez itibar.”
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/asil-soyguncu-2347260/
“Aşkımızın meyvesi”
Başlığa bakıp ne alaka diye sorabilirsiniz kendinize…
Bak kardeşim birincisi fazla merak…
İkincisi zamansız sorular…
Ölümle sonuçlanabilirler!
Bunu, bu öğüdümü yaz bir tarafa.
Dedim ya zamanla önemli ve yeminle, zamanlamada yoktur üstüme…
Dakiğimdir, dakik…
Gelişmeler karşısında sizlere…
Belki Tayyip Silahlı kuvvetlerine okuyorlarsa bir, iki “iyiliğim” dokunur.
Ne zamandan beri yazacaktım, fırsat olmadı, gerçi en geç bir saate kadar çıkmam lazım ama olduğu kadar, olmadı biliyorsunuz değil mi?
😊
Devamı yarına!
Bakma sen en son teknolojiye falan…
Önemli olan ateş gücü…
Bu…
Bundan binlerce sene öncesi de böyleydi, bugünde, yarında böyle olacak…
Keyfimden mi tam otomatik peşindeyim?
AB(D)…
Milyarlar harcıyor stealth technologie diye…
En güçlü en amansız silah…
İnsan beyni!
Ve yine zeki insan, akıllı lider savaştan, ölümden kaçınır yıkıp – yakmaktan…
Yaşa ve yaşat, huzur ve refah…
Milletine, insanlığadır ilkesi.
Triangologie…
Yeminle Türkçesini bilmiyorum, Hubertus diffusion bir noktaya kadar izah ediyor vaziyeti AMA tam değil. Kendi kelimelerimle triangologie’yi şöyle izah etmiş olayım…
Üç nokta ile konum belirleme…
Neden önemli, sonra!
Konuşuyor, yok konuşmuyor bas bas bağırıyor…
g.t veren: “Bizi döviz ile hizaya getiremezsiniz” diye…
Dolar 4, Euro 5 Tayyip Lirası civarında kalsın, borç katlansın bak bakalım neler oluyor oralarda!?
“Hesabını verirlermiş” SEN git önce EMINEYE hâkim ol sonra gel başkalarından hesap sor!
Neyse…
Ateş gücünün yani sıra bir nokta daha var önemli olan…
Sürat…
Moğolları düşün, Asya steplerinden ta nerelere kadar geldiler…
Neyle?
Atla!
İnan, değişen hiçbir şey olmadı!
Winchester 1866’yi duymuşsun, görmüşsündür…
Hani kovboylar bu tüfek ile Kızılderilileri öldürüyordu…
Deney yaptılar deney, uygulamalı hani yazmıştım ya Çin makinalısı Chu-ko-nu…
En eski insan tarafından > tarif < edilen makinalı M.Ö. 3 yılına ait…
Yunanlı mühendis Filon eseri…
Hangi SILAH ayni süre içinde daha YÜKSEK ATEŞ GÜCÜNE SAHIP?
Hangisi kazandı biliyor musunuz?
Chu-ko-nu!
Girin bakin arşivlerime…
Nasıl ki her kadın, kadın…
Her erkek erkek değilse, odun ve kesilişi, her kâğıtta kâğıt…
Her paçavra bez değil, her lider devlet adamı olamadığı gibi, lider diye baş tacı ettiğin insan ve yönetici değildir. Silah…
Ne diyorum hep, güvenilir olacak…
Peki silah tutukluk yapıca suç sadece silahta mi?
Yok kardeşim değil, kullandığın merminin gücü, içindeki barut barut değil veya yetersizse silah yine tutukluk yapar. Suç silahta mı sende mi?
Akılsız başın ceremesini ayaklar çekermiş bunu unutma!
Asker…
Mehmetçiğimiz, hele hele bitli piyademiz…
Neler yazmadım ki askerimiz hakkında. Bizim için, hele bu coğrafyada ne kadar önemli olduğunun donanmanın. En büyük düşmanlarıydı asker…
Onlar gelene kadar, para ile askeri zehirleyene kadar Mehmetçik, Kemalin askeriydi…
Eminim hala öyle AMA…
KURMAY sattı kendini. Audi’lere…
Paraya, şantaj ve tehditte boyun eğdi. Netice…
Mehmetçik artık Tayyip’in askeri. Buna rağmen benim kanım benim canim…
Bu yüzden yazacağım belki bilmediklerini…
Sende öğren tabii, öğren ki vakti saati geldiğinde…
>>> ESKI <<< teknolojiler…
AKIL ile birleştiğinde neler yapabileceğini bil, GÜVEN GELSIN KENDINE!
Farkındaysan >>> Direnişte diriliş var <<<
Yazmadım, devam etmedim…
Dedim ya kuşlar haber uçurdu. Yine dedim SÜPER BILGISAYARLAR…
Tayyip’in kankası, kan kardeşi ARAP elinde…
FETÖ rezilliği, şifrelerin çözümlenmesi, kriptoloji…
Bu kadar > çabuk < ve etkili, “Türk” bilişimciler sayesinde mi gerçekleşti?
Hiç sanmıyorum…
Hor görmüyorum bizim çocukları AMA Tayyip eğitiminin de farkındayım. Yok mu dünyaca nam yapmış bilim insanlarımız?
Var tabii AMA son yirmi senede hangi TAYYIP Üniversitesinden dünyayı etkileyecek bilimsel bir çalışmaya imza atıklarını duydunuz ki?
Türk’ün adi hep yabancı üniversitelerle anıldı!!!
İki bin sene önce…
Evet, kurşun geçirmez yelekten iki bin sene önce YUNAN icat etti…
Linothorax…
Yükte >>> hafif <<< değerde >>> paha biçilmez <<<
Bugünün kurşun geçirmez yelekleri kadar etkili. Gerçekten “kurşun geçirmiyor” yani!!!
Biraz bez, bezde bez tabii…
Biraz tutkal ve göz nuru, ÖZEN…
1960’larda icat edildi Kevlar, karbon lifleri. Balıkta kullanırım, lüfer için…
İşte bu yüksek teknolojik ürün neredeyse bir Büyük İskender’in “icadı” Linothorax.
On iki kat ketenden bez…
Birbirine tutkal ve dikiş ile tutturulmuş, yine kâğıt mesela çok sayıda…
Kum torbası vazifesi görüyor. Kurşun geçirmiyor. Günümüzde Talus projesini örnek gösterebiliriz. Bundan iki bin sene önce bile insanlar tüm vücudu koruyacak zırh kullanıyorlardı. Roma imparatorluğu neden bu kadar büyüdü biliyor musunuz?
Yenilgilerinden, düşmanlarından, yeni teknolojik gelişmelerden ders aldıkları, kendilerini sürekli geliştirdikleri için!
Biliyor veya duymuşsunuzdur…
Stealth technologie, yani radarlar tarafından „görünmezlik“…
Milyarlar harcanıyor, milyarlar. Bizim bilişim gibi…
Olmuyor, olmayacak. Yüzde yüz diye, en azından şimdilik, bir şey yok. Kosova savaşını hatırlıyorsunuzdur, hani NATO Sırbistan’a müdahale etti. Tarihte ilk defa…
“Görünmez” bir uçak düşürüldü. Gerçi ihanette söz konusuydu, bir NATO subayı Sırplara tüyo verdi…
AMA…
Sırplar triangologie sayesinde uçağın yerini tespit edip düşürdü…
Hani diyorum ya hep BEN görürüm görmek istediğimde, sadece uçak yüzeyinin radar tarafından algılanamaması tek sorun, tek çözüm değil ki…
Mesela ısı…
Motorlardan çıkan sıcaklık, uçak için bir o kadar tehlikeli. Görünmeyen…
Görülür oluyor. VEYA ki çok önemli…
Bir Alman bilim adamı gerçekleştirdi, gerçi barışçıl amaçlarla AMA ana bu ne tesadüfen keşif ettiler bu teknoloji sayesinde görünmez olan kabak gibi meydanda.
😊
Evet, bir “meteorolog” bulutları takip etmek için bir “bulut radarı” geliştirdi…
Kondensstreifen…
Türkçesi, uçakların arkalarından çıkardıkları yoğunlaşma izleri (hani bulut gibi), askeri terim:
Tekasüf (toplantı) izleri.
Uzun lafın kısası…
Her tepkinin vardır bir etkisi, her etkinin bir tepkisi…
Her önlemin bir karşı önlemi…
Çaresiz değiliz dostlar…
İnsan zihni, beyini birleşir ise azimle, vatan ve millet sevgisiyle…
Saf…
Ve arı kimse, hiç kimse duramaz önümüzde!
Kısadan kestim yine…
😊
Öf ne yapayım, bırakmıyorlar peşimi, bırakmıyorlar…
Dertler, başımdaki manyaklar!
Ben kaçtım, hadi bana güle güle!
—
AK47…
Kalashnikov…
Bir asker, Rus…
Savaşta yaralanıp hastaneye kaldırılır, orada diğer erlerden duyar silahlarının güvenirliksizliğini. Karar alır bunu değiştirmeye. Başlar Kalashnikov, Kalashnikov’u geliştirmeye…
Teknik çizim ve teknik çizimin okunması eğitim istiyor…
Arar birisini, bir kız çıkar karşısına, teknik çizimci başlarlar silahı geliştirmeye. Âşık olurlar birbirlerine…
Ve Kalashnikov…
Kendi silahı için sonradan der, karisini kast ederek…
“Aşkımızın meyvesi!”
Öldürücü bir meyve, zehirli AMA güvenilir!
Rus teknolojisi…
NOKTA
—
Piyade başka bir zaman, fırsat olunca
Üzülürüm…
Bir insan ile dalga geçildiğinde, sevmem, yapmam…
Dalga geçecek olursam birisiyle, O…
Ben, kendim olurum.
Biliyorsunuz hep yazarım Kasımpaşa ayısı hakkında…
Derim ki bir gerçek, millet ağzını bıraktı başka taraflarıyla gülüyor kendisine…
Ciddiye alan yok…
Yüzüne bakıyorlarsa, muhatap alıyorlarsa…
Sadece…
İhtiyaçları olduğu içindir, hani köprüyü geçene kadar ayıya dayı dersin ya aynen öyle.
Rencide edici bir durumdur bu…
Temsil görevini üstlendiyse bir toplumun, rencide eder hem insani hem toplumu…
İzle…
Psikolog olmana gerek yok, yeter ki analojileri (benzeşim) gör, anla.
Erken geldim…
Günümde değilim, neden mi?
Yeminle, dedim deneylere son ama içmedim üçüncü uyuşturucuyu…
Yok…
Her şeyim öyle bir ayarlanmış ki, dakik…
08:00 – 18:00 arası, “bir dakika geçsin” takviyesiz…
Önder…
TAM BIR ÇEYREK!
Putin…
Ama nasıl dalga geçiyor bilir musunuz Trump ile…
Yazık, çok yazık…
Kimse bu durumlara düşmemeli, hiç kimse!
Establishment…
Evet…
Özellikle devlet gelenek ve görenekleri…
Ayıların eline bırakılmamalı.
Otorite…
Evet ama bilgiyle, görgüyle, orantılı ve ayarlı!
Wiesbadene götürecektim…
Anlatmış annesine, geçenlerde takılmış birisi…
Ya hepimizin yaptığı şeyler, hoşuma gittiyse gider sorarım, en fazla hayır diyebilir…
Üstelemem…
Kadın mi yok dünyada?
Bir sene oluyor – olmuyor, takılmış iki doğulu kızın peşine…
Okuldan eve…
Genç veya ihtiyar teke hiç fark etmez…
Hayır demek, hayır demektir!
Mecburen kalacağım şimdi başına…
Şansa bak ya…
Öncesi anasıyla…
Şimdi kızıyla uğraş!
Hayatımda hiç papağan olmadım…
Hiç kimsenin g.tünün kılı, askeri veya osu, busu olmadım, olmamaya çalıştım…
Emir vermez kimse bana, istinsah anne ve babam, rahmetli…
Boyun eğmedim kimseye, el öpmedim saygıyı hak etmediyse…
Yok…
Sadece benden yaşça büyükleri kast etmiyorum, akıl yaşta değil başta…
Bak, bir damlacık çocuktan dün ne öğrendim…
Ön ergenlik…
😊
Hala aklıma geldikçe gülüyorum. Bu yaşa gelmişim bir b.k bilmiyorum…
Gerekirse…
Benden yaşça çok küçüğün bile elini öperim, saygıyla önünde eğilirim.
Hani hep derim ya neler demedim ki sizlere?
Gerekli hallerde…
Her şeyimi kendim yaparım, yapmaya çalışırım, biliyorsam ne âlâ…
Bilmiyorsam öğrenirim diye…
Yine bir yüzüm çok yönüm o bambaşka bir mesele…
Araç – gereçten tut, silahtan bombaya…
Yemekten, temizliğe, ütüye, tamire…
Önder işi olmasını istemiyorsan bekleyeceksin canım isteye(!)
Wiesbaden’e inmem lazım, anahtarları nereye koydum? Aradım…
Aneyyy…
Bu ne? Anahtarlık çok eskimiş ya…
Bir bilişimcinin anahtarlığı ne olabilir sizce?
Tabii ki bir işlemci…
Intel inside cinsinden, başkasını kullanmam!
Beş dakikada Beşiktaş…
Al eline matkabı, bir ufak delik…
Ehhh…
Hep yazarım, Daniel Düssentrieb diye…
Depo dolu ıvır zıvır…
Belki inanmayacaksınız ama böyle şeylerle uğraşmak, balık, kadın, çocuk, ev – bark…
Dinlendiriyor beni, çocuk filimi izlemek…
O anlar dertlerimi unutuyorum, tüm sıkıntılarımı.
😊
Eskisi ve yenisi…
Yukarıda eskisi, altında yenisi.