Medeniyet Yuları, yokkk

Kitapçık olarak yayınlayacağım…
Bir şiir vardır bilir misiniz bilmem…
Medeniyet ile ilgili…
Kimisi der Mehmet Akif Ersoy…
Yakıştıramam Mehmet Akif Beyefendinin ağzına…
S.kli “sözleri”

Dediler…
Necip Fazıl Kısakürek…
Yakışır…
Bir LAF EBESI!

Ama o da değil…
Yok yayınlamak istemiyorum şiirin değiştirilmiş halini…
Aslı…
Dururken, bir Önder yayınlar mı çirkin şiiri!?

K i m D e m i ş

Kim demiş Avrupa insanı medeni?
Ne edep var ne haya çırılçıplak bedeni!
Eğer medeniyet açıp saçmaksa bedeni;
Desenize hayvanlar bizden daha medeni!

Kul olmak çağdışıyken, soyunmak çağdaşlık,
Din kardeşliğini bıraktık biz, ecnebiyle kaynaştık…
Sünnet sakal yobazlık, top sakalsa medeni…
Unuttun sen ey vefasız ehli sünnet dedeni.

Mehmet Akif ERSOY

Utanmasını unutan VE en kötüsü hiç öğrenmemiş olarak büyüyen bir nesil ve toplumda, SADECE SIZIN UTANMANIZDAN daha doğal bir durum ne olabilirdi Hanımefendi?

Diyeceksiniz ki…
Yazacak, anlatacak başka hiç mi bir şey kalmadı…
Soyundun takım elbise anlatmaya…
KALMADI…
Kılık, kıyafet, terbiye, görgü…
Sözün önemi, kelimelerin kifayeti…
Bilginin gerçeği, saygı…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün özünde yatan, ONU…
O eden en temel ögelerdendir de ondan.

Rivayet edilir ki…
Peygamber Efendimiz bile kılık, kıyafetine son derece önem verirmiş…
Neden?
Muhtemelen bir lider…
Muhtemelen bir önder, bir iş adamı olduğu, ticaret ile uğraştığı için olabilir mi?

Mümkün olan en kısa zamanda, en kısa zamanda!


Mermi paraları

Şimdilerde moda “mermi parasını” hesaplamak…
Türkiye’de ekonomik kriz arttıkça, siyasi iktidar buna gerekçe bulmak için “savaş durumu” silahına bile ihtiyaç duyar hale geldi.
Biber/patlıcan fiyatlarındaki artış, “Türkiye’nin bekası” ile başlayıp, “Çanakkale’de atalarımızın harcadığı mermilerin parasına” kadar vardı.
Oysa ortada “savaş durumu” yok, sadece AKP’nin içeride ve dışarıda izlediği yanlış politikaların sonuçları var.
Geçmedğimiz devasa köprülerin parasını hep birlikte ödememizi, hemen hemen tüm ihalelerde yaşanan yolsuzlukla/kayırmacılığı zaten hem oda, hem gazete köşesi komşum Çiğdem Toker, SÖZCÜ’de sürekli yazıp çiziyor.
Bana da bu durumda işin “dış bağlantılarına”, yaratılmak istenen “savaş durumu” algısına bakmak düşüyor.
Kitabın ortasından yazmaya başlayalım; ortada bir “savaş durumu” yok…
Yaşanan, AKP’nin “Orta Doğu’da Türkiye’siz yaprak bile kımıldayamaz” diye başlattığı politikaların bir bir çökmesi.
Geldiğimiz nokta Türkiye’nin her türlü denklem ve “oyun planının” dışında kalmasına doğru evriliyor.
Bakın nasıl?
– “Arap baharı” hareketinden yeni Osmanlıcılık çıkaracağını hesaplayan AKP hükümetinin ilk hedefi Mısır oldu. Ancak Mısır’da besleyip büyütülen Müslüman Kardeşler iktidarı -Suudi/ABD destekli- bir ordu darbesiyle son buldu. Şimdilerde değil Mısır’da söz sahibi, Mısır’ın olduğu herhangi bir toplantı/ grup/ denklem içinde bile değiliz. Sisi’nin Mısır’ı Orta Doğu’da etkinliğini -elbette Suudi ve ABD desteğiyle- artırdıkça, Türkiye’nin etkinliği azalmakta.
– AKP’nin Orta Doğu’daki ikinci hedefi karışan Libya oldu. Libya’da yönetimi ele geçirmek için birbiriyle savaşan gruplardan -elbette AKP’nin dünya görüşüne yakın olanlara- destek verildi, diğerleri düşman ilan edildi.
Şimdilerde, Türkiye’nin desteklediği gruplar Libya’da iktidardan daha fazla uzaklaşırken, Türkiye’ye düşen de Libya denkleminin dışında kalmak oldu. Bunun en somut işareti, kasım ayında Palermo’da gerçekleşen Libya toplantısında yaşandı. Palermo’da, Türkiye’yi temsil eden Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, “toplantı içinde toplantı yapıldığı” ve asıl kritik konuların görüşüldüğü küçük katılımlı toplantıya Türkiye’nin dahil edilmediği gerekçesiyle Palermo’yu terk etti.
– Ankara’daki AKP hükümetinin en büyük “yatırımı” ise elbette komşu Suriye’ye yönelik oldu. Esad gidecek, Şam’da AKP hükümetinin dünya görüşüne yakın bir iktidar kurulacak hayaliyle girişilen çabalar, 7 yılın sonunda Türkiye’nin giderek Suriye denkleminden çıkarılmasına varmak üzere.
Suriye’nin kuzeydoğusundan başlayalım: İdlib konusunda işler çok karışık; Rus Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün geçen hafta yaptığı “Soçi Anlaşması işlemiyor, Türkiye söz verdiği gibi bölgedeki terör örgütlerini dizginleyemiyor” mesajı taşıyan ayrıntılı açıklaması kritik önemde.
Suriye-Türkiye sınırının orta bölgelerinde Rusya, TSK-Özgür Suriye Ordusu ortak operasyonu ile kontrol ettiği alanlar var. Ancak Rusya’dan bu bölgelerin de artık Şam yönetimine bırakılması gerektiği mesajları gelmeye başladı. Putin’in bizzat gündeme getirdiği 1990’lardan kalma Adana Mutabakatı, diplomatik dilde “Suriye’den çıkın, kontrolü Şam yönetimine devredin” demekten başka bir şey değil.
Türkiye-Suriye sınırının en doğusuna, Fırat’ın doğusunda kalan bölgeye baktığımızda ise; PKK terör örgütü uzantısı PYD-YPG’nin kontrol ettiği bu bölge Türkiye açısından tam bir kabus olmaya aday. Türkiye’nin daha önce Irak’ta yaşadığı “Çekiç Güç” kabusunun bir benzeri burada hayata geçirilmek üzere.
AKP iktidarının “Fırat’ın doğusunda tampon bölge kurulsun, kontrolü de Türk Ordusu’na bırakılsın” önerisi, ne ABD ve müttefikleri, ne de Rusya-İran-Şam tarafından kabul edilmedi. ABD askerleri bölgeyi terk ederken, kurulacak tampon bölgeye “Türk askeri değil de kim olursa olsun yerleştirilsin” politikası izliyor. Bunun için Washington, hem Fransa/İngiltere/Almanya, hem de Arap ülkeleriyle yakın temasta.
Türkiye’nin “tampon bölge” sürecinden de dışlanmasının en somut örneği ise geçen hafta Washington’da yaşandı. 70’den fazla ülkenin katıldığı IŞİD’le mücadele toplantısında Türkiye adına Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Washington’daydı. Ancak orada da -tıpkı Libya/Palermo örneğinde olduğu gibi- toplantı içinde toplantı yapıldı. ABD liderliğinde 7 ülke, Suriye’yi ayrı bir toplantıda görüştü, Türkiye buna davet edilmedi. ABD, Türkiye’siz – ya da belki de Türkiye’ye karşı- tampon bölgenin ilk adımlarını atarken, AKP hükümeti elbette denklem dışı bırakıldı.
KAÇINILMAZ OLAN: ESAD’LA TEMAS
Türkiye’nin Orta Doğu’da bu kadar dışlanmasına yol açan politikalardan bir an önce vazgeçmek, AKP hükümeti açısından kaçınılmaz hale geldi.
Nitekim, bunu Ankara’daki iktidarın da görmeye başladığı geçen hafta Arap basınına yansıyan bir haberle ortaya çıktı.
AKP hükümetinin onayı ve talimatı ile MİT, “eli kanlı katil” dediği Esad’ın İstihbarat şefi ile masaya oturdu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Esad’ın istihbaratçıları ile görüşmeyi -tıpkı çözüm süreci döneminde PKK terör örgütü ile yapılan pazarlıklarda olduğu gibi- “hükümet yapmadı, istihbarat örgütü yaptı” çerçevesine oturtup, doğruladı. -MİT’in bu görüşmeyi AKP hükümetinin onayı ve talimatı olmadan, kendi kendine yaptığını düşünmek mümkün değil. “Siyasi iktidar değil, istihbarat görüşüyor” yaklaşımı, yaklaşan seçimler öncesinde yaratılan siyasi algıdan ibaret elbette.-
İşin ilginç tarafı ise AKP hükümetinin Suriye krizinin en başından beri belki de yaptığı en doğru hamleyi “ben yapmadım” olarak yansıtmaya çalışması.
Siyasi iktidar, başta Suriye olmak üzere, Orta Doğu’da o kadar büyük yanlışlar yaptı ki şimdi doğru adımı atmak bile zor geliyor.
Tüm bu yanlış politikalardan dolayı ortaya çıkan ekonomik kriz ise “Harcanan mermi paraları” ile örtülmeye çalışılıyor.
Tek utanan ben miyim?
ABD Başkanı Donald Trump’ın, “Rahip Brunson’ı bırakmalarını söyledim, onlar da bıraktılar” sözü ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün “Türk yargısıyla dalga geçilemeyeceğini tüm dünya görecek” sözü arasında sadece saatler var.
ABD Başkanı, bu çıkışıyla alenen şu mesajı veriyor:
– Türkiye’de güçler ayrılığı yok; yürütmenin yargı üzerinde etkisi var.
– Yürütme üzerinde de -rica ya da zor kullanarak- dış güçlerin (Burada Trump’ın ima ettiği bizzat kendisinin) etkisi var.

Yabancı bir ülke liderinin bu sözlerini/imalarını duyunca, utanan sadece ben miyim?

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/zeynep-gurcanli/mermi-paralari-3472858/

Sahibini arayan Tank-Palet mektubu!

Savaş sanayi “imtiyazlı üretimdir” ve dünyanın her yerinde böyledir. Yerli ve milli tank üretimi kararı alan devletler, gerekli ön araştırma geliştirme masrafını şirkete öder. Bir ülkenin ordusuna tank yapmak için kurulmuş şirketin zarar etme ihtimali sıfırdır. Çünkü maliyetinin üzerine kârını koyar, tankı devlete satar.
Tank ile palet!
Et ile tırnak gibidir!
Tank, palet üzerinde gider. Sakarya’da devletin elinde hazır bir palet fabrikası varken bizde yerli ve milli tank üretmek için ne oldu?
İlginçtir:
BMC batmıştı, zorunlu olarak devletin (TMSF’nin) elinde kalmıştı. Satışa çıkarıldı. BMC’yi özel sektörden iktidar yanlısı Ethem Sancak’a satan devlet, aynı zamanda “Altay Tankı” adında yerli ve milli tank geliştirme eski projesini da hızlandırdı. Özel sektörden Koç Holding Firması Otokar’a devletten 50 milyon dolar ödendi. Koç Holding, 50 milyon doları aldı, tank projesini geliştirdi. Altay Tankı yapma ihalesi, Koç alacak diye beklenirken Ethem Sancak’ın BMC şirketine verildi.
★★★
Sonra şu oldu:
Sakarya’da devletin Tank Palet Fabrikası’nın işletme hakkı da Ethem Sancak’ın Katar ortaklı BMC firmasına transfer edildi.
Neden böyle yapıldı?
Niçin böyle yapıldı?
Hangi ölçüler gözetildi?
Bu sorulara cevap veren olmadı. Savunma sanayinde milli şirket ROKETSAN var. Devlet şirketi. Çok başarılı. ASELSAN var. O da devlet şirketi. O da çok başarılı. TAI var. O da devlet şirketi. O da çok başarılı. TANK PALET var. O da devlet şirketi. O da çok başarılı. Bu başarılı örneklere bakarak devlet, söz gelimi “TANKSAN” adıyla bir yeni şirket modeli geliştirebilirdi. Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası’nın teknolojik bilgi birikimi ile eğitimli işçi emeği TANKSAN’ın içinde eritilebilirdi. Devlet başarılı, verimli, muhtemelen daha düşük maliyetle tank yapan bir sanayi savunma devine böylece sahip olabilirdi.
Bunu yapmadı.
Devlet desteğiyle yeni bir özel savunma sanayi devi yaratmak için Katarlı ortağı olan BMC’yi seçti.
★★★
Sonra şu oldu:
Geçen hafta perşembe günü Katar ortaklı BMC, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a üzerinde Cumhurbaşkanlığı forsu bulunan otobüs hediye etti. Anadolu Ajansı’nın haberine göre Cumhurbaşkanı, hediye edilen otobüsü inceledi ve otobüsün özellikleri hakkında BMC Yönetim Kurulu üyeleri Talip Öztürk ve Taha Yasin Öztürk’ten bilgi aldı. Otobüsü hediye eden BMC hisselerinin yüzde 25.1’i Öztürk Ailesi’nin, yüzde 25’i Ethem Sancak’ın, yüzde 49.9’u da Katar Silahlı Kuvvetleri’nin. Katar Emiri de daha önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’a VIP donanımlı Boeing 747-8 tipi özel uçak hediye etmişti.
KALEMİN GÖR DEDİĞİ
İş Bankası’ndan milli tank projesine yerli destek!
Milli ve yerli tanklara takılacak periskop camlarını milli devlet şirketi ASELSAN geliştirecek. ASELSAN ile İş Bankası’nın şirketi olan Şişecam arasında “iş birliği anlaşması” imzalandı. Ekonomi gazetesi Dünya’da yer alan habere göre Şişecam, ASELSAN’ın savunma sanayilerine yönelik projelerinde kullanılacak standartlarda malzeme temin edecek. Bunun yanı sıra ürün kompozisyonları ve optimizasyonu konularında da çözümler geliştirecek. Şişecam’ın geliştireceği malzemeler, kullanılacak teçhizatın ihtiyacına göre termik şoka dayanıklı, mukavemeti yüksek ve konvansiyonel camlardan farklı optik performanslara sahip olacak.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/sahibini-arayan-tank-palet-mektubu-3472312/

Onların hırsızı iyiymiş!

“Vatan hainlerinin yanında yer al¬maktansa, hırsız bizim hırsızımız, biz onun yanında yer alırız” diyor adam…
Kim bu zatı muhterem?
Mersin Çamlıyayla AKP İlçe Baş¬kanı…
Adamın “Vatan haini” dediği de AKP dışındaki partilerin adayları!
Kimi destekliyor? Hırsız belediye başkan adaylarını!
İşte günümüzde siyasi zihniyetin ve politika ahlâkının geldiği nokta bu…
Şaşırdık mı? Hayır! Bu zaten biliniyordu!
AKP İlçe Başkanı’nın itirafı, malûmun ilanı oldu!
Hırsız belediye başkan adaylarına oy isteyen AKP’linin dayandığı nokta, diğer partilere mensup adayların ona göre “Va¬tan haini” olması!
Nasıl sakat bir kafadır bu?
Yani bir takım adaylar ülkeye hainlik yapmak, bir kısmı da çalmak için mi bele¬diye başkanı olmak istiyor?
Ahlâk bunun neresinde?
Adam tabii ki zırvalıyor! Fakat, kendi kafasında olan partililerin bilinç altında¬ki duygu ve düşüncelerini açığa vurmuş oluyor!
Din istismarı, hile, yolsuzluk, ahlâksızlık, hırsızlık ve arsızlık… Her şey var siyaset dünyasında…
Adamların “ar damarı” çatlamış!

Yunan Başbakanı Çipras Türkiye’ye geldi ve gitti.
Ona sorulacak çok soru vardı ama soran olmadı!
– 18 adamızı neden işgal ettiniz?
*Karasularınızı neden tek taraflı 12 mile çıkartma kararı aldınız?
– Kıbrıs açıklarında uluslararası hukuka aykırı bir şekilde neden doğalgaz arama çalışmaları yapıyorsunuz?
– Ege Denizi’ni bir Yunan gölü mü sayıyorsunuz?
– Bunların iyi niyetle, dostlukla bir ilgisi var mı?
İktidar nedense bunları sormayı gereksiz buldu.
Vatan toprağı olan adalarımız elden giderken, gösterilen bu hazin ilgisizlik nedendir?
★★★
Yunan Başbakanı Çipras Ankara’ya geldiğinde Anıtkabir’i ziyaret etmedi.
AKP iktidarı ona, 1971 yılından beri kapalı olan Heybeliada Ruhban Okulu’nu ziyaret izni verdi.
Muhalefetin ve iktidarın küçük ortağı MHP’nin sesi sedası çıkmadı!
Bir tek kişi hariç!
Milli Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri E. Albay Ümit Yalım baktı ki kimseden ses çıkmıyor, sabahın erken saatinde vapura binip Heybeliada’ya gitti.
Kalabalık arasında itişip kakışarak, sağa sola omuz vurarak kendisine yol açıp Yunan Başbakanı Çipras’a yaklaştı ve ona hesap sordu:
“Sayın Çipras… Ege’deki adalarımızı hangi hakla işgal ettiniz? Hangi hakla oraya askeri birlikler yerleştirdiniz? Hangi hakla silahlandırdınız? Bunu açıklar mısınız?”
Ümit Yalım’ın İngilizce sorduğu sorulara Çipras tabii ki, hiçbir cevap veremedi!
★★★
AKP iktidarının, papaz yetiştiren Heybeliada Ruhban Okulu’nun yeniden açılmasına yeşil ışık yaktığı görülüyor. Bu, siyaseten de hukuken de yanlıştır.
Lozan Antlaşması’nın 40’ıncı ve 45’inci maddeleri ile Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine göre, Yunan Hükümeti, Batı Trakya’da İlahiyat Fakültesi açılmasına izin vermedikçe Heybeliada Ruhban Okulu açılamaz.
Zırt-pırt beka sorunundan bahseden muhteremlere bunu hatırlatmak gerekiyor!
İhlas’ın cariyeleri!
Sabahattin Önkibar’ın yazdığı “Takkeli Firavunlar” kitabı, İhlas Finans’ın merhum sahibi Enver Ören’in oğlu Mücahid Ören tarafından mahkemeye verildi. Fakat yargı kitapta hiçbir suç unsuru bulamadı, Önkibar beraat etti.
Kitabın 132’nci sayfasından bir bölüm:
Önkibar (Gülümseyerek): “Enver abi, haram diye kadınların elini sıkmıyorsun ama maşallah holdingde çalışan bütün güzel kadınları kucaklıyorsun.”
Enver Ören: “Sabahattin, holdingdeki hanımlar benim için cariye hükmünde…”
Önkibar: “Anlamadım, ne demek o?”
Enver Ören: “İaşesini sağladığın hanım sana dinen haram sayılmaz.”
Önkibar: “Peki, nikâh niye var o zaman? Bas parayı ya da ver maaşı, oldu bitti mi yani?”
Enver Ören: “Cariye diyorum, eş demiyorum. Cariyelerde nikâh aranmaz.”
Önkibar: “Peki, cariye olmak için gayrimüslim olmak gerekmiyor mu?”
Enver Ören: “O da var ama esas olan nafakasını sağlamaktır.”
Yorum okurların…
TEBESSÜM
Bir Kızılderili öyküsü
İki kovboy atlarıyla “dıgıdık dıgıdık” giderlerken, kulağını yere yapıştırmış yüzükoyun yatan bir Kızılderili’ye rastlamışlar. Kovboylardan biri diğerine:
“Bu şekilde bir Kızılderili, kilometrelerce öteyi dinleyebilir” demiş ve Kızılderili’ye seslenmiş:
“Selam yiğit adam, ne yapıyorsun öyle?”
“Bir posta arabası…” diye ağır ağır konuşmaya başlamış Kızılderili… “Dört at tarafından çekiliyor, ikisi beyaz, diğer ikisi siyah ve kahverengi… Erkek esmer, kadın sarışın… Ve bir de çocuk var…”
Kovboy şaşırmış bir halde:
“Yok artık” demiş “Bu kadar ayrıntıyı nasıl bilebilirsin yahu?”
Kızılderili “Ugh” demiş, eliyle belini tutarak güçlükle ayağa kalkmaya çalışmış:
“O şerefsizler az önce bana çarpıp kaçtılar!”

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/rahmi-turan/onlarin-hirsizi-iyiymis-3472172/

Birileri bu öküzlere medeniyet öğretmeli. Takım elbise, nelere dikkat edilmeli? Çok yakında bu sınamada!!!

Üşenmezsen aç haberleri, Bay Pezevenk konuşuyor yine…
Sincan’da…
Üstündeki manto, laflarını kim dinliyor onun, öküzden başka?
Allah bilir O manto kaç para?
Konuşuyor, bağırıyor ben kaliteyim diye…
Ne fayda, içindekine baksana!?

International School of Management…
Biliyorsunuz hep anlatırım ömür dediğin nerelerde geçti(!)

Giyim, kuşam, kıyafette kurallar…
Adab-ı muaşeret, hal ve hareketler…
Ağızdan çıkan söz, vurgulama cümlede…
Kadını ile erkeği ile, ne kadar önemli!

Annem anlatıyor demin bana:

“Ağabeyin duysa seni paramparça eder!”
Koca kafalı Önder, koca kafalı diye severmiş babaannem beni, ben çocukken…
Erkek dayıya çekermiş ya, ben ayni büyük dayım, Dada ayni ben…
Geri kafalı der annem ona, ağabeysine halbuki adam son derece önem verir saygıya!

Tabii saygı, tabii ki…
Saygı, saygıyı hak edene!

“Anne sen söylemezsen ağabeyim nereden duyacak?”
Diyor “oğlunun suç ortağı, senin bilmediğin her şeyi o biliyor. Aralarında senin hakkında fıs, fıs konuşup, kıkır kıkır gülüyorlar!”

Bilmiyorlar ki beni, bilmiyorlar…
Onlara kim gülsün, haspam, kendini beğenmişler sürüsü…
😊
Görgü kardeşim görgü…
En güzeli çekirdekten yetişme, aileden gelme görgünün kendisi…
VE…
Hayatin öğrettikleri, gerektirdikleri…
Dediğim gibi, çok yakında bu sinemada…
Takım elbise giymenin, bu değerli giyesiyi taşıyabilmenin…
“Kırk bir kuralı”

SÖYLEEE! Bunlara mı anlatacağım milliyetçiliği, Türkçülüğü, Türk kelimesinin ne demek olduğunu, Türklüğün özünü

YOKKK…
Zahmete değmez, küçük, seçilmiş bir gurup…
Sapına kadar erkek…
Saç telinin ucundan, ayak tırnağına varana kadar Türk’ün kadını, Türk kadını – kızı…
Yeterde artar bile bunlara!

KLASIK SOSYOLOJI TARIHI

İsmet İnönü hırsız öyle mi?
9 Şubat 2019

Abdülhamit’in torunuyum diye ortaya çıkan bir arkadaş var, kendisine “sultan” diye hitap edilmesini istiyor.
Bir yandan Akp’yi şakşaklıyor, beri yandan “padişah dedemin tapulu mallarını geri istiyorum” filan diyerek, Boğaz’daki Suada’yı istiyor.

En son çıktı… Kurtuluş Savaşı kahramanımız, İkinci Cumhurbaşkanımız, tarihin gördüğü en namuslu devlet adamlarından İsmet İnönü’ye “hırsız” dedi.

Kelimesi kelimesine… “Osmanlı hanedanı sürgüne gönderildikten sonra, İsmet İnönü Fransa’ya geliyor, hanedan mensuplarını ziyaret ediyor, Abdülhamid’in kızlarından Şadiye sultan’a da uğruyor, bu olay basında yeralmıyor, Şadiye Sultan biz ülkemize geri dönmek istiyoruz diyor, hiçbir şey talep etmeyeceğiz diyor, İsmet İnönü ‘bunun bir bedeli var‘ diyor, ‘bu iş böyle kolay değil‘ diyor, Şadiye sultan babası Abdülhamid hanın kendisine, evladına bıraktığı bütün değerli mücevherleri çıkarıyor, İsmet İnönü’ye teslim ediyor, sonra bir daha İsmet İnönü’den haber alamıyorlar, Türkiye gazetelerini takip ediyorlar, taa ki bir gün İsmet İnönü’nün katılmış olduğu bir toplantıda İsmet İnönü’nün hanımının üzerinde kendi broşunu görüyor, çok acı meselelerdir” dedi.

Yani İsmet İnönü, hanedan mensuplarını sadece dolandırmakla ve mücevherlerini çalmakla kalmamış, hırsızlık malını eşine hediye etmiş, Osmanlı sultanları gibi gezdirmiş.

Eminim böylesine bir karalamayı ilk defa duydunuz ama… İlk değil.

Aslına bakarsanız, varılmak istenen hedef de İsmet İnönü değil.

Nisan 1919…
Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkmasına sadece bir ay vardı, İstanbul’da geceli gündüzlü toplantılar yapıyor, milli mücadeleyi birlikte yürüteceği kadroyu örgütlüyordu.

Şak…
İkdam gazetesinde bir haber patladı.
“31 Mart vakasında sultan Abdülhamid tahttan indirilirken, Yıldız Sarayı’nın yağmalandığı, Mustafa Kemal Paşa’nın sarayı yağmalayanlar arasında yeraldığı, Mustafa Kemal Paşa’nın elmaslı incili bir kürdanlık çaldığı” yazıldı!

31 Mart vakası, Nisan 1909’da yaşandı.
Bu haber tam 10 sene sonra, Nisan 1919’da yazılıyordu!

Mustafa Kemal’in tam Anadolu’ya geçme arefesindeyken iftiraya uğraması, hırsız ilan edilmesi, “padişahımız efendimizin sarayını soydu, eşyalarını çaldı” denilmesi, pek de sürpriz olmamıştı.
Çünkü, İkdam gazetesinin İngiliz tetikçisi olduğunu cümle alem biliyordu.

Buna rağmen, karalama kampanyası amacına ulaşmıştı, insanların zihninde kuşku doğmuş, acabalar oluşmuştu.

Hem Mustafa Kemal aleyhinde iftira yazıyor, hem de kendisini savunması için Mustafa Kemal’e söz hakkı tanımıyorlardı.

Mustafa Kemal bu çirkinliğe karşılık, milli mücadelenin yanında yeralan İleri gazetesine röportaj verdi.
Çok kısa konuştu.
“Gülünç ve fecidir. Namusa saygı kalmadığını görmekle üzüntülüyüm” dedi.

Bu “gülünç” ve “feci” olaydan tam 100 sene sonra, İsmet İnönü’ye hırsız denildi.

Hem de tıpkı Mustafa Kemal gibi, İsmet İnönü’nün de Abdülhamid’in mücevherlerini çaldığı öne sürüldü.

(Özellikle son 10 senedir gençlerin zihnine Atatürk’e karşılık Abdülhamid koymaya çalışmalarının… Atatürk’ü tarihten silmeye kalkışırken, Osmanlı’da sanki Abdülhamid’ten başka padişah yokmuş gibi davranmalarının… Tarihin t’sinden haberi olmayan cahil cühelayı, kafasında fesle dolaşan tımarhanelik tiplerle zehirlemelerinin… Atatürkçü faaliyetlerin saldırıya uğramasının, linç edilmesinin… Son hamlesidir İsmet İnönü’ye “hırsız” denilmesi.)

100 sene önce namusa saygı kalmadığını görmüştük.
100 sene sonra da namusa saygı olmadığını görüyoruz.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/ismet-inonu-hirsiz-oyle-mi-3454490/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Dede gene haber uçurdu, ah dede vah dede sen neymişsin sen?

Başımı belaya sokacak benim…
Çenesini tutamayan dede, aptal…
ULAN…
Dede sana mı kaldı, sana ne?
Bu millete…
Tayyipgiller çok bile!

Yusuf Akçura – Hatıralarım

Yusuf Akçura – Türkcülük, Türkçülüğün tarihi gelişimi

>>> Yukarıdaki linkleri kopyala. Aşağıdaki linki aç, yapıştır > download <<<

https://www.robsonmartins.com/inform/issuu/

Bak ya wordpress’in azizliği…
Tırnak içine alıyorum likleri. TABII tırnakları kopyalamayacaksın!

“https://issuu.com/toluhan/docs/yusuf_ak_ura_-_hat_ralar_m”
“https://issuu.com/toluhan/docs/yusuf_ak_ura_-_t_rk__l_k__t_rk__l__”

Partili Çamurbaşkanı konuşuyor yine, merak ediyorum NEDEN ACABA

Kameralar…
Dar açıda, meydanları artık dolduramadığı için mi acaba?

Korkar oldum Türkiye’yi aramaya, bu sabah Yxxx ile konuştum…
Daha doğrusu yazıştım, hala kızı…
Küçük olanı…
Selam sabah, geçinebilir musunuz Yxxx?
“çok şükür yuvarlanıp gidiyoruz!”
Bu cümlenin yarısı doğruysa, yarısı saklamadır. Söylemez, AMA…
EMINIM Allah onunla!

Neden mi?
Kocası ile birlikte, ikisi birden iyi insanlarda onun için…
HAYIRLI EVLAT…
Hayırlı akraba, halasına varana kadar, halasına ki erkeğin hiçbir şeyi sayılmaz…
Sonra…
Ev hayvanat bahçesi, bu yüzden de pek gidip gelmem, en fazla ayaküstü…
Merhaba, merhaba…
AMA insan, yok yakınım olduğu için demiyorum. Doğruya doğru, bencil insani sevmem…
Diğerinden bahis ediyor muyum hiç?
Bunlar başka, bunlar farklı…
Bebemiz, hani ağır hasta olan. Allah yardımcıları olsun, HER AY DÜZENLI, 2 bin Tayyip Lirasi masraf (iki milyar), cepten. Hepsi yaşını başını aldılar artık, çoğu dökülüyor…
Tabii üzüntü…
Ama elden bir şey gelmez, kendimde…
Sevdiklerimde onlardan daha iyi değil ki!