Nokta meselesi

Kendimi bir bok sandığımdan falan değil…
Ama…
Beni yetiştiren insanlar gerçekten vatansever, kanunlara, kurallara saygılı insanlar(dı)…
Kendisini hiç tanıma, onun zamanında yaşama şerefine nail olmamış olsam bile…
Atatürk ile büyüdüm…
Velilerim Müslüman evlatları, ben ise Müslümanların evladıyım…
Evet, Atatürk ve Anadolu medeniyeti, Anadolu hoşgörüsüyle büyüdüm…
Doğrudur, evet, evet mutlak bir gerçek…
Büyüğümü de bilirim, küçüğümü de. Saygı, terbiye, adab-ı muaşeret denilene vakıfım.

Kadını…
Severimde, sayarım da. Sevgiye, saygıya laikse bir insan gereğini yaparım…
Bak yarına anneler günü, kadın öncellikle anne, doğurganlıkla can veren, yetiştiren, büyüten…
Yaşayana, kadına saygısı olmayanın ne ölmüşüne ne başka bir şeye saygısı olur…
Diyorum ya kimsenin tavuğuna kış bile demem, bana veya sevdiklerime, değer verdiklerime yoksa bir zararı, bana ne! Ben nasıl yaşıyorsam, hakkımsa yaşamak onunda hakkı. Yok, kesinlikle öyle değil…
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demem, bilirim, yılan sinsi, yılan bir sürüngen. Bilirim gün gelir ya beni ya sevdiklerimi sokar, zehirler, yok eder, bilirim yılan ölümcül olabilir!

Daha geçenlerde validem bana sordu…
“Önder, sen nasıl bir ülkenin cumhurbaşkanına hakaret edersin?”
Dedim…
Ben Türkiye Cumhuriyetinin, cumhurbaşkanına küfür etmiyorum, ben o pis varlığı ile etrafımızı kirleten, çürüten O iğrenç > adi < mahluka küfür ediyorum, Ona ve zihniyetine.

Nokta koymaya gidiyormuş g.tümün kenarı, pabuçlarımın lideri…
Hani atıp – tutuyordu ya dünyayı ayağa kaldırırım, sen bacak aranda taşıdığını kaldırabiliyorsan ne mutlu sana ve Emine’ye!
Yok arkadaş, yok! Kimsenin koskoca bir ülkeyi, bugüne kadar şerefiyle yaşamış bir milleti küçük düşürmeye, varlığını tehlikeye atmaya hakkı yok, olamazda. Herife bak ya…
Hariçten gazel okuyor ve insanlar hala ona inanıyor(!)
Noktayı…
Koyan koydu, sana da Emine’ye de ve maalesef koskoca Türk milletine de!

++++++++++++++++++++++++
Okuyun lütfen, okuyun…
Belki gözünüz açılır!?
++++++++++++++++++++++++

Yılmaz Özdil 12.05.17

The film
Ilık bir bahar akşamıydı.
Ankara’daki ABD elçiliğinin bahçesindeki koltuklarda seçkin misafirler oturuyordu. Sinema perdesi kurulmuş, ışıklar kapatılmıştı. Celal Bayar, Adnan Menderes, iktidardaki demokrat parti’nin bakanları, ellerinde kadehler, suratlarında gururlu bi gülümseme, film seyrediyorlardı. Başrolde cumhurbaşkanımız vardı. Eisenhower çağırmış, Celal Bayar da İngiltere’den yola çıkan Mauritania gemisine binerek, ABD’ye varmıştı. Ike lakabıyla tanınan general başkan, bizim cumhurbaşkanına Beyaz Saray’da yemek yedirmiş, göğsüne “Amerikan liyakat lejyonu madalyası” takmış ve burada yaptığı konuşmada “Türk milletinin istikbalini alakayla takip etmemiz gerekiyor” demişti. Sonra da “hadi gez dolaş biraz” diyerek, altına özel uçağını vermiş, New York, San Fransisco, Los Angeles, Chicago, Las Vegas, tam 33 gün avantadan gezdirmişti. Yüce Türk basını o zamanlar da yalakaydı, “reisicumhurumuz el üstünde tutuldu, baştacı yapıldı” manşetleri atmıştı. Gidiş geliş yol dahil, 50 gün memleketten ayrı kalan reisicumhurumuz, İstanbul’da ve Ankara’da davul zurnalarla karşılanmıştı. ABD’nin o zamanki Ankara elçisi Avra Warren, bu seyahati siyah-beyaz kaydetmiş, bahçeye sinema perdesi kurmuş, alayını toplamış, ellerine kadehleri verip, ışıkları kapatmıştı.
*
Film böyle başladı.
*
Pek sürükleyiciydi.
O kadar beğenildi ki, yeni film çevirmek için Adnan Menderes de gitti.
İsmet İnönü gitti.
Cevdet Sunay gitti.
Nihat Erim gitti.
Bülent Ecevit üç defa gitti.
Süleyman Demirel beş defa gitti.
Kenan Evren gitti.
(Kenan Evren gittiğinde ABD başkanı artist Ronald Reagan’dı, Kenan Evren’e Beyaz Saray’da yemek verirken jest olsun diye artist arkadaşı James Steward’ı da çağırdı, sofraya oturttu, bizim cumhurbaşkanı James’i tanımadı, emekli NATO generali zannetti, sizi tekrar gördüğüme sevindim filan dedi, Ronald’la James bozuntuya vermedi.)
Turgut Özal altı defa gitti.
Tansu Çiller üç defa gitti.
Mesut Yılmaz gitti.
Kevin Costner’ı Çankaya Köşkü’nde ağırlayan George Clooney de gitti.
Abdullah Gül yani.
*
Ve, asrın liderimiz tüm zamanların dünya rekorunu kırdı.
22 defa gitti.
Hiç sektirmedi her sene en az bir defa gitti, Angelina Jolie’yle tanıştı, Nicolas Cage’le görüştü, Lindsay Lohan’ı sarayında ağırladı, Robert de Niro’yla New York’ta iftar bile yaptı.
*
Şimdi gene gidecekti.
Şırrak…
Beyaz Saray’ın Suriye Kürdistanına ağır silahlar vereceği anlaşıldı.
*
“Kafamızı bozmayın, gelmeyiz haa” filan diye artistlik yapmaya kalkıyorduk ki, ABD resmi açıklamayla kestirdi attı, “gelmezse gelmesin, bizim açımızdan büyük bir kayıp olmaz” dedi!
*
“The film” iyi başlamıştı ama…
“The end” fena bitecek galiba.

http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/yilmaz-ozdil/the-film-2-1844811/

Necati Doğru 12.05.2017

Hançer yiyen TC’nin şerefidir!
Kırılan bir Cumhurbaşkanı’nın onuru değil, zedelenen bir ulusun şerefidir. Ben oy vermedim. Tersine hep “oy vermeyin” yazıları yazdım. Böyle giderse hayatta ona oy vermem. Böyle giderse “seçimle geldi, seçimle devirin” yazıları yazmaya devam ederim. Ancak o, Türk halkının seçtiği bir cumhurbaşkanı, Türkiye’yi, bizi, bütün milleti temsil ediyor.
Onu aşağılama!
Ulusa hançerdir.
Çirkin Amerikalı. Irak’ı, Suriye’yi, Libya’yı paramparça eden, yakan, insanları yerinden yurdundan kaçmaya ve mülteci olmaya sebep olan ve tüm Ortadoğu yangınında birinci derecede eli-kolu bulunan Amerikalı, “Türk Cumhurbaşkanı, ABD’ye ziyaretini iptal ederse büyük kayıp olmaz” dedi.
Şeytanca küçümseme.
Açıkça kıymetin yok diyorlar.
Dünya bizden sorulur.
Ortadoğu’yu biz haritalandırırız.
Arap’ı Kürt’e vurdururuz.
Kürt’ü Arap’la savaştırırız.
Türk’ü Kürt’le bozuştururuz.
Müslümanı Müslümana kırdırırız.
Kürt’e ağır silahları veririz.
Kürt Türk kardeşliğini biz bozarız.
Arap’ı da Türk’e biz düşman ederiz.
Senin bir ağırlığın olamaz diyorlar.
Cumhurbaşkanı ise meydanlarda kendine oy veren bizim insanımıza; “Yumuşak başlıysak koyun değiliz… Bir gece ansızın geliriz…” diye hava veriyor fakat söz konusu ABD olunca, bir ulusun onurunu çarmıha germek için ABD’ye gidiyor. Türk devletinin üç ağır topu; Genelkurmay Başkanı, MİT Başkanı, Cumhurbaşkanı Sözcüsü’nü önden gönderdi, dinlemediler, bir kahve bile içirmeden geri postaladılar. Kendisine de “gelmezsen kayıp saymayız” diye laf çarptırmaktalar.
Yine de gidiyor.
* * *
Acaba Trump’a ne diyecek?
Kendine oy veren ve vermeyen milyonlarca insanımıza açıklamadığı fakat Trump’a söylediği zaman onu “Türk cumhurbaşkanı önünde ceketini ilikleyecek duruşa getirecek” ne söyleyecek?
Biz varız, onu alma.
Bizi al.
Bunu diyecekse, biliyorlar.
Ciddiye almıyorlar.
Ortadoğu’da Türkiyesiz karar alma.
Sonra çok pişman olursun.
Böyle mi diyecek?
Böyle diyecekse, gülüyorlar.
Irak’ı üçe böldük.
Libya’yı beşe böldük.
Suriye’yi altıya böleceğiz.
Oradan Kürt koridoru çıkaracağız.
Koridor da devlete dönüşecek.
Bir İsrail’imiz vardı.
İkinci İsrail’imiz olacak.
İkinci İsrail, Kürt devleti olacak.
Petrolü, doğalgazı biz yöneteceğiz.
Suyu da biz kontrol edeceğiz.
Anlayana! Bunları söylüyorlar ve sözlerinin arkasında durduklarını göstermek için de YPG’ye ağır silahlar verme iznini, Türk Cumhurbaşkanı ayaklarına giderken çıkarıyorlar.
* * *
Çirkin Amerikalı Trump, YPG ile Türkiye Cumhuriyeti’ni aynı düzeye indirdi ve bir terör örgütünü bir ulus devletin üstünde tuttu.
Kırılan ulusun onurudur.
Türkiye, Ortadoğu’da sözü geçen, Avrupa’da ağırlığı olan, Asya’da itibarı bulunan, Amerika’da saygı duyulan bir ülkeydi. Artık değil. Yedi bitirdiler, eritip tükettiler. Alman Şansölyesi Merkel’in elini sıkmayan küstah Amerikalı Trump’a, bizim cumhurbaşkanı acaba ne diyecek de; Türkiye Ortadoğu’da sözü geçen, Avrupa’da ağırlığı olan, Asya’da itibar sahibi, Amerika’da saygın ülke oluverecek?
Yalanı örtmeyi bırakın.
Gerçeği dürüstçe anlatın.
Hançer yiyen TC’nin şerefidir!

http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/necati-dogru/hancer-yiyen-tcnin-serefidir-1844788/