Er kişi namına (…) horozu tutabilene aşk olsun

Türkiye’ye gitmeden birkaç gün evvelsiydi…
Ali’yle bir yere gittik geldik, çocuğun arabadan inişi bana, yine beni hatırlattı…
Kolay mı? Onca kemoterapi sonrası…
Allah çoluğuna – çocuğuna, karısına, ailesine bağışladı, daha ne isteyebiliriz ki?

Ben…
Zaten iki buçuk gramımla bir çeyrek, beni adamdan bile sayma…
Evlat, Allah korudu…
Bir Dada o da daha çok küçük. Türkiye’ye gitmeden bir akşam öncesiydi…
Dedim Hanıma gidelim çocuklara…
Kardeş evde, Ali işte…
Hürrem ayaklarımın dibinde, korkuyorum her an bir tırmık sallayabilir, ellimi kollumu kan revan içinde bırakmıştı bir keresinde. Dayday misali, Allah onu alacak kocaya sabır ihsan eylesin.

Tarçın, Dada, uysal mi uysal, onu sevdim biraz…
Kardeş dedi tavuklarımıza hiç bakmıyorsun. İlle gösterecek…
Maşallah…
Tavuklar, tavuk, horozlar, horoz değil. Birer hormonlu dana…
Başladı horozlardan biri ötmeye. Ulan zamansız öten horozun…
Kardeşim benim bildiğim bu hayvanlar sabahları kalk borusu çalmaz mı?
Bunların ne saati ne vakti belli.

Kardeş başladı gülmeye…
Birkaç gün öncesi yine aynisini yapmış, Ali hasta, rahatsız. Sinirlenmiş, fırlamış koltuktan elinde sopa…
Düşmüş bahçede horozların peşine…
“Bu evde bir horoz varsa ol da benim ulan” diye (!)
Horozlar kaçıyor, Ali elinde sopayla peşlerinde.

Ben ne kadar erkek ne kadar horozsam O da anca o kadar…
Kardeşin anlatması çok komikti, hepimiz gönülden güldük…
Hani hep diyorum ya, hap deli hup deli bizim evdekilerin hepsi deli…
Acı olan…
Evde, er kişi namına kimsenin kalmamış olması. İşte, ayaktayız…
Bir şekilde(!)
Allah cümlemizi beterinden korusun.

Şimdi onlardan geliyorum…
Yoruldu her halde, ayni ben. Dükkânı bırakmış olmalı işçiye, geldi. Uyuyor. Çok zor…
Bir erkek olarak çok zor. Benden on bir yaş genç, çok zor, çok!

Sağlığınızın değerini bilin dostlar…
İnsan…
Anca kaybedince kadir – kıymet biliyor.