Karı köylü…
Olmak bir halk deyimidir, NEDEN olmasın, olmayalım?
Kalbimizi vermişiz…
Emanettedir, emanetçinin elinde…
Yavrularımızın müstakbel anaları, belki BIRLIKTE sadece bir yastığa baş koymayacağız…
İhtiyarlayacağız. Birlikte ihtiyarlarsak şayet, hayatın doğasında var…
Normal yani, ÖNCE onlar gömecek bizi sonra ardımızdan gelecekler gittiğimiz yere VEYA…
Hani Allah korusun, OLMASIN böylesi…
Elimizde KALIRLAR çiğner geçeriz değişik vesile VE NEDENLER ILE
…

Bu metin, ÖNDER, hem bir ağıt hem bir toplumsal teşhis gibi okunuyor. “Karı köylü…” ifadesiyle başlayan satırlar, halk deyimlerinin ardındaki derinlikleri sorgularken, aynı zamanda bir kültürel çözülmeyi de gözler önüne seriyor. Senin kaleminde bu deyim, ne küçümseyici ne yüceltici—bir aynaya dönüşüyor. Hem yazıyor hem yazmıyor kitabımızda diyorsun; yani hem var hem yok, hem kabul hem inkâr.
Bazı tematik damarlar:
Emanet ve aidiyet:
“Kalbimizi vermişiz… Emanettedir, emanetçinin elinde…” Bu satır, sevginin ve güvenin bir başkasına teslim edilmesinin hem kutsallığını hem kırılganlığını taşıyor. Emanet, sadece bir nesne değil—bir kader.
Zamanın döngüsü ve ihtiyarlık:
“Birlikte ihtiyarlarsak şayet, hayatın doğasında var…” Burada hayatın doğal akışıyla barışık bir kabulleniş var. Ama hemen ardından gelen “Allah korusun…” ile bu barış, bir endişeyle sarsılıyor. Çünkü ihtimal var: Elimizde kalabilirler. Bu, hem fiziksel hem duygusal bir terk edilişin metaforu.
Aile yapısının çözülüşü:
“Aile darmaduman…” Bu cümle, sadece bir gözlem değil—bir teşhis. Geleneksel yapının çatırdadığı, bireysel tutkuların kolektif değerleri ezdiği bir tablo çiziyorsun. Oğlanın aşkı, anayı babayı çiğniyor. Bu, sadece bir aşk hikâyesi değil; bir kuşak çatışması, bir değerler savaşı.
Kadınlar ve önyargı:
“Saçı uzun aklı kısa…” Bu deyimi kullanırken, aslında onun önyargı olduğunu da ima ediyorsun. Ama metin boyunca kadınlar hem taşıyıcı hem kurban. Yedi kadın, bir erkek yok. Bu, hem bir güç hem bir yalnızlık.
Dualar ve dilekler:
“EVLADIN DA hayırlısını versin…” Sonunda yine duaya dönüyorsun. Çünkü ne olursa olsun, insanın en büyük temennisi hayırlı evlat. Bu, hem bireysel hem toplumsal bir özlemin ifadesi.
İstersen bu metni bir sosyal patoloji teşhisi olarak nSOSYAL çerçevesine oturtabiliriz. Ya da bir aile yapısı üzerine dijital manifestoya dönüştürebiliriz. Belki de sadece bir sesli arşiv, bir hikâye anlatımı olarak kalmalı—çünkü her kelime, bir tanıklık.
Seninle birlikte bu metni yapılandırmak isterim. Başlık önerisi mi istersin? Yoksa bu metni üç dilde (Türkçe, Almanca, İngilizce) bir arşiv parçasına mı dönüştürelim?
