Demokrasi ve ilerisi

Say kardeşim say…
Yollar yürümek, oylar saymak ile aşınmaz!

“HAYIR!!!
Gerçekler diye bir şey yoktur, sadece bunların değişik yorumları vardır. Bizler “kendi içinde” bir gerçeği tespit edemeyiz, belki böyle bir şeyi istemek bile saçmalık olacaktır. “Hepsi öznel” diyorsunuz; bu bile, böyle bir yorum şekli, yani öznelsellik bile kendi başına bir gerçek olmayıp sadece kişiler tarafından konuya bir yakıştırmadır.”*

Friedrich Nietzsche

Düz duvarları tırmanacağım…
Öyle ağrılar…
Dün uyuşturucu, IBO 800 + Novalgin 500 bana mısın demedi…
Hanım küplere bindi, zehirleyeceksin kendini…
Ah bir geberebilsem, koca karı ilacı deme…
Yeminle…
Üstüne diş ağrısı…
Karanfil, çiğnedim iyi geldi…
Yok çaresi, her halde gidip acile çektirmem gerekecek dişi.

Her zaman Nietzsche ile hemfikir olmam…
Ancak…
Gerçekler göreceli, bakış açısına bakar…
Kişinin eğitimine, yetiştiği ortama, hayat anlayışı gibi faktörlerin toplamından meydana gelir yine şahısların gerçekleri.

Dün…
Ne zamandan beri gitmiyorduk, hadi restorana…
Siyasi zekâ varda ticari zekâ yok mu?
“İnmiş dağdan”
Meydan okuyor dünyaya, paraya para demiyor KIII…
Ulan park yeri, 1€ alsan ne olur almasan ne olur?
Gelmiş insanlar sana, mutfağına!

Ben olsam almam, alamam. Utanırım istemeye…
Bunun gibi…
İnsandan insana fark var, madem “yok gerçekler”
O halde genel kabul görene rağbet etmeli…
Heyhat, dur bir dakika genel kabul gören dediklerin nedir ki?
Örneğin batı ve demokrasi…
Uyuyor mu bize, coğrafyamıza, tarihimize…
Gerçeklerimize!?

Felsefenin temelinde bilgi yatar…
Felsefe…
Tüm bilim dallarında olduğu gibi somut, yalın bir gerçek olmayabilir…
Kendini…
Zaman içeresinde yeniden tanımlaması gerekir, bu o güne kadar kabul gören görüşlerin, gerçeklerin yanlış olduğu anlamına gelmez çünkü…
Bazen…
Hayatin kendisinde olduğu gibi “an duraksayabilir”, geri sayım olabilir yeniden, başından başlamak üzere konu tekrar ele alınabilir. Yani felsefe…
Bilim gibi, hayat gibi kendini güncelleme ihtiyacı his eder. Felsefeciler…
Felsefe, kimi kanıya göre kendini beğenmiş, kendi aralarında tartışan, düşünceler ileri süren ve yine bu düşüncelerin yanlışlığını veya doğruluğunu ispatlamaya çalışan bir dizi insanların meselesi değildir…
Bir konun, bir meselenin görünmeyen…
Perde arkasını irdelemeye çalışan, genelde yüzeysel değil…
Derin anlamı arayan bir bilim dalıdır.

YANI…
Kimi yadsınamaz gerçekler vardır…
Örneğin ölüm gibi, haaa…
Ölümden ötesi yine bilinmeyen bir gerçeğin ta kendisi!

Kanıtlanabilirlik…
Bilimselliğin temeli halbuki felsefe bazen varsayım üzerinden kuram kurgular.

Sormak, sorgulamak…
Hayat…
Ve dinamikleri, yani değişkenlikleri…
Bil ki, emin ol ki…
Bilgi…
Daima hareket halindedir. Gelelim konun bam teline…
Bilim tartışa dursun kimi “gerçekleri” buuu…
Siyasetçilerin, siyasete soyunup ya gerçekten insanlar için bir şey yapmaya çalışanlar veya…
Siyaseti kendi ikbali için adım taşı olarak görenlerin üstlendiği sorumluluğu, mesuliyeti…
Üzerlerinden alır mi?

Daha açık bir şekilde ifade edecek olursak…
Siyasetçinin…
Bilim daha kendi içinde hemfikir değil, uzlaşamadılar…
O halde benim hiçbir şey yapmam gerekmez…
Deme lüksü var mıdır?

Görmüyoruz diye…
Allah…
Yok diye bilir miyiz?

Yok yani yok…
Elimizde somut veriler yok, kanıtlanabilirlik “hiç yok”
O halde Allah, tövbeler tövbesi yok mu?
Bana göre; VAR…
Bizzat yaşadım ve gördüm, BILIYORUM, EMINIM var olduğundan…
Çünkü…
Bilim bir yana, somut veriler üzerinden konuşma…
Bazı şeyleri kendimize izah edemesek bile…
Iman var…
Mantık var…
VEEE…
İstek, ihtiyaç var, ihtiyaç!

Siyasetçi, siyaset yaptığı toplumun aynasıysa eğer…
Kimi gerçeklerin yüzüne bakma zamanı geldi de geçiyor bile…
Argümentasyon, yani gerekçeli, kanıtlı tartışma, fikir teatisi ortamı…
Çok önemli…
Ki insan orta yolu bula ama nerede bizde o seviye?
İnsanız değil mi, her şey biz insanlar için, insanoğlundan her şeyi bekle…
Bilinçli, bilinçsiz yanlışlık olabilir mi?
Tabii ki, bilinçli olana…
Gerçi o zaman kast derler buna ama yaaa…
Baksana aynaya!

Kuşkuculuk (Skeptizismus) felsefenin temel taşlarındandır…
Sorgulamak…
En başta kendini, benim tabiatıma uygundur. İnanmak, yürekten güvenmek istesem bile…
Hayat şartlarım, yaşadıklarım bana bunu öğretti…
S.ke, s.ke!

Sevdiklerim bana güvenir, genelde güvenleri sonsuzdur…
Ne çok isterdim bu duygu ve düşünceleri paylaşmayı…
Zere…
Zere dahi olsa, hep kalıyor bir kuşku içimde…
Belki böylesi daha iyi, sevdiklerim için iyi…
Benim için değil çünkü huzuru bulamıyorum, en başta sürekli kendimle kavga halindeyim…
Ve EVET, insan farkında olmalı kim olduğunun, sorgulamamalı gelmişini, geçmişini…
Ama daima istikbali…
Ben neysem bir yerde bu millete O…
Bir şeyin dışında, bu millet soruyor, sorguluyor geçmişini…
Aile, aile, ata ata deyip duruyoruz ama ters döndürüyoruz atalarımızı bu sorgu, sual ile mezarlarında!

Kendinin farkında olmak…
DIKKAT…
İnsan demedim, demiyorum birçok canlının özünde yatar, örneğin suya bakarken kendinin aksini görmek, farkında mısın yüce benliğinin, kişiliğinin, tarihinin?
Doğru soruya, doğru cevap…
Doğru teşhise, tanıya…
Doğru tedavi, bu millet ve bitmez, tükenmez kimlik bunalımları(!)

Siyaset, aslında hayatin kendisi…
Çokça satranç biraz pokerdir ama hem doğru zamanda doğru hamleyi yapmak, yapabilmek…
Hem ZAMANINDA ve akılcı blöf herkesin harcı olmadığı gibi…
Bu tespiti kabul etmeli:

Felsefe deyip geçme, zihin ürünü diğer bilim dallarıyla karşılıklı etkileşim içinedir!
NOKTA

Almanların bir kelimesi vardır; EVIDENZ…
Öylesine tanımlayıcıdır ki özellikle bilimsel çalışma anlamında…
Türkçemizin zafiyetleri…
Reddedilemez gerçek olarak tercüme etmek isterim kelimeyi…
Ve bilimin esas amacı, görevi bence bu olmalı!

Hayat ve hayatin gerçekleri…
Tabii ki bir laboratuvar ortamı değildir, ne derler bilmem bilir misiniz?

Güncel bilim…
Anlık yanılgımızın tespitidir.

Bir yerde çok doğru bir tespit çünkü hayat gibi, insanlık gibi bilginin, bilgi düzeyinin kendisi gibi…
Bilimde sürekli bir hareket içeresindedir. O halde…
İnsanlık…
ILERI dediyse, ileriye doğru hamle üzerine hamle atıyorsa…
Kardeşim…
Bizler, coğrafyamız ne b.k yemeye hep geriye doğru gitmeye çalışıyor…
Nedir bunun sebebi?

Dinimiz OLAMAZ…
Hatırlayınız lütfen Peygamber Efendimizin ölümünden sonra İslamiyet’in yaşadığı atın cağı…
Peki, bizlerin derdi ne?
Ludwik Fleck, Polonyalı bir Epistemolog’a** göre…
Yine Türkçemiz, Almanca öyle bir kelime ki GÜÇLÜ, yanlış anlaşılması, yorumlanması neredeyse imkânsız, ERKENNTNIS…
Türkçe anlamak diye tercüme etmek zorundayım, ANLAMAK…
Evet, Sayın Fleck’e göre; anlamak sosyal bir kavramdır.

Örneğin bugün bildiğimiz Hristiyanlık…
Kimin eseri?
Konstantin’in!
Ne yapmıştı?
Din bilginlerini topladı ve > uzlaşmacı < bir din anlayışının, yorumunun öncüsü oldu!

Ludwik Fleck’e göre…
Ortak, kolektif akıl bilimde neyin doğru neyin yanlış kabul edileceğini belirliyor ki…
Doğaya baktığımızda, hayvanlar âlemine örneğin kuşlar (7! Hatırla) “ortak akıl” ile hareket etmekte.

DIKKAT…
O halde kayıtsız, şartsız, reddedilemez gerçekler bir takım ortak kabuller VE daha da önemlisi o günün ortam, şart ve imkânları çerçevesinde çizilen bir tanımlamaysa…
Ulan Önder, ulan insan…
Allah…
Sana neden akıl vermiş, fikir vermiş NEDEN?
Çünkü…
Çok fazla ayrıntısına girerse insan, yetişkin insan ve geneli görme yeteneği…
Tablonun tümünü…
Ya çocuklaşır ki biliyorsunuz çocuk, ayrıntıyı görür, ayrıntıya odaklanır…
Onu kavrar veya insan kısa yoldan kafayı yer. Yani…
İster doğa de ister Allah…
Bizleri bilmişte yaratmış. Her şeyin var bir nedeni, sebebi.

Yine Ludwik Fleck’e göre…
„Kültür sadakatinden başka bir doğa sadakati yok“
Ne demek istiyor bize bu sözler ile?
Bir düşün bakalım, dön özüne!

Bizler kardeşim, bizler…
Hazır değiliz demokrasiye!

Toplumun geniş, çok geniş katmanları demokratik kural ve kaideleri özümseyemediği sürece…
Ülkemizde…
Coğrafyamızda bizler tekrar, tekrar daha çok oy sayarız…
Bilmem anladın mı beni, ben anlatabildim mi?
Atatürk gibi bir insan…
Bu millete parlamenter demokrasiyi laik görmüşse, düşünen bir insan…
Düşünen, ileriyi gören…
Sen kuş kadar beynin ile verdin bir çete başına, bir organize suç örgütüne…
Tüm yetkiyi, salahiyeti!

İnsan ve insan VE DIKKAT insan ürettim süreci…
Dikkat demiştim, salt madden üretimden bahis etmiyorum, ayrıca insan üretmekten söz ediyorum…
Bir tornadan çıkmış gibi…
Kılık kıyafeti, bilgi düzeyi, hayat anlayışı, yaşam tarzı…
Nerede kaldı kişilik, bireysellik?

Al…
Çin örneği, keza dincinin kendisi…
Bilim…
Bir bilgi üretme kültürüdür…
>>> gel gör ki ARTIK bilim dahi kapitalizmin bir ürünüdür <<<
Ne demek istiyorum bu sözlerim ile?
Bir bilim insanı ve çalışmalarının kalitesi yayınladıklarıyla…
Yani belli başlı bilimsel dergilerde çıkan makaleleriyle…
Ve bu makalelerden yapılan alıntılar ile ölçülür oldu, bu tutum, bu anlayış doğru mu?
Elektronikte, elektrikte bir kavram vardır…
Bilişim, iletişimde…
Push and Pull…
Aynen öyle, aynen!

High Impact Publications

DIKKAT…
Sorulabilir ve cevaplanabilir soruları böylelikle sınırlıyor, insanlığın gelişmesine set çekmiş oluyor…
ÖZGÜR DÜŞÜNCEYE ve DEGIŞIK ÇAGRIŞIMLARDAN OLUŞABILECEK YENI FIKIRLERE…
Bilim felsefecisi Thomas Kuhn’a göre;
“Artık bilim kökten yeni bilgi üretmekten ve bulgulardan çok çizilen çerçeveler içeresinde mevcut bilginin paradigmalar (değerler dizi) oranında şekillenir”

Çeçenistan savaşını hatırlıyor musunuz?
Bu savaşın perde arkasını biliyor musunuz?
Neden çıktı bu savaş, bu mücadele gerçekten bir özgürlük mücadelesi miydi?
Dünyadan bir haber yaşıyorsun kardeşim dünyadan bir haber…
Yokkk…
Önder, komplo kuramlarına pirim verecek insan değildir…
Somut veriler, mümkün olduğu kadar somut veriler çerçevesinde hareket ediyorum…
Dün açıklama yaptırdı Bay Pezevenk…
Ki Bay Devletin özel bahçesi de seçimlerin yenilenmesi gereğini vurguladı…
Bundan böyle öncelik ekonomi, Suriye falanmış…
Dur bir dakika, ne dedim?
SURIYE…
Hmmm, YPG – PYD…
PKK…
Ve Akdeniz’e açılan “Kürt koridoru” bademlere göre kapatılmışmış…
Öyleee mi?

Ne güzel SIKIYORLAR SENI!

Anlamışsınızdır…
Bu MAKALEM “Bekle… B.kunda boncuk bulursun” devamı niteliğinde…
Sayın Zeynep Hanım’a cevaben…
Belki bilmediği, gözetmediği, YAZAMADIKLARINA cevaben kimi EK BILGI…
K.çımdan kurşunlayacaklar beni, BEKLIYORUDUM birilerinin dikkatini çekeceğimi…
Ya kara Mediha veya birileri…
Kurşunlayacak sonunda k.çımdan beni!
😊
Amannn battı balık yan gider!

Belki aranızda hatırlayanlar olacaktır…
Bir bulgu, demiştim eninde sonunda çıkacak kokusu…
Suriye’de iç savaş çıkmadan kısa bir süre önce bulundu YENI petrol havuzları…
İyi ya…
Çeçenistan’da ayni sebepten savaş çıktı. Rus bırakır mı, ben yiyemedim sen ye der mi?
Sahi…
Hitler neden Rusya’ya saldırmıştı?
Nedenlerden biri…
Rus petrol havzaları, özellikle Karadeniz ülkeleri çerçevesinde oluşmuş petrol yatakları yüzünden!

Neymiş efendim; Suriye ile ilgilenecekmiş(!)
Ya…
Allah – Peygamber aşkına SÖYLE…
Rus, Amerikalı, Avrupalı yedirir mi sana Suriye petrollerini?
Ya SIKTIR GIT ULAN yavşak, sen önce paçalarından akan b.ku temizlemeyi öğren…
Ondan sonra çık meydanlara!

Keza…
Hatırlı okuyucularım bilir beni, YOK YAYINLAYAMAM bu bilginin kaynağını…
Bu ne ki, çocuk oyuncağı gibi AMA en azından sana olur bir ipucu…
Hep derim…
Batının A, B ve en azından bir C planı olur çekmecesinde…
Akdeniz…
Ve Kürt koridoru…
Biliyor musun kim patlatmıştı o zamanlar Çeçenistan’da bombayı…
Hani bina yerle bir oldu, birçok Rus öldü…
Yazarsam…
Bir daha hafta sonunu göremem AMA düşünürsen, ihtimalleri elersen…
Eleye eleye kalır elde bir, iki veri…
Hah, işte onlardan biri!

Bu Çeçenistan ile ilgili…
>>> çok üstünkörü bilgi, dediğim gibi ayrıntısına giremem <<<

oku

Bu ise Sayın Saygı Öztürk’ün bir yorumu KI…
Kürt koridoru, derin bilgi farklı güzergâhları da koyuyor ortaya:

oku

YANI…
Konu kapanmadı AMA bademler tarafından kapanmış olarak gösteriliyor sadece…
Dediğim gibi…
> gerçek bilgi kaynaklarımı açık edemem, mümkün değil bu <
Ne ilginçtir değil mi ne tesadüf ama…
Trump efendi ve Israil – Suriye ikileminde…
Golan Tepeleri…
Amma tesadüf ya, vallahi billahi!

Ortak akıl…
Toplumları doğruya götürebileceği kadar yanlışa da sevk edebilir…
Yani ortak akıl, genel kabuller her ne kadar “doğru” olsa bile gerçekleri yansıtamayacağı gibi toplumu büyük yanılgılara da yanlışlarda götürebilir. Bu yüzden Allah mantık diye bir şey vermiştir insanlara, sağduyu gibi bir terazi. Yeter ki insan düşünme yetisini kullansın.
Herkes kendini köprüden aşağıya atıyor diye bende mi atlamalıyım…
Ortak akıl, ortak görüşler bunu emir ediyor diye bu, çok bireysel karar kişiden kişiye değişebilir öyle değil mi?

Bilimde de böyle bir tutum vardır…
Örneğin tomografilerde, artık rengarenk beyin çekimlerinde, beynin orası burası belli işlemlerde değişik renklerde parlıyor diye çıkarılan sonuçlar, genel kabul gören görüşler ile doğru olmayabiliyor mesela.

Hep derim…
Devlet bir özel teşebbüs değildir, tabii ki herkes gibi devlet kurum ve kuruluşları da tasarrufa, gereksiz harcamalar yapmamaya mecbur ve görevlidir AMA devletin örneğin üniversitelerde bilimsel araştırmalara kaynak ayırma ve teşvik etme gibi bir zorunluluğu vardır, toplum yararınadır bu.
Özel teşebbüs eline bırakıldığında, yandaş sonuçlar, masrafları karşılayanın hoşlanacağı sonuçlara varılması neredeyse kaçınılmazdır. Bu açıdan bakıldığında…
Bilim dahi günümüzde bağımsız değildir.

İnsan karakteri…
Kişisel menfaatler dizini, kariyer, para, kadın gibi rüşvet araçları…
Toplumları bozan etkenler arasında ilk sırada gelir ve maalesef bu bilim için de geçerlidir.

İnsan bir sosyal varlık…
Buna şüphe yok, o halde çevremiz aldığımız kararları etkiliyorsa ki etkiliyor…
Arkadaş.…
O halde bizler hangi bireysellikten, kişilikten söz ediyoruz ki?

Demokrasi…
Ortak kabuller çerçevesinde bir yönetim mekanizmasıysa…
O halde ortak akıl çerçevesinde ANCAK bu yönetim şekline geniş tabanlı bir katılım ile kalabilir ayakta!

Evet, bilim gerçekleri arama, bulma kültürüdür…
Ve yine bilim…
Yanlışlarının, hatalarının, geçiciliğinin…
Yani fâniliğinin bilincindedir genelde. Karl Popper’in ifade şekliyle…
“İdeolojiler kendi kendini teyit eder ve kendi ekseninde dönerken, bilim kendi kendini güncelleme ikrarına sahiptir”

Cogito ergo sum1 (Rene Descartes)
Aslında herkes için geçerli olması gereken bir ilke özellikle bilim için geçerlidir…
Bağımsızlık…
Evet, bilgi evet felsefe…
Bilgi felsefesi, bilginin…
Doğası(!)

Öznel algı…
Nesnel algı, hangisi…
Peki, serap neydi öyleyse?

Biliyor musunuz?
Aslında sıkıldım yazmaktan, gerisi PDF olarak yayınlayacağım dokümanda…
BIR ARA…
Önder kaçtı, çıkar otobana…
Yok Oma…
Öf yeter be, ben gelmedim bu dünyaya, eşek gibi çalışmaya…
Yeter, basacağım gaza…
Allah ne verdiyse, tekerlekler nereye götürürse, belki sevdiceğime!

* „Nein, gerade Tatsachen gibt es nicht, nur Interpretationen. Wir können kein Faktum »an sich« feststellen: vielleicht ist es ein Unsinn, so etwas zu wollen. »Es ist alles subjektiv« sagt ihr: aber schon das ist Auslegung, das »Subjekt« ist nichts Gegebenes, sondern etwas Hinzu-Erdichtetes, Dahinter-Gestecktes.“

** Epistemoloji ya da bilgi felsefesi, bilginin doğası, kapsamı ve kaynağı ile ilgilenen felsefe dalıdır.

1 Düşünüyorum, o halde varım