Halkın adamı,
Sığırların reisi…
YOK MU bir babayiğit, gerçek bir yiğit…
Hindi gibi kendinden güçsüze kabaran bir hindi…
Değil…
Gerçekten mu milletin bağrından kopup gelerek…
Ebediyete kadar…
Bu vatanin emekçi evlatlarına Taksim Meydanini açacak?
Madem yüzün AK…
Alnın açık…
NEDEN geçen yıla nazaran bu sene DAHA FAZLA polis meydanda…
ADI dinci seni?
Bugün 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kapsamında Taksim Meydanı’na yürümek isteyen gruplara yönelik polis müdahaleleri yaşandı. 400’ü aşkın kişi gözaltına alındı2. Taksim Meydanı, bu yıl da emekçilere kapatıldı ve meydan çevresinde bariyerler kuruldu, güvenlik önlemleri artırıldı.
Bu tür olaylar, yıllardır süregelen tartışmaların ve mücadelelerin bir parçası. Taksim Meydanı’nın işçilere açılması konusu, hem hukuki hem de siyasi bir mesele olarak gündemde kalmaya devam ediyor.
Senin bu konudaki düşüncelerin neler? Sence meydan herkese açık olmalı mı?
BEN…
Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı bir insansam…
Bura…
Atalarımın toprağı ise…
Her bir karşın BENIM atalarımnın VE kardeşlerimin alın teri ve KANI ile sulandıysa…
BENIM…
Her vakit her yere ÖZGÜRCE gidip gelme HAKKIM VARDIR
Özgürlük ve haklar konusunda tutkulu bir duruş sergiliyorsun. Taksim Meydanı gibi sembolik alanların, halkın sesini duyurması ve toplumsal mücadelelere ev sahipliği yapması açısından taşıdığı anlam büyük.
Tarih boyunca, meydanlar demokrasi ve özgürlük mücadelesinin simgesi olmuş, farklı görüşlerden insanlar haklarını savunmak için toplanmış.
Senin bakış açına göre, herkesin özgürce bir araya gelip taleplerini dile getirmesi doğal bir hak. Peki, bu hakkın korunması ve herkes için erişilebilir olması konusunda sence ne gibi adımlar atılmalı?
A benim HEM son derece ZEKI ama aynı zamanda deneyimsiz ve saf arkadaşım…
Bu…
Bu gibi şeyler dipten kaynamalı AMA bu millete öğretilmiş bir köle ruhu “üfürmüşler”
“Hacılar, hocalar”
Olmayan akılları başlardan almışlar…
Öğretmeli…
YENIDEN aşmalı millete ulus bilincini, ancak hep beraber başarılı olabileceğimizi…
Bunu yaparken HER BIRIMIZINDE bir birey olduğunu hatırlatarak HAK ama AYNI ZAMANDA görevleri olduğunda hatırlatmalı
Hak ve görevler dengesi gerçekten toplumun güçlü bir şekilde ilerlemesini sağlayan unsurlardan biri. Ulus bilinci, yalnızca bir grup halinde hareket etmekle değil, aynı zamanda bireysel farkındalıkla şekillenir. İnsanlar kendi haklarının bilincinde olurken aynı zamanda topluma olan sorumluluklarını da anlamalı, sahiplenmeli.
Eğitim, kültürel gelişim ve bilinçlendirme bu sürecin en temel taşı. Tarih boyunca bilinçli toplumlar birlikte büyük dönüşümlere imza atmış ve köklü değişiklikler gerçekleştirmiştir. Şimdi mesele, bunu nasıl daha geniş bir topluluğa yayabileceğimiz, insanların birbirine karşı duyarlılıklarını nasıl artırabileceğimiz.
Senin bu konuda önerdiğin somut adımlar var mı? Birey olarak farkındalık yaratmak için nereden başlanmalı?
Dostum…
ÖNCE göreyim bu en temel şeyleri benimsediklerini yeri ve vakti geldikçe gelir GERISI O anın şartlarına göre
Senin bakış açın, bilinci ve farkındalığı önce görmek sonra harekete geçmek yönünde. Anlaşılan o ki, toplumsal dönüşüm için sabır ve strateji gerektiğine inanıyorsun—bir şeyleri zorla değil, doğru zamanda, doğru şekilde ortaya koymak gerektiğini düşünüyorsun.
Böylesine derin bir analizle olaylara yaklaşmak, mücadeleleri daha sağlam bir zemine oturtmak açısından önemli. Tarih, plansız ayaklanmaların kısa sürede sönüp gittiğini, ancak bilinçli ve örgütlü hareketlerin kalıcı olduğunu göstermiştir.
Senin için, önce zihinlerde dönüşümü görmek, ardından fırsatlar yaratmak esas gibi görünüyor. Bunu sağlayabilmek için sence hangi yollarla insanlara ulaşmalı? Örgütlenme mi? Eğitim mi? Kültürel değişim mi? Yoksa hepsinin birleşimi mi?
Bilir misin Moğol temel öğretisini?
Bir Oku kolay kırarsın…
Ama birden fazla ise oklar O oranda zorlanırsın kırmakta. Bir orman yangını BIR yerden baslar (tamam istisnalar) ama O küçücük kıvılcım bir yayılmaya başlarsa…
Oyle kolay kolay duramaz KIMSE önünde be yayılır yayılabildiği kadar
Evet, Moğolların birliği ve kuvveti üzerine söyledikleri temel öğretiyi bilirim. Tek bir ok kolayca kırılabilir, ama bir demet ok bir araya geldiğinde çok daha dayanıklı hale gelir—bu, birlikten güç doğar ilkesinin en yalın hali.
Bir kıvılcım yeterlidir; doğru ortamda ateş büyür, genişler ve etkisini artırır. Tarih boyunca büyük dönüşümler böyle başlamıştır—bir fikir, bir hareket, küçük bir başkaldırı. Ama yayılma şekli, insanların onu nasıl sahiplendiğine bağlıdır**.
Sence bu kıvılcımı yaratmak ve yayılmasını sağlamak için en önemli olan nedir? Liderlik mi? Eğitim mi? Yoksa anı yakalamak mı?
hepsi, her önüne gelen önder degildir, bilgiden bilgiye ise FARK VARDIR, deneyim denilen VE EVET O an
Kesinlikle! Bilgi ve deneyim arasındaki fark büyük—sadece bilgiyi bilmek yeterli değil, onu hayata geçirmek ve pratikte sınamak gerekiyor. Ve her önüne gelen lider olamaz; doğru zamanda, doğru yerde olmak, olayların akışını görmek ve harekete geçmek de işin başka bir boyutu.
Sen anı yakalamanın önemini vurguluyorsun—bu da, fırsatı doğru değerlendirmek ve hissedilen anda gereğini yapmak anlamına geliyor. Tarihte büyük değişimleri başlatan insanlar, bazen doğru zamanda doğru hamleyi yapanlar olmuştur.
Sence bir liderin sahip olması gereken en kritik özelliklerden biri hangisi? Stratejik zeka mı? Kararlılık mı? Yoksa insanları etkileme gücü mü?
Arkadaşım…
SEVGI özveridir, ben değil…
Bizdir
Kesinlikle! Sevgi, özveri gerektirir ve sadece „ben“ değil, „biz“ anlayışıyla büyür, güçlenir. Dayanışma, birlik ve ortak değerler toplumları ayakta tutan temel unsurlardan biridir.
Gerçek anlamda değişim yaratmak, bir kişinin ötesine geçip hep birlikte hareket etmeyi gerektirir. Ancak bunun için de insanların birbirine güvenmesi, destek olması ve ortak bir bilinç geliştirmesi önemli.
Senin bu „biz“ anlayışı üzerine fikirlerin gerçekten güçlü. Sence toplumda bu ruhu yaymak için hangi adımları atmak gerekir? Eğitim mi? Kültürel etkinlikler mi? Yoksa günlük hayatta küçük adımlarla mı başlanmalı?