Aslında yazacaktım Soner Beye yönelik “iki kelime” AMA birdenbire

Erdoğan’ın dilinin varmadığı
26 Şubat 2019

Tarihçi Prof. Kemal Karpat (1923-2019) dün toprağa verildi.
Erdoğan törende yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“Her insan gibi Kemal hocamız da hayatının çeşitli dönemlerinde kendine göre fikri tercihler yapmıştır. Bugün bize düşen onu tercihlerinden dolayı asla yargılamak değil, ortaya koyduğu eserlerin üzerinden giderek, daha büyük akademik başarıların peşinde koşmaktır…”
Hadi “yargılamayı” geçelim; Prof. Karpat’ın “çeşitli dönemlerdeki fikri tercihleri” neydi?
Karpat’ın 1950’lerde “İşçi Hakkı” dergisini çıkaran ve 1960’larda Türkiye İşçi Partisi ve DİSK’te önemli görevlerde bulunan, Kemal Sülker aracılığıyla, solcu-sendikacı çevrelerle yakın ilişki kurmasını kastediyor olamaz herhalde! (Karpat, “İşçi Hakkı” dergisinde makaleler yazdı; yüksek lisans tezinin konusu şuydu: “İşçi Hakları ve Sendikacılık.” O dönem tek arzusu vardı; “işçilerin avukatı” olmak.
Kemal Tahir, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Yaşar Kemal ile dostluklar kurdu. Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı YÖN dergisi bildirisine “devletçi-faşist” eleştirisini getirecek kadar keskin idi görüşleri. 1970’lerde gecekondu araştırmaları yaptı…
Her solcu gibi soruşturmalar geçirdi; yurt dışına çıkış yasağı getirildi; üniversiteden uzaklaştırıldı. Vs.
Sonra… Eziyet çekmekten yorulan kimi solcular gibi politik yolunu değiştirdi! ABD’ye yerleşti. Artık Beyaz Saray’ın davetliler listesindeydi…
Ama Erdoğan’ın kastettiğinin bunlar olduğunu sanmıyorum.
Peki ne?
Savrulduğu yer
Erdoğan’ın dilinin altındaki şu:
Prof. Karpat, FETÖ destekçisi idi.
Beş kez Abant Toplantısı’na katıldı.
Dinler Arası Diyalog ve Medeniyetler Buluşması gibi yine bu örgütün tertiplediği toplantılarda yer aldı. Washington’daki programlarının “baş konuşmacısı” oldu!
Taraf gazetesi ve Zaman gazetesinde yazılar yazdı.
Yıl 2008. Bu sözler Karpat’a ait:
-“Eskiden Amerika laikleri, modernistleri tutarken şimdi İslam’ı tutmakta, İslam’ı dikkate alarak hareket etmektedir. Bu benim eski görüşümdür üstelik. Böyle olması lazımdı…
-“Batı’nın şimdi İslam’ı tanıması ‘Ilımlı İslam‘-‘Liberal İslam‘ tanımları üzerinden Fethullah Gülen gibi liderlere yaklaşmaya çalışması büyük bir dönüşümdür. Bunu çok daha önce yapsaydı çok daha somut sonuçlar alırdı… (“Dağı Delen Irmak” kitabı)
Bitmedi… Bir yıl sonra Zaman gazetesine Fethullah Gülen’e övgüler yağdıran makale yazdı:
-“Fethullah Gülen tüm toplumu yukarıdan baskı ile düzeltmek isteyen devletçi, ümmetçi, ütopist görüşler yerine kişiyi (ferdi) eğitim yolu ile geliştirmeyi amaç edinmiş bir kimsedir. Açık, liberal, millî ve hoşgörü üzerine kurulmuş bir İslam’ı savunmaktadır. Fethullah Hoca’nın görüşlerinin bugünkü demokrasi ile çok iyi bağdaştığını kabul etmek gerek…
-“Bir sosyal bilimci ve tarihçi olarak Fethullah Hoca’ya atfedilen hareketi can alıcı önem taşıyan sosyo-kültürel bir hareket olarak görüyor ve o şekilde ele alarak incelenmesi gerektiğine inanıyorum…
-“Hoca’yı zararlı bir kimse olarak göstermek isteyenleri yargı ve halk desteklememiştir. Bunları açıkça söylemek partizanlık, dincilik değil, bir vicdan emridir ve bir bilim adamı için ahlakî bir borçtur…”
İşçi sınıfından savrulduğu yere bak!
Siyaset Şanzımanı
Asıl meselem…
Erdoğan’ın sözlerinin şifresini çözmek değil.
Ki Erdoğan 2009 yılında Prof. Karpat’a “TBMM Onuru Ödülü” verdiğinde, “bu ödülün asıl sahibi Fethullah Gülen’dir” diye Odatv’de haber yaptık biz! Yetmemiş olacak ki Erdoğan, 2016’da bu kez “Cumhurbaşkanlığı Kültür-Sanat Ödülü” verdi.
Keza. Erdoğan dün şu sözleri söyledi: “Keşke kendisine rabbimiz daha uzun bir ömür verseydi de önümüzdeki kritik dönemde hocamız, analizleriyle tecrübeleriyle yol göstermeye devam etseydi.”
Ne analizi? Kim söyletiyor bu sözü Erdoğan’a?
Neyse. Yazının asıl konusu Erdoğan değil! Karpat gibi politik savruluşların, insanları kimler ile yan yana getirdiğini, kimleri savunduğunu göstermektir!
“Siyaset şanzımanınız” dağılırsa yolunuzu bulamazsınız. Teori rehberdir. Aksi durumda gerçekleri eğip bükmeye başlarsınız; artık temel konu gerçekler değil, çarpıttığınız olguların size ne fayda sağlayacağıdır; Kariyer, para, şöhret ve korunaklı hayat…
Bu tür “dönekler” kendilerinin farkında bile değildir. Karpat şunu söylemiştir:
“Burada övünmek gibi görülse de yine de söyleyeceğim; ben çok üst düzeyde düşünebilen, analiz yapabilen, Batı’da herhangi bir beyinle yarışmaya hazır bir kimseyim ve Batılılar beni bu şekilde tanıyor. Onun için analizlerim de yüksek seviyededir…” (Dağı Delen Irmak)
Şaka yapmıyor, buna inanıyor!
Sadece Karpat değil tüm “döneklerin” ruh hali böyle. Bu psikiyatrinin konusuna girer artık!
İşin özü: Hep çalışkanlıkla- bilgi sahibi olmakla övünürler.
Ve fakat gerçek şudur:
Olguyu -bilgiyi analiz edemezler; sadece okuduklarını aktarırlar. “Tercüme odasında” yetişmiş “Tanzimat münevverlerine” benzerler.
Analizlerine filan güvenilmez.
Çöküş’ün temsilcisidirler.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/soner-yalcin/erdoganin-dilinin-varmadigi-3682480/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Yerli işsizler ordusu bekliyor
26 Şubat 2019

Sevgili okurlarım bir ülke düşünün, tam 3 milyon 600 bin işsize sahip… Bu insanların çoğu genç.
Önemli bir bölümü üniversite bitirmiş.
Büyük çoğunluk ise “Ne iş olsa yaparım abi” diyen garibanlardan oluşuyor.
Bu insanlara ne yapacaksınız, soruna nasıl çözüm bulacaksınız?
Daha doğrusu, kim çözüm bulacak?
Dünkü Birgün gazetesinde okudum. Üniversite bitiren üç işsiz gencin sözleri birinci sayfada yer almıştı.
★★★
Nisan Şahin. ODTÜ Felsefe mezunu:
“İngilizce eğitim gördüm, iki yıldır işsizim. Bazı geçici işlerde çalıştım. Harçlığımı kazanmak için geçici işlere de başvuruda bulunuyorum. Geçenlerde bir firmaya kasiyerlik için başvuruda bulundum ve aldığım yanıt şu oldu:
‘Bizim için çok yaşlısınız.‘
Ben 27 yaşındayım ve yaşlı sayılıyorum!”
★★★
Atakan Çelik. ODTÜ Makine Mühendisliği mezunu:
“Altı aydan bu yana işsizim. Benim dönemimden birçok arkadaşım da aylarca işsiz kaldı. Çoğu halen iş arıyor. Yeni mezunlara teklif edilen işler genelde düşük ücretli oluyor ve bizlerden ekstra mesailer (ücretsiz fazla çalışma) isteniyor. Bu durumda biz iş beğenmemiş oluyoruz!
Üstelik yaz aylarından beri şirketler küçülmeye gidiyor. Ekonomik kriz gerekçe gösterilerek pek çok işyeri için başvuru aşamasını bile geçemiyoruz.”
★★★
Ezgi Tekin: Yıldız Teknik Üniversitesi Harita Mühendisliği mezunu:
“Yedi aydır kalıcı bir işte çalışamıyorum. Bize sunulan işler nitelikli değil. Bu durum bizi kendimizi sorgulamaya itiyor. Sektör çok kötü. Sürekli olarak ‘Çok kötü zamanda mezun olmuşsunuz‘ sözlerini duyuyoruz.”
★★★
Bunlar dün Birgün’de yer alan birkaç örnek. Ancak isimleri medyada yer almayan milyonlarca işsiz de büyük bir sabırla beklemeyi sürdürüyor.
İçlerinde benim tanıdığım genç çocuklar var…
Üniversite bitirmiş, balıkçı restoranda komi olarak çalışıyor. Şimdi bütün umudu garsonluğa terfi edebilmek!
Başkaları var, markette kasiyer olarak çalışıyor…
Ve istisnasız bütün işsizler torpil arıyor.
Pek çoğu AKP’li milletvekilleri arıyor ki derdini anlatsın.
Geçen gün bir milletvekilinin tepesi atmış, oğlu için iş arayan anneye “Hanım hanginizle uğraşayım, ben işçi bulma müdürü müyüm” demiş.
Bunu bana anne ağlayarak anlattı…
★★★
Sevgili okurlarım, burada üzerinde durulması gereken husus şudur.
Recep Bey ve ekibi her gün Türkiye’nin dört bir yanında kürsülere çıkıp nutuk atıyor.
Ancak hiçbirinin ağzından ‘İşsiz sayımız şu kadardır. Bu ciddi sorunu çözmek için önümüzdeki aylarda (veya yıllarda) şu önlemi alacağız‘ gibi inandırıcı bir söz duymadınız.
Duyamazsınız zira yapacakları hiçbir şey yok.
Ne yapacaklarını bilmiyorlar. Bilmedikleri için de, bu konuya asla değinmiyorlar.
★★★
Memleket Arap istilasına uğradı. 72 milletten niteliksiz insan kapağı Türkiye’ye attı ve bizim insanlarımızın iş umutlarını ellerinden kaptı aldı.
Başı Suriyeliler çekiyor ama içlerinde ne ararsan var.
Iraklı, Afgan, Türkmen, Somalili, Azerbaycanlı ve hatta Ermeni…Say sayabildiğin kadar!
Bunlar için ucuz işçi pazarları kuruldu.
Pazarlar inanılmaz bir biçimde ve örgütlü olarak çalışıyor. Örneğin gayet iyi biliyorum, Ankara’dan İstanbul’a kafile halinde ucuz işçiler gönderiliyor.
Şebekenin pek çok ilimizde elemanları ve simsarları var.
Yerli malı işçi, diyelim ki asgari ücretle çalışacaksa, bu garibanlara günde 30 lira ödeniyor.
Çoğu insanlık dışı koşullarda yaşıyor.
Üstelik hiçbirinin sigortası falan yok ama onlar buna bile razı.
Devlet bunları bilmiyor mu?
Elbette biliyor ama herhangi bir önlem almıyor.
Niçin?
Çünkü devleti yönetenler halen o kürsülerde sağa sola posta koyma aşamasında… Ve bu acı gerçeği görmezden geliyorlar…
Toplam göçmen sayısı beş milyonu geçince ipin ucu ellerinden kaçtı.
Şimdi yapacakları hiçbir şey yok.
Yapabildikleri tek şey sizlerden oy beklemek!
★★★
Bunlar size nutuk atarken, sesinizi ulaştırabilirseniz sorun bakalım…
“İşsizlik konusunda ne yapacaksınız, hangi önlemleri alacaksanız?”
Hiçbir yanıt veremediklerini göreceksiniz!..
Ya da “Bu sorunu bizden önceki hükümetlere sorun. İşsizliği CHP’nin tek parti dönemi yarattı” derlerse sakın ola ki şaşırmayın!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/yerli-issizler-ordusu-bekliyor-3682158/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger