Kein einziger Ukrainer, KEIN EINZIGER. Wo sind sie alle hin? So manches ist mir nicht fremd

Cogito, ergo sum

Offfffffffffffffffffffffffffffffffffffffffffffffffffffffffffffffff…
Ya ben neyin içine girdim böyle?
Komplo kuralarının kitabını bunlar yazmış olmalı…
Ancak…
MANTIK, kimi bilgi…
Bu örgütlenmenin bir komplo kuramından — çok öte — bir oluşum olduğunu gösteriyor.

Önder…
Ben senin danklama…
Dunklamanı s.keyim, ULAN…
Bu NE???

Olabilir mi?
YEMINLE olabilir!!!

Ama IYICE emin olmalıyım, IYICE

Reuben
Şimon
Dan
Naftali
Gad
Aşer
İssakar
Zebulun
Menaşe
Yusuf

„KAYNUKĀ‘ (Benî Kaynukā‘)
بنو قينقاع
Hz. Peygamber’in Medine’den sürdüğü yahudi kabilesi.

İslâm’ın doğuşunda Medine’de yaşayan üç yahudi kabilesinden biridir (diğer ikisi Benî Nadîr ve Benî Kurayza). Medine’nin güneybatısındaki Vâdîbuthân’da oturan Benî Kaynukā‘lılar yazıda İbrânî harflerini kullanıyor, çocuklarına Kitâb-ı Mukaddes’te geçen isimlerin yanında Arap isimleri de veriyor ve Arapça konuşuyorlardı; geçim yolları ticaret, silâh imalâtı ve kuyumculuktu.

Hz. Peygamber’in hicretten sonra Medine’deki Arap ve yahudi kabileleriyle yaptığı, barış içerisinde birlikte yaşama anlaşmasına (Medine Vesikası) Benî Kaynukā‘lılar Benî Hazrec’in müttefiki olarak katılmışlardı. Ancak müslümanların Bedir Gazvesi’nde kazandıkları başarı onları rahatsız etti ve taşkınlık yapmaya başladılar. Resûl-i Ekrem’in, Kureyş’in başına gelenlerden ders alarak müslüman olmalarını istemesi üzerine de ona red cevabı verdiler. Bedir Gazvesi’ne dikkat çekilerek kâfirlerin Allah’ın yardımıyla yakın bir zamanda tekrar yenileceklerini belirten âyetlerin (Âl-i İmrân 3/12-13) bu cevaba karşılık nâzil olduğu rivayet edilir. O sırada gerginlik sürerken alışveriş için Benî Kaynukā‘ çarşısına giden müslüman bir kadının tâcize uğraması ve çıkan olayda karşılıklı kan dökülmesi anlaşmanın bozulmasına sebep oldu (el-Enfâl 8/58). Hz. Peygamber, hicretten yirmi ay sonra şevval ayının ortasında Benî Kaynukā‘ın mahallesini kuşattı ve on beş gün sonra teslim aldı (Zilkade 2 / Nisan 624). Resûl-i Ekrem’in esirlerden, sayılarının 700 civarında olduğu nakledilen savaşçı erkeklerin öldürülmesine karar vermesi üzerine Hazrec kabilesinin reisi Abdullah b. Übey b. Selûl, Benî Kaynukā‘lılar’ın kendilerinin müttefiki olduklarını belirterek bağışlanmalarını istedi. Hz. Peygamber, münafıkların başı olduğunu bilmesine rağmen onun ısrarı üzerine kabile mensuplarının tamamının Medine’den sürülmesini emretti. Ayrıca onlara şehirden ayrılmaları için üç gün süre tanındı ve alacaklarını tahsil etmelerine izin verildi. Ticaret ve zanaatla uğraştıklarından toprak sahibi olmayan Benî Kaynukā‘ yahudileri çok sayıda silâhla silâh yapımında ve kuyumculukta kullandıkları malzemeyi bırakarak Medine’den ayrıldılar ve bir ay kadar Vâdilkurâ’da kaldıktan sonra Suriye taraflarına gidip Ezriât’a yerleştiler.

Resûlullah ele geçirilen ganimetten üç kılıç, üç mızrak, iki zırh ve iki yay ile beytülmâlin beşte bir hakkını (humus) aldıktan sonra geriye kalanı gaziler arasında paylaştırdı; ayrıca Muhammed b. Mesleme ve Sa‘d b. Muâz’a da birer zırh hediye ettiği bilinmektedir. Bu taksim humusla ilgili âyetin (el-Enfâl 8/41) inmesinden sonraki ilk uygulamadır (bk. HUMUS). Leone Caetani, Taberî’ye dayanarak (Târîḫ, II, 481) Hz. Peygamber’in eşlerinden Safiyye’nin Benî Kaynukā‘ Gazvesi sırasında esir alındığını söylemekteyse de (İslâm Târîhi, III, 415) bunun, ilgili rivayette geçen ve Resûl-i Ekrem’in ganimetten humusla safî aldığını belirten ifadedeki “safî”nin “safiyye” şeklinde yanlış yorumlanmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Çünkü Safiyye’nin, Hayber yahudilerinin reislerinden Huyey b. Ahtab’ın kızı olduğu ve kalenin fethi sırasında esirler arasında bulunarak Hz. Peygamber tarafından âzat edilip zevceliğe alındığı bilinmektedir. Bazı araştırmalarda (Hamîdullah, I, 578; Atçeken, s. 120) Benî Kaynukā‘dan 1500 kılıç, 2000 mızrak, 300 zırh ve 500 kalkan ganimet ele geçirildiği belirtilmekteyse de kaynaklardaki rivayetin Benî Kurayza ile ilgili olduğu görülmektedir (Vâkıdî, II, 510; İbn Sa‘d, II, 75).

Hicretten sonra müslüman olan âlim sahâbî Abdullah b. Selâm Benî Kaynukā‘dandı. İbn Hişâm, Benî Kaynukā‘ yahudilerinin önde gelenlerinden Sa‘d b. Huneyf, Zeyd b. Lusayt, Nu‘mân b. Evfâ b. Amr, Osman b. Evfâ, Râfi‘ b. Hureymile ve Rifâa b. Zeyd b. Tâbût’un ise görünüşte İslâm’a girdiklerini belirtir (es-Sîre2, II, 527). Vâkıdî de Abdullah b. Übeyy’in cenazesine katılan münafıkları sayarken İbn Hişâm’ın zikrettiği Sa‘d b. Huneyf ve Zeyd b. Lusayt gibi bazı Benî Kaynukā‘lı isimlere yer vermiştir (el-Meġāzî, III, 1059).

BİBLİYOGRAFYA
Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 176-180; II, 510; III, 1059.

İbn Hişâm, es-Sîre2, II, 514-515, 527, 552; III, 47-50, 292.

İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, I, 502-503; II, 28-30, 48, 75; VIII, 123.

Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), II, 479-482, 586; III, 177.

L. Caetani, İslâm Tarihi (trc. Hüseyin Cahid), İstanbul 1924, III, 408-416.

S. W. Baron, A Social and Religious History of The Jews, New York 1957, III, 78-79.

N. A. Stillman, The Jews of Arab Lands, Philadelphia 1979, s. 3 vd., 9, 12-13.

Nadir Özkuyumcu, Hz. Peygamber Devrinde Yahudilere Karşı Güdülen Siyaset (yüksek lisans tezi, 1985), Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 5-6, 8, 48-53.

Köksal, İslâm Tarihi (Medine), II, 236-241.

W. M. Watt, Muhammad at Medina, Oxford 1988, s. 192 vd., 209-210.

Hamîdullah, İslâm Peygamberi (Tuğ), I, 570 vd., 576-580.

İsmail Hakkı Atçeken, Hz. Peygamber’in Yahudilerle Münasebetleri, İstanbul 1996, s. 41 vd., 116-122.

M. Gil, “The Constitution of Medine: A Reconsideration”, IOS, IV (1974), s. 44-66.

a.mlf., “The Origin of the Jews of Yathrib”, Jerusalem Studies in Arabic and Islam, IV, Jerusalem 1984, s. 203-220.

M. Lecker, “Muhammad at Medina: A Geographical Approach”, a.e., VI (1985), s. 29-62.

a.mlf., “On the Markets of Medina (Yathrib) in Pre-Islamic and Early Islamic Times”, a.e., VIII (1986), s. 133-147.

a.mlf., “Did Muhammad Conclude Treaties with the Jews Tribes Nadīr, Qurayza and Qaynuqā‘?”, IOS, XVII (1997), s. 29-36.

A. J. Wensinck, “Kaynukâ”, İA, VI, 467.

a.mlf. – R. Paret, “Ḳaynuḳāʿ”, EI2 (İng.), IV, 824.

“Qaynuqā”, EJd., XIII, 1418-1419.“

https://islamansiklopedisi.org.tr/kaynuka-beni-kaynuka

*

„NADÎR (Benî Nadîr)
بنو النضير
Hicretten sonra Medine’den sürülen ikinci yahudi kabilesi.

Muhtemelen Kudüs’ün milâttan önce 587’de Buhtunnasr veya milâttan sonra 70’te Titus tarafından işgali sırasında bölgeden kaçarak Medine civarına yerleşen üç yahudi kabilesinden biridir (diğerleri Benî Kurayza ve Benî Kaynukā‘dır); soylarının Hz. Hârûn’dan geldiğini iddia ederler.

Benî Nadîr, hicretten önce Evs ve Hazrec arasında meydana gelen Buâs savaşında Benî Kurayza ile birlikte Evs’in yanında yer aldı ve Benî Kaynukā‘ın yardım ettiği Hazrec’in yenilgiye uğratılmasında rol oynadı. O dönemde kendi aralarındaki mücadelede de Benî Nadîr diğer yahudi kabilelerine üstünlüğünü kabul ettirmişti; Benî Nadîr’den bir kişi onlardan birini öldürdüğünde yarım diyet verirken onlar tam diyet ödüyorlardı. Ancak hicretten sonra Hz. Peygamber hakemlik ettiği böyle bir olay münasebetiyle bu eşitsizliği ortadan kaldırdı. Hicretten sonra hazırlanan Medine anayasasına yine Evs kabilesinin müttefiki olarak katılan Benî Nadîr şehrin dış taraflarında Benî Hatme Mezarlığı civarında oturuyor ve yahudiler arasında en kalabalık grubu oluşturuyordu. Önceleri Resûlullah’a karşı bir hareketlerine rastlanmayan Benî Nadîr yahudileri, Bedir Gazvesi’nin ardından Benî Kaynukā‘ın şehirden sürülmesine, ayrıca kendi kabilelerinden müslümanlar aleyhine kışkırtıcı şiirler söyleyen ve yıkıcı faaliyetlerde bulunan ünlü şair Kâ‘b b. Eşref’in öldürülmesine çok kızdılar; aynı zamanda korkuya kapılarak Resûl-i Ekrem ile yeni bir antlaşma yaptılar. Fakat daha sonra Uhud Gazvesi’nin hazırlıkları sırasında bir gece 200 adamıyla birlikte gelen Ebû Süfyân’a müslümanlar hakkında istediği bilgileri verdiler; bu savaşta İslâm ordusunun tam bir üstünlük sağlayamamasından aldıkları cesaretle de müşriklerin Hz. Peygamber’i öldürme teklifini olumlu karşılayıp antlaşmalarını bozma eğilimine girdiler.

Benî Nadîr’in Medine’den sürülmesine sebep teşkil eden olayla ilgili iki ayrı rivayet bulunmaktadır. Bunlardan birine göre, 4. yılın Safer ayında (Temmuz 625) meydana gelen Bi’rimaûne hadisesinde yetmiş İslâm davetçisinin tuzağa düşürülüp Kılıçtan geçirilmesi esnasında kurtulanlardan Amr b. Ümeyye ed-Damrî, olayı Resûl-i Ekrem’e haber vermek üzere Medine’ye dönerken yolda kendilerine saldıranlardan olduklarını zannettiği Benî Âmir kabilesinden iki yeni müslümanı öldürmüştür. Bu yanlışlık karşısında maktullerin diyetlerinin ödenebilmesi için Hz. Peygamber bir grup sahâbîyle birlikte Nadîroğulları’na giderek aralarında mevcut anlaşma gereği diyete iştirak etmelerini istemiş ve onların kendi paylarına düşen kısmı toplamak için hazırlık yapmaları sırasında bir duvarın dibine oturup beklemeye başlamıştı. Ancak Benî Nadîrliler bunu fırsat bilmişler ve üzerine büyük bir taş yuvarlayarak onu öldürmeye çalışmışlardı. Diğer rivayete göre ise Resûl-i Ekrem’i öldürmeleri konusunda Kureyş’ten aldıkları teklif üzerine ona bir mektup yazarak İslâm’ı kabul etmeleri için üç arkadaşıyla birlikte gelip kendilerinin çıkaracağı üç hahamla tartışmasını istemişler ve üç haham yerine bir suikast ekibi hazırlamışlardır. Her iki rivayete göre de Hz. Peygamber, Benî Nadîr yahudilerinin kendisini öldürmeye teşebbüs ettiklerini öğrenmiş ve onlara haber göndererek on gün içinde Medine’yi terketmelerini, aksi halde yakalananların öldürüleceğini bildirmiştir. Yahudiler, önce şehri terketmek için hazırlıklara başladılarsa da Abdullah b. Übey b. Selûl’ün kendilerine 2000 adamıyla yardım edeceği, ayrıca Benî Kurayza ve Benî Gatafân’ dan da destek geleceği haberini göndermesi üzerine yerlerinden çıkmayacaklarını ve savaşa hazır olduklarını söylediler.

Savaş hazırlıklarını tamamlayıp 4. yılın Rebîülevvel ayında (Ağustos 625) yola çıkan Hz. Peygamber önce Benî Kurayza’nın üzerine giderek onlarla bir tarafsızlık antlaşması yaptı. Ardından Benî Nadîr’in oturduğu yeri kuşattı. On beş gün sonra kuşatmanın şiddetinden bunalan Benî Nadîr yahudileri, bekledikleri yardım da gelmeyince develerinin yüklenebildiği kadar yükle Medine’den ayrılma talebinde bulundular; taleplerinin kabul edilmesi üzerine bir kısmı 600 deve yükü ile Suriye ve Ezriât’a, daha az sayıdaki bir kısmı da Hayber’e gidip yerleştiler. Benî Nadîr yahudilerinin geride bıraktığı mallar, bölgeden sürülmelerinin ardından nâzil olan ve Benî Nadîr adıyla da bilinen Haşr sûresinin 6-10. âyetleriyle fey statüsüne tâbi tutularak Resûl-i Ekrem’e tahsis edildi. Resûl-i Ekrem bunlardan bir kısmını kendi şahsî ve ailevî harcamaları için, bir kısmını cihad amacıyla kullandı; bir kısmını da uygun gördüğü kişilere verdi. Ganimetler arasında elli zırh, elli miğfer ve 340 Kılıç bulunuyordu.

Hayber’e yerleşen Benî Nadîr yahudileri kısa sürede bir tehdit unsuru ve nifak kaynağı haline geldiler, sonuçta da Hendek Gazvesi’nin tertipçisi oldular. Nihayet Resûl-i Ekrem 7 (628) yılında Hayber üzerine sefere çıktı ve kazandığı zaferden sonra yine yahudilerin canını bağışlayarak ortakçı sıfatıyla eski topraklarında oturmalarına izin verdi. Ayrıca esirler arasında bulunan Benî Nadîr reislerinden Huyey b. Ahtab’ın kızı ve Kinâne b. Rebîa’nın karısı Safiyye’yi bedelini ödeyip âzat ederek nikâhına aldı, böylece onlarla bir de hısımlık bağı kurdu. Hz. Ömer halife olduğunda bu yahudileri, ensardan Muzahhir b. Râfi‘i öldürdükleri ve kendi oğlu Abdullah’ı uyurken damdan atıp ellerinin kırılmasına sebep oldukları için (Fayda, s. 183-187) Suriye bölgesinde ayrı bir yere iskân etti.

BİBLİYOGRAFYA
Müsned, I, 246.

Buhârî, “Meġāzî”, 14, 15, “Farżu’l-ḫumus”, 19.

Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 169, “Ḫarâc ve’l-imâre ve’l-feyʾ”, 19, 22, “Aḳżıye”, 10.

Nesâî, “Ḳasâme”, 7, 8, 9.

İbn İshak, es-Sîre, s. 291-292, 297-300.

Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 3, 4, 8, 184-193, 363-370, 374, 381.

İbn Hişâm, es-Sîre2, II, 164-166, 173-174, 188-189, 202, 211-212, 215; III, 47-48, 54-60, 94, 199-202, 256; IV, 372-373.

İbn Sa‘d, eṭ-Ṭabaḳāt, II, 31-34, 57, 58.

Belâzürî, Ensâb, I, 262, 285, 325, 339, 374, 518.

Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), II, 487-491, 493, 536, 538, 550-552, 553, 554, 555.

Süheylî, er-Ravżü’l-ünüf, IV, 290, 310-311, 338, 372-373, 408-409; V, 396-402; VI, 12, 47, 210-211, 358-359.

İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, I, 658, 680; II, 140-141, 143-144, 146, 173, 174.

L. Caetani, İslâm Tarihi (trc. Hüseyin Cahid), İstanbul 1924, II, 71; III, 99-107, 301-302.

W. M. Watt, Muhammad at Medina, Oxford 1956, s. 192.

R. Paret, Mohammed und der Koran, Stuttgart 1957, s. 10.

Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, İstanbul 1966, s. 7, 64, 257, 265.

M. Ahmed Câdelmevlâ v.dğr., Eyyâmü’l-ʿArab fi’l-Câhiliyye, Beyrut, ts., s. 63-65.

Hamîdullah, İslâm Peygamberi, I, 478-479, 508, 587, 594, 626.

Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayr-ı Müslimler, İstanbul 1989, s. 18, 184-187.

Nadir Özkuyumcu, “Asr-ı Saadet’te Yahudilerle İlişkiler”, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslâm, İstanbul 1994, II, 417-496.

Elşad Mahmudov, Sebep ve Sonuçları Açısından Hz. Peygamberin Savaşları (doktora tezi, 2005), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 147-161.

M. S. Erlangen, “Die Palmen (Līna) der Banū’n-Nadīr und die Interpretation von Koran 59:5”, ZDMG, CXLVI/2 (1996), s. 317-380.

M. Lecker, “Did Muhammad Conclude Treaties with the Jews Tribes Nadīr, Qurayẓa and Qaynuqā‘?”, IOS, XVII (1997), s. 29-36.

A. J. Wensinck, “İsrâil”, İA, V/2, s. 1128.“

https://islamansiklopedisi.org.tr/nadir-beni-nadir