Azarbeycan mı?

Tövbe acırsam, İran sıçsınlar ağızlarına…
Tövbe acırsam. Kukla…
Ortadoğu’ya jandarma…
Mehmetçik, bu ülke…
Türki Cumhuriyetlerinin evlatları kimin umurunda.

Önderin tepesi…
Belki…
Burada bile KUSARIM kimi bilinmeyen gerçekleri.

CİA falan…
Almanya…
Gelince vakti.

*

Sıklet merkezi

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na İstanbul’da 78 katlı genel müdürlük binası yapılıyor, sırf kaba inşaatı 2.5 milyar liraya malolacak, projenin toplam maliyeti 6 milyar lirayı aşacak, anten kulesiyle 352 metre, Avrupa’nın en yüksek binası olacak.

Maliyeti tartışılıyor.

İhale yöntemi tartışılıyor.

Yüksekliği tartışılıyor.

Şu soru tartışılmıyor…

Niye İstanbul’a taşınıyor?

Fransa merkez bankası Paris’te, İngiltere merkez bankası Londra’da, Rusya merkez bankası Moskova’da, Japonya merkez bankası Tokyo’da, Arjantin merkez bankası Buenos Aires’te, İsveç merkez bankası Stockholm’da, Yunanistan merkez bankası Atina’da… Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası neden başkentinden koparılıyor?

Deniyor ki…

“O ülkelerin başkentlerinden büyük şehirleri yok, dolayısıyla finans merkezleri mecburen başkentlerinde, ama Türkiye’nin finans ve ticaret merkezi İstanbul, o yüzden İstanbul’a taşınması doğru karar.”

Bu mantık doğruysa, ABD merkez bankasının New York’ta olması gerekmiyor mu?

Where is the merkez bankası?

Washington’da.

Kafası çalışmıyor mu Amerikalıların?

Merkez bankasının illa ticaret merkezinde olması gerekiyorsa…

Çin merkez bankası neden Şanghay’da değil de, Pekin’de?

İtalya merkez bankası neden Milano’da değil de, Roma’da?

Brezilya merkez bankası neden Sao Paulo’da değil de, Brasil’de?

Dünya Ticaret Örgütü’nün Uluslararası Çalışma Örgütü’nün Uluslararası Telekomünikasyon Birliği’nin genel merkezleri bile Cenevre’deyken, İsviçre merkez bankası neden Bern’de?

İstisna yok mu?

Almanya var.

Çünkü… Almanya merkez bankası 1957 yılında kuruldu, Berlin bölünmüştü, başkent geçici olarak Bonn’a taşınmıştı, Almanya merkez bankasının kuruluş kanununa “başkent Berlin olana kadar merkez bankasının yeri Frankfurt’tur” diye madde konuldu, yıllar geçti, Avrupa Birliği merkez bankası da aynı mecburiyetle, bölünmüş Berlin’de kurulamayacağı için Frankfurt’ta kuruldu, sonrasında Berlin yeniden başkent Berlin oldu ama, o saatten sonra Avrupa Birliği merkez bankasıyla entegre çalışan Alman merkez bankasını götürüp Berlin’e taşımak imkansız hale geldi, Almanya merkez bankasını kurulduğu yerde bıraktılar, yeni bir kanun çıkardılar, “merkez bankası Frankfurt’ta kalacak” dediler.

İran merkez bankası başkent Tahran’da, Mısır merkez bankası başkent Kahire’de, Fas merkez bankası başkent Rabat’ta, Kenya merkez bankası başkent Nairobi’de, Kanada merkez bankası başkent Ottawa’da, Küba merkez bankası başkent Havana’da, İspanya merkez bankası başkent Madrid’te, İsrail devleti merkez bankasını asla Tel Aviv’e taşımadı, ısrarla başkent ilan ettiği Kudüs’te tuttu,

Hollanda’nın hükümet merkezi Lahey’dir ama Hollanda anayasasında başkent Amsterdam’dır, Hollanda merkez bankası Amsterdam’da, Finlandiya merkez bankası başkent Helsinki’de, Venezuela merkez bankası başkent Caracas’ta, Suriye merkez bankası Şam’da…

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası neden başkentinden ayrılıyor?

(ABD merkez bankası FED’in genel müdürlük binası sadece altı katlı ama, bir dolar neredeyse dokuz lira oldu. İngiltere merkez bankası, bodrumuyla beraber sadece 10 katlı… Gökdelenleriyle meşhur Tokyo’daki Japonya merkez bankası sadece dört katlı birader!

Merkez bankamızın İstanbul’daki genel müdürlük binasını tee 352 metreye yükseltince, Türk Lirası’nın değeri mi yükselecek?)

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın kasası boşaltıldı.

Şimdi de Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti mi boşaltılıyor?

Anayasa’ya göre başkentimizin değiştirilmesi teklif bile edilemez.

Başkentimizin sinsi sinsi boşaltılması Anayasa’ya uygun mu?

(Ankara’yı Mustafa Kemal, başkentimiz yaptı.

“Ben Ankara’yı coğrafya kitaplarından ziyade, tarih sayfalarından öğrendim, Cumhuriyet merkezi olarak öğrendim” diyordu.

Ankara Ahi Cumhuriyeti’nden esinlendiğini anlatıyordu.

“Selçuklu idaresinin bölünmesi üzerine Anadolu’da teşekkül eden küçük hükümetlerin isimlerini okurken, Ankara Cumhuriyeti’ni görmüştüm. Beni, Türkiye’nin en münasip merkezinin Ankara olabileceğini düşünmeye sevkeden ilk vesile budur” diyordu.

En başta İngiltere, emperyalist ülkeler Ankara’nın başkent ilan edilmesine şiddetle karşı çıktı, İstanbul’da kalmasını istiyorlardı.

İngiltere’nin fıştıklamasıyla ABD, Fransa, İtalya ve Japonya ortak cephe oluşturdular, boykot kararı aldılar, nota verdiler, elçilerini İstanbul’da tutacaklarını, Ankara’ya sadece irtibat görevlisi göndereceklerini açıkladılar.

Saltanat’tan umudu kesmemişlerdi.

“Türkler Asyalı bir aşiret oldukları için, Asya’ya geri dönme içgüdüleri alevlendi” diyerek, akıllarınca aşağılıyorlardı.

Mustafa Kemal deha’ydı.

Höt zöt yapmadı.

Emperyalist ülkeleri aşağılayarak karşılık verdi.

Meclis’ten kanun çıkardı, “diplomatik temsilciliğini Ankara’ya taşıyan ülkelere, elçilik binası inşa etmeleri için ücretsiz arsa vereceğiz” dedi!

“Paranız çıkışmıyorsa biz yardımcı olalım” demek istiyordu!

İngiltere meseleyi diplomatik savaşa dönüştürdü, cepheyi genişletti.

İngiltere, ABD, Fransa, İtalya, Japonya, Almanya, Avusturya, Belçika, Bulgaristan, Çekoslovakya, Danimarka, Macaristan, Yugoslavya, Hollanda, İran, Romanya, Arnavutluk, Mısır, İspanya ve İsveç elçileri, başkent olarak İstanbul’da oturuyordu.

Yanımızda sadece dört ülke vardı… Sovyetler Birliği, Afganistan, Polonya ve Yunanistan elçileri Ankara’daydı.

İngiltere güya direnişin elebaşıydı ama, İngiliz elçisi hatıra defterine şu itirafı yazıyordu… “Ankara’nın gölgesi üzerimize uzanıyor, sıkıntı, eziklik, şaşkınlık içindeyiz, gelgit’te suyu çekilmiş deniz kıyısında, kayalıkların oyuklarında, susuz, kupkuru kalıvermiş ıstakoz sürüsü gibiyiz!”

Ve, kaçınılmaz olarak, ıstakoz sürüsü dağılmaya başladı.

Almanya, Mısır, Çekoslovakya ve Arnavutluk, elçiliğini Ankara’ya taşıdı. İtalya geldi. Fransa geldi. ABD geldi.

Hepsi tıpış tıpış geldi.

1929 itibariyle İngiltere dımdızlak kalmıştı.

3 Haziran 1929, İngiltere Kralı’nın doğumgünüydü, İngiltere elçisi kralın doğumgünü vesilesiyle İstanbul’da resepsiyon verecekti, Türkiye’deki tüm büyükelçileri davet etti.

İşte o an…

Mustafa Kemal bitirici hamleyi yaptı.

Türkiye’deki tüm büyükelçileri 1 Haziran günü Çankaya Köşkü’nde “garden party”e davet etti.

Gayet zarif ve açık şekilde “ya Türkiye Cumhuriyeti’ni tercih edeceksiniz, ya da İngiltere kralını” demişti!

Elbette tüm büyükelçiler Mustafa Kemal’in davetine gelecekti.

Üstelik, 2 Haziran’da Ankara’dan İstanbul’a tren seferi yoktu.

Yani, İngiltere büyükelçisi İngiltere kralının resepsiyonunda hıyar gibi tek başına kalacaktı.

Londra fena sıkışmıştı.

Pes etti.

İngiliz elçisi, tırıs tırıs Mustafa Kemal’in resepsiyonuna gitti, kralın doğumgünü resepsiyonunu da 3 Haziran’da Ankara’da verdi.

İş bitmişti.

İngiltere tükürdüğünü yalamış, Ankara’yı tanımak zorunda kalmıştı.

Biz, Ankara’yı işte böyle başkent yaptık.

Sokakta bulmadık.

Aklımızın, bileğimizin hakkıyla aldık.

Ankara’yı yok saymak, İstanbul’u dayatmak, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kuyruk acısı olanların hayalidir.)

Dolayısıyla, herkesin kendine şu soruyu sorması gerekir… Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası neden başkentinden koparılıyor?“

https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/yilmaz-ozdil/siklet-merkezi-6684380/


+

Yolsuzluk yapana ‘nereden buldun’ diye soracağız!

İki gün peş peşe bu köşeden muhalefet parti liderlerine; “iktidara gelirseniz yolsuzlukların hesabını nasıl soracağınızı ve ahlaki çürümeye hangi yollarla neşter vuracağınızı açıklayın” çağrısı yazdım.

Amacım:

Araya girmek değildi.

Bana anlatsınlar.

Ben de okura ileteyim.

Köşe dolsun istemem.

Amacım:

Meydanlarda.

TV’lerde.

Halk önünde.

Açıklasınlar üzerineydi.

Doğru Partisi Genel Başkanı Rıfat Serdaroğlu, TV’lerin kendilerine yeterince yer vermediğini belirterek “neşteri nereden vuracaklarını” anlatan bir açıklama yazısı gönderdi.

Uzun bir yazı.

Benim köşe sınırlı.

Özetle aktarıyorum.

★★★

“Sayın Necati Doğru,

Birincisi;

“Hesap Sormak” maalesef siyasette intikam almak gibi algılanıyor. Oysa demokratik rejimlerde hesap vermek de, hesap sormak da şarttır. Yolsuzlukların bu kadar ayyuka çıktığı bir ülkede hesap sorulmazsa, kamuya ait olan mallar çalanın yanına kâr kalırsa, o ülkede toplumsal ahlak çöküntüsü önlenemez, çöken adalet duygusu yeniden tesis edilemez.

İkincisi;

Doğru Parti olarak sözümüz; tüm sorumluları yenilenen Bağımsız Türk Yargısı karşısına “hesap vermek” için çıkarmaktır.

Öncelikle;

Ülke genelinde devletin yükünün azaltılmasına Diyanet İşleri Başkanlığı ile TRT kurumundan başlanacaktır. Anayasamızca kurulması yasak olan tüm tarikat- cemaat- tekke- zaviye- medrese- apartman medreseleri- apartman kiliseleri kapatılacak ve malları hazineye devredilecektir. Sayıları 10 bini geçen ve çocuklarımızı birer Taliban militanı gibi yetiştiren kaçak kursların açılması tekrar suç haline getirilecektir. Her biri usulsüz bağış toplama, kara para aklama merkezleri gibi çalışan vakıflar ve bunların devlet ve belediyelerle ilişkileri denetlenecek, gerekenler mahkeme kararı ile kapatılacaktır.

★★★

Nereden buldun kanunu vardı, kaldırıldı. Nereden buldun kanunu yeniden kabul edilecektir. Hazine garantisi yoluyla yapılan otoyollar- köprüler- tüneller- şehir hastaneleri- elektrik dağıtım şirketleri derhal devletleştirilecektir. Bir soygun düzeni olan bu yapıların, milli denetim kuruluşları ve uluslararası denetim kuruluşları tarafından gerçek maliyetleri çıkarılacak ve aradaki fark siyasetçiler ve müteahhitlerden tahsil edilip, hazineye aktarılacaktır. Büyükşehirlerdeki “İmar yolsuzlukları” ile ilgili Mülkiye Müfettişleri ve bu konudaki uzman STK’ların katılımıyla oluşturulacak resmi heyetler, tüm “Kupon Arazi” imar değişikliklerini inceleyecekler. Kamu Bankaları kaynaklarıyla alınan medya grupları ince detayına kadar incelenecek, gereken yapılacak ve hazine kaybı önlenecektir. AKP tarafından kapatılan Hesap Uzmanları Kurulu, Maliye Teftiş Kurulu ve bakanlıkların teftiş kurulları yeniden oluşturulacaktır. AKP’nin kapattığı DPT- Başbakanlık Teftiş Kurulu gibi tüm kurumlarımız modernize edilip açılacaktır. Sayıştay Kurumu’na, AKP tarafından engellenen suçluları Cumhuriyet Savcılığı’na sevk etme yetkisi tekrar verilecektir. 20 yıl boyunca tüm devlet banka ve kuruluşlarının, basın ilan kurumunun, RTÜK’ün reklam bütçeleri ve nerelere hangi kriterlere göre reklam- ilan verdikleri incelenecek ve sorumlular yargıya verilecektir. Özellikle Tarım Bakanlığı eliyle yerli tohumun yasaklanması, Türk tarımının ve Türk çiftçisinin uluslararası tarım- ilaç tröstlerine peşkeş çekilmesi incelenecektir. Türk Milleti’ne yalan söyleyenin ve yolsuzluğa alet olanın makamı ne olursa olsun görevden alınacaktır.

★★★

Sayın Doğru,

Şu an saray tarafından ambargoluyuz. Bizimle program yapan TV’ler kapatılmakla tehdit ediliyor. Biz de örgütlenmeye ağırlık verdik. 53 ilde örgütlendik. Kendi olanaklarımızla çalıştığımız için işimiz biraz ağır gidiyor. Büyük kongremizden sonra oy oranımız çıkar. Biz kendimizi Türk Milleti’ne anlatabilirsek, gerekli desteği alacağımıza inanıyoruz. Alamaz isek hata da yanlış da bizdedir. AKP’nin özel uçakla gittiği yere biz otobüsle gidiyoruz. Onlar beş yıldızlı otellerde kalıyor, bir arkadaşlarımızın evinde. Pes etmek yok! Rifat Serdaroğlu Doğru Parti Genel Başkanı.”

★★★

Siz de görüyor.

Duyuyor:

Yaşıyorsunuz.

Ülkemizde her gün, her saat, her yerden yalan, hırsızlık, çalma, çaldırma, yeme, yedirme, çökme, çöktürme fışkırıyor. Çok ağır bir ahlak çürümesine mahkum edildik. Bu çürümeyi yaratanlardan ve sebep olanlardan “hesap sorulması” ihtiyaç haline geldi. Okur Mukaddes Şener, dün bana şu elektronik mektubu gönderdi: “Necati bey, yazınızda üzerinde durduğunuz hesap verilebilirlik konusunda duygularımıza tercüman olduğunuz için teşekkür ederim. Bu konu gerçekten çok önemli ve seçim sonrası muhalefet partileri atacakları somut adımları seçmenle paylaşmalı.”

Ey muhalefet,

Neşteri!

Nereden vuracaksın?

Açıklayın.

Önümüzü görelim.“

https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/necati-dogru/yolsuzluk-yapana-nereden-buldun-diye-soracagiz-6684287/?utm_source=yazardetay&utm_medium=free&utm_campaign=dahafazlahaber

*

izle

Eminim, emin. Neyse… Komşularımız

Balkondan sesleniyor…
„Hoşgeldin Önder, nasılsın?“
Salanıyorum ayakta, İstanbul trafiği. Saatlerce…
Eşi yanında, „çok yorulmuş, konuşamıyor“

En son geldiğimde, komşu turşu kurmuş, adettendir bizede verdi…
Offfff…
Önder dört köşe…
Geleceğimi duymuş, 5 litrelik bir kup.

😋

Kızı demiş „Önder ağabey biber alsın (yarına pazar kurulacak) bende kurayım ona“
Allah razı olsun…
Yok…
Dilenci duası değil benimkisi, yürekten temenni.

Erol ağabey, Sevil abla…
INAN…
İnsanlık ölmedi daha.

Ketum olmak…
Yerinde ve zamanı geldiğinde…
Sessiz şeytan…
Olamadım hiç bir zaman.

Korkum…
Tutukluluk halinden çok işkence…
Bilir misin…
Nohut ile işkenceyi…
Üçgen tahta ile?

BİLMEZİN…
Bildiklerimi…
Bu yüzden dert etme beni kendine…
Ben doğrudan ayrılmadıktan sonra…
O…
Benim ve sevdiklerim yanında.

Aksi…
😊
Zaten ANINDA yiyorum kafaya sopayı.

Elli işte gözü oynaşta. Önder görev başında. Ağaoğlu peşinde

Ben sizin gibi kancık değilim ulan…
Ümraniye…
Hatırlıyor musunuz, anlatmıştım…
Varoşları…
Abdullah Gülü…
Recep Tayyip Kahpedoğan VE Ümraniye’de…
İki „gökdelen“
Ortaklığı, doymadı…
Doymayacak gözü.

Şile de…
Hangisi bilmiyorum…
Oğulları mı YOKSA damatları mı…
Galiba damatlardan biri…
Denize SIFIR…
Sahil…
Boydan boya kumsal…
Bu memleketin KIYI kanunu yok muydu???

Önder…
Tek kişilik haber alma ve istihbarat „örgütü“
Ölüm gibi…
Ensenizdeyim!

Halı

Çocukluğumun en güzel en yoğun anıları onunla ilgilidir.
Üç erkek, yaramaz…
Ben sinsi, sessiz…
Kaldık iki. Av kazası deniyor ya…
Tövbe…
Neyse ACI, çok acı anılar.

2600 Tayyip Lirası emekli.

Bu sabah bir telefon açtık kiii…
Offf…
Annem diyor „çektin ona, bir gün yapayalnız bulacağız ölüsünü“

Gece…
Gitmiş hastaneye. Ya ben buradayım, altımda araba.

„kimseden yardım istemez, senin gibi. Herkesin yanındadır, hiç birimiz yanında olamıyoruz“

Evvelsi çok kötü gördüm onu, serum vermişler. Beri benzi yerine gelmiş. Çok sevindim.

2600 Lira…

Yermisin içer misin?
Ortalama…
1000 Lira elektrik, su, doğal gaz vesaire de.

Kalıyor TÜM diğer giderler için haftada 400…
Tayyip Lirası…
Aloooo 400 Lira…
Tüm masraflara, benim bir saate, bir günde harcadığım para.

Ve bugün…
Tayyipistan Millet Meclisinde…
Haber alıyoruz ki…
„milletvekillerinin“
Stresini almak için yeni halı serilmiş…
Özel…
Özel bir halı…
1000…
2000…
2600 Tayyip Lirası ile ay başını getirmeye çalışan insanlar var bu memlekette…
Onların stresini almak için…
Dünyada…
Daha halı icaat edilmedi.

VAR…
Anlatacak daha neler neler…
Hele yarından itibaren, bir Allah bilir neler yaşayacağım…
Önder…
Biraz kendine gelebilirse!???

Köy benim için öldü

Unutmadım „nerede kalmıştık“
Polis…
Yok bu polis başka…
Dünyanın 2. büyük binası…
İklim…
Hiç birini unutmadım.

„benim haplarım neden sulanmıyor?“ diye soruyor.

İki ilacım vardır, yarımşardan bir bütün. Kırmak zorundayım. HAMUR kıvamında, günlerden beri toplayamıyorum kendimi.

Almanya’daki halimi MUMLA arar oldum. Dayım…
Gönül…
Hatır borcum var ona, çocukluğum…
Hava güneşli…
Bir boğaz yaptırayım büyüklerime…
Yemeğe falan götüreyim…
Gönül alayım, hiç iyi görmedim…
Bugün varlar…

Allah gecinden versin, ne çeksinler…
Ne çektirsinler.

Korona…
Of, off. OFFFFFFF

*

Yarın ile birlikte…
…!!!