Rezil ediyorlar bizleri sadece rezil, milli ve yerli MPT 55

Okudum biraz, 30 kurşun bence az…
Kaldı ki meskûn mahal alanında, yani kente, tam otomatik haliyle…
Bari özel şarjör yapmış olsalar, ne bileyim mermi kapasitesini arttıran…
Ve etkili menzil 400 metre(!)

Ya…
Ne desen ne söylesen az. Götümün kenarı ne kadar da hassas mahkemeye veriyor Fransız dergisini…
“Cumhurbaşkanına hakaret”
Vay be, cumhura BAK hizaya gel yani.

oku

oku

Bakma yayın tarihine, inan hala çoğu şey geçerli…
Ya ben neden deliriyorum?
SÖZDE…
Her şeyin dünyada en iyisi, bok iyisi…
Karşındakiler enayi, inanıyorlar sana, bak bir dünyaya, gör gerçekleri.

M16 ESKI, eski bir tüfek…
Saniyede 1000 metre…
Bizimkisi modele göre 800 ile 850 metre saniyede ki çok önemli bir değer…
Kapasite ayni…
Dakikada 750 ile 950 arası. Bizim tüfek 700 ile 900 arası modele göre.

Allah bereket versin, kelimeler… Ahhh kelimeler

Afganlı, “çırak”
Yarım elma gönül alma, adamında çoluk çocuğu var…
Hani ADI ibne, evet evet devletin bahçesi…
Hani iddia ediyor ya Hristiyanlıkta şehit yok diye…
Hayvan…
Afganlı, ufak bir şey ama sevindi…
“Allah bereket” versin dedi, kardeşi gibi dindar bir insan, DINDAR…
Güldüm, bende ona – veresini – izah ettim, Almancası yok gibi…
Sordu bereketin Almancası var mi diye?
Dedim Segen…
Sägen ise bir şeyi testere ile kesmek demek…
Okunuşu “aynı”

ÖNCE…
Dile HAKIM olacaksın dile, diline…
Gerisi gelir nasılsa!

Offff bir kızcağız, bebek gibi. Mavi çizgili bir elbise…
Omuzsuz…
Çok güzel yakışmış, maşallah, gençlik ne kadar güzel bir şey…
Bilemedik değerini be bilemedik, ne kadar çabuk geçti zaman…
Maşallah, bak şimdi attı saçları önüne, at kuyruğu mu deniliyordu bu şekile?
Dün…
4-5 yaşlarında bir kız çocuğu, kendisinden bir, iki yaş büyük ağabeysiyle, BAYILDIM…
BITTIM ya bittim, çok özledim bebekleri. Gençlik ne kadar güzel bir şey.
BILEMEDIK DEGERINI, BILEMEDIK…
Zilliye bak, zilliye…
Hep omuzsuz, şimdi de bluz provasında. Kış kapıda…
Yok ya kimseyi dikizlemiyorum, röntgenci miyim ben?
Dükkân girişi, bazen hanim önde iğneliyor. Oradan görüyor biliyorum. Hem yârdim…
HEM…
Ortalıkta cok fazla serseri dolaşmaya başladı, Taunusstein ya, köy…
Burada bile bıçaklamalar falan, dikkatli olmak lazım, dikkatli!

Moda defilesi, ne kadar çabuk değiştiriyor üzerini…
Zevklide, zevkli!

Ya git işine, DayDay yaşlarında…
Ben sapık mıyım, AKP’li?
Hoşuma gitti o yüzden anlattım. KADIN dururken, gerçek kadın…
Çocukla işim olmaz benim. Kadın olmasa bile…
Çocuk…
Korkunç, sadece korkunç. Allah korusun, Allah!

Yüzünü görmedim, hanimin ağzı kulaklarında…
Merak ettim…
Gittim bakmaya, yeminle DayDay yaşlarında sandım, otuzlarındaymış.

Göz iste, göz…
Bak nasıl yanıltıyor insani. “Güzel şeyler giyiniyormuş”
“Gördüm”

Amannn uyuz geldi, tam uyuz…
Eskiden benimde müşterimdi, aman aman…
Böyle avrat…
Üç övün yemek üç övün dayak!

Göz, Beyin ve Bilinç üzerine

Göz…
Gördüğünü sanır halbuki göz SADECE bir “kameradır”
Cebin…
Fotoğraf makinesi nedir?
Bir optik ya gerisi?

Deminki vazo örneği, vazo VEYA birbirine bakan iki insan…
GÖZ sadece birinden birini görebilir, beyin görüleni “yorumlar”
Duyularımızın %80’ini gözlerimiz ile algılarız…
Aslında sadece işleme konulacak verilerdir bunlar, yönlendirilir beyine…
Göz değil…
Beyin görür…
Gözler 120 milyon “hücreden” oluşan muazzam bir “sinir ucu” ağından ibaret…
Beyin ise ardında yatan “gerçekleri”
Gerçek mi dedim, pardon tabii ki gerçek değil…
BEYIN…
Bildiğini, tanıdığını veriler ile kıyaslar ve ister gerçek olsun ister bugüne kadar hiç tanımadığı bilmediği bir şey olsun ILLE tanıdığı, bildiği bir şeyler şeklinde yorumlar…
Yani…
Göz değil BEYIN YANILTIR insani, eyyy gidi çeyrek eyyy…
Neden verirsin önem…
Değer…
Tecrübe denilene?

En azından senin beni anlaman lazım, beyin neler gördü neler yaşadı…
Neleri…
Nelere benzetiyor, tabii giriyor araya DUR BIR DAKKIKA…
Önder ve mesleki ve özelinde şahit olduğu tecrübeleri.

Bak yıllar oldu yıllar, anca…
Biraz biraz anlıyor, tanımaya başlıyorsun Önder’i!

Hep derim anam soğan, babam sarımsak…
VE ben kendimi kesinlikle bir bok sanmıyorum AMA hayat…
Ama Allah…
Bu kulun kaldırabileceğinden çok fazlasını gösterdi, yaşattı…
Deneyim sahibi olmasına vesile oldu.

Resimler, saliseler…
Gerçekler yerine > bugüne kadar öğrenilenin bir benzetmesi <
Ve bilim hala insan beynini çözümleyebilmiş değildir…
Yazmıştım geçenlerde, 8 dakikayı…
Güneşin ışığı, gördüklerimizi sandıklarımız HEP geçmişin birer yansıması…
Bilirsen insan psikolojisini…
Yok ya, sana öğretilenden farklı şeyleri…
Tabii ki temel hep aynı…
Şiddetin uzmanı, insan sosyolojisini INAN yönetim, yönlendirmek çocuk oyuncağı.

Tabii bunu ancak yapabilirsin kimi şeylerin farkında olmayana…
Bu yüzden yazıyor, anlatıyorum ki…
Kanmayasın, aldanmayasın cambazlara!

EVETTT, bu bir gerçek…
Deneyimlerin yerinde ve doğru kullanılması…
Nöroloji…
Tabii ki doktor değilim, ama nöroloji “alanlarımdan biri”
Görmek…
Basit gibi gözükse bile bize, son derece karmaşık VE muazzam bir hesap kapasitesi gerektiren bir işlem!

Ve dikkat…
Görme karmaşası içeresine insanın dikkati merkezi konumda…
MERKEZI!

Göz kardeşim, göz dediğimiz SADECE bir kapıdır…
Beyin anahtar, bilinç ise insani insan, bizi biz edendir.

Diyeceksin ki ne alaka sen bilişimci değil misin?
Evet, bilişimciyim AMA hep dedim beni diğerleri ile kıyaslama. Önder neler ile uğraşır ASLA bilemezsin. Bir…
İkincisi…
Yapay zekâ, bilgisayar ağları…
İnsan bedeninin birer kopyası!

Bunları anlatıyorum ki bir taraftan ANLA AKP’lileri falan…
Diğer yandan hırsızı, arsızı ki kanma…
Dur ya daha yeni başladım, bismillah dedim…
Gelmedik pazarlama tekniklerine falan.

Felsefi bir yaklaşım ile sormak lazım…
İnsan…
Göz – beyin – bilinç denkleminde…
Gerçekten çevresini algılıyor, anlıyor mu YOKSA beyin denilen kendini, kendi hayal âleminde mi sanıyor?

Beyin…
Gözden gelen verileri, yani resimleri insanın bilinçli bir katkısı olmadan kendi “dünyasını” yaratan bir işlemci mi?

En ilginci, BURAYA DIKKAT etmenizi öneririm…
Beyin…
Kendi “ gerçeklerini” yaratırken…
İçgüdüsel hepimizin içinde olan hayata kalma mekanizmasına katkıda mı bulunuyor?
Bu soruyu evet ile yanıtlamak gerektiğine inanıyorum çünkü ancak böyle izah edilebilir…
Aklın yolu birdir derken…
İnsan denilen değişik yol ve yöntemleri zorlaması.

Bir “Beyin matrisi (Matrix)” içeresinde yaşıyoruz…

http://www.bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/matrixe-adim-adim

http://www.emo.org.tr/ekler/a130f1dc6f0c829_ek.pdf?dergi=429

Farkında değiliz sadece.

Sarı bir nokta, sadece sarı bir nokta…
Göz merceğinden göz duvarına yansıyan O sarı noktaya ve işleme konan, elektrik sinyalleri…
Bir veri, bu durumda ha insan ha bilgisayar…
Çok oluyor…
Nasıl yazıldığını bilmiyorum, okunduğu gibi yazacağım…
İnsanı bilgisayardan ayıran, verilerin…
İnsanda bir beklenti, duygular, bir çağrışım uyandırması…
Bilimsel terim; Quailya (kualya) denilen. Bilincin beynimizde belli bir bölgesi, mekânı yoktur…
Örneğin konuşabilmemiz, belli bir bölgede oluşuyor…
Bilinç…
Milyarlarca nöronlardan (bağlantılar) oluşan VE beynimizin değişik bölgelerinde oluşan bir durumdur.

Ve bunlar yine bilyonlarca (1 bilyon 1000 milyar) sinapslar (synapse) ile birbirine bağlı…
DIKKAT DIKKAT DIKKAT
Burayı anlamanız çok önemli, üstün körü anlatıyorum çok karmaşık bir meseleyi…
Gözden gelen veriler…
İşleme konulduğunda, INSAN BEKLENTILERI, ISTEKLERI, DUYULARI vesaire vesaire ile…
Harmanlanarak…
Beyin tarafından görüntü oluşturuluyor!

O halde gördüğümüz “hiç bir şeyi” gerçekmiş gibi kabul etmemiz mümkün değildir!

600…
700 nanometre dalga boyu ile gözümüze gelen bir “ışık” beynimiz tarafından kırmızı olarak yorumlanıyor. Daha kısa dalga boyutları yeşil veya mavi renklerini oluşturuyor. Bir kelebek gördüğümüzde…
İçimizde kimi güzel duygular oluşmuyor mu?

Uzun zamandan beri kadın görmediysek, durursa anadan doğma önümüzde…
Göz, daha doğrusu beyin…
😊
Başka yerlerde ne olur?
Onun benzeri, umarım anladınız demek istediğimi?
Biliyorum örneklerim biraz uçuk, AMA ILLE anlamanızı istiyorum, ille!

Hani derler ya herkesin gerçekleri kendine…
İzahı bu, bilimsel açıklaması…
Felsefeciler ki hayatımda felsefe çok büyük bir yer alır…
Yani perde arkası…
Yatağın altı, dip – köşe…
Hatun denilen yandı, yandı…
Felsefeciler bu duruma “yapılandırmacılık” Konstruktivismus derler.

Platon bile…
“Gerçeklerin gölgesinden” söz eder, halbuki bizler…
Israr ederiz gördüklerimiz gerçek diye.

Bu konuda anahtar kelime…
Erkenntnistheorie (Epistemoloji’dir)
Dolayısıyla, beynin benzetmesi…
DIKKAT…
Benzetme yolu ile bilinç oluşturması…
>>> Algı <<<
Salt bir “koruma” refleksidir; run out of capacity…
Beyin fatal error verecek yoksa…
Ne demek istiyorum bu sözlerimle?

Gün içeresinde o kadar çok veriyi içselleştiriyoruz ki…
Eğer her şey işleme konsa…
Başka hiç bir şey yapamazdık!

DIKKAT…
HEPIMIZ, istisnasız hepimiz gün içeresinde kimi şeylerde pür dikkat kesiliriz…
Dikkat kesildiğimiz anda, yani tüm benliğimiz ile bir konuya yoğunlaştığımızda…
Tablonun tümünü görmemiz mümkün değildir, ya tablonun tümünü göreceğiz, ayrıntıları kaçıracağız VEYA ayrıntıya yoğunlaşacağız, DURRR! NE DEDIM?
Ayrıntıya, ayrıntılara değil…
Evet, sadece bir ayrıntıya yoğunlaşabiliriz…
Beni eğiten eğitti zamanın da, aramızdaki fark bu…
Kimi şeylere farklı bakabilmem, ANCAK bu kabiliyeti yavaş yavaş yitiriyorum…
Ağrılar ile birlikte.

Göz – beyin – bilinç denklemi dikkat ile birleştiği anda…
Irada oluşur…
Yani bir şeyi bilerek, isteyerek yapmayı…
Ne soruyor nikah memuru bizlere, erkekleri küreğe mahkûm etmeden önce…
Kadına?

Hür iradenle mi evet diyorsun, evet dedin?
ENAYIII…
Salak seni, düştün karı denilenin tuzağına…
Çek ulan çileyi!

Oğlum bekârlık sultanlıkmış sultanlık…
Nerede akşam…
Orada sabah, dünyada kadın denilenin köküne kibrit suyu mu döktüler?

Neyse şaka bir yana, toplamda bu beni belirliyor beni, benliği…
Yani irade ne kadar güçlüyse, kişilikte o denli güçlü oluyor…
Öyle bir noktaya geldik ki kapasiteler, yani bu konuda uzmanım diyenler bile hemfikir olamıyor…
Açıkçası bilmiyorlar, izah edemiyorlar…
Şimdiye kadar kişilerde değişik algıyı konu ettik, peki…
Örneğin bir masada bir bardak su duruyor, normal şartlar altında HEPIMIZ…
Masa üstünde duran bir bardağı görüyoruz…
İçinde bir miktar su olan…
Nasıl oluyor bu?
NASIL hepimiz ayni şeyi görüyoruz?
Bilim buna yanıt veremiyor!

Benim bu konuda naçizane fikrim şöyle oluşuyor, TÜM verileri…
Bildiğim ve bildiklerimi sandıklarımı bir araya getirirsem…
Yani biyolojik, mekanik, elektrik, yapay zekâ, iletişimin, teknolojik iletişimin temel ilkelerini bir araya getirirsem şöyle bir tablo oluşuyor:

Daha doğumumuzdan kısa bir süre sonra, çocuk yaştan itibaren insan ne yapıyor?
Öğrenmeye başlıyor…
Bir veri bankası oluşuyor beynimizde…
DIKKAT…
Kat örneğin değişik kültürleri, yaşam şartlarını, insanların değişik sosyal konumlarını işin içine…
Her birimiz değişik birer bilgi bankasına sahipken kimi temel bilgiler ortak…
Dilde güzel bir örnek bu konuya…
Anneee…
Her halde birçoğumuzun ilk kelimesi…
Mutter Almanca, Mother İngilizce…
Anne dediğimiz zaman ve gerekli hallerde değişik dillere tercüme ettiğimizde bu kelimeyi beyinlerde “ortak” bir “görüntü” bir duygu manzumesi oluşuyor değil mi?

Ne demiştik?
Gün içeresinde o kadar yoğun bir veri bombardımanına tutuluyoruz ki…
Beyin…
Benzerlik tarıyor veri bankasında, bir uyuşma söz konusuysa gördüğümüzü sandığımız ile birlikte beyin bu görüntüyü ve buna bağlı diğer duyu ve duyguları görüntü olarak zihnimizde oluşmasını sağlıyor. Pekiii…
MP3…
Sıkıştırma ne?
Hani dedik ya BIR konuya odaklanabiliyoruz, BIR şeyi görüyoruz, gördüğümüzü sanıyoruz…
Bilim…
Verilerin bir sıkıştırılmasından yola çıkıyor, çünkü veri akımı çok yoğun…
İyide…
BEYIN(LER) bunu nasıl algılıyor, nasıl işleme koyuyor, sıkıştırma olduğunu nereden biliyor?
Cevaplayamadıkları soru bu…
Bak güzel kardeşim, iletişimin ilk kuralı…
Verici gönderdiği sinyalden sorumlu…
Ve yine bilişimde Handshake diye bir kavram var, Parity…
CRC…
Cyclic Redundancy Check…
Tüm bunları insan icat etmiş ki veri GÜVENILIR bir şekilde bir yerden bir yere gitsin diye…
Ve INSAN…
Tabiatı kopyalayan bir varlık, SORUN…
Bunları bilmekte bir…
Bu bağlantıları görebilmekte iki!

Yani…
ORTAK olarak bir şeyi görebilmemiz…
Algılayabilmemiz…
Veri bankamıza bağlı…
Deneyimlerimize, öğrendiklerimize…
“Bildiklerimize”

Bu ayrılık bu gayrılık bu yüzden…
Kaldı ki bir sorun ile daha karşı karşıyayız, ÖZELLIKLE biz Türkler, Türk milleti…
Dilimiz, ortak bir dile bile sahip değiliz!

Türkçemiz…
Sakız gibi, nereye çekmek istersen oraya çek…
Sonuç, felaket!

Dediğim gibi bu benim şahsi görüşüm, bu konuda düşündüklerim…
Doğru olabileceği gibi tamamen veya kısmen yanlışta olabilir.

Devam edecek…

Felaketim, berbat…
Canım çıkıyor sanki, usul usul…
Aheste aheste, yavaş yavaş. Biliyorsun ne istediğimi…
INAN…
Tükendim.

Meee, meee, me!

Hessen eyaletinde 35 bin kişinin elektrikleri düzenli olarak kesiliyor, insanlar tükettiklerinin parasını ödeyemiyorlar.
Ülkemizde senede 34 milyon ton çöp çıkıyormuş, senede kişi başı 400 kusur kilo çöp üretiyormuşuz.
Dünya sağlık örgütü açıklıyor, açlık ve buna bağlı insan bedeninde oluşan sağlık sorunları artıyor.
Dünyanın dört tarafında, örneğin 25 kuruş zam yapıldı diye insanlar sokaklarda.

Kaynıyor dünya kaynıyor…
Adaletsizlik gittikçe artıyor…
Zengin daha da zenginleşirken fakir neredeyse yok olma sınırında, yok ya yok. Hiçbir şeyi yok, bir kuru canından başka.

Yazmıştım, dedim bu düzen böyle devam etmez, etmeyecek…
Bir istisna…
Türk’sen, Türkiyeli…
Kader der, bana dokunmayan yılan bin yaşasın der…
Oturursun O pis götünün üstüne, seyir eylersin gelişmeleri koyun gibi!

Ve en korkuncu nedir biliyor musunuz?
DÜNYADAKI TÜM…
SÖZDE çevrecilere, ULAN HAYVANLAR…
Dün açıklandı, bebe mamalarında petrol artıkları!

Yok efem sigara…
Yok çöp, yok plastik…
Yok araba…
Bilmem ne bilmem ne. HAYVAN hep mi tüketici?
Üreticilerin hiç mi sorumluluğu yok???
Siyasetçilerin, sorumluların sanki!!!

Sikilmekten zevk alıyorsan…
Bari başkalarını sikmeye çalışmayın, al sana O Greta, yazmıştım…
Ne oldu?
Kayıp oldu KAYIP!

Öyle güzel yönetilip, yönlendiriliyorsunuz ki…
Gerçekleri görmeye fırsat bile kalmıyor KOYUN SÜRÜSÜ!

Söz vermiyorum…
Olursa, yazabilirsem…
Bilimsel, psikolojik pazarlama teknikleri…
Yazabilirsem!

Rubinsche vase (vazo)

Senin bildiğini tahmin ediyorum gerçi, GÖRMEZ INSAN gerçekleri!

İyice bakın resme, çok dikkatli…
Ne görüyorsunuz?
Sadece iki >>> gerçekten <<< birini görebilirsiniz normaline!

BAK…
Gör bir daha büyütülmüş halini…
GÖRRR tüm gerçekleri
!

Bilmiyorsun, öğrenmiyorsun ne kendi tarihinden ne insanlığın geçmişinden…
Neden anlatıyorum Israil’i…
Israil oğul ve kızlarını?
Bir birlik ki, yüzyıllardan beri…
Tek vücut sanki!