Görüşlerimi paylaştığınız için

Ne diyeyim? Teşekkür ederim…
Ancak…
Okumak, düşünmek ve yüreğinde his etmek YETMEZ…
Lafla peynir gemisi yürümez…
Vatanseverlik, vatanperverlik eylem gerektirir!

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, arkadaşları…
Ne can dedi ne mal, mülk…
Yürümekle de olmaz bu iş arkadaşlar, olmaz…
Yıllardır savunmuşumdur barışçıl yolu…
Ancak…
Zaman vardır barışçıl yollardan hak ararsın, zaman gelir bu yöntem yetmez…
Çünkü hak alınır, verilmez!

Haklıysan…
Ki hâkliyiz, sonuna kadar, dibine kadar hâkli…
İnandıklarımız için, evlatlarımız için, kendimiz için, vatan ve millet için…
HEP BERABER…
Dökülmeliyiz sokaklara, AK Saraylar yıkılmalı başa!

Yok, başka çare yok, kalmadı…
Son seçimlerde gösterdi ki o kadar pervasızlar ki…
Göz içine baka baka çalıyorlar istikbali!

İleri demokrasi…
Hırsızların dili…
Başa çıkamazsın kardeş başa çıkamazsın yalancıyla, hırsızla, arsız ve yüzsüzle başa çıkamazsın başka türlü!

Kabahat

Yok be kardeşim Nebahat değil kabahat…
Yani suç…
Ağır kabahate girecekmiş merdiven altı üretim…
O kadar çok ve çeşit merdiven altı üretiyoruz ki, bilmiyordum bu sabah öğrendim…
Merdiven altında üretilen plakalar ve bunları kullananlar bundan gayri ağır kabahatli(!)

Ben size kabahatin ağrı, esas büyüğü nedir söyleyeyim mi?

Bundan yıllar önce, Türk mahkemelerince, tespit edilen, irticanın odağı sayılan bir çete…
Organize bir suç çetesi ve çete başı ile…
Ve çeteye yardım ve yataklık edenlerce işlenen, kısmen yasalaştırılarak işlenen soygun ve talan esas kabahat, esas suçlu bunlar…
Adalet ile birlikte ülke kaderini hırsızlara, vatan ve millet hainlerine, soygunculara, din simsar ve deve tellallarına teslim edenler, etmekle kalmayan, tiyatro izler gibi seyredenler(!)
Esas bunlar…
İstikbalimizi çalanlar ve bu talana seyirci kalanlar…
Üretimin merdiven altına inmesine seyirci kalanlar kabahatli…
Ağır kabahat, af edilemeyecek derecede suçlu olanlar, esas bunlar…
Ne tarih ne evlatlar bizleri af etmeyecekler!

Allah benim bin bir türlü belamı versin yalanım varsa

Ağladım…
Çocuk gibi gözerimden yaşlar süzüldü, gayri ihtiyari…
İstemeyerek, bilincinde olmada!

Dün…
Sanki koma halinde sadece yattım – yuvarlandım…
Aklıma sarı pipim geldi, yok benim bir sürü sarı pipim var…
Allah anasına – babasına, dede ve babaannesine bağışlasın…
Çocuk güzeli, tam teke…
Masmavi gözler pezevenkte, sapsarı saçlar, yumuk yumuk eller, tam erkek!

Dede…
PKK’lı…
Yok salt sempatizan değil, aktif…
Söylemiyor gerçi ama bölgeden sorumlu, en azından ama sözü dinlenen birisi, DOSTUM, yeminle tanıdığım veya tanıdığımı sandığım birçok Türk’ten daha insan daha candan…
Ailecek, onlar bizi bizler onları biliriz…
Onun torunu, çok seviyor resmen özlüyorum keratayı.

Konuşur, tartışır, fikir alışverişinde bulunuruz onunla, uzun uzun…
Sormuştum PKK – PYD…
Dedi “Organik bağımız olsa bile iki farklı yapılanma”

Allah ve insan…
Yürekten, hani pınar ya…
İşte O pınardan kaynaklanan bir inanç ile, bir iman ile bir eski asker, Amerikalı…
Suriye’de…
Orda burada koşturuyor, Müslüman – Hristiyan demeden, şu bu ayrımı yapmadan can kurtarmaya çalışıyor, insan!

Belgeselden de anlaşılıyor, Almanca, Hristiyan ama ne iman…
Can, can kurtarmaya çalışıyor, canı pahasına…
Bir baba, bende babayım…
Ne Şambabası ne iskele babası, baba, baba ve insan…
Erdoğan’ın desteklediği IŞID köpeklerinden kaçmaya çalışıyorken iki evladı yıkılıyor yere…
Vurulmuş ölmüşler…
Anlatıyor, belgeseli izlerseniz görürsünüz, o an boşaldım, gözlerimde yaşlar…
Birde kız çocuğu, kurtarıyorlar, tutamadım kendimi…
Filim değil, gerçek!!!
Diğer bebeler kayıp (…)

Birileri yapıyor, diğeri yıkıyor…
Birileri can alıyor, diğerleri can kurtarmaya çalışıyor…
Ben…
Ben bir engelli bir çeyrek…
Elimden gelen bu, elimden geldiği kadar, gücümün yettiği yere kadar!

İzlemenizi öneririm, Almancanız olmasa bile belgesel kendini anlatıyor…
İnsanlık kaldıysa yürekte, yürek his ediyor!
Ne Kürdü ne Türkü ne Hristiyan, Müslümanı, Musevi’si…
Allah’ın varsa…
Yürekte iman…
İnsan kardeşim insan!!!

izle, yürek dayanirsa

Arap yârim adası, Birleşmiş Emirlikler…
Kerhane kapısı misali parıl parıl parlıyor…
Çinliler parlatıyor…
Genelev misali kıpkırmızı…
ABD bati eyaletleri ile Türkiye(!)

Ve hala ayni portlar üzerinden gerçekleşiyor saldırılar

Örnek vatandaş ve dönek devlet

Almanya’da olsun veya Türkiye’de…
Hak ve hukukumu, görev ve sorumluluğumu bildiğim iddiasındayım…
Doğal olarak Alman kanunlarını, haklarım kadar görevlerimi de iyi derecede biliyorum…
Neticede ömrümün büyük bölümü buralarda geçiyor…
Bir vatandaş olarak devlete karşı sorumluluğumu yerine getirmeliyim ki gerekli hallerde bende devletten gereken ilgiyi bekleyebileyim. Yani al gülüm ver gülüm meselesi.

Buraya kadar her şey iyi ve güzel, olması gerektiği gibi…
Birey toplum için, toplum gerekli hallerde birey için devrede…
Bir nevi sigorta, emniyet sibobu…
Demin haberlerde duyuruluyor; devlet dairesi >>> son vatandaşın işi bitene kadar görevde <<<
İster inan ister inanma, vergi borcumu kuruşuna kadar öderim hem orada hem burada…
Sıkıysa ödeme(!)
Haliyle insanim, öde denince, ödememek için çare arıyorum ama yok olmuyor, ödenecek ille…
Bu düzen böyle, çark ancak böyle dönüyor, devlet benim vergilerimle emniyetim için, keyfim için, güvenliğim için, eğitimim için ve mesela sağlığım için harcama yapacak, yatırım yapacak, iş alanları açacak vesaire. Buraya kadar her şey iyi ve güzel, doğru…
Ama Türkiye’de yolunda gitmeyen, doğru olmadığına inandığım bazı dalavereler dönüyor…
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diye bir atasözümüz var…
Bırak FETÖ, AKTÖ vesaireyi bir tarafa…
Gören göz kılavuz istemez…
Kılavuzu karga olanın burnu b.ktan çıkmaz…
Çalıyorsa…
Benim paramı çalıyor diyemezsin…
Çünkü benimde payım var tüm bu çalınanlarda…
Hadi beni boş ver…
Yaşamışım yaşayacağımı, görmüşüm göreceğimi ölümü hasret ile bekliyorum ki bitin çile…
Ya evladım, 25 yaşında ya senin evladın, onların istikbalinden çalınması doğru mu sence?

Evet bizler sorumluluğumuzu yerine getireceğiz ki toplum, toplumun oluşturduğu devlet görevlerini…
Bize karşı olan görevlerini yerine getirsin…
Bakıyorum üniversitelerimize, bilimsel yayın ve buluşlarımıza…
Bakıyorum devlet tiyatrolarına, bakıyorum kardeşim bakıyorum…
Göremiyorum görmem gerekenleri, yok gözlük deme, yeminle, yemin ediyorum sana, Allah şahidim…
Gözlüklerim yeni, göremiyorum, göremiyorum…
Gördüklerim piçin biri milyarlarla İtalya’da…
Daha düne kadar İstanbul varoşlarında, nefesi kokar halde olanlar…
Bugün AK saraylarda, bin bir odada arzı endam halinde…
Bak güzel kardeşim, vatandaşım, örnek ol ödlek olma…
Gör ülkenin halini, gör dünyaya nasıl rezil olduğumuzu…
Ne fabrika ne üretim, salt tüketim…
Koyma pınar, pınar olmaz, doldurmaya yetişemesin, pınar dipten kaynayacak…
Bırak ya bırak kendini övme, bırak millet seni övsün…
Haliyle üretim olmayınca, akçeler gelecek bir yerlerden…
Gerekirse devlet daireleri gece yarısına kadar çalışacak!

Enis Berberoğlu, dünya duydu

Mustafa ile…
Kahpenin, hani vardı ya bir kahpenin doğuruldu, Vahdetinin torunu, Arap’ın sol t.şağı ve uşağı…
İşte Ona, bu sözde belgesel ile Can Dündar denilen soytarı, Ona yaranmak, bir taraflarını yalamak istedi. Olmadı…
Görmedi çünkü, algılamadı bu yaratık işine yaradığın sürece yüzüne güler, işi bitti mi seninle ezer geçer. Daha öncesinde de bir yazımda sorguladım; neymiş efendim, devlet güvenliği…
Pardon?
Kimin güvenliği?
Türkiye Cumhuriyetinin mi yoksa o zibidinin mi?

Yayınlandı ya Cumhuriyette…
Yönetimin rezilliği, çıktı ya foyası meydana kinci ve dinci p.zevengin…
Ehhh…
Enis Beyde tuzu biberi…
Siz kiminle dans ettiğinizi, kiminle uğraştığınızın farkında mısınız?
Takdim edeyim isterseniz…
Karşınızda…
Bugüne kadar dünyanın görmediği, şahit olmadığı…
Hiçbir ananın doğurmadı, doğurmayı başaramadığı…
Erkeğin orospusu, insanın kahpesi…
Recep Tayyip Erdoğan(!)

Sen artık ne yapsan faydası yok, yok Recep’im kaytanım, Tayyip’im Arslan’ım, Erdoğan’ım kaptanım…
Gemi karaya oturdu!

Ben mi?
Ben gayet iyi biliyorum kimin ile uğraştığımı…
Bir kuru can, çıksın diye bakan…
Bundan yirmi sekiz sene önce ölen ama gömülemeyen…
Ölmüşü kardeşim, ölmüşü bir kez daha öldüremezsin!