Sahi

İyi ki hatırlattın sevdiceğim…
Penis hasetti, kadın mazoşizmi…
Görüyorsun ya, yeminle boş bir saniyem yok, kalmadı, gücümde tükenmek üzere…
Hani sana hep diyordum ya, kendin görüyor, biliyorsun…
Kalmadı bebekten farkım…
Kafa yastığa değdiği anda, önder gitti…
Gece yarısı uyan, bir araba dayak yemiş gibi…
Sevdiklerim, sen, beni yiyip bitiren, TÜKETEN…
Bakalım belki bu sene, Tayyip kerhanesinde, Agop’un meyhanesinde…
Sen kalbimde, taaa derinlerde, dertlerle birlikte…
Bakalım, belki son nefesimle birlikte (…)
Seni senden istediğim gibi…
Anla sevdiceğim anla, anla bir tanem anla, güllüsü anla, anla gül danesi anla…
Bitti!

Not: Hepsinden önemlisi bilişim güvenliği…
Gençler papatyam, çocuklar gülümmm…
Hepsinden önemlisi, o makaleyi bitirebilsem şükür namazı kılacağım yeminle!

İnsanlar

İnsanlar birbirine neler etmiyorlar ki, ne ağır sözler…
Aaa…
Bir bakmışsın sanki hiçbir şey olmamış gibi yine haha, ha, hihi, hi…
İnsan…
Tükürdüğü yüze bakar mı hiç?
Ben ya-pa-mı-yor-um…
Noktayı koydum mu ölümüne!
Bu yüzden el mahkûm, ben mahkumum.

Hangisi doğru, hangisi yanlış onu da bilmiyorum!

Güler misin ağlar mısın veya işin gücün yoksa

İtle, kopukla uğraş…
İçimden öyle geçiyor ki herkese öylesine bir s.ktir çekeyim…
Hiç kimse alıp, alıp da gidemesin, otursun g.t üstü.

Yok arkadaş bir yaştan sonra alemin pis ağız kokusu, hele hele cahil cühelanın…
Öküzün…
Ağız kokusu hiç çekilmiyor!

Dün akşamdan beri içim içimi yiyor, uyku uyuyamadım sinirden…
Bilirim aslında s.ktir çekmesini, çok iyi bilirim…
AMA…
Aması var işte, el mahkûm…
Yeminle, hele hele bu sene sonundan sonra KIMSEYE borcum yok, kalmıyor, bitiyor…
Kimseye gebe değilim…
Bugüne kadar boyun bükmedim, bu yaştan sonra hiç bükmem…
Ne yazık ki el mahkûm, sevdiklerim, kalbimde olanlar…
Ne yazık ki el mahkûm, ben mahkûm.

Öyle kötü bir huyum var ki, yok değiştiremiyor kendimi aşamıyorum…
Köprüleri yıkmakla kalmıyor, yakıyorum…
Yakmakla da bitmiyor, küllerin üstünde bir de tepiniyorum, her şey un ufak olana kadar…
Kızılı gören boğadan beterim, sigortalar atmasın…
Kendimi kaybediyorum adeta, ayakta kalan, “sağ- salim” kalan…
Kalmıyor etrafımda!

Işın kötüsü…
Hayatımın hiçbir safhasında böylesine ne yapacağını bilmez, bu denli güçsüz – kuvvetsiz his etmedim kendimi. Tarihte yaklaşıyor gittikçe…
El mahkûm, ben mahkûm, elbette çıkacağım belki dönüşü olmaya yolculuğa…
Ben bu çileyi neden çekiyorum ki?
Ne görmek ne bilmek ne düşünmek nede yaşamak istiyorum…
Ben bu çileyi neden çekiyorum ki?

Başımdakiler yetmiyor…
98 yaşında, yok pardon 99’a girdi…
Oma, iki katli müstakil bir evi var, 50 – 60 sene önce yapılmış ama…
DIKKAT…
Isı yalıtım vesaire yönlerden yeni yapılmış ev gibi, düşünen, planlayan insanın gözünü seveyim…
Hafta sonundan beri kardeşle, sıpalarıyla uğraşıyorum…
YETMIYOR…
Bu sabah telefon ediyor, tüm evde sular kesik. Hayda, aldın mi başına bir belayı daha…
Gerekli yerlere telefon ettim, geldiler, tespit:
Ana vana kesik!
Ulan ben senin ananı, avradını, dinini imanını…
Açtık, sanki şelale, ulan bu kadar su nereye gidiyor? Meğer, yukarı kata tuvalet bozulmuş…
Herhalde vanayı kendi kapattı, unuttu…
Ben aptalım, salağım da bunayan insanla uğraşmak…
Hele hele manyaklarla uğraşmak…
Kaderimmiş, ağlayasım var, hüngür hüngür ağlamak!
Yoruldum, uykum geldi, bu kadar stres ne kalbime ne beynime iyi. Ölmek istiyorum, sadece ölmek.

Souveraineté

Rahmetli babamın sözüdür:
“Erkeğin, attığı adımlar duyulacak, girdiği, bulunduğu yerde varlığını his ettirecek, orayı dolduracak!”

Souveraineté, Fransızca kökenli bir kelime olup…
Bir şeylerin üstünde durmak, üstün olmak, duruma – vaziyete hakimiyet veya egemen olmak anlamında kullanılmaktadır. Hukuk kuramında bir kişinin veya bir toplumun oluşturduğu devletin bağımsızlığını ve egemenliğini vurgular, insan hakları bildirgesinin temel ilkesidir…
İnsanın…
Kendi kaderini, geleceğini tayin edebilme hakkı ve bu hakkın getirdiği “özgürlük”, sorumluluk ve görevler bütünüdür!

Affedersiniz…
Tabiri caiz ise iki ucu b.klu bir değnek misalidir egemenlik…
Özgürlüktür, bağımsızlık ancak sınırsız değildir…
Sorumluluklar ve görevler bütünüdür, bu açıdan bakıldığında herkesin, her toplumun harcı değildir…
Kısacası herkesin altından kalkabileceği, taşıyabileceği bir yük değildir!

Egemenlik…
Bağımsızlığını muhafaza edebilmek, bir hükme varabilmek, hüküm etmek…
Bilgi, bilinç, uzak görüşlülük ve neticede hesap – kitap işidir(!)

Almanya’da seçimler kapıda…
Dün akşam iki rakip televizyonda karşı karşıya geldiler, konulardan biri Türkiye idi…
Çok şükür…
Türkiye ve AB üyelik süreci, ilişkiler dondurulmalı mi?
Gibi bizi de ilgilendiren önemli konular dile getirildi. Ancak…
Türkiye değil, Türkiye Cumhuriyeti’ni SÖZDE yöneten, hükme varan, hüküm eden…
“Hükümetten” söz edildi, haliyle >>> çalarak <<< oy çokluğuna erişsen…
Bu yüzden >>> meşruiyeti şüpheli <<< Recep Tayyip p.zevenginden de söz edildi…
Bu çok önemli bir tespit ve yerinde bir ayrımdır. Avrupalılara ama özellikle Almanlara tavsiyem…
Bu itin ve zihniyetin anladığı iki dil vardır…
Sopa ve para, sopa atılamayacağına göre, kurunun yanında yaşın yanacağını bile bile…
Para muslukları kesilmeli, her türlü ekonomik ilişki askıya alınmalıdır!!!

Türkiye Cumhuriyeti…
AKP gelene kadar >>> kendi kendine <<< yetebilen, kendini ayakta tutabilen sosyal ve ekonomik bir yapıya sahipti. Bu özelliği ile dünya ülkelerinde bu güce sahip, doğru hatırlıyorsam, yedi ülkeden biriydi! Rezil ettiler koca memleketi, bunun hesabi verilmeli!!!

Emin Çölaşan’a açık mektup

Arap’larin gözünden I. Dünya Savasi (özbeöz Türk’üm Efendim, özbeöz Türk)

Sayın Çölaşan,
Değer verdiğim, hürmet ettiğim ve sevdiğim bir gazetecisiniz. İnsanız, sadece insan!
Ermeni konusunda olduğu gibi Arap konusunda bende kimi zaman duygularıma yenilip YANLIŞ sözler sarf ettiğim oldu, oluyor. Nice Ermeni ve yine nice Arap asılı insan(ımız) atalar ile cephede bu vatan bu millet için canlarını feda ettiler.

IÇLERINDE MILYONLARCA HAIN DAHI OLSA, O BIR INSAN…
Vatan için…
Millet için malını, canını ortaya koyan O INSANIN yüzü suyu hürmetine genelleme yapmamaya gayret etmeliyiz. Evet, gerçekler!!!
Para için, kaşındırılan milliyetçi duygular eşliğinde insanlar bölündü, bölüştürüldü…
Din kardeşliği dahi olsa…
Kardeşi kardeşe kırdırdı. AKP…
Bildiğiniz üzere yıllardır torba yasalar ile…
KHK’lar ile GENELLEMELER ile sözde yönetiyor. AYRICALIGIMIZ olsun, bu zihniyete fark…
Ki farkındalık yaratarak insanlarımızı DOGRU yönlendirelim, “doğruları öğretelim”
Bilmemek değil öğrenmemek ayıp olan. Lütfen Emin Bey genelleme yapmamaya özen gösteriniz.
Evet, Arap para içinde Osmanlıyı sırtından bıçakladı…
Ve yine PARA için kutsal topraklarda ata yadigârını yıkılıp otel diktiler…
Almanlar der ki “Geld, regiert die Welt” yani para dünyayı yönetiyor…
Doğru söze ne denir? Bizlerin vazifesi gerçekçi olup, bilim ışığında insanlara ışık tutmak değil mi?
Ekte gönderdiğim üç izlence, fırsat bulursanız, lütfen izleyiniz. Bilimsel gerçekler, bati gözü ile yorumlanmış, nispeten tarafsız, yani bilimsel veriler ışığında!

Saygılarımla

Önder Gürbüz
Wordpress.gurbuz.net

Derdim gençler, çocuklar Almancanız varsa bir ### MUTLAKA ###

Dedim ya hafızam, doğru hatırlıyorsam rahmetli Turgut Özakman’da etraflıca bu konuya değinmişti…
Hani Almancanız olmasa bile, eskisi gibi sesini kısın, sesiz sınama izler gibi…
Tabii ÇOK ÖNEMLI bilgilerden yoksun kalacaksınız ama izleyeceğiniz görüntüleri de görmüş olmanız, bu üç bölümden oluşan belgesel içen değer doğrusu.

Osmanlı…
Araplar…
Atatürk…
Emperyalist güçler VE EN ÖNEMLISI doğuda olduğu gibi, sözde entelektüeller >>> “doğruları” <<< söylemekten çekinmiyorlar!
Batılılarda sevdiğim ve takdir ettiğim bir yöndür, bence doğru olan da budur…
Doğruya doğru, yalana yalan, hırsıza hırsız denmesi!!!

Bu belgeselde izleyeceğiniz görüntüler VE bilgiler Arapların her şeye rağmen Osmanlıyı “sırtından bıçakladığı” (T. E. Lawrence) VE çağımızda bile Osmanlıya karşı besledikleri kin ve öfke gerçeğini yadsınamaz kılar. Buna rağmen içlerinde Osmanlıya sadakati ve bağlılığı ile can vermekten geri durmayan insanları saygı ve sevgiyle anmak ve peşlerinden Allahtan rahmet dilemeği bir “görev” ve borç bilirim. Unutmayınız lütfen…
Uçlar…
İster din açısından ister milliyetçilik açısından bakacak olun hep insanlara olumsuzluklar, acılar yaşatmıştır. Kutsal topraklarda atadan kalama, Osmanlı yadigârı kaleyi yıkıp yerine otel diken “din kardeşlerimin” YERINE…
KENDI GÖZLERIME GIDIP GÖRDÜGÜM…
Israil’de, İsraillilere ve hükümetlerine teşekkürü de aynı zamanda bir borç bilirim.
Onları kimi Arap’a yeğlerim. Hatırlıyorsunuz değil mi neye önem verdiğimi?
İnsana ve kaliteye…
Kalite insanda ve eşyada, Osmanlı yadigârlarına verdikleri ehemmiyet ve değer yüzünden.

Devam edecek…



EVET…
Türkçesi!!!



Aklımdan çıkmaz doksan Tayyip Lirası

Kafam allak bulak, başa gelen çiğ tavuğun başına gelmez…
Bayramın birinci günü müydü, arife mi hatırlamıyorum…
Kafa gitti, hafıza makama süzgeci…
Her şey o kadar üst üste, seri halinde üstüme geliyor ki…
Kendimi, kafamı toparlamaya fırsat olmuyor…
Haberlerde bir kadıncağız gösterdiler, evladı ağır hasta, 90 Lirayı tamamlayamıyor ki bebeyi doktora götürsün.

Bu sabah haberlerde yer aldı…
Bir anne, beş çocuk…
Bayram günü çöplükte yiyecek arıyor!!!

Kendimden >>> iğreniyorum <<<
İnsan mıyım ben???
Şüphesiz merhamet sahibiyim, şüphesiz vicdanım var yoksa bu satırları yazmam…
AMA…
Merhamet başka bir şey, vicdan bambaşka ve yardım eli uzatmak yine çok farklı bir konu!

“Ufacık tefecik” şeyleri kendimize dert ediniyoruz…
DERT…
Evladın ağır hasta olması…
DERT…
Ağza atacak lokmayı bulamaması, soğutan tir tir titremesi…
Ne desem bilmem ki?
Hayırlı, mutlu, sağlıklı, sırtı pek, dört duvarınızda ve tok…
Pazarlar!

Hayatımda böyle „bayram” yaşamadım

Her şeye rağmen herkesin bayramını kutlarım…
Lütfen…
Çok rica ediyorum, başımdaki dertler bitmek bilmiyor…
Birde sen tuz – biber ekme, bitten çoktan bitti, kalbime gömdüm seni.

Murphy kanunları gibi…
Ters gidebilecek her şey ters gidiyor ve benim ne maddi ne manevi gücüm kalmadı artık…
Sinirler gitti, sadece huzur istiyorum, KIMSE ilgilendirmiyor artık beni!