Çocuktum…
Sadist köpeğin tekiymişim, annem hep derdi “yapma oğlum karınca öldürülmez”
Veya…
“Oğlum, karıncaların yuvasını yıkanın yuvası olmaz!”
Plastiği çakmakla eritir, karıncalar üzerine damlatırdım(!)
Bir gün geldi böyle iğrençlikler, adiliğin ta kendisini yapmaz oldum.
Biliyorsunuz…
Karınca duası bile var…
Bereket duası.
Yine…
Başımda iki tane dönüm vardır saçlarımda (girdap gibi)
Derdi “sen iki kez evleneceksin”
Artık bir tane, “kocaman”. Bizimkiler der maymun poposu. Kızılderililer gibi araba yüzdü…
Kimi şeyi çağrıştırmayacaksın!!!
Kıyaslarım Fransız gençleri ile Türkleri…
Ha Türk ha Alman…
Dün dünya engelliler günüydü.
Var çeşit çeşidi…
Kimisinin dünyası kapkaranlıktır, kapa uzun süre gözleri…
Görmez güzellikleri, renkleri…
Kimisinin dünyası ise sesiz, çıt çıkmaz, kapa kulaklarını, sımsıkı, iyice bastır ellerini kulaklarına, iyice, acıyıncaya…
Duymaz cırcırları, kuşların ötmesini, bir çocuğun içtenlikle gülmesini…
Muhtaçtır ikiside merhamete, vicdana…
Yine kimisi kıpırdayamaz yerinden, mahkûmdur yatağa…
Veya…
Benim gibi, görsen neyi var bunun dersin. Ne bacaklarım tutar ne vardır gücüm kuvvetim…
Evet, bir yerde ki olur zaman zaman bende resmen muhtaç duruma düşerim, örneğin bazen (artık çoğu zaman) eğilemem, hanım giydirir çorapları.
Biraz empati, birazcık empati!
Fransa’da…
Elimde değnekle yürürüm çoğu zaman, karşıdan karşıya geçerken YEMINLE…
Arabaların çoğu durur yol verirdi…
Sadece elimde değnek var diye, sadece değnek…
Keza otobüslerde, trenlerde YINE YEMINLE…
Vallahi billahi…
Gençler resmen yerinden zıplar, “yarışa girerdi” yer vermek için ihtiyara, engelliye!
Terbiye kardeşim terbiye…
Eğitim, görgü…
Eğitim ailede başlar, ailede!
Günaydın…
Türkiye!!!