İnsanlık delirirken birileri > kendi kendini < kahraman ilan ediyor

Ziyanı yok…
G.t kılları çok!

Allahtan dilerim, onlara akil ve fikir versin, görsünler…
Yeter ki görsünler, ah yok mu o acı gerçekler…
Adamcağız ailesini almış, bir kadın, iki çocuk…
Uyuyorlar araba içinde, gençler işsizmiş kime ne?
Ziyanı yok…
G.t kılları çok…
Allahtan dilerim, onlara akil ve fikir versin, görsünler…
Yeter ki görsünler, ah yok mu o acı gerçekler!

Biliyor musun kadın, biz geldik gidiyoruz AMA ve biliyorsun benim amalarım çoktur

Ama…
Çocuklar, gençler…
Kötü günler bekler…
Çok kötü…
Allah korusun, Allah cümle evladı korusun.

Hele vatanda…
Üzülürüm şehide, peşkeş çekilen millet malına, bunca dolandırıcılığa…
Kendi kapıların önünü temizlemekten, çare üretmekten acizlerin onun bunun sorununa…
MAYDONOZ olmasina.

İyi geceler…
Allah…
Sağlık, bereket ve mutluluklar versin inatçı keçime!

oku

Lütfen bu yazıyı sonun kadar okuyunuz VE …

Şarlatan Reza’ya hayırsever Muhittin Bey’i takdimimdir!..
Sahnedeki sunucunun fıkralar anlatarak konukları eğlendirmeye çalıştığı sırada, tüm bakışlar aniden kapıya çevrilmişti.
Herkes yakaları kalkık pardesüsü, fötr şapkasının altındaki sert bakışlı yüz ifadesiyle, Casablanca filminin ölümsüz aktörü Humphrey Bogart’ı andıran o kişiye bakıyordu.
Kararlı adımlarla sahneye ilerledi ve şapkasıyla herkesi selâmladıktan sonra, hafızama adeta mıh gibi yerleşen o konuşmayı yapmaya başladı.
Salonda ne kadar varlıklı işadamı, ünlü avukat, doktor ve serbest meslek sahibi varsa isim isim sayıyor, parmak sallayarak “Bugüne kadar sizi yetiştiren okulunuz için ne yaptınız? Hangi taşın altına elinizi koydunuz” diye soruyor, hepsinden ne kadar para tahsil edeceğini söylüyor, vermeyeni tüm camiaya teşhir edeceğini duyuruyordu!..
* * *
Yanımdakilere Bogart’ın beyaz perdede canlandırdığı sert karakterleri çağrıştıran bu öfkeli kişinin kim olduğunu sordum.
“Okulumuzun efsanelerinden değerli ağabeyimiz Muhittin Gelgin” dediler.
O günden sonra Vefalıların hem korktukları, hem de büyük sevgi ve saygı duydukları Muhittin ağabeyle dost olduk.
Her sabah işe gider gibi okula geliyor, eksikleri, öğretmen ve öğrencilerin ihtiyaçlarını tespit ediyor ve bunları karşılamak için hepimize görevler veriyordu.
Öylesine dürüst bir insandı ki, okulda yediği öğle yemeklerinin parasını bile hemen muhasebeye ödüyordu!..
* * *
Bir benzerine zor rastlanır bu müthiş insanı yakından tanıdıkça saygım da, sevgim de artıyor, onu mutlu edebilmek için üzerime ne düşüyorsa yapmaya çalışıyordum. En büyük hayali de bir lokal, hatta bir konukevi yaptırmaktı. Böylece mezunların orada buluşarak okullarıyla olan bağlarını daha da güçlendireceklerine inanıyordu.
* * *
Rüyalarının gerçekleşmesine nasıl katkıda bulunabileceğimi düşünürken, Vefa Lisesi’nin kuruluş yıldönümünü kutladığımız 3 Mayıs 1998’deki Boza Günü’nde sahneye çıktım ve tüm mezunlarımızı Büyük Vefalı Muhittin Gelgin ağabeyin hayalinin gerçek olması için yardıma çağırdım.
Örnek olabilmek amacıyla da ilk bağışı kendim yaptım.
Üç gün sonra posta kutuma gelen bir mektupta özetle şu satırlar yer alıyordu:
“Çok sevgili Vefalı Uğur Dündar Kardeşim,
“…Pazar günü yaptığınız o güzel konuşma ile sizin ve üç Divan Kurulu Üyemizin büyük bağışlarla lokal kampanyamızı başlatmış olmanız, beni çok duygulandırdı. Hayatımın en mutlu gününü sizin sayenizde yaşadım ve gözyaşlarımı tutamadım. (…)
82 yaşındaki bir Vefalı ağabeyinizi ne kadar çok sevindirdiğinizi ve mutlu ettiğinizi bu kalemle dile getirmekten aciz kalıyorum. Bu satırları yazdığım için beni bağışlamanızı diliyorum çok sevgili Vefalı kardeşim. Sevgiler, saygılar…
1935-36 yılı Fen Bölümü Mezunu Vefalı Muhittin Gelgin Ağabeyin…”
* * *
O günden sonra tüm Vefalılar, Muhittin ağabeyin hayattaki en büyük arzusunu yerine getirebilmek için seferber oldular.
Vefalılar Derneği Başkanı Hakkı Baliç, Vakıf Başkanı Yusuf Öztiryaki ve Müdürümüz Sakin Öner’in önderliğinde çalışan mezunlar uygun bir bina aramaya koyuldular. Ama her yer ateş pahasıydı. Derken camianın imdadına Ulaştırma Bakanlığı da yapmış olan Hasan Basri Aktan yetişti ve Beyoğlu’nda harap durumdaki bir binanın tahsisini sağladı.
Bürokratik işlemlerin uzun sürmesi, gereken izinlerin güçlükle alınması nedeniyle tarihi yapının restorasyonuna büyük bir gecikmeyle başlanıldı.
* * *
Zaman zaman Muhittin Ağabeyi arıyor ve gelişmeler konusunda bilgilendiriyordum.
Haliç-Fener’deki evinde tek başına yaşıyor, huzurevine götürme ya da bakıcı tutma önerilerimizi geri çeviriyordu.
Israrlarımız karşısında ise, bunlara gerek olmadığını söylemekle yetiniyordu.
İlerlemiş yaşına karşın yemeklerini kendisi yapıyor, çamaşırlarını da titreyen elleriyle yıkıyordu.
Bayramları el öpmeye gittiğimizde kapıda sevinçle karşılıyor ama ikramda bulunduktan sonra yine kapıdan uğurluyordu.
Neden içeriye davet etmediği hepimiz için merak konusuydu.
Hiç evlenmemişti.
Sorulduğunda “Ben okulumla evliyim, lisemizin tüm öğrencileri de benim evlatlarım” derdi.
Oysa bizim liseden sonra İktisadi Ticari Bilimler Akademisi’ni bitirmiş, çalıştığı Merkez Bankası’ndan da müdür olarak emekli olmuştu.
Demek ki kalbi, aşk düzeyinde sevdiği Vefa Lisesi’nde kalmıştı…
* * *
2006 kışında, yaklaşık 15 gün boyunca telefonlara cevap vermeyince, dernek başkanımız Hakkı Baliç’i haberdar ederek sağlığından endişelendiğimi söyledim. Zira son yıllarda peş peşe ameliyatlar geçirmiş ve kalın bağırsakları belindeki bir torbaya konulmuştu.
Vefalılar Derneği’nin tek kişilik ordu gibi çalışan değerli Başkanı Hakkı Bey, “Merak etmeyin ben gider bakarım” dedi.
Ve hemen Fener’deki eve gitti. Kapıyı zorla açtırıp içeriye girdiğinde, yürek yakan yoksulluk görüntüsüyle karşılaşmış. Tek oda ve bir tuvaletten oluşan evde büyük bir masa, bir sandalye, yatak ve duvarda asılı kocaman Atatürk portresinden başka hiçbir eşya yokmuş. Muhittin ağabey, günlerdir, belki de hiçbir şey yemeden oracıkta yatıyormuş. Hakkı Bey koşulları anlatırken “Daha fazlasını söylemeye yüreğim el vermiyor” diyordu.
Masanın üzerindeki her şey Vefa Lisesi ile ilgiliymiş. Bir de zarf duruyormuş. Zarfı açıp baktığında ne görsün?
Bir miktar para ve bunların burs olarak verileceği öğrencilerin listesi…
91 yaşındaki koca çınarın son nefesini vereceği yatağında bile yoksul çocuklarımızı düşünmüş olması, Hakkı Bey’i hüngür hüngür ağlatmış…
* * *
Hastaneye kaldırdık ama maalesef daha fazla yaşatamadık. Karlı bir günde tüm Vefalıların koşup geldiği bir törenle cenazesini Eyüp’teki aile kabristanına defnettik.
Tabutu omuzlayanlardan biri de, okulumuzun hayırsever hamisi, bugün 97 yaşında olan, uzun ömürler dilediğimiz Nejat Ekrem Basmacı ağabeyimizdi.
* * *
Muhittin ağabeyin yitip gitmesinin ardından upuzun 11 yıl geçti. Muhittin Gelgin Vefalılar Evi açılamadığından, hayatının en büyük rüyası henüz gerçekleşmedi. Çünkü hazır hale gelmesi için daha 500 bin liraya ihtiyaç var.
Tek başına ve yoksulluk içinde yaşadığı evinde son nefesini vermek üzereyken bile, emekli maaşından artırabildiği kadarını yoksul çocuklarımıza burs olarak bırakan Muhittin ağabey gibi okul ve eğitim sevdalılarının adını yaşatmak, sadece Vefalıların değil, kalbi yurt sevgisiyle dolu tüm hayırseverlerin görevidir diye düşünüyorum.
Şarlatan Reza!
Hayırsever böyle olunur!..

http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/ugur-dundar/sarlatan-rezaya-hayirsever-muhittin-beyi-takdimimdir-2132676/

S.kerim sizin dinciliğinizi

Bu ne ya??????????????????
Kadınları öldürürler…
Suçsuz, günahsız insanlara saldırırlar, ezerler, bıçaklarlar, kurşun yağdırırlar…
Neymiş?

Dinmiş, imanmış, inançmış…
S.kerimmm sizin sapkın dini inancınızı!
YINE SALDIRI, BIÇAKLI…
Polis vurmuş, iyi olmuş, vuran eller dert görmesin!

Önder

Samimi, yürekten bir Allah korkusu, meraklı ve inançlı

Dayday bizden çıktı, genç kızlığa adım atmasıyla birlikte bizlerden koptu gibi…
Gazetelerde görmüşsünüzdür O resmi, bir erkek çocuğun ayağını yıkayan kız çocuğunu…
Bende yıkattım(!)
Hem yıkattım hem gerekli hallerde yıkadım!!!

Sadece ve YEMINLE DOGRU…
Doğulu kadına değil, batılısında…
Sanki marifetmiş gibi AMA öyle olması gerekiyordu, OLDU!

Dinen yanlış bir tutum…
Din ile ilgisi alakası yok zaten, daha geçenlerde yazmıştım, eğilemiyorum, eğilmemle birlikte nefesim sıfırlanıyor, hanim giydiriyor bazen çoraplarımı, ayaklarımı yıkadığı da olur…
Dedim ya gerekli hallerde sadece ayak yıkamakla kalmam, çamaşır, ütü, yemek, temizlik…
Ve gerekirse…
Hayat arkadaşımın ayaklarını bile öperim…
Ne var bunda, kadına – kıza ayak yıkatmakla adam mı olunuyor?

Dinen…
Böyle bir şey yaptırmakla transit yoldan cennete mi havale ediliyorsun?
Amaç, aşağılamak!
Aslında hiçbir canlı ki özellikle kadın aşağılanmamalı, hele Türkün kadınıysa kesinlikle aşağılanamaz, aşağılatmaz kendini!!!

Dada…
İftihar ettim onunla bu sabah, iftar, resmen gurur duydum!!!

İki oğlan bir kız…
Benim sıpa ve Dada…
Dayday’a öğretemedim, öğrenmeyi öğretemedim, düşünmeyi, sorgulamayı…
Zehir gibi kafası…
Zehir, hele el sanatlarına yatkınlığı…
Ama tembelliğin bizzat-i kendisi, resmen düşünme özürlü…
Yemin ediyorum, Kitaba el basarim…
Kendi kendine Youtube falan, dua öğreniyor, okuyor araştırıyor. Daha on yaşında…
Bu sabah ananayi uyandırmış, benim gibi çok erkenci, bak uyuyan kadını kaldırıyor…
Bir video izlemiş…
“…bir gün herkes Müslüman olacak…” deniyormuş bu videoda…
İlle anneannesiyle konuşacak bu konuyu, kadın uyku sersemi bana yollamış…
Yok, ille düşüncelerini öğrenecek. Sonunda geldi yanıma…
Dadaaa…
Böyle böyle, “inanmıyorum ya inanmıyorum!!!”
Oturttum karşıma büyük insanmış gibisine anlattım bir bir düşüncelerimi, bildiklerimi…
Ne desem bilmem ki?
BENDE INANMIYORUM!!!

Ama bildiğim…
Ama gördüğüm…
Bir zehir parçası yetişiyor, EVET, bir Müslüman evladı…
Kendinden meraklı, araştırmacı, düşünen, sorgulayan…
DOGRUYU ARAYAN bir zehir parçası.

NOT:

Başta MHP, yandaş ve yandaş olmayan gazeteler misal SÖZCÜ…
Kudüs’te elçilik açın falan ayaklarında…
Gaza gelip, gaz veren herkes akan kandan sorumlu!

Geldiniz bir kez daha oyuna…
YOK, bu Bizans oyunu değil…
Recep Tayyip oyunu, unutuldu, unutturuldu yaşanan rezillikler…
Unutturuldu.

Yolsuzlukları, ailece hırsızlıkları unutturamazsın

Ne mutlu Filistinliyim diyene…
Beyaz Saray Kudüs’ü başkent olarak tanıyacağını açıkladı, asrın liderimiz dünyayı ayağa kaldırdı… İslam ülkelerinin liderlerini İstanbul’da topladı, tarihi çağrı yaptı, “tüm dünyayı Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak tanımaya davet ediyoruz” dedi.
*
Ne güzel.
*
Vallahi kıskandım.
Hep böyle bir cumhurbaşkanım olsun isterdim.
*
İsterdim ki, ortalığı aynen böyle ayağa kaldırsın, Endonezya’yı Somali’yi Katar’ı Malezya’yı filan olağanüstü toplantıya çağırsın, “tüm dünyayı KKTC’yi tanımaya davet ediyorum” desin.
*
Filistin müslüman da, KKTC hıristiyan mı birader… Toplasın İslam İşbirliği Teşkilatı’nı, “Kıbrıs bizim kırmızı çizgimizdir, tanımayanı ben de tanımam” desin, isterdim.
*
“İsrail terör devletidir, Rum kesimi de terör devletidir, EOKA’nın banyo küvetinde öldürdüğü çocukları unutmadık, Rum kesimini tanıyorsunuz, KKTC’yi tanımıyorsunuz, siyonist misiniz nesiniz” desin, isterdim.
*
Çıksın kürsüye ABD’ye posta koysun, “eyy Trump” desin, “ben yaptım demekle olmuyor bu işler, Türk tarafında büyükelçi bulundurmuyorsan, Rum tarafında da büyükelçi bulunduramazsın, daha da gelmem Washington’a” desin, isterdim.
*
Azerbaycan cumhurbaşkanı Aliyev de katıldı Filistin toplantısına… Tutsun kolundan Aliyev’in, “kardeş dedik bağrımıza bastık, hadi bu Araplar tanımıyor, bari sen tanısaydın KKTC’yi” desin, isterdim.
*
Venezuela devlet başkanı Maduro da, müslüman olmamasına rağmen, ABD karşıtlığı vesilesiyle katıldı Filistin toplantısına… İsterdim ki, yakasına yapışsın Maduro’nun, “anti Amerikancı ayağıyla bu kadar artistlik yapıyorsun, delikanlıysan KKTC’yi tanısana” desin.
*
Uzatmayayım.
Kıskandım.
*
Hep böyle bir cumhurbaşkanım olsun isterdim.
Bize kısmet olmadı.
Filistin’e nasip oldu.
*
Ne mutlu Filistinliyim diyene!

http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/yilmaz-ozdil/ne-mutlu-filistinliyim-diyene-2132700/

Bu sana

Dede çok hasta…

indir

### MUTLAKA ### Ortadoğu dosyasına baksana…
Dedenin dediğine göre uzun süre yok piyasada!!!

Trump olsun, “Eyyy Trump…” çeken „orospu çocuğu” olsun

Al birini vur ötekine, iki hayvan, iki kör kütük cahil!
Özgürlük, eşitlik, kardeşlik…
Bu ilkeler kapsamında 1789’da Fransızlar döküldü sokaklara…
Evet, eşitlik çok önemlidir, kardeşlik ve özgürlük!

Sanayi devrimi 4.0 bağlamında Internet 2.0 sonrası…
Internet…
İki buçuk yolda!

Dün Amerika’da açıklandı, İnternette eşitlik ilkesi…
Daha doğrusu verilerin (bilgilerin çoğu zaman) eşitliği artık geçersiz…
Türkçesi:
Parayı veren düdüğü çalar!

Hani hep iddia ediyordum ya özellikle Erdoğan’ın anasını para becermiş olmalı, aynisi Trump için geçerli. Amerikalıların %83 bu yasaya karşı ve zaten konu mahkemeye intikal etti…
Bekleyip göreceğiz neticeleri!