Sen sus gülüm ne kendini ne evladını tehlikeye at…
Ben hem kendi adıma hem sevdiklerim, kalbimde olanlar, bizim gibi düşünenler adına yazıyorum…
Anlayan anlıyor, hani…
Anlayana sivri sinek saz, anlamayana davul zurna az…
O misal, sen sus, birde seni düşünmeyeyim.
Ölmüşler
Ölmüşlerde ağlayanları yok gülüm, hala anlamadın mi manyak psikoloğum?
Kontrollü darbe…
Öteki yaygara, danışıklı dövüş…
Senin, benim gibi insanlar bir tarafını yırtsa, yazsa, anlatsa faydası yok…
Yazılan gelecek başa!
Not: Lütfen paylaşım dahi yapma, inan istihbarat çok ciddi yerden. Kendini düşünmüyorsan evladını, beni düşün ve şimdilik SUS!
Kudüs’te…
Bir gurup (aslında birçok grupla) tanıştım, oturduk konuştuk…
Yediyi anlattım insanlara, gözler patladı fal taşı gibi, çıkacaktı yuvalarından…
İçlerinden bir adam “kaynak gösterebilir misin” diye sordu…
Adim Önder Gürbüz dedim, kaynağımı açıklayamam, lazımsa kaynak beni göster dedim. Anlatsan da anlamazlar, insan…
Anlamak istediğini anlar!
İnsanın başka derdi olmasa bunlar yeter
Ne Isa ’ya yaranabilirsin ne Musa’ya…
Aslında her şey boşuna.
Dada ayni ben, Dayday anası…
Dada fedakâr, Dayday egoist, bencil…
Bizim tımarhaneden havadisler…
Annem geldi şimdi çocukların yanından, okullar tatil ya ne yer ne içerler…
Hep derim ya hani, etrafımı sarmış manyaklar, ben sadece deli…
Manyak var dünyada, delisi de var tabii, tatlı su manyayı da olur, O kendini bilir…
Ama hepsinin içeresinde en tehlikelisi hem manyak hem deli olanlardır.
Kardeşim ve kocası bu tip insanlardan, Allah gönüllerine göre versin, tutukları altın olsun…
Dayday hayvan hastası ve muhteşem bir sanatkâr, “adam” olacak çocuk bokundan belli olur derler ya, o misal daha çocuk yaşta çok güzel resim yapar. Veteriner veya ressam olursa hiç şaşmam. Bu ikisi sözde yetişkin ya, yarım akıllı çocuk ruhlu insanlar. Uydular çocuklara. Ev oldu hayvanat bahçesi.
Her yaptıkları, her yaşanan oluyor olay…
Hürrem, Sarıya tısladı, tırmıkladı, dün gece Hürrem ve Sari beraber yasatmışlar Dadanin yatağında sabaha kadar oldu mu sana olay. Yok civcivler yedi, sıçtı, üşüdü, sarıp sarmaladılar battaniyelere, olay.
Tavşan kaçtı, mahalle ayağa kalktı, Yeminle tüm konu komşu ayakta tavşan aradı, olay.
Bizimkiler ve çocukları tüm mahalleyi “esir” aldı, herkes bunlarla uğraşıyor, en başta ben…
Müdahil olmasam bile annemin bana anlatması yetiyor, stressin Allah’ını yaşatıyorlar bana…
Bilmiyordum bugün öğrendim…
Evvelsi gün sari, daha bebe sayılır ya, çıkmış ağca…
Miyavvvv, miyavvv inemiyor aşağıya, korkmuş…
Kardeş itfaiyeyi çağırmak üzereymiş, komşu yetişmiş uzun bir merdivenle imdada…
Hürrem kayıp olmuştu, sonradan damdan çıktı…
Kovmuştum benim evden, Hürrem ha bire sıçan getirince > hediye <, kayboldu ya ne vicdan azabı yaşadım anlatamam. Hap deli hup deli, bizim evdekilerin hepsi deli, bazısı hem deli hem manyak.
Civcivler…
Sözde Dayday bakacaktı, bencil “karı”, gitmiş kız arkadaşına…
Dada garibim…
Evde civcivlere bakıyor, fedakârlık var ya…
Ne Isa ’ya yaranabilirsin ne Musa’ya…
Aslında her şey boşuna.
Siyah – beyaz, Beşiktaş diyeceğim geliyor ama değil
Erkeklerin yüzkarasıyımdır, futbolla hiç mi hiç aram yok…
Ama herkes gibi, belki herkesten biraz çok hayatın içindeyim…
Yaşarım hayatı, yaşatırım elimden geldiği kadar maddi – manevi gücümün yettiği yere kadar sevdiğim insanlara. Korkarım, endişelenirim, telaşlanırım, üzülürüm, sevinirim, ağlarım…
Bazen istemeyerek de olsa ağlatırım…
Hepsi benim, hepsi bizler.
Kadın…
Erkeğe, çoluk – çocuğa…
Çoğu zamanda kendisine yeryüzünde cenneti de cehennemi de yaşatan, yaşatabilen varlık…
Erkeği rezilde, vezirde eden…
Evi ev, lokmayı lokma yapan, sevecen, candan, can ve canan, yâr ve yaren…
Komplike bir varlık, erkek onun yanında basit…
Sadece biyolojik varlığı ile değil, duygusallığı, duygularıyla, her şeyi ile bizlerden çok daha karmaşa…
“Güzel” olanda bu ya…
Bazen anlayışsızlıkla sadece başımızı sallar, ulan acaba gene ne yaptım diye düşünürüz…
Kadındır bizi düşünmeye, duygusallığa sevk eden…
Erkek tabiatıyla…
Varsa beyni, kalbi, midesi ve bacak arasıyla gidip gelen, siyah ve beyaz…
Kimi zaman hepsi birden kayar aşağıya, bacak arasına, vay halimize…
Çağımızda yine erkek dijital, sıfır ve bir arası gider gelir…
Kadın…
Oldum olası analog, her türlü hali alır.
Dedim ya…
Kant’a selam yollarım zıt kutuplar bir birini çeker…
Doğa kanunu…
Yine de ortak payda, ikisi de mıknatıs, kutuplar, düşünceler, duygular zıt olsa da…
Tut elimi, gel kollarıma gülümmm…
İnan ve güven bana.
Tecavüz
Bir kadının ırzına geçmek korkunç bir “eylem”
Kadının istememesine rağmen, zorla, tehdit ile insana tecavüz etmek, ırzına geçmek…
Halbuki cinsel birliktelik, anlamı, fiiliyatı bambaşka duyguların, isteklerin, arzulamaların vücut bulmasıdır.
Almanya’da hafta sonu korkunç bir olay yaşandı, tek kelimeyle iğrenç…
Bunlarda hayvani içgüdülerin tatmini…
Belki inanmayacaksınız ama aklim gidiyor, resmen çok korkuyorum sevdiklerim için, kalbimde olan insanlar için. Etrafta, karanlık, ürkütücü, korkunç insanlar dolaşıyor, resmen huzur diye bir şey kalmadı. Yedisinden yetmişine kadını-kızı…
Hayatları boyunca kadın görmemiş at, eşek s.ken tipler!!!
Yirmilerinde bir çift, gitmişler hafta sonunu kamp yaparak, doğada, romantik bir ortamda çadırlarını kurmuşlar, hafta sonlarını burada geçirecekler. Gece gelmiş bir hayvan, tehditle, erkeğin gözü önünde kadına tecavüz etmiş. Kadın için korkunç bir “tecrübe”, erkek içinde öyle.
Lütfen bunu okuyan herkes, kendine, çoluğuna – çocuğuna çok daha dikkatli olsun…
Çok ama çok dikkatli. Tenha, kuytu yerlerden, özellikle garajlarda falan çok dikkatli olun, elinizde hep bir biber gazi bulundurun. Lütfen, yalvarırım dikkat edin.
İdeolojilerin mücadelesi
16 Nisan veya başka herhangi bir tarihte olabilecek veya olmuş olan…
Olacakla, olmuşa karşı yapılacak bir şey yoktur, göğsünde, iman tahtanda Allaha inanç taşıyorsan…
Bilirsin, yazgı, kader, kısmet…
Kazansan da kaybetsen de hiç fark etmez…
Üzülmen gerekir, özünden, insanlığından yine bir parça koptu, kaybettin demektir.
Uyuyamıyorum…
İnsanlık ve ideolojileri, toplumsal yaşam modelleri, her biri birer kuram…
Kapitalizmi, sosyalizmi, komünizmi, dincisi – dindarı ve mesela milliyetçisi…
Her birinin kendine göre bireyin, toplumun yaşam şartlarının ve ekonomik gidişat üzerinde görüşleri var. Örnek olarak iki kuramı ele alalım, kapitalizmin kendisi ve vahşisi. Milliyetçisi, Türk – İslam sentezi ne ekonomik öngörüsü ne derin anlamda insanlık olgusu, onuru. Toplumsal dışkının, O “özel” yaratıkların esirisin, popülizm. Yönetiliyor ve yönlendiriliyorsun, koyun misali. Çobanın kuzucukları ve koyunları, meee, meee, meee, davarları, inekleri ve öküzleri (!)
İnsan ve onuru, insan ve Atatürk milliyetçisi…
Farkı…
İnsan olan haksızlığa, sömürüye, aldatılmaya, kandırılmaya karşı durmaz mı?
Vicdan sahibi değil midir?
Vicdan nasıl kabul eder kendin lüks içinde yaşarken seni oralara getirenin sürünmesini…
Atlarından kalma değerlerin, hatta dininin bile “yeniden” yorumlanmasına?
AKP’si, Y-CHP’si, MHP’si…
Hepsi, istisnasız hepsi sömürür seni…
Hepsi farklı orospular, kahpeler, kancıklar…
Sömürür, dini duygularını, milliyetçilik anlayışını, Atatürk’e karşı sevgi ve saygını…
Sömürür, seni, evladını, istikbalini, istikballeri…
Bunaklar, haninler, soysuzlar sarmış etrafını…
Uyan, aç gözlerini, başkaldır Turbo kapitalizme, inançsız, dinsiz, Allahsız dincilere…
Sahte milliyetçilere, başkaldır ve hak ettikleri dersi ver, bas oturdukları, yaşadıkları yerleri…
As…
Asacaksın hepsini, toplumun dışkıları – yaratıkları, uyuttu ve boğdu seni!
Hasta olanlara Allahtan şifa dilerim
Salgın…
Herkes grip…
Annemde, gribi çok pis olur, çok. Yeminle, hastane, “komaya” varana kadar…
Bire bir kocakarı ilacı, geldim yaptım şimdi, kendim sersem gibiyim, yol, hava değişikli fena çarptı.
Malzemeler:
Zencefil (ingwer), limon, bal, mümkünse iyisi…
Bir litre suyu kaynat, fokur fokur, beklet suyu on dakika…
O sırda bir limonu sık, doğru çaydanlığa, zencefili söyle bir küçük avuç kadar ince ince, önemli, ince olacak doğra, çaydanlığa, bir çorba kaşığı bal kat. Çaydanlık bitecek, olmadı bir daha…
Bak nasıl iyi gelecek.
Not:
Hiç bir şey istediğim gibi gelişmiyor, hiç bir şey…
İki satir bile yazamıyorum. Hep araya bir şeyler giriyor, bazen kara kediler!?
😊
Cuma, Cumartesi, Pazar… Takke, mes(h) ve kipi meselesi
Kadın…
Özellikle kadın bilecek varı – yoku, bilecek ki öğretsin, “yönetsin – yönlendirsin”…
Bakmayın siz erkek diye ortalıkta dolaştığımıza, kendinize karşı hiç olmazsa dürüst olun, kadının elinde oyuncağız.
Kadının fendi, erkeği yendi!
Öyle!!!
Tabii erkek içinde varı – yoku bilmek çok önemli…
Vardan yoksulluğa düşmek çok zor…
Yokluktan vara ulaşmak, varın kadir – kıymetini bilmek, Allah’ın takdirinin idrakine varmak, lokmanın değerini bilmek. Erkek içinde, kadın içinde önemli. Ancak kadın yönünden biraz daha anlamlı, kadın ki besleyip büyüten, öğreten ve yine çoğu zaman bizleri mezara taşıyan (hem öyle hem böyle, bazen diri diri gömen).
Herkes biraz Minora…
Herkesin içinde var biraz Hanukiya…
“Bize” göre Tanrı dünyayı altı günde yaratı…
Yahudiler ve Hristiyanlara göre de altı günde yarattı, yedinci gün dinlendi.
Özür diler düzeltme yaparım, insanim, yanılabilirim. Yanlışsam, yanlışım demekten çekinmem…
Gerekirse özürde diler, el, ayakta öperim. Duruma ve kişiye göre!
Ben mes olarak biliyordum, meğer bizde takke diyorlarmış. Mes(h) ayağa giyilen ama daha bu konuyu yazacağım, abdest meselesini, gusüllü, kumu, kıçı ve başı. Başka zaman. Şu an için çok öfkeliyim, kızgın. O günde o kelimelerde öfkeyle döküldü “kalemimden”.
Annem bir konuda haklıysa, o da okunduğum ve ben adıma yakışan şekilde yaşamak ve örnek olmak zorundayım. Hanıma hep derim…
“Kimin karısı olduğunu unutma. Önce kendine, evladına ve bana yakıştığı şekilde davran”
İnsana, bana yakın olana, kadına, karıma söylediğim haydi haydi kendim için, kadınım içinde geçerlidir. Bu yüzden bu konuyu erteledim.
Cuma, Müslümanlar için önemli bir gün…
Pazar, Hristiyanlar için…
Cuma’dan, Cumartesiye Musevilere!
Mesleğimin, hayatımın, yaşam şartlarımın bir getirisi…
Bilmek, anlamak, emin olmak, kendinden, söylediklerinden, karşındakinden…
Sözlerinde özenli, hal ve hareketlerinde dikkatli ve tabii bel altınla kendine hâkim olmak, olabilmek…
Billur, pırıl pırıl bir ahlak…
Benim anlayışıma göre Müslüman budur, insan budur…
Kendini olduğundan farklı göstermek, kendinle birlikte karşındakini aldatmaktır ama ya Allah?
Aldata bilir misin? Sen kimsin?
Okumak güzelde…
Görmek, kendi gözlerinle görmek, ayrıntıları bile…
Şeytan ayrıntıda gizlidir, ayrıntılar, küçük, küçücük şeyler önemlidir…
Sinekte küçüktür ama çorbada mide bulandırır…
Bu yüzden özdeyiştir; “çok okuyan mı bilir çok gezen mi?”
Ben hayatın bizzat içinde olan bir insanımdır, öyle ki Allah’ta nasip etti, en akıl almaz olayların içinde buldum kendimi. Üç gözle bakarım dünyaya, algılamaya, anlamaya çalışırım çevremi, olup – biteni.
Müslümanlarda takke, başı örter…
Musevilerde kipi başın yarısını örter, arkaya doğru, Hristiyanlarda da var bunun benzerini takan…
Allah…
Ne senin Arapça duana bakar ki bundan eminim, ne senin beş vakit namazına…
Ne derler? Sana, şah damarından yakın olan!* Bilen, anlayan, kulu ve evreni yaratan…
Senin Arapça duana, beş vakit namazına mı kalmış?
Yoksa…
Yoksa senin kalbine, ruhuna, zihnine mi bakan?
Senden istediği pırıl pırıl bir ahlak değil mi?
Annem bu sabah formundaydı, öf öf öf…
Sekize böldü, ikiyle çarptı, katladı, ütüledi ve (…)
Öf öf öf…
Mescit-i Aksa’yı anlatırken, aslında yanlış anladı da sayılmaz, Kâbe…
Ben Müslümanlara nasıl hakaret eder aşağılarmışım?
Haşa…
Kâbe’ye hiç söz eder miyim, Müslümana bile etmem AMA INSANA EDERIM!
Göte mesela…
Göte ve göt kıllarına…
Yanlış anlaşılma olmasın diye, kim diye sormayın…
Recep Tayyip Erdoğan ve onun TÜM göt kıllarınadır sözüm…
Yukarıdaki resme bakınız lütfen…
David Ben-Gurion, Israil devletinin ilk başbakanı, evin mütevaziliğine bakar mısınız!
Ve lütfen hatirlayiniz…
Rahmetli Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü ve diğer tüm gelmiş geçmiş bu vatan, bu millet için canini malini feda edenleri, mütevazi yaşam şartlarını, İlk TBMM’ni, para olmadığı için bir takım elbiseyi nöbetleşe giydiklerini. Türkiye İş Bankası1 mesela, Atatürk’ün bu bankaya >>> ilk <<< sermayesini sağladığını biliyor muydunuz?
Hangi parayla mı, kaynağın nereden geldiğini mi soruyorsunuz?
Her millet, her toplum kendisi için çalışanlara maaş bağlar. Türk milleti de öyle yapmıştır…
Kimisi onu besleyen eli ısırır, ona ihanet eder…
Kancıktırlar, kahpe…
Kimisi de Atatürk örneğinde olduğu gibi maaş olarak paraya dokunmaz milletine iade eder!
Recep Tayyip Erdoğan’a, yandaş ve yoldaşına, tüm göt kıllarına orospu çocukları demem ondandır…
Kediye, kedi, orospuya, orospu, hırsıza, hırsız diyenlerdenim, neysem oyum. Değiştiremem kendimi.
Bahaneye bak…
Türk milletini temsil ediyormuşmuş…
Ulannn…
Türk’ü ne zamandan beri bir hırsız, anasının nereden peydahladığı beli olmayan bir velet temsil eder oldu?
Diktirdi kendine AK-Sarayı, birde külliye demiyor mu?
Tabii…
Numaradan Camii gerekli!
Dinime söven Müslüman olsa bari!
Yok arkadaş, yok olamaz…
Olamaz…
Kabul etmiyorum, edemiyorum, edemiyorum, edemiyorum…
Türk ki mert, cesur, terbiyeli, güçlü, Türk erkeği erkek…
Kadını, kadın…
Iman temizlikten gelir derler, Peygamber Efendimizin ümmeti…
Git…
Git ulan git, dünyanın neresine gidersen git ve gör ama GÖR…
Kudüs’te…
Mahalleler iç içe, başla bir yerden, girersin mesela Ermeni mahallesine, hiç anlamazsın Yunandasın, Süryani, Rus, anlamadan girmişsin Yahudi mahallesine…
AMA…
Müslümanın mahallesine girdiğini anında anlarsın…
Ne has oğlan, oğlanı kelimesini anlamıyla kullanmaktayım biline…
Recep Tayyip Erdoğan Türk milletini temsil edemez ne yandaş – yoldaşı, göt kılları ne kendine avaz avaz bağırarak Müslümanım diyen, bunu derken çalan çırpan, gösterişe meraklı, yalancı, PIS, insan diyemem yaratık, Peygamber efendimizin ümmeti olabilir.
Ben nasıl bir zamanlar laik, demokratik bir “hukuk” devleti olan ülkemizin makam, kuruluş ve kurumlarına hakaret ederim. Ben kimim?
Bir zamanlar Atatürk’ün oturmuş olduğu makama dil uzatırım, sıfatlarına nasıl sahip çıkmam?
İlke ve inkılaplarına?
AMA…
Göt kılları hiç gocunmadan bir hırsıza, katile, elinde kan olana…
Binlerce masum insanın elinde kanı olanı, bir Recep Tayyip’e “baş kumandan” diyebiliyorlar…
Ancak, ama ve fakat…
Ben…
Orospu çocuklarına, milletin iyi niyetini kullanan, dini inançlarını suiistimal edenlere gerekirse en ağza alınmayacak küfürleri edebilirim. Ben Türk’üm ve bunu söylemekten gurur duyuyorum, hele İsraillileri, Filistinlileri tanıdıktan sonra özellikle. Ki…
İsrailli bana can, bana sempatik. Gördüm yüzlercesini, konuştum onlarcasıyla. Hahamından tut, dindar dedeye kadar. Filistinli itti beni, o kadar yavan…
Belki biraz daha kalsaydım bulurdum sıcak, bana yakın bir yanını ama zaman yetmedi. Aksine o kısa sürede bana benim mensup olduğum milletin bir kısım insanlarını o kadar hatırlattılar ki irkildim.
Böyledir dostlar…
Üç Hak dini, dindar insanlar, ortak yanları o kadar çok ki…
Yeter ki üç gözün olsun, gör, körün istediği bir göz, Allah vermiş iki göz…
Yetmedi eklemiş birde gönül gözünü, etti mi sana üç…
Yeter ki gör, yeter ki his et…
Samimiyeti, imanı…
Sırıtıyor, sırıtıyor yapmacık hareketler bu yüzden de derim mesela kimi entel geçinene, entel dantel…
Yürekten, içten gelen samimiyettir dolduran, inandıran…
Yürekten.
Ya dostlar böyle…
“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış yarın ölecekmiş gibi de ahirete çalış” veya “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” denir…
Acaba…
Bu cümlelerle, dünyaya dünyada, ahirete ahirete “yetecek” kadar mı çalışınız denilmek isteniyor?
Karınca kararınca ama kararınca, öyle değil mi?
Her şey ölçüler sınırında, ölçüyle, itina ve özenle…
Ne çok yaraşır kadına zarafet, nezaket ve incelik…
Ne çok yakışır, yaraşır insana ölçüyle hareket etmek, itina ve özen ile…
Yürekten gelen iman…
Ve samimiyet, her şeyde samimi olmak, mertlik ve dürüstlük.
Yalansız, dolansız, riyasız bir dünya…
Ne güzel olur ne kadar güzel olurdu…
Gösterişe aldanan insan, insan mı?
Ve iş yapan samimi insan, gösterişe ihtiyacı olmayan, işiyle, yaptıkları ile parlayan…
Ah insan, ah kadın…
Ah neden bulamam?
* Bkz. Kaf, Bakara
1 http://www.isbank.com.tr/TR/ana-sayfa/Sayfalar/ana-sayfa.aspx
Kim diyor gelmediğimi? Sen…
Unutabilirsin, ben unutmam!!!
Yüreğinde beni his etmeyen, kendini yalnız hissedebilir. Suç benim değil ki?
Senden ne beklediğimi gayet iyi biliyorsun, çok iyi…
Ne biliyorsun şu an nerede olduğumu, yüreğine sordun mu?
Belki içinde, belki yani başında, belki sandığından çok daha yakında!
Masamda güller
“Öyle miiiii?
Bende kendime dedim O ne anlar” yüzünde çok kızgın bir ifade…
Sanmış o almış, koymuş masama. Aslında haksızlık ediyor ama bilirsiniz bazen insanların kaynanalığı tutar işte. Çok kızıyor, çok ama çok. Faydası yok ki, insan yine bildiğini yapan.
Ah anne Burak’ın yüzünü görmeliydin elimdeki gülleri görünce…
Akli kârı mı, akıllı insanın yapacağı bir şey mi, ta Israil’den Almanya’ya gül getirmek?
Üçü buldu yerini, daha doğrusu biri daha yolda. İnşallah sağ sağlim ulaşır yerine…
Üçünü bugün ulaştıracağım daha sahiplerine. Dayday, kardeş ve Oma.
Hiçbir zaman akılıyım iddiasında bulunmadım, aksine deliyim hep dedim…
Kalbimde olanlara Almanca edelrose, Türkçede noble rose diye geçer, bir demet, her birtaneye, özel, her biri birtane (dikkat bir tane ayrı yazılır, bazen anlamına göre bilerek bir kelime olarak yazarım, çoğu zaman olması gerektiği gibi AMA farklı okurum)
Bir…
Tanem!
Varsa bir kıymeti?
Neyse, benim bildiğim çiçek kurutmanın yolu kalın bir kitabin sayfaları arasında kurutmak, saklamaktır. Ancak akil akıldan üstündür…
Annemden bir tüyo…
Çiçeği, odanın karanlık bir kösesine tersten as, yani baş aşağıya…
Asmadan önce bir güzel sac spreyi ile siprayla, bekle. Çiçek sanki taze dalından koparılmış gibi!