Mesuliyeti ağabeyime yükle, gerisine karışma

Böyle diyormuş kardeş benim için anneme…
Mahkemeden geliyorum, kısa bir mola, kahve…
Çıkmam gerek yine…
ALLAHA ÇOK ŞÜKÜR, yüzümün akıyla çıktım işin içinden…
Omuzlarımdan çok büyük bir yük kalktı, başka daha küçük bir yük bindi…
Bu meselede hal olduğuna göre…
Tayyipistan bekle…
Önder geliyor!

Çok bıktım biliyor musunuz, özelliğimdir te gençlik yıllarımdan beri…
İmkânsız olan, imkânsız gibi görünenin üstesinden gelmek…
Meslek hayatımda böyleydi…
Tüketti…
TÜKENDIM.

EU

Es reicht!
Ich glaube es geht los. Ich bin ein unbescholtener Bürger, ich habe mir außer Verkehrs Verstößen nichts zu Schulden kommen lassen. MEINEN FINGER ABDRUCK KRIEGT IHR NICHT!

Ich bin doch kein Verbrecher…
Zur Not werde ich eine Bürgerinitiative anstoßen und gegen diesen Wahnsinn vorgehen…
Auch werde ich nicht davor zurückschrecken rechtlich gegen diesen Wahnsinn vorzugehen. Biometrische Fotos genügen euch anscheinend nicht mehr. Jetzt soll auch noch mein Finger Abdruck auf dem Ausweis gespeichert werden. Was kommt als nächstes?

Aslında kapıları kapadım

Gözlerin kapanmasını bekliyorum…
Erkek dediğin çeyrek bile olsa yatağı, yastığı, yorganı topladı mi anla!

Dükkânın kepenklerini kapadı mi?

Yiğidin mali meydanda ya…
Istıfa etti mi birtakım şeylerden anla!

Arven bebe…
İki üç gün önce gördüm en son resmini, big – food…
😊
Tam mıncıklanacak hale gelmiş, ısırılacak…
O tombik tombik bacaklar…
Gideceğim kısmetse, yakında…
Başım çok büyük belada, sonuçlanmasını, neticelenmesini bekliyorum…
DUA…
Sağ salim kalkarsam, kalkabilirsem, gelebilirsem üstesinden…
ANLA…
Allah benimle, emin ol yani…
Bu Önder’i bundan böyle kimse öyle kolay kolay dize getiremeyecek!

Neden yazmıyorum, elektronik kitap yayınlamıyorum?
Elim bir şeye varmıyor, moral -296 derece…
Çekip vurmam lazım, korkuyorum bana benden daha yakın, daha değerli…
KAYBEDEMEM…
Kendi şakağıma bir kurşun…
Valide, kıyamam. Ya gerçekten görmezsem bir daha bana kıymetli olanları?
Deli deli düşünceler…
Dayan Önder, “sürün” Önder…
Evlat…
Koca sıpa, herif hala koca bebe!?
Ne b.k yiyeceksin Önder?
Karar ver!

Zeynep Hanim yazdı yine, her zamankinin aksine… düşüncelerim sonunda!

Sınırda “Cihatçı” kuşağı
16 Nisan 2018

Türkiye kendi eliyle sınırında “Afganistan” yaratıyor…
Suriye’de, Rus destekli Esad rejimiyle beş yıldır savaşan ne kadar “Cihatçı” varsa, peyderpey Türkiye sınırına toplanıyor.
Önce Halep’teki cihatçılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rus lider Putin ile anlaşması sonucu İdlib’e getirildi.
Ardından Esad ordusunun Lübnan sınırındaki Arsel’i ele geçirmesi üzerine, burada El Nusra örgütü üyeleri -ki terör örgütü olarak tüm dünya tanımış durumda- otobüslerle Türkiye sınırına taşındı.
Son olarak da Şam kırsalındaki Doğu Guta’dan cihatçılar çıkarılıp, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ile kontrol altına aldığı Cerablus ve El Bab’a getirildi.
Şimdi pek sesleri çıkmıyor bu cihatçıların. Ama önümüzdeki dönemde ne yapacaklar orası bir muamma.
Rusya, daha şimdiden Türkiye’nin TSK ve Özgür Suriye Ordusu işbirliği ile ele geçirdiği Afrin’e göz dikmiş durumda. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un “Artık Afrin’i Esad rejimine devredin” açıklaması, Moskova’dan gelen -şimdilik savuşturulmuş gibi yapılan- ilk talep. Ama kesinlikle arkası gelecek.
Peki Türkiye, sınırına yığılan bu cihatçıları ne yapacak?
Rusya’nın eline mi bırakacak? Yoksa Esad rejimini devirmeleri için bu gruplara destek mi olacak.
Cihatçılar için “Türk-ABD İşbirliği” yeniden mi?
Eğer AKP hükümeti, sınırdaki bu “cihatçı kuşağını”, Esad-Rusya ikilisinin insafına bırakırsa, bunun Türkiye’ye etkileri büyük olur. Doğu Guta’da son dönemde yaşananları, Rusya-Esad birliklerinin birlikte kadın-çocuk-sivil demeden yürüttüğü operasyonları düşünün. Bunun aynısının Türkiye sınırında da gerçekleşmesi halinde, kaçanlar nereye gidecek?
İkinci ihtimal, bu cihatçıların yeniden örgütlenip Esad yönetimini devirmek için kullanılması.
Bu durumda ise AKP hükümeti, bugünlerde hemen her fırsatta bağırıp çağırdığı ABD ile işbirliğine gidecek.
Suriye savaşının ilk yıllarında yapılmıştı; eğit-donat projesini hatırlayın. “Suriyeli muhalif” adı altında örgütlenen cihatçılar bizzat ABD ve Türkiye tarafından, Türk topraklarında eğitilmiş, Esad’ı devirmek, IŞİD’le savaşmak için Suriye’ye salınmıştı. Bunların çoğu bizzat IŞİD’e katıldı, kimisi de aldıkları Amerikan-Suudi paraları, Türk askeri eğitimi ile Suriye içinde gidip başka grupların arasına karıştı.
Şimdi aynı ekip, yeniden Türkiye sınırında toplanıyor.
Buna bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’lilerin “eyyy Amerika” söylemini bir tarafa bırakmasını, Suriye’ye yapılan son füze saldırısında Amerikalılardan yana saf tutmasını, BM’de ABD ile ortak imzayla Suriye karar tasarısı sunmasını da ekleyin.
Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un “Afrin’i Esad’a teslim edin” çıkışı şaka değildi.
Ruslar, AKP hükümetinin ihaleler vererek Moskova’yı “iyi tutma” politikası izlerken -bedeli dünya standartlarına göre en fazla 6 milyar dolar nükleer santral ihalesini Ruslara 20 milyar dolardan fazlaya verdiler- öbür tarafta ABD ile saf tutmaya başladığının farkında.
Büyük güçler arasındaki kavga; öyle 20 milyar dolarlık ihaleyle, üç beş uçak alarak bu kavgadan sıyrılmayı uman bizim beton lobisinin boyunu aşacak kadar büyük.
Savaştan kaçıp Türkiye’ye gelen dört milyon Suriyelinin ülke için “sorun yarattığını” mı düşünüyorsunuz?
Durun bekleyin; sınırda toplanan bu cihatçılar, şu anda bizimle birlikte Türkiye’de yaşayan milyonlarca Suriyeliden daha fazla sıkıntı yaratacak hepimize.
Suriye bombardımanının sonucu
ABD Başkanı Trump’ın ‘tweet’lerle işaretini verdiği saldırı yapıldı; ABD-İngiltere-Fransa üçlüsü -ki Irak’ı da bu üçlü “Saddam nükleer-kimyasal silah yapıyor” diye yerle bir etmiş, sonradan “pardon, silah yokmuş” demişlerdi- füzelerle Esad rejimine ait bazı tesisleri vurdu.
Peki üçlü koalisyon Suriye’yi neden vurdu? Amerikalılar, Rusya destekli Esad ordusunun kuşatma altına aldığı Şam kırsalındaki Duma bölgesinde bir “kimyasal saldırı yaşandığı” gerekçesiyle Suriye’yi vurdu. Duma, Türkiye’nin de semirmesine büyük destek verdiği, Esad’a karşı savaşan “İslam Ordusu” adlı cihatçı grupların kontrolündeydi ve düşmek üzereydi.
“İslam Ordusu”nun kurucusu -sonradan Rusya tarafından öldürülen- Zehran Alluş, zamanında Şeyh Maksud kentinde kimyasal silah kullandığı için “Kimyasal Alluş” adıyla tanınıyor. İşte bu “Kimyasal Alluş’un” cihatçılarının “Esad kimyasal saldırı yaptı” yaygarası ile harekete geçti ABD, Fransa ve İngiltere.
Gerçekten orada kimyasal saldırı oldu mu? Herhangi bir kanıt yok. Eğer saldırı gerçekse, kalan kanıtlar da zaten koalisyon üçlüsünün füze saldırısı sonucunda yok oldu, gitti. Temiz iş yani.
Füze saldırısında Suriye’de nereler vuruldu?
Washington ve yandaşlarının açıklamalarına göre, Esad’ın kimyasal tesisleri ve hava savunma sistemleri vuruldu. İlginçtir; Esad’ın kimyasal silah ürettiği iddia edilen tesisleri vuruyorlar, ama ortalıkta hiç gaz sızıntısı olmadı.
Saldırının siyasi sonucu ne oldu?
ABD Başkanı Donald Trump’ın sabah uyanır uyanmaz attığı ‘tweet’lerle savurduğu tehditler yerine getirildi, Trump’ın gururu kurtarıldı.
Zamanında Irak’ı yerle bir eden ABD-İngiltere-Fransa koalisyonu, yancıları Suudi Arabistan ve İsrail’le birlikte yeniden oluşturuldu.
Türkiye’de hemen her fırsatta ABD’ye “eyyyy” diyen, Avrupa’ya tehditler savuran AKP hükümeti, Suriye’ye saldırının yanında yer aldı. AKP, ABD-İngiltere-Fransa’nın, bir kandil gecesi Müslüman bir ülkenin topraklarını bombalamasından “memnuniyet duyduğunu” açıkladı.
En çok sevinen de Türkiye sınırına yığılan cihatçılar oldu. Cihatçıların, Suriye’de Esad’ı devirip, şeriat devleti kurma hayalleri yeniden hortladı.
Esad’ı vuran üçlü koalisyon, Suriye’deki Rus üslerine ya da İran destekli grupların karargahlarına dokunmadı. Hatta saldırı öncesinde Rusya’ya bilgi verildiği de açıklandı.
Esad cephesinde de öyle büyük bir yıkım yaşanmadı. Vurulan yerlerin büyük kısmının, zaten boşaltılmış ya da işlevi olmayan tesisler olduğu ortaya çıktı.
Sonuçta olan yine bombalar altında yaşayan gariban Suriye halkına oldu.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/zeynep-gurcanli/sinirda-cihatci-kusagi-2352230/

Daha bir iki satir okudum, okumadım beynimde hem şimşekler çaktı hem sorular oluştu…
Hala…
Belki hatırlarsınız umuduyla…
Hani sormuştum ya: Yapmaz değil mi?
Diye.

Somut delil yok elde…
Ne birinde ne ötekinde…
Emareler, belirtiler, varsayımlar, tezler…
Daha dün g.t…
Kıllarına anlatıyordu ÖSO ve kahramanlıklarını”, sanırsın ki Türkiye Cumhuriyeti değil Suriye başkanı…
Yine soruyor öncesinde yayınladıklarımda saygıdeğer gazeteci neden diye, ABD, İngiltere, Fransa kimin karagözü, kimin kara kaşı diye?

Elde tek somut veri…
DINCI…
Te Mısır’dan tut Edirne’ye…
Ve yine din kardeşliği, İslam felsefesi, >>> kulun <<< dirliği…
Acaba diyorum, bilmediğimiz, tahmin bile edemediğimiz bir oyun mu sergileniyor…
Bir zamanlar…
Laik demokratik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne son ve öldürücü darbeyi indirmek için mi biriktiriliyor sinir ötesinde bu eli silahlı, katil yaratıklar?

Neticede belli, malum seçimler…
ÖYLE VEYA BÖYLE KAZANMAK ZORUNDALAR, KAZANACAKLAR…
Vatan, millet bölünmüş vaziyete ve bıçak kemiğe dayandığı an polisinden tut askerine, elinde ağır silah olan herkes bölünecek ikiye. Öyle inanıyorum ki önümüzdeki seçimlerde hileli – hilesiz olacak bir şeyler ve millet sonunda patlayacak…
İşte o zaman sınırda bekleyen katiller çok işe yarayacak!

İnşallah yanılıyorumdur, inşallah çok fazla kötümserimdir…
İnşallah.

Hep birlikte okuyarak hiçbir şey anlamayalım lütfen

Önce Rahmi Beyi, ardından İzmirlimi

“Bu bir deli işi!”
16 Nisan 2018

Amerika, İngiltere ve Fransa’dan oluşan Haçlı ordusuna mensup gemi ve savaş uçaklarından Suriye’ye yağdırılan 103 füzenin ardında neler yatıyor?
Aslında bu, Çılgın Başkan Trump’ın Amerika içinde kaybettiği prestijini yeniden kazanma çabasından başka bir şey değil!
Trump’ın bir telekızla ilişkisi olduğu iddiaları ve ortalığa yayılan seks skandalları Amerikan halkının dilinde dolaşıyor.
Trump’ın seçim öncesi Ruslarla ilişkileri, Rusların, Amerikan seçimlerini etkilediği iddialarını araştıran “Mueller Komisyonu”nun bulguları da Trump’ı hayli zor duruma düşürdü.
O da düşündü, taşındı, Amerikan halkını zaferle coşturarak, bütün bunları unutturmak istedi!
Durup dururken “Kimyasal silah” bahanesini uydurup Suriye’ye saldırmasının başka geçerli bir sebebi yok!
Şimdi, yalnız Amerika’da değil, bütün dünyada Suriye’ye atılan toplam 240 milyon dolar değerindeki 103 füze konuşuluyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in, “Suriye’de yaşanan gerilim, tüm uluslararası ilişkiler sistemi üzerinde yıkıcı etkiye sahip” şeklindeki sözlerinin ciddiye alınması gerekir.
Amerika, İngiltere ve Fransa’dan oluşan hukuk tanımaz gücün Birleşmiş Milletler’i hiçe sayarak haydut gibi davranması dünya için büyük tehlikedir.
Amerika bunu hep yapıyor… Daha önceki başkanlardan Bush da, çeşitli bahanelerle Irak’a saldırarak aynı oyunu sergilemişti.
* * *
Almanya Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay eski Başkanı Harald Kujat, Suriye üzerinde oynanan tehlikeli oyun hakkında çarpıcı tespitlerde bulundu.
Harold Kujat’a göre:
“Fransa Devlet Başkanı Macron acemi, ABD Başkanı Trump deli, İngiltere Başbakanı Theresa May ise baskı altında… Bu durum tıpkı Birinci Dünya Savaşı öncesindeki duruma benziyor!”
Kujat “Dünya yüz yıl önceki gibi sıcak bir savaşın eşiğinde” demek istiyor ama ağzından yel alsın! Dileriz yanılıyordur!
Deneyimli Genelkurmay eski Başkanı şöyle devam ediyor:
“Bir delibozuk, bir acemi ve bir de baskı altındaki bir lider, stratejik bir nükleer süper güç olan Rusya’yı tehdit ediyor. Bugün hâlâ, politikacılarımız muhtemel bir çatışmanın güvenlik ve stratejik alandaki sonuçlarını ve güvenliğimiz üzerindeki etkilerini sağlıklı bir şekilde değerlendiremiyorlar!”
Allah dünyayı nükleer bir savaştan korusun!
“SADECE APTALLAR YUTAR!”
Okurum Bülent Özduru (bulent_ozduru@yahoo.com.tr) yolladığı mesajda şöyle diyor:
“Diğer gazeteler yazamayacağı için size gönderiyorum. Emperyalist devletlerin başka ülkeleri soymak için uydurdukları özgürlük, insan hakları, bağımsızlık gibi yalanları artık yutmuyoruz. Sorulsun dünyaya, Amerika’nın hangi ülkeye demokrasi ve özgürlük getirdiği açıklansın da bilelim.
Amerika, Meksika sınırlarında yabancı devlet ordularının konuşlanmasına izin verir mi? O Trump denilen megalomana bu soruları sorun lütfen!
Ben Esad’ın kimyasal silah kullandığını sanmıyorum. Kendileri yapıp, sonra ‘Sen yaptın‘ demeyi çok iyi beceren devletler bunlar… Bütün dünyaya anlatılmalı ki, bu oyunu artık sadece aptallar yutar!”

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/rahmi-turan/bu-bir-deli-isi-2352236/

Savaş war
15 Nisan 2018

Sekiz yıl önce, 2010…
Hatay Samandağ’ın Çevlik köyü sahilinde bir erkek cesedi karaya vurdu. Vücudu denizde kalmaktan lime lime olmuştu, suratı balıklar tarafından kemirilmişti, kimlik tespiti yapabilmek imkansızdı. Üzerinde siyah bir mayo şort, boynunda ortodoks haçı şeklinde kolye vardı.
*
Jandarmanın polisin kayıtlarında kayıp turist ihbarı yoktu. Ceset, Adana adli tıp kurumu morguna kaldırıldı. Dışişleri bakanlığı devreye girdi, ortodoks haçı vesilesiyle, Rus büyükelçiliğini bilgilendirdi. Fakat, Türkiye’de tatil yapan Rus turistlerden kayıp yoktu.
*
Bir hafta geçti, ne arayan oldu ne soran, kimdi bu ceset?
*
Bir hafta sonra, Ankara’daki Rus elçiliği bizim dışişleri bakanlığına başvurdu. Şam’daki Rus elçiliğinin verdiği bilgiye göre, Suriye’de bir Rus diplomatı on gündür kayıptı. Acaba onun cesedi olabilir miydi?
*
Lazkiye’den denize girse, Çevlik köyü sahiline vurması için 150 kilometre sürüklenmesi lazımdı. Örneği yoktu, bugüne kadar görülmüş şey değildi. Gene de bakalım denildi.
*
O dakikadan itibaren hadise iyice enteresanlaştı. Çünkü, teşhis için kayıp diplomatın ailesi değil, Rus istihbaratından yetkililer geldi.
Baktılar.
Evet, o dediler.
*
General Yuri Ivanov’du.
*
GRU’nun iki numarasıydı.
*
Rus istihbaratı dört gizli servisten oluşuyor. FSB iç istihbarat, SVR dış istihbarat, FAPSI iletişim-kripto, GRU askeri istihbarat… Bunların arasında yurtdışında en çok casusa sahip servisin, GRU olduğu söyleniyor. Dokuz milimetrelik “Groza” isimli özel üretim tabancalarıyla, şakır şakır suikast düzenledikleri biliniyor.
*
52 yaşındaki general Yuri Ivanov, işte bu GRU’nun başkan yardımcısıydı.
*
Gölgeler dünyasının en gizemli, en ürkütücü adamlarından biriydi.
*
Bizi çok yakından ilgilendiren faaliyetleri de vardı. Çeçen liderlerden Gazi Edilsultanov, İslam Canibekov, Ali Osaev, İstanbul’da öldürüldü. Birini Başakşehir’de, birini Ümraniye’de, birini Zeytinburnu’da sokağın ortasında vurdular. Suikastçiler profesyoneldi, hiçbiri yakalanamadı. AKP’nin dünyadan haberi yoktu. AKP’ye güvenip Türkiye’ye gelen Çeçen komutanlar tek tek ortadan kaldırılmıştı. Ve, bu işlerin hepsinin Yuri Ivanov’un emriyle gerçekleştirildiği sır değildi.
*
Peki, Suriye’de ne işi vardı?
*
Tartus, Rusya’nın kendi toprakları dışındaki tek deniz üssüydü. Aslında “üs” bile denemezdi. 1971’de kurulmuştu. Tedarik noktası olarak kullanılmıştı, yakıt ikmali filan yapılıyordu. Sığ bir limandı. Kuznetsov uçak gemisini boşver, Moskva gibi kruvazörler bile yanaşamıyordu. Sovyetler ekonomik olarak çökerken, iyiden iyiye ihmal edilmişti, sadece 50 denizci orada görev yapıyordu.
*
Türkiye’deki “inşaat” faaliyetleriyle yakından ilgilenen AKP’nin henüz haberi yoktu ama… Rusya, Tartus’ta büyük bir “inşaat” kararı almıştı.
*
2010’da başlayan devasa çalışmayla liman derinliği artırılıyor, tamir bakım atölyeleri büyütülüyor, depolar kuruluyor, binlerce personel için binalar inşa ediliyordu. Alenen “savaş hazırlığı” yapılıyordu!
*
Rus askeri istihbaratının en güçlü adamı general Yuri Ivanov, işte bu Tartus’u denetlemek için Suriye’ye gelmişti.
*
Pufff…
Ortadan kayboldu.
10 gün sonra 150 kilometre uzakta Çevlik köyü sahiline vurdu.
*
Adli tıpta yapılan otopsiye göre, vücudunda silah izi yoktu, darp izi yoktu, suda boğulmuştu. Oysa, sporcu seviyesinde yüzücü olmasından vazgeçtik, bröveli dalgıçtı. Lazkiye’de serinlemek için denize girdi diyelim, ruh gibi peşinde dolaşan korumaları neredeydi?
*
Korumalarının plajda baygın halde bulunduğu, CIA-Mossad operasyonuyla kaçırıldığı, açık denizdeki sorgudan sonra normal ölüm gibi görünsün diye deniz suyuyla boğulduğu, tekneden atıldığı, cesedin bu nedenle Türk sahiline vurduğu iddia edildi. Böyle miydi? İşin orasını bilebilmemiz elbette mümkün değildi.
*
Bilinen tek gerçek şuydu: Yuri Ivanov ölmüştü.
Ve, bu seviyede bir istihbaratçıyı öldürebilmek için, anca bu seviyede bir istihbarat servisi gerekirdi!
*
Tüm bunlar olurken, ağustos 2010’da bizim asrın liderimiz ne yapıyordu? Gaziantep mitingindeydi… Sayın ahalimize bağıra bağıra anlatıyordu.
“Sevgili kardeşlerim, ne yaptılar, milleti korkuttular, Türkiye’nin üç tarafı denizle, dört tarafı düşmanla çevrili dediler, biz ne yaptık, onlar gibi vizyonsuz değiliz, biz geldik, bu anlayışı yıktık, Esad kardeşimle oturduk, iki dost, iki kardeş olduk, mayınları temizledik, vizeleri kaldırdık, kapılarımızı açtık, şimdi benim Gaziantepli kardeşim cebine pasaportunu koyuyor, Halep’e gidiyor, Şam’a gidiyor, Halep’teki Şam’daki Lazkiye’deki Hama’daki Humus’taki kardeşim de cebine pasaportunu koyuyor, istediği gibi Gaziantep’e geliyor, ne oldu, bütün o tehditlerin, o korkuların ne kadar boş olduğu ortaya çıktı, kim kazandı, Türkiye kazandı” diyordu.
*
Evet… Suriye’de savaşın patlamasına ramak varken, ABD’yle Rusya arasında yeniden “soğuk savaş” başlamışken, bizim hükümetimizin dünyadan haberi yoktu, “kapıları açtık, Türkiye kazandı” falan diyordu!
*
Aradan sekiz yıl geçti.
2018, geçen ay.
*
Sergey Skripal ve kızı Yulia, İngiltere Salisbury’da bir restoranda öğle yemeği yediler. Bir saat kadar sonra parkta bir bankta koma halinde bulundular. Şuurları kapalıydı, ağızlarından köpük geliyordu.
*
Kimyasal, biyolojik ve nükleer laboratuvarlarında testler yapıldı. Rusya tarafından geliştirilen “Noviçok” isimli sinir gazıyla zehirlendikleri açıklandı. NATO’nun elindeki en zehirli gazdan sekiz kat tesirliydi. Restorandaki yemekle alakası yoktu, evlerinin giriş kapısına sürülmüştü, kapıyı açıp kapatırken temas etmişlerdi.
*
Sergey Skripal, Rus istihbaratında, GRU’da albaydı. Ama çift taraflı casustu, para karşılığında İngiltere adına çalışıyordu, Avrupa’da faaliyet gösteren Rus casusların listesini İngiliz istihbaratına vermişti. 2004’te enselenip, Rusya’da hapse tıkılmış, 13 yıla mahkum edilmişti. Bilahare, ABD’de enselenen Rus casuslarıyla takas edilmiş, 2010 yılında İngiltere’ye verilmişti.
*
Sergey’in sinir gazıyla suikaste uğraması üzerine, elbette Rusya suçlandı. ABD, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere, NATO üyesi 23 ülke ortak tavır aldı, Rus diplomatlar sınırdışı edildi.
*
Sergey Skripal olayı “kimyasal silah” üzerinden Rusya’yı kuşatmak için kullanılıyordu. Şak… Rusya himayesindeki Esad’ın “kimyasal silah” kullandığı öne sürüldü, ABD, İngiltere ve Fransa tarafından füze saldırısı başlatıldı!
*
Tüm dünya Sergey Skripal olayıyla çalkalanırken, Rusya kimyasal silah üzerinden tecrit edilirken, asrın liderimiz ne yapıyordu? Rusya’yla nükleer santral temeli atıyordu!
*
Uzun lafın kısası…
2010’da perde arkasında yaşananları kavrayamayan sayın hükümetimiz, 2018’de apaçık yaşananları da kavrayamıyor.
*
Buna rağmen coşkuyla alkışlanmaya devam ettiğine göre… Kimyasaldan mimyasaldan vazgeçtim, sayın ahalimizin avanta gıda kolilerine çok tesirli uyku ilacı atıldığı kesin!
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/savas-war-2351088/

PDF indir ve benzerleri

Bakin arkadaşlar…
Ben ne yapıyorsam karşılık beklemeden yapıyorum, para peşinde değilim…
Ün, unvan…
Aşk için, sevdiğim için…
Tanrıya, Mevla’ma olan tertemiz bağımdan, kadına…
Manyak bir psikolog bile olsa…
😊
Yine insana…
Vatana, vatan var ya vatan…
Hani çiğnediğin toprak…
Ona…
Bilime inandığım için, insan akil ve mantığına…
Atatürk’e, ilkelerine…
İnkılaplarına…
Sizin gibi milleti hoster peşinde koşturmuyor dede…
Ben dede, dede ve ben…
Tepemi attırmayın çökertirim sitelerinizi, öyle bir karıştırırım ki altından çıkamazsınız…
BIR…
İkincisi…
Yayınlamıştım 20 – 30 bin kitap, özelimden, hostersiz…
FTP ile girdiniz…
Kapattım, buradan da kapattırmayan bana her şeyi, en iyi ihtimal ile IP’inizi kilitlerim bir daha bu siteye giremezsiniz!

Tek amacım, tek emelim…
Okuma sevgisini aşılamak…
Gençlik, istikbalimiz!

Önder

Mıknatıs meselesi

Yalanım varsa Allah bin bir türlü belamı versin…
Aklıma hanım gelir, demişti…
Dünyada…
Ne kadar manyak varsa, normali, tatlısı ve tuzlusu hepsi gelir beni bulur…
Suç bende olmalı, hanım haklı!

Dedim ya yalanım varsa Allah belamı versin…
Daha yeni geldim…
Oluyor bir – iki saat kadar, uzandım odamda gazete okuyorum. Pencere ardına kadar açık…
Gözler…
Kaydı kayacak, uyudum uyuyacağım. Bir ses çok tanıdık…
Olamaz, Türkiye’de olmalı…
Hanim dışarıda sigara içiyor, birisiyle konuşuyor, fırladım yattığım yerden…
Anlatmıştım geçmişte kendisini, Gülsen teyze gelmiş…
Annemin arkadaşı, ya yaşıtlar veya annemden az biraz daha büyük…
Yaşlılık de, yalnızlık…
Çaresizlik, kimsesizlik. Tertemiz bir insan…
Emeklisini keşmişler, annem diyor bulaşma delirtir seni…
Bilmiyorum sanki, az mı uğraştım onunla…
Sevap nedir bilir misin?
Karşılık beklemeden, sinirlerini fare gibi kemirse bile el uzatmaktır…
Sevap, aşk gibidir ile karşılık beklenmez sadece verilir ve beklenir.

Hatırladın değil mi?
Sevgi, saygı ve güven!

Kahvemi bir höpürdeteyim, odamdayım, bilmiyor geldiğimi…
İnan…
Emeklilik belgesi isteyeceğim ondan, YEMINLE iki saat dil dök…
Anlamayacak, benim binlerce sayfa dil dökmem gibi…
Anlamayacaklar, anlamıyorlar, anlamaz…
Neden mi anlattım bunları size?
İhtiyara sahip çık diye!

Bu da dededen “hediye”; Ahmet Kökligiller – Dünyanın Gözünde Atatürk
Hak sahibi dedeyi af ede…
Olağanüstü bir zaman, gençlik ve kadın…
Uyanmalı, direnmeli, sokaklara dökülmeli!

oku