Hep birlikte okuyarak hiçbir şey anlamayalım lütfen

Önce Rahmi Beyi, ardından İzmirlimi

“Bu bir deli işi!”
16 Nisan 2018

Amerika, İngiltere ve Fransa’dan oluşan Haçlı ordusuna mensup gemi ve savaş uçaklarından Suriye’ye yağdırılan 103 füzenin ardında neler yatıyor?
Aslında bu, Çılgın Başkan Trump’ın Amerika içinde kaybettiği prestijini yeniden kazanma çabasından başka bir şey değil!
Trump’ın bir telekızla ilişkisi olduğu iddiaları ve ortalığa yayılan seks skandalları Amerikan halkının dilinde dolaşıyor.
Trump’ın seçim öncesi Ruslarla ilişkileri, Rusların, Amerikan seçimlerini etkilediği iddialarını araştıran “Mueller Komisyonu”nun bulguları da Trump’ı hayli zor duruma düşürdü.
O da düşündü, taşındı, Amerikan halkını zaferle coşturarak, bütün bunları unutturmak istedi!
Durup dururken “Kimyasal silah” bahanesini uydurup Suriye’ye saldırmasının başka geçerli bir sebebi yok!
Şimdi, yalnız Amerika’da değil, bütün dünyada Suriye’ye atılan toplam 240 milyon dolar değerindeki 103 füze konuşuluyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in, “Suriye’de yaşanan gerilim, tüm uluslararası ilişkiler sistemi üzerinde yıkıcı etkiye sahip” şeklindeki sözlerinin ciddiye alınması gerekir.
Amerika, İngiltere ve Fransa’dan oluşan hukuk tanımaz gücün Birleşmiş Milletler’i hiçe sayarak haydut gibi davranması dünya için büyük tehlikedir.
Amerika bunu hep yapıyor… Daha önceki başkanlardan Bush da, çeşitli bahanelerle Irak’a saldırarak aynı oyunu sergilemişti.
* * *
Almanya Silahlı Kuvvetleri’nin Genelkurmay eski Başkanı Harald Kujat, Suriye üzerinde oynanan tehlikeli oyun hakkında çarpıcı tespitlerde bulundu.
Harold Kujat’a göre:
“Fransa Devlet Başkanı Macron acemi, ABD Başkanı Trump deli, İngiltere Başbakanı Theresa May ise baskı altında… Bu durum tıpkı Birinci Dünya Savaşı öncesindeki duruma benziyor!”
Kujat “Dünya yüz yıl önceki gibi sıcak bir savaşın eşiğinde” demek istiyor ama ağzından yel alsın! Dileriz yanılıyordur!
Deneyimli Genelkurmay eski Başkanı şöyle devam ediyor:
“Bir delibozuk, bir acemi ve bir de baskı altındaki bir lider, stratejik bir nükleer süper güç olan Rusya’yı tehdit ediyor. Bugün hâlâ, politikacılarımız muhtemel bir çatışmanın güvenlik ve stratejik alandaki sonuçlarını ve güvenliğimiz üzerindeki etkilerini sağlıklı bir şekilde değerlendiremiyorlar!”
Allah dünyayı nükleer bir savaştan korusun!
“SADECE APTALLAR YUTAR!”
Okurum Bülent Özduru (bulent_ozduru@yahoo.com.tr) yolladığı mesajda şöyle diyor:
“Diğer gazeteler yazamayacağı için size gönderiyorum. Emperyalist devletlerin başka ülkeleri soymak için uydurdukları özgürlük, insan hakları, bağımsızlık gibi yalanları artık yutmuyoruz. Sorulsun dünyaya, Amerika’nın hangi ülkeye demokrasi ve özgürlük getirdiği açıklansın da bilelim.
Amerika, Meksika sınırlarında yabancı devlet ordularının konuşlanmasına izin verir mi? O Trump denilen megalomana bu soruları sorun lütfen!
Ben Esad’ın kimyasal silah kullandığını sanmıyorum. Kendileri yapıp, sonra ‘Sen yaptın‘ demeyi çok iyi beceren devletler bunlar… Bütün dünyaya anlatılmalı ki, bu oyunu artık sadece aptallar yutar!”

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/rahmi-turan/bu-bir-deli-isi-2352236/

Savaş war
15 Nisan 2018

Sekiz yıl önce, 2010…
Hatay Samandağ’ın Çevlik köyü sahilinde bir erkek cesedi karaya vurdu. Vücudu denizde kalmaktan lime lime olmuştu, suratı balıklar tarafından kemirilmişti, kimlik tespiti yapabilmek imkansızdı. Üzerinde siyah bir mayo şort, boynunda ortodoks haçı şeklinde kolye vardı.
*
Jandarmanın polisin kayıtlarında kayıp turist ihbarı yoktu. Ceset, Adana adli tıp kurumu morguna kaldırıldı. Dışişleri bakanlığı devreye girdi, ortodoks haçı vesilesiyle, Rus büyükelçiliğini bilgilendirdi. Fakat, Türkiye’de tatil yapan Rus turistlerden kayıp yoktu.
*
Bir hafta geçti, ne arayan oldu ne soran, kimdi bu ceset?
*
Bir hafta sonra, Ankara’daki Rus elçiliği bizim dışişleri bakanlığına başvurdu. Şam’daki Rus elçiliğinin verdiği bilgiye göre, Suriye’de bir Rus diplomatı on gündür kayıptı. Acaba onun cesedi olabilir miydi?
*
Lazkiye’den denize girse, Çevlik köyü sahiline vurması için 150 kilometre sürüklenmesi lazımdı. Örneği yoktu, bugüne kadar görülmüş şey değildi. Gene de bakalım denildi.
*
O dakikadan itibaren hadise iyice enteresanlaştı. Çünkü, teşhis için kayıp diplomatın ailesi değil, Rus istihbaratından yetkililer geldi.
Baktılar.
Evet, o dediler.
*
General Yuri Ivanov’du.
*
GRU’nun iki numarasıydı.
*
Rus istihbaratı dört gizli servisten oluşuyor. FSB iç istihbarat, SVR dış istihbarat, FAPSI iletişim-kripto, GRU askeri istihbarat… Bunların arasında yurtdışında en çok casusa sahip servisin, GRU olduğu söyleniyor. Dokuz milimetrelik “Groza” isimli özel üretim tabancalarıyla, şakır şakır suikast düzenledikleri biliniyor.
*
52 yaşındaki general Yuri Ivanov, işte bu GRU’nun başkan yardımcısıydı.
*
Gölgeler dünyasının en gizemli, en ürkütücü adamlarından biriydi.
*
Bizi çok yakından ilgilendiren faaliyetleri de vardı. Çeçen liderlerden Gazi Edilsultanov, İslam Canibekov, Ali Osaev, İstanbul’da öldürüldü. Birini Başakşehir’de, birini Ümraniye’de, birini Zeytinburnu’da sokağın ortasında vurdular. Suikastçiler profesyoneldi, hiçbiri yakalanamadı. AKP’nin dünyadan haberi yoktu. AKP’ye güvenip Türkiye’ye gelen Çeçen komutanlar tek tek ortadan kaldırılmıştı. Ve, bu işlerin hepsinin Yuri Ivanov’un emriyle gerçekleştirildiği sır değildi.
*
Peki, Suriye’de ne işi vardı?
*
Tartus, Rusya’nın kendi toprakları dışındaki tek deniz üssüydü. Aslında “üs” bile denemezdi. 1971’de kurulmuştu. Tedarik noktası olarak kullanılmıştı, yakıt ikmali filan yapılıyordu. Sığ bir limandı. Kuznetsov uçak gemisini boşver, Moskva gibi kruvazörler bile yanaşamıyordu. Sovyetler ekonomik olarak çökerken, iyiden iyiye ihmal edilmişti, sadece 50 denizci orada görev yapıyordu.
*
Türkiye’deki “inşaat” faaliyetleriyle yakından ilgilenen AKP’nin henüz haberi yoktu ama… Rusya, Tartus’ta büyük bir “inşaat” kararı almıştı.
*
2010’da başlayan devasa çalışmayla liman derinliği artırılıyor, tamir bakım atölyeleri büyütülüyor, depolar kuruluyor, binlerce personel için binalar inşa ediliyordu. Alenen “savaş hazırlığı” yapılıyordu!
*
Rus askeri istihbaratının en güçlü adamı general Yuri Ivanov, işte bu Tartus’u denetlemek için Suriye’ye gelmişti.
*
Pufff…
Ortadan kayboldu.
10 gün sonra 150 kilometre uzakta Çevlik köyü sahiline vurdu.
*
Adli tıpta yapılan otopsiye göre, vücudunda silah izi yoktu, darp izi yoktu, suda boğulmuştu. Oysa, sporcu seviyesinde yüzücü olmasından vazgeçtik, bröveli dalgıçtı. Lazkiye’de serinlemek için denize girdi diyelim, ruh gibi peşinde dolaşan korumaları neredeydi?
*
Korumalarının plajda baygın halde bulunduğu, CIA-Mossad operasyonuyla kaçırıldığı, açık denizdeki sorgudan sonra normal ölüm gibi görünsün diye deniz suyuyla boğulduğu, tekneden atıldığı, cesedin bu nedenle Türk sahiline vurduğu iddia edildi. Böyle miydi? İşin orasını bilebilmemiz elbette mümkün değildi.
*
Bilinen tek gerçek şuydu: Yuri Ivanov ölmüştü.
Ve, bu seviyede bir istihbaratçıyı öldürebilmek için, anca bu seviyede bir istihbarat servisi gerekirdi!
*
Tüm bunlar olurken, ağustos 2010’da bizim asrın liderimiz ne yapıyordu? Gaziantep mitingindeydi… Sayın ahalimize bağıra bağıra anlatıyordu.
“Sevgili kardeşlerim, ne yaptılar, milleti korkuttular, Türkiye’nin üç tarafı denizle, dört tarafı düşmanla çevrili dediler, biz ne yaptık, onlar gibi vizyonsuz değiliz, biz geldik, bu anlayışı yıktık, Esad kardeşimle oturduk, iki dost, iki kardeş olduk, mayınları temizledik, vizeleri kaldırdık, kapılarımızı açtık, şimdi benim Gaziantepli kardeşim cebine pasaportunu koyuyor, Halep’e gidiyor, Şam’a gidiyor, Halep’teki Şam’daki Lazkiye’deki Hama’daki Humus’taki kardeşim de cebine pasaportunu koyuyor, istediği gibi Gaziantep’e geliyor, ne oldu, bütün o tehditlerin, o korkuların ne kadar boş olduğu ortaya çıktı, kim kazandı, Türkiye kazandı” diyordu.
*
Evet… Suriye’de savaşın patlamasına ramak varken, ABD’yle Rusya arasında yeniden “soğuk savaş” başlamışken, bizim hükümetimizin dünyadan haberi yoktu, “kapıları açtık, Türkiye kazandı” falan diyordu!
*
Aradan sekiz yıl geçti.
2018, geçen ay.
*
Sergey Skripal ve kızı Yulia, İngiltere Salisbury’da bir restoranda öğle yemeği yediler. Bir saat kadar sonra parkta bir bankta koma halinde bulundular. Şuurları kapalıydı, ağızlarından köpük geliyordu.
*
Kimyasal, biyolojik ve nükleer laboratuvarlarında testler yapıldı. Rusya tarafından geliştirilen “Noviçok” isimli sinir gazıyla zehirlendikleri açıklandı. NATO’nun elindeki en zehirli gazdan sekiz kat tesirliydi. Restorandaki yemekle alakası yoktu, evlerinin giriş kapısına sürülmüştü, kapıyı açıp kapatırken temas etmişlerdi.
*
Sergey Skripal, Rus istihbaratında, GRU’da albaydı. Ama çift taraflı casustu, para karşılığında İngiltere adına çalışıyordu, Avrupa’da faaliyet gösteren Rus casusların listesini İngiliz istihbaratına vermişti. 2004’te enselenip, Rusya’da hapse tıkılmış, 13 yıla mahkum edilmişti. Bilahare, ABD’de enselenen Rus casuslarıyla takas edilmiş, 2010 yılında İngiltere’ye verilmişti.
*
Sergey’in sinir gazıyla suikaste uğraması üzerine, elbette Rusya suçlandı. ABD, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere, NATO üyesi 23 ülke ortak tavır aldı, Rus diplomatlar sınırdışı edildi.
*
Sergey Skripal olayı “kimyasal silah” üzerinden Rusya’yı kuşatmak için kullanılıyordu. Şak… Rusya himayesindeki Esad’ın “kimyasal silah” kullandığı öne sürüldü, ABD, İngiltere ve Fransa tarafından füze saldırısı başlatıldı!
*
Tüm dünya Sergey Skripal olayıyla çalkalanırken, Rusya kimyasal silah üzerinden tecrit edilirken, asrın liderimiz ne yapıyordu? Rusya’yla nükleer santral temeli atıyordu!
*
Uzun lafın kısası…
2010’da perde arkasında yaşananları kavrayamayan sayın hükümetimiz, 2018’de apaçık yaşananları da kavrayamıyor.
*
Buna rağmen coşkuyla alkışlanmaya devam ettiğine göre… Kimyasaldan mimyasaldan vazgeçtim, sayın ahalimizin avanta gıda kolilerine çok tesirli uyku ilacı atıldığı kesin!
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/yilmaz-ozdil/savas-war-2351088/