Aslinda var ya, yemin ediyorum yemin… gideceksin savcılığa tüm elindeki evrakları teslim edeceksin

Hala…
Allah gani, gani rahmet eylesin Oma ile uğraşıyorum…
Gittim bu sabah bankaya, faturaları omanin kontosundan (hesap) ödeyecektim, konto monto kalmadı dediler!

Nasıl ya???
Kalmadı, nasıl bana sormadan böyle bir şey yaparsınız? Ben eşek başı miyim burada?
ÖLÜMDEN ÖTE!?!

Diğer bankada, para yok, 95 kuruş. Sordum kadına böyle bir şey var mı?
Dedi…
“Hayatımda duymadım, ciro kontosunun üçüncü şahıslar adına miras bırakılabileceğini!”

Kaldı borçlar üstüme, OLMAZ, çok şey borçluyum ona OLMAZ…
Yeminle…
Bu üzüntüler sonum olacak, sinir oluyorum sinir…
Kontrolü elimden kaybettim mi, avukat ile randevulaştım…
Mesele üç beş kuruş değil. Mesele beni eşek yerine koymaları, dedim ya kaç üç – beş bin boşuna ödedim. Annem korkuyor, uğraşma diyor…
Ne yapacağım bilmiyorum!

An den Vorstand des Schützenvereins xxx xxx – Wehen 1952 e.V.

Hallo Herr xxx,

Leider hatten wir keine Gelegenheit uns mal persönlich über einen, mir eigenen Umstand uns zu unterhalten. Ich gebe zu das es auch ein Fehler von mir war, ein Versäumnis was wahrscheinlich zum derzeitigen „stand“ der Dinge geführt hat.

Ich möchte Ihre Zeit nicht Übergebühr in Anspruch nehmen. Deshalb werde ich mich bemühen einen sehr komplexen und komplizierten umstand in kurze Worte zu fassen.
Wie Sie sich möglicherweise erinnern werden, hatte ich bei unserem erstkontakt angesprochen das ich Schwerbehindert bin. Und Sie gefragt ob das ein Hindernis in ihrem Verein wäre?!

Ich hatte Glück im Unglück…
Ob Sie es glauben oder nicht JEDER Arzt der meine Unterlagen zum ersten Mal sieht fragt mich „Warum leben Sie noch?“

Äußerlich ist mir bis auf einige kleine Dinge nichts anzusehen ABER innerlich bin ich kaputt…
Sie werden einsehen das selbst wenn die deutsche Renten Anstalt jemanden mit 46 in Erwerbsunfähigkeitsrente schick…
Das da, etwas nicht stimmen kann. So ist es bei mir geschähen. Es gibt so gut wie keinen Knochen in meinem Körper einschließlich Becken was nicht gebrochen oder in irgendeiner Weise in Mitleidenschaft gezogen wurde, das selbe gilt für sämtliche Organe.
ALLE Knochenbrüche wurden konservativ behandelt, dass heißt das zeug ist so angewachsen wie gebrochen. Was bei mir zu erheblichen Haltungsschäden geführt hat. ICH KANN MICH NICHT einfach mal so irgendwie hinstellen. Wieder…
Ob Sie es glauben oder nicht, ich kann es zur Not beweisen, meine inneren Verletzungen waren / sind so gravierend das in >>> ganz Europa nur drei Ärzte <<< in der Lage waren eine Operation an meiner Aorta durchzuführen. Im Gegensatz zu „normal Herz kranken“ wurde ich vom Rücken aus Operiert. Das ist nicht üblich, bei mir aber zwingend notwendig. Jetzt wird es fachlich dennoch versuche ich es Ihnen zu vermitteln, das Rückgrat liegt in diesem Fall vor dem Herzen und muss maschinell zur Seite geschoben werden. Ein sehr großer Teil des Menschlichen Nerven Systems durchläuft das Rückgrat, insgesamt beläuft es sich aufsage und schreibe 780.000 Kilometer! >>> Die Ärzte wissen es nicht <<< Bei dieser Operation wurden irgendwelche Nerven irgendwo eingeklemmt, was zu unbeschreiblichen schmerzen und > plötzlichen < Schwächeanfällen führt. Kraft ist eines meiner größten Probleme. Ich bitte Sie das, was Sie jetzt lesen werden zwar zur Kenntnis zu nehmen aber auch UNBEDINGT Richtig zu verstehen. Wissen Sie was BTM ist? Betäubungsmittel, meine scherzen sind so groß das nicht anderes hilft als BTM. BITTE machen Sie sich keine Gedanken das Zeug was mir verabreicht wird ist zwar 2x so stark wie Morphin… ABER… Es enthält kein THC was mich befugt >>> sämtliche Dinge zu tun <<< die ein normaler Mensch, also jemand der keine Betäubungsmittel einnimmt zu tun. So Maschine zu bedienen, Auto fahren etc. Kommen wir zum Schluss… Ich bin ein Mersch der sich gerne den gegebenen Umständen anpasst. Ich respektiere Regeln und ähnliches. Ich bin weder Schießwütig noch irgendwie unverantwortlich oder unbesonnen im Umgang mit Verantwortung und meinen Mitmenschen gegenüber. SICHERHEIT ist bei mir oberstes Gebot. Ich war Informatiker in sehr verantwortungsvollen Positionen. Ich denke das ich dem Thomas (leider kenne ich seinen Nachnamen nicht) „bewiesen“ habe das ich sowohl verantwortungsbewusst mit Waffen umgehen kann als auch sowohl mit Lang als auch mit kurz Waffen den Umgang beherrsche. Ich treffe, wenn es mir einigermaßen gut geht. Der „Schießsport“… Nicht so wie sie es versehen ist für mich seit meinem 17 Lebensjahr wichtig. Ich betreibe es auch seit diesem Zeitpunkt regelmäßig. Der Grund warum ich mich entschieden habe „semiprofessionell“ dies wieder zu betreiben ist NICHT mich mit anderen zu messen, sondern liegt einzig und alleine darin begründet, die „Sache“ selbst, Spaß an der Freud UND ganz wichtig aus gesundheitlichen Gründen. Es fördert meine Konzentration, Sie werden aus den Anlagen ersehen das ich ERHÄBLICHE Kopfverletzungen davongetragen habe, Ich hatte Ihnen ja berichtet das ich auch zuhause die Möglichkeit habe zu schießen aber Luftdruck egal welcher Art ist etwas anderes als tatsächliches Schießen. Ich möchte beides betreiben können… Der Thomas hatte mich mal angesprochen ob ich an Wettkämpfen teilnehmen möchte… Gerne… Aber ich kann mit gesunden Menschen nicht mithalten dazu fehlt es mir ganz einfach an der notwendigen kraft, kraft ist auch eine Konditions - Angelegenheit… UND… Auch an körperlichen Voraussetzungen fehlt es, glauben Sie mir bitte, dass es für mich >>> etwas ausmacht <<< Ob ich 1, 2 oder 3 Kilo in der Hand habe UND vor allem wie lange… Ich bin mir fast sicher das sie mir das nicht glauben werden aber ich spüre mittlerweile selbst gram Unterschiede. Ich bin froh… Das ich überhaupt laufen und stehen kann!!! Herr xxx, ich werde immer öfter gefragt „was soll das?“ Man sieht mich sitzend oder angelehnt Schießen, ICH KANN NICHT ANDERS… Es geht nicht, Ich BITTE um Verständnis oder um so viel Fährnis mir mitzuteilen wie es mit mir und dem Verein weitergeht? Anlage: Ärztliche, amtliche berichte

Yok gülüm daha dün çıkmış kitap piyasaya, bekleyip göreceğiz. Her şey düşmez internete, düşerse…
Ben bulurum!
Kaldı ki…
O, hadi adam demiş olalım…
Ondan AKP öylesine korkuyordu ki…
SATTI KENDINI, SATTI VATEN VE MILLETI…
Birde ona para mı kazandıracaksın, ONUN her tarafı bilgi olsa…
Kaç yazar?
Bir vatan haininden olmaz vatanperver!

Biliyorsun…
Canimi iste, canim senin. Ben sana alırdım…
AMA…
Sen beni senden uzaklaştırdın!

Ismarla 20€

Daha birkaç gün oldu olmadı

Haliyle gazeteci değilim, yok öyle kimi siyasetçiye, kurum veya kuruluşa yönelik bağlantılarım…
Salt…
Mantıki yaklaşım, hep diyorum, dedim, diyeceğim…
Güncel olayları, uluslararası bağlantıları takip ederim. Yazdım Katar’ı, Kuveyt’i…
Suudileri…
Kardeş ben daha ne yapabilirim?

Zeynep Hanim yazdı yine…
Daha ayrıntılı!

Not: Y-CHP ve İyi Parti…
Dün duyduğumda anlam veremedim, sevgili cesur yürekleri okuyunca anladım anlayacağımı…
Ancak…
Affedersiniz, OROSPUYA DON yetiştiremezsiniz…
Giyer, giyinmiş gibi görünür…
Bir bakmışsın bacaklar omuzlardadır!!!

“İslam ordusu kuracağız” derken…
23 Nisan 2018

“Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan” demek isterdim…
Ama “Yeni Türkiye”de ne mümkün!
Neredeyse “kandırmayanın kalmadığı” bir iktidar tarafından yönetilen bir ülkede yaşıyoruz.
ABD’den hem Obama hem Trump, İsrail, FETÖ, Birleşik Arap Emirlikleri, PKK, bilumum Avrupa ülkeleri, topluca Avrupa Birliği, ölen kralı uğruna yas ilan ettikleri Suudi Arabistan, birlikte “megri megri” diye şarkı söyledikleri Barzani, “kardeşim” dedikleri Esad…
AKP’nin elinde kala kala bir Katar kalmıştı. O da “kardeşim” olmaktan çıktı çıkıyor.
Katar’dan AKP’ye ilk darbe Kıbrıs meselesinde gelmişti zaten; Katarlılar, AKP iktidarının tüm itirazlarına rağmen Rumlarla Akdeniz’de petrol/doğalgaz arama işine girmişlerdi.
AKP bunu “kandırma” olarak kabul etmeyip, Enerji Bakanı Albayrak’ın ağzından “Katar bizi üzdü” açıklamasıyla geçiştiriyordu ki, ikinci darbe geldi.
Katar, daha bir sene önce savaşın eşiğine geldiği Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle birlikte, Türkiye’ye karşı ABD ile iş tutmaya hazırlanıyor.
ABD’NİN PLANI; ARAP ÜLKELERİNİ PYD’YE “KALKAN” YAPMAK
ABD, Suriye’de Fırat’ın doğusunda kalan ve PKK terör örgütü tarafından kontrol edilen bölge için yeni planlar içinde. Ve bu planlarda, AKP’nin bir dönem pek iyi ilişkiler içinde olduğu Arap ülkelerine “başrol” verilecek gibi. PYD-YPG’nin kontrol ettiği bölgeye, Suudi, BAE, Mısır ve Katar askerlerinden oluşacak ortak bir güç yerleştirilmesi gündemde.
ABD’nin planı tam anlamıyla “bir taşla iki, hatta üç-dört kuş” vurma amaçlı…
– Suriye’de Fırat’ın doğusunda kalan bölgede PYD-YPG’nin kontrolünü sürdürmek;
– Ancak PYD-YPG’yi Türkiye’ye karşı korumak için Amerikan askerlerini değil, Arap ülkeleri askerlerini “kalkan” yapmak. Bunu yaparken de, arka planda bölgedeki etkinliğini iyice pekiştirmek.
– Amerikan askerleri yerine Arap askerlerini bölgeye yerleştirerek masrafları azaltmak, mali yükü zengin Araplar’ın üzerine yıkmak.
– Suriye’de giderek artan İran yayılmacılığının karşısına kendi askerleri yerine, Sünni Arap ülkelerinin askerlerini caydırıcı güç olarak yerleştirmek.
Kısacası:
AKP iktidarının 15 Temmuz darbe girişiminde rolü olduğunu yandaş medya aracılığıyla hemen her gün haykırdığı Birleşik Arap Emirlikleri…
Ne Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, ne de AKP hükümetinin hiç hazetmediği Sisi’nin Mısır’ı…
Cumhurbaşkanı’nın, AKP’li hemen hemen tüm bakanların neredeyse her ay bir vesileyle ziyaret etmelerine rağmen, Türkiye’ye hiç resmi ziyarette bulunmayan Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın Suudi Arabistan’ı…
Bunlar yetmezmiş gibi, hem Erdoğan’ın, hem de AKP hükümetinin Ortadoğu’da en çok güvendikleri ülke Katar’ın askerleri, güney sınırımıza yerleşmeye hazırlanıyor. Katar henüz tam olarak ikna olmuş değil. Ancak diplomatik kulislerde Katar Emiri’nin ABD aracılığıyla Suudiler’le barışmanın, Ortadoğu’da da “asrın lideri” olmanın yolunu aradığı konuşuluyor. (İlginçtir, Katar Emiri bizzat Moskova’ya gidip S-400 aldı, ABD’ye gidip milyar dolarlık uçaklar aldı. Bu alışveriş listesi size de bir şeyler hatırlatıyor mu?)
Geçen hafta yapılan son Arap Birliği toplantısı sonrasında, ABD’nin bu planının çok kısa zamanda yürürlüğe gireceğinin ilk işaretleri de verildi. Toplantı sonrasında yapılan açıklamalarda, Suudi-BAE-Mısırlı liderlerin hedefinde iki ülke vardı; İran ve Türkiye. Bunu da diplomatik bir dille, “Ortadoğu’da Arap olmayan iki Müslüman ülkenin Suriye’de etki alanları kurmaya çalışmakla” suçladılar.
Nereden nereye…
“İslam ordusu” kuruyoruz diye yola çıkıp, Suudi Arabistan’da “düzenlenen geçit töreninde, Arap bayrağının arkasında Türk askerini yürütmek” AKP iktidarına nasip olmuştu.
Şimdi o Suudi Arabistan bayrağı güney sınırımızda, bize karşı dalgalanmaya hazırlanıyor…
Kandırıla kandırıla baskın seçime gidiyoruz biz de…
ABD, PAPAZ BRUNSON İÇİN BASTIRIYOR
Hem FETÖ, hem de PKK terör örgütleri ile bağlantılı olmakla suçlanan, hakkında ömür boyu hapis cezası istenen Amerikan vatandaşı Papaz Andrew Brunson davası büyüyor…
ABD, 16 Nisan’daki Brunson davasını hem Büyükelçilik görevlileri, hem de bizzat bu dava için Washington’dan gelen bir kongre heyeti ile izledi.
Ancak ABD’nin bu “gövde gösterisine” rağmen mahkeme Papaz Brunson’un tutukluluk halinin devamına karar verince, Washington’dan gelen işaretler de sertleşti.
ABD, Brunson için Türkiye’ye, yasama/yürütme/yargı organlarının tümüyle bastırıyor.
ABD yürütme organı adına ses, en üst düzeyden, bizzat Başkan Donald Trump’tan geldi. Attığı ‘tweet’le “Brunson casussa, ben daha fazla casusum” diyen Trump’ın ardından, Amerikan yönetiminin iki numarası, Başkan Yardımcısı Pence de tweet atıp, Brunson’un tutuklanmasının “yanlış olduğunu” söyledi, “Türkiye’nin Brunson’u evine gönderme zamanı geldi” dedi.
ABD’nin yasama organı ise sadece sosyal medya mesajları ile yetinmedi…
Cumhuriyetçi Senatör James Lankfort ile Demokrat Senatör Jeanne Shaheen ortak bir yazılı açıklama yaparak, Papaz Brunson’un tutukluluk halinden doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sorumlu tuttular ve ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan, Brunson’un tutuklanmasından sorumlu olan Türk yetkililere karşı “yaptırım uygulamasını isteyeceklerini” açıkladılar.
Bu iki senatör durmadı; 100 üyeli ABD Senatosu’ndan 66 senatörün imzasını aldıkları bir mektup yazıp, Türkiye’ye gönderdiler. Mektupta da yine Brunson’un salıverilmemesi halinde Türkiye’ye yaptırımlar uygulanacağını tehdidinde bulundular.
Bu yaptırımların neler olabileceğinin işaretini ise ABD Kongresi’nde geçen hafta yapılan oturumda Dışişleri Bakanlığı’ndan Wess Mitchell verdi.
Mitchell; Rusya’dan S-400 alımı nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uygulanabileceğini; Türkiye’nin F-35 savaş uçağı projesinden çıkarılabileceğini, bazı Türk yetkililere karşı bazı kişisel yaptırımlar olabileceğini ima etti.
Brunson konusunda, Amerikan yargı cephesinden Türkiye’ye karşı ilginç bir işaret verildi…
Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’ya verilecek cezanın açıklanacağı tarih olarak 11 Nisan açıklanmıştı.
Ancak bu tarih önce Brunson’un İzmir’deki ilk duruşma tarihi olan 16 Nisan sonrasına, 7 Mayıs’a atıldı.
Brunson ilk duruşmada salıverilmeyip, sonraki mahkeme için 7 Mayıs tarihinin verilmesinin ardından, Atilla’nın duruşma tarihi de bu kez 16 Mayıs’a ertelendi.
Resmi olarak New York’taki ve İzmir’deki bu iki dava arasında herhangi bir ilişki olmasa da tarihlerin birbirine paralel olarak değişmesi, elbette akıllarda soru işaretleri bıraktı.
Gazeteci Deniz Yücel olayında yaşadık; Alman pasaportu Yücel’i, bir yıl tutukluluk sonrasında hapishaneden çıkarıp ülkeden ayrılmasını sağladı.
Benzer bir sürecin Papaz Brunson ile yaşanıp yaşanmayacağını ise 7 Mayıs’ta göreceğiz…
* * *
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun. Atatürk’ün ve arkadaşlarının Türkiye için yaptıklarını unutmayın. Umudunuzu hiç kaybetmeyin. Biz buradayız ve çok kalabalığız…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/zeynep-gurcanli/islam-ordusu-kuracagiz-derken-2365524/

Çok güzel, harikulade, fevkalade, mükemmelll

Portakal çiçeği kadınlar…
22 Nisan 2018

Yeni tanıştığımız orta yaşlarda güzel kadın sormuştu:
“Portakal çiçeğini bilir misiniz?..”
“Bilmem” dedim…
“Nasıl bilmezsiniz, bilmeniz lazım…”
“…….!”
*
İki saat “portakal çiçeğini” anlattı:
“Portakal çiçeği, aynı anda olgunlaşmış meyvesi ile birlikte açan tek çiçektir… Meyve ile çiçek aynı anda, aynı daldadır…”
*
Benim okurlarım başkadır, hiçbir şeyi boşuna söylemezler…
Uzun zaman “Portakal çiçeğini” düşündüm, kitapları karıştırdım, kim bilir kaç kişiye “Portakal çiçeğini bilir misin?” diye sordum…
Yanıt bulamadım…
*
Günler sonra bir anda geldi:
Portakal çiçeği kendisiydi…
Ve “Portakal çiçekleri” hep gözümün önündeydi…
Olgunlukları ile gençlikleri bir arada olan kadınlardı…
Bilgelik ile terk edilmemiş gençlik…
Yetişkinlik ile tazelik…
Geçmiş ile gelecek…
Meyve ile çiçek…
Önünüze konulan bir bilgeliğin derinliğinde siz işte böyle çırpınırken, kıkır kıkır gülüştü portakal çiçekleri…
*
Böyleydi yazım…
Aradan kaç sene geçti bilmiyorum…
Bugün hâlâ biraz umudumuz varsa, portakal çiçekleri sayesindedir…
Okullarda ne öğretilirse öğretilsin, evde çocuğuna Mustafa Kemal’i anlatan bilgelikten sonra… Saçına tokasını sokup meydanlara coşkuyla koştular portakal çiçekleri…
Gidin bakın…
Anıtkabir’de hep onlar; çocuklarını elinden tutup getirmişler, hem bebeklerinin hem kendilerinin ellerinde birer küçük bayrak var…
Anlı şanlı, rütbeli-rütbesiz erkekler toz olurken…
Onlar; işyerlerinde, çarşıda, pazarda, atölyelerde, okullarda, sosyal medyada, sokaklarda, meydanlarda, yaşamın her yerinde, narinlikleri ile dirençleri bir aradalar…
*
Yıllardır söylüyorum:
Gidişin kadınların elinden olacak…
Çünkü; gençliğin heyecanı, olgunluğun azmi ile işte oradalar…
Portakal çiçeği kadınlar…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/bekir-coskun/portakal-cicegi-kadinlar-2364110/

Akıl var, mantık var… Evet, izan diye bir şey var

Okuyorum raporlarımı…
Doktor değiller AMA ben artık bir nevi doktorum…
Psikolojik eğitimim var ama psikolog değilim…
İşaretleyeceğim ÖNEMLI YERLERI ki anlasınlar…
Yıllar oluyor bakmıyorum raporlara, şimdi anlıyorum neden adamların bana…
Neden ölmedin? Diye soru yönelttiklerini…
Bilemezse beyaz önlüklüler bir şeyi, çıkamazsa işin içinde HAVALE…
Doğru psikolojik sorun diye. Neler neler yazmışlar…
Sorarım kendime, okuyorsunuz işte…
Ki…
>>> Hiçbir şey bilmiyorsunuz <<<
Bir insan, bu kadar ağır bir depresyonla, klinik vaka…
BU KADAR BASKIYA RAGMEN…
Neden hala hayatta?

Evet…
Suçluyorum kendimi, bu doğru…
AF ETMIYORUM, ETMEYECEGIM kendimi…
Ama gerçekten bu kadar ağır bir depresyonda olsam, kaza 1989 yılında gerçekleşti, bu yıl 2018’i yazıyoruz ben neden hala kafayı bir iyice yemedim, neden hala bu kadar BASKIYA göğüs gerebiliyorum?

Sevgi kardeşim sevgi…
Sevdiklerimden, kalbimde olanlardan gördüğüm ilgi beni ayakta tutan…
Sevginin gücü, en güzeli aşk ile…
Kini, nefreti, her türlü zorluğu yendi!

Yok, yok beyaz önlüklü cici hanımlar ve beyler…
İnsandan insana fark var…
Sığdıramazsınız beni herhangi bir çekmeceye…
Sığmam…
Ben…
Deli Önderim!

Annem diyor…
“Hapis falan umurumda değil, isterse kalan ömrümü hapiste geçireyim…
Yakarım orayı, cayır cayır yakarım. Bana sen lazımsın, kendine dikkat et, vallahi billahi yakarım!”
Yapar mı?
Yapar…
Benim Kara Mediha’m yapar!

Daha dur bakalım bu çeyrek neler görecek?

Mahkemeden geliyorum…
Allah cümlemizi korusun, ilanları okudum. Açık arttırmayla haraç mizaç satılan mallar…
Benim meselem başka, memuriyeyi beklerken okudum ilanları…
Yüzümün >>> AK ile <<< çıktım işin içinden, aldım >>> temiz <<< kâğıdını…
Gelecek daha bir, iki şeyler ama önemsiz. Yani tam bitmedi gibi(!)

İster inan ister inanma…
Hukuk alanında…
Bir bu kalmamıştı tecrübe etmediğim, çok şükür bunu da ettim. Hem bilgi hem fikir sahibiyim…
Biraz dinleneyim, berbat bir gece geçirdim. Feci ağrılarla uyandım…
Bu hava değişiklikleri mahvediyor beni…
Beden alışana kadar daha çekeceğim, bir hafta kadar sürer eğer havalar yine değişmezse…
Başkana eMail yollayacağım, hani tepemi attırdılar ya…
Elimdeki tüm raporlarla, tipime bakıp beni sağlıklı insan sanıyorlar…
Yanıldıklarını, ne kadar ayıldıklarını ispatlayacağım onlara…
Baktım olmadı, söz dinlemiyorlar…
Hadi oğlum başka kapıya, doğrudan bir sepet havası çalacağım anlayışsız insanlara.

Gerçek şu ki istesem neler yaparım neler…
Bir, ikincisi şu sağlık sorunları olmasa. Her şey yasalara uygun olsun istiyorum hem burada hem orada.