Çok kısa bir süre için dükkândayım, bir kahve…
Yok kardeşim…
İşkembe çorbası değil, severim AMA yapılışını görmeyeceğim, kokusunu almayacağım…
Kereviz gibi…
Göreyim, kokusunu alayım senelerce yanıma uğrayamaz!
Evet senelerce, bazen onlarca yıl…
Aklınızda olsun Dolapdere, Kasımpaşa gibi bir yer…
İstanbul’un bir semti…
Hala var mı bilmiyorum, İstanbul’un en iyi işkembe çorbasını orada içersiniz…
Apik miydi neydi?
Hatırlamıyorum!!!
İşkembe salonu değil kardeşim, işkembeden yazan sözde gazeteci…
Sözcü…
Yok ki başka bir gazete alayım, okuyayım…
Yazıyorlar…
Faiz lobisinin istediği olmuşmuş, döviz düşüyormuş…
FETÖ ile akıllarını bozmuşlar, PEZEVENK gibi kendi söylediklerine kendileri inanıyorlar(!)
Ne öğretirler, nasıl eğitilirler bilmem ama…
Köşe sahibi, koca koca kadınlar ve adamlar. Yok Hanımefendi, Beyefendi diyesim gelmiyor…
İstisnalar kaideyi bozmaz, Soner Bey vardı…
Unut gitsin…
Bir Zeynep Hanim, Uğur Bey, Çölaşan bir yerde Sayın Doğru…
Ve tabii Bekir Bey…
Kalemlerinin hakkini veriyorlar!
İşkembeden konuşan, yazan – çizenden tiksindim…
Siyasetçisinden, sokaktaki insana…
Dünya…
Türkiye’den, Tayyipistandan ibaret değildir…
Bana ilk öğretilenler arasında bütünü görürken ayrıntıya dikkat et, perde arkasına bak…
Dengeyi gözet…
Sistemin tümü kadar…
Zincirin en zayıf halkasına dikkat et!