Anandan da mı utanmıyorsun?

Böyle diyor annem, 1948 doğumlu!

Maşallah…
Denize girdi benimle dalga geçiyor…
Benim…
Utanacak halim mi kalmış?

Dün denize ayaklarımı soktuğum ANDA canım çekiliyor sandım. Allah…
Kimseyi benim hallerime düşürmesin. Bak bugün girebildim. Sorun yok!

Saniyem saniyeme uymuyor. Bir an sonra ne olacağım belli değil!

Yolda konuşuyoruz valide ile…
Bir şeyler anlattı…
Beni çok düşündürdü. Kökümüz derindir…
Ana tarafı olsun baba tarafı olsun, derinlere, çok derinlere dal budak sarmıştır köklerimiz. Amca kızlarından biri aradı, Nermin teyze çok severim. Tam bir İstanbul Hanımefendisidir. Tabii varlıklı insanlar, atadan kalma kendileri de taş üstüne taş koymuş. Sorun yok anlayacağınız. Ailevi bir şey…
Sordum, dedi böyle böyle…
1999 depremi…
Rahmetli…
Bir kız arkadaşı, evlenmemişler her nedense…
Bizi ilgilendirmez AMA rahmetlinin vasiyeti etkiledi beni. İster inan ister inanma aynı düşüncedeyim; vasiyet etmiş anne ben ölürsem şu sigortanın parasını (birçok hayat sigortası yaptırmış kendine, içlerinde özel biri) kuruşuna kadar … vereceksin demiş.

„Ben bu kızın kanına girdim!“
Çok uzun senelere dayanan bir birliktelik…
Nermin teyze oğlunun vasiyetini yerine getirmiş.

Biliyor musunuz…
Cicim ayları gelip geçicidir…
Asıl olan sevgidir, en güzeli aşksa, karşılıklı saygı, emekdir…
Ve Allah var yukarıda…
Erkeğe nazaran EMEK demek kadın demektir.

Allah gani gani rahmet eylesin kardeşim…
Doğru olan seninkidir!

Kan…
Çok önemli…
Hayaller, bağlanan umutlar tüketilmemelidir!

Suçluyum…
Bedelini ödüyorum!

„Bizimköy“

Yok…
Yazım hatası değil. Proje ismi. Böyle yazmışlar.

Öylesine yorulmuşum ki deliksiz bir uyku uyumuşum. Haberler…
HER ZAMANKİ GİBİ ÇARŞI – PAZAR…
PAHALILIK…
ZAMLAR, domatesin kilosu mesela 6 Tayyip Lirası.

Kapı açık, horozlar ötmeye başladı.

Çok hoşuma gitti, her şey yanlış, her şey kötü demek olmaz. Bu proje güzel bir örnek buna. Bir işletme 130 engelli vatandaşımıza istihdam sağlamış, ekmek veriyor…
ÖZGÜVEN…
Çok önemli, engelli olabiliriz…
AMA…
Önce insanız!

Gençlerin, anne – babaların işe ihtiyacı var.
NOKTA

Bir „meşgale“
Kendi ekmeğini yine kimseye ihtiyaç duymadan kazanma imkanına!

Dun yazdım, bir hevesle çıktım evden…
Deniz…
Gittik tabii, annem girdi…
Ben…
Ayak bileklerime kadar, bir şeyler oldu bana…
Anladım girsem suya kötü şeyler olacak. Giremedim. Birden bire boşaldım.

Bugün programı değiştirdim…
Yine gidip deneyeceği. İçim gitti…
Deniz önümde…
Ben bırak yüzmeyi, içine girip oturamadım bile.

Türk’ün semalarında

Her şey kontrol altında…
Var…
Mehmetçiğimizin jetleri…
Var radar istasyonları…
Var…
Bu çocukların kartal gibi gözleri, arslan gibidir yürekleri. Her biri zıpkın gibi…
Türk’ün bileği…
Bükül(e)medi namert tarafından, kale içten fetih edildi…
Türk’ün semaları onlarca yıl kontrol altındaydı, emanetti çoluğun – çocuğun, kadınlarımızın canı, iffeti Mehmetçiğe…
Hakimdi…
Türk, Türk’ün denizlerine, topraklarına ve de semalarına!

Ta kiii…
Gün gelip Türkiyeli iktidara gelene kadar(!)

Ne olmuştu, ne değişti…
Neden birdenbire her şey kontrolden çıktı?
NEDEN…
Türk kendi denizlerinde, topraklarında…
O…
Masmavi semalarında kontrolü, hakimiyetini kaybetti?

Bugün…
İstanbul trafiğinde yaklaşık 200 Kilometre yol yaptım. Bir hevesle evden çıktım, denize…
Gezmeye. Aldım ihtiyat anacığımı gezecektik ana – oğul, güzel bir gün yaşatmak istedim anneciğine. Benimde ihtiyacım vardı buna, gerçi…
Her zamanki gibi kalbimin yarısı orada, yarısı burada. Sevdiklerim benden çok uzak…
Sevdiklerim bana çok yakın…
Önder iki arada!

Dedi teyzeni de alalım. Neden olmasın?
Dünden ufak bir pürüz kalmıştı, söz vermiştim gelirim diye. İndik İstanbul’a, oturttum kadınları kafeye, dedim on dakikaya gelirim. On dakika bir saati geçti.

Mahçup oldum ama önemliydi. Oturdum yanlarına, dünden tatlı tecrübe, orta kahve istemiştim aynı yerde (çayı mükemmel) şerbet mi yudumladım kahve mi bilmiyorum…
İstedim az şekerli bir kahve, orta geldi!
😅

Nereye gitmek istersiniz hanımlar?

„Sen nereye götürürsen“
Saat on buçuk suları. İyi ya hadi bakalım kalkın. Bir ara dediler Cüneyt ile buluşalım, sandal ile balığa çıkacaklar. Bu sayede sarı pipimi de göreceğim için sevindim. Uzatmayalım…
Teyzem kaldı oğlunda…
Sarı pipi, bir gün hap diye yiyeceği pipisini. CAN YA, cana can katıyor. Bıraktık teyzemi öğle oldu, karnımız acıktı, adı önemli değil. Nezih bir restoran var sahile sıfır. Götürdüm annemi oraya. Allah ne verdiyse, canımız neyi çektiyse mükellef bir sofra donattılar önümüze.

Çorbasından, tuzlusuna…
Tatlısına…
DİKKAT, buraya DİKKAT
Bir ara bir ses duydum, jet sesi ama tek başına bu kadar ses çıkaramaz, ses duvarını aşması sesi farklı, nu da olamaz yani!
Kaynağını arıyorum bu gürültünün, gözlerim gökyüzünü tarıyor. Bir uçak…
Üç jet eşliğinde!!!

TEKRAR 3 JET EŞLİĞİNDE

Dedim anneme…
Pezevenk Tekno fuarına gidiyor…
Gerçektende yarım saate kalmadı restorana yerleştirdikleri televizyonda kendisi ve kolundaki türbanlı orospu belirdi.

SORUYORUM…
Bir jetin şuradan buraya hareket etmesinin maliyet nedir?

Anasının bilmem nesinden uçak ile mi çıktı?

AMA…
En önemlisi…
O…
Adi, değersiz canı bu kadar mı kıymetli ki üç jetin korumasına ihtiyacı var…
TAYYİPİSTAN SEMALARINDA?

Bu ülkenin semaları bu kadar mı güvensiz, kontrol dışında…
Bu ekonomik kriz döneminde…
Dört uçak ya dört. Bir sivil üç askeri…
Nerede kaldı tasarruf tedbirleri???

Sela

Sabah sabah!

Evler karşı karşıya…
Daracık bir yol arada…
Birinde öksüzler diğerinde yetimler büyüyor.

Arada akrabalıkta var.

Dun anlattım ya gittik yanına, sela okununca dedik (…) vefat etti. Bir başkası Hakkın rahmetine kavuşmuş.

Annemi görmeliydiniz gitmediğine bin pişman oldu. Bize uzun uzun ve çok garip bir şekilde bakmıştı sanki vedalaştı veya bize oyle geldi. Ölüm…
Bir gerçek. Tek gerçek hepimizi eşitleyen…
Kavgalı, küskün olduklarını hatırla…
Burası…
Etme bulma…
Bir varsın bir yoksun dünyası!

Korkuyor

Geldiğime geleceğime pişman oldum desem yeridir…
MECBURDUM GELMEYE mecbur…
Eminim…
İzlemişindir. 35 Euro, ihtiyarlar…
Almanya’da…
200 Lira sadece 200 TL. Tüm ay yemeye içmeye…
GENÇ, genç insanlar!

Odamdayım, sigara…
Açtı kapıyı, teyzen gitti kuran okumaya!!!
???
… çok hasta, mahallenin kadınları toplanacak başına!
Ne oldu, durumu ağırlaştı mı, ölecek mi?
Yok, şifa niyetine. Bende gitsem mi, korkuyorum ya ölürse?
Otur oturduğun yerde anne, sende buradan oku.

Annem çok güçlü bir kadın ama neticede sadece bir insan bir kadın.

Kalp, kanser ve benzeri ağır hastalıklar…
Kanser vaakaları çok artı…
Bana ne diyemiyorum. CAN, gittik bugün birlikte, oturdum yanında. Eşi konuşmuyor artık dedi, ister inan ister inanma okudum gözlerinde, sevindi bizi görünce. Nasılsın … Ağabey diye sordum. Çok zorlandı…
İyiyim diyebildi. Çok üzüldüm, dayanamadım. Çıktım dışarıya, eşi geldi peşimden. Hangi birine üzüleyim? Kadının gözleri kan çanağı!!!

Allah ya acil şifalar versin…
Sert gelebilir sözlerim, ne dediğinin farkındayım veya ne çeksin ne çektirsin.

İnan…
Koşturmaya razıyım…
Böyle şeyler yaşamayayım. Beni çok etkiliyor elimden bir şey gelmeyince. Çaresizlik…
Hiç kaldıramadığım bir durum.

Allah kimseyi çaresiz, muhtaç bırakmadın…
Kapılara baktırmasın. Dedim anneme…
Gel…
Hastaneye yatacağım.

Millet panik içinde

İster inan ister inanma…
Hiç İstanbul izlenimlerimi içine katmıyorum…
Bugün görüştüğüm İş Bank müdüriyesi veya diğer iş dünyasından insanları değerlendirmeme katmıyorum.

Veya…y
Bugün Cuma olmasına rağmen dövizin halini…
Dolayısıyla piyasanın OVP’ye tepkisini!

Köy insanı, senin benim gibi sıradan insanların sıra dışı davranışlarını dile getireceğim. Anlaman için, anlarsan tabii!?

Şu da sana bir örnek olabilir mesela…
Tayyipistana ayak basmam ile eve gelmem arasında 180 Tayyip Lirası harcamak ZORUNDA kaldım.Yok, taksi parası falan değil…
Yeminle!

Millet panik içinde…
Sordum müdüriyeye, hanımefendi yurtdışında İş Bankası hakkında böyle böyle söylentiler var, sizin bu konuda bir fikriniz var mı?

Tatmin edici bir cevap beklemiyordum aslında, maksat söyleyeceği değil vereceği tepkiyi öğrenmekti, vücut dilini, yüzünün alacağı hali okumaktı. Netice’de bir emir kulu, Mafya sayesinde tanışmış (çok şükür iyi gibiymiş) arada böyle kimi sohbetlerimiz olmuştu.

Cevabı şaşırtmadı…
„böyle bir bilgi yok elimde“
Kısa bir aradan sonra ekledi:
„belki uğraşıyorlar ya bu yüzden yurtdışı piyasalarında böyle bir izlenim oluştu“

Yüzü, konuşurken ellerinin sinirli hali…
Bana beklediğm cevabı verdi!

Bu konularda eğitimliyim…
Okurum, okumasını bilirim. Okunmak, analiz edilmek istenilirsem vermem gereken tepkiyi bilirim. Yüz, insan yüzü ansiklopedi misali dilini bilmeli. Bilinçaltı ile oynamasını severim.

Korku, şiddetli bir çekimserlik hakim piyasaya.

Köy insanı…
Vaktinde kış hazırlığı…
Taranası…
Eriştesi, koy kadınının bin bir mahareti…
Bu sene hazırlıklar çok bir farklı…
Kış çetin geçecek diyorlar, tedirginler, korkuyorlar!

Kan-ter içindeyim. Yok bir tekeden farkım

Yeni geldim, soluklanayım dedim…
Bilirim yüreğin haber beklemesini…
Bu yüzden iki satır sevdiceğim!

Çok şükür, iki benim için çok önemli işin üstesinden geldim. Allah kadın Allah…
İşlerimi rast getirdi. Çok şükür.

Ama…
Gün berbat başladı, özellim rast gitti…
Çevrem ise GÜMBÜRTÜYE(!)

İnan yürek çok üzüldü…
Validenin köyünde bugünlere kadar görülmemiş kanser vakaları. İnanılacak gibi değil…
Bilirsin bu gibi konulardaki düşüncelerimi…
Tesadüf denilen olgu vardır ama bu yoğunlukta OLAMAZ böyle bir şey. Köyün erkekleri dökülüyor. Çok düşündürücü!?

Ondan geçtim, geçilmeyecek şeyden…
Mafya’m…
Sevdiğim, çok değer verdiğim insan…
Kalp krizi geçirdi, üçüncü…
Bunun ne demek olduğunu biliyorsun değil mi?
Yoğun bakımda, kan bağımız olmadığı için gidemiyoruz yanına.

Anlayacağın, sabah yazdığım gibi, sanki içime doğdu şu bir kaç gün ölüp ölüp dirileceğim sanki. Bu kadar yoğunluğa bu çeyrek iyi dayandı değil mi?

Tekeden pis koktum, çok sıcak. Banyoya. Kafam darmadağın kadın, nereye koşturacağımı şaşırdım. En küçük dayımın geldi sabahtan çok sevindim, duymuş geldiğimi altmış yaşında. Utandım!

Yarına denize, validede istiyor gideriz ana – oğul. Oradan uğrarım Mithat dayıma, götürürüm sonrasında anneciğimi Beykoz’da yalı restoranına. Pazar kadın, pazar diğer dayıma. Hani çok hasta olana. Anlayacağın Önder ya iş peşinde veya hasta ziyaretinde.
AMAAA…
Kısmet olursa bu sefer çekeceğim bir güzel kafayı boğaz kenarında.

Önder kaçar
😊
Nereye mi?
Dedik ya teke…
Banyoya, bıcı bıcı yapmaya…
Öpüyorum kirazlarımı, sevdiceğimi…
Kalbimin kraliçesini.

Nasıl bir şükür nasıl hamd etmeliyim bilmiyorum

Anlatsam…
İnanmayacaksınız, kendim inanamıyorum ki…
Bir kabus, bir rüya sanki. Bitmek bilmeyen…
AMA…
Allah, belki ders çıkarayım diye. Eve geldim, valide…
😉
Oğlu gelecek diye, sarma mı isterdin, kızarma söyle ne istersin?
Allah razı olsun kara Mediha’mdan…
Gitmem lazım yine. Bir bilseniz neler ile uğraştığımı. Bir bilsenizzz!

Kuzen aradı…
Ben parallel, ev…
Dede hatırası, evraklar. YAAA…
Sadece bir ‚garip‘ çeyreğim daha nerelere yetişeyim?

Anlaşılan…
Bu on iki gün olacak yine Önder’e cehennem

OVP

Aly.rak dün açıkladı…
İngiliz’in gelmesi, dövizin düşmesine rağmen kapanış çizgisi yine yukarıya doğru gerçekleşti. Bugün Cuma olmasına rağmen göreceğiz piyasa değerlendirme ve tepkisini.

Not
Birleşmiş Milletlerin özü siyasi bir örgütlenme değil mi?

Kahpedoğan, Kasımpaşa ayısı…
Sizce…
Hiç mi Trump veya yetkililerle görüşmeye, yalvarmaya çalışmayacak mı?

Her şey şov her şey göstermelik…
Maksat dostlar alışverişte görsün!