Dedim ya konu çok ciddi, demokrasi…
Dini inançlar hokkabazların, hacıların, hocaların, din bezirgânlarının, sahtekârların eline bırakılamayacak kadar ciddi bir konu!
Kuduruyor köpek…
Korumaları ve Amerika…
İslam ve terör, hafta sonu Almanya’da İslami teröre karşı düzenlenecek mitingine DITIP neden katılmıyor?
Ölmek…
Yok olmak mı demektir?
Yoksa…
Öldükten sonra tanımadığımız, bilmediğimiz bir ortamda varlığın devam etmesi midir?
Sahi varlık demişken, varlık dediğin yokluğun yanında ne ki?
Gerçekten Réne Descartes’in ifadesi olan;
“Düşünüyorum, öyleyse varım”
Demek ile varlık açıklanabilir mi? Evrende…
Belki de kendi kendini sorgulayan “tek” canlı, insan…
Yazdığım bunca yazılarda, yıllardır işlediklerimde üç konu öne çıkmakta…
Kadın…
Din…
Ve toplumsal yaşam…
Nasrettin Hoca misali eşeğe tersten binerek ölümden yaşama yukarıdaki soruyu yanıtlamaya çalışacağım. Belki yetiştirilmem, belki çocukluluğumla ilgili açıkçası bilmiyorum…
Ama “benim” Tanrım, hoşgörünün, temizliğin, saflığın, betin ve bereketin, iyiliğin ve güzelliğin tanrısı(!) Koruyucu ve kollayıcı…
Yasakçı değil bağışlayıcı…
Ana gibi kucaklayıcı, sarıp – sarmalayan, her daim yanımda olan, yapsam bile en büyük aptallığı…
En olmadık şeyi en büyük yaramazlığı daima beni ben olduğum için seven, yanımda olan…
Yine bir baba gibi, kıyamasa bile, sevgisinde ve şefkatinde sonsuz, gerekli cezayı veren ki akıllanayım, gereken dersi çıkarayım diye, evet “benim” tanrım bu(!)
Ondan geldiğime inanıp yine ona gideceğini umut eden ben…
İnsan…
Dedim ya belki çocukluğumla ilgili benim bugün böyle olmam, Tommiks -Teksas, Zagor, Siwing…
Pollyanna…
Oz büyücüsü gibi kitaplar ile büyüyüp büyük bir hayal gücüne sahip olan ben ve yine hayallerini yaşamaya, gerçekleştirmeye çalışan ben, çoğu zaman saf ve salak, olağanüstü salak olan ben…
Hayat denilen çirkef kuyusuna batıp – çıkan…
Pisliği, adiliği, riyayı, şiddeti, korkuyu, varı ve yoğu, acıyı…
Acının doruk noktaları, zirvesini sayesinde gören, insanlarda bulduğunu, gördüğünü insanlara değil insana mâl eden ben…
Bilimsel olarak araştırılmış, kanıtlanmış ve belgelenmiş bir gerçektir…
İnsan…
Ya dara düştüğünde veya ölüm yaklaştığında tanrıyı arar…
Halbuki tanrının nefesi, güzelliği her an her yerde olmakla birlikte, esas mesele Allah’ı hayatinin her döneminde, her anında anmandır!
Unutma…
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır…
Boşu boşuna mı sorar atalar:
“Dil mi güzel, dilber mi?”
Mevla’mın yüceliğinden şüphen mi var ki ararsın kendine tellal?
Ah, seni gidi sahtekâr!
Evet koyarsın aracıyı kendin ile seni yaradan arasına, lazım sana hem tellal hem tercüman Allah seni her halinle, her dilde anlar.
Allah var mı yok mu dostlar?
Tövbeler tövbesi ama sizlere bazı şeyleri izah edebilmem için bu soruyu sormam lazım…
Bana göre var…
Kimin hayatı daha temiz?
Yüreği iman dolu, Allah “korkusu” ve sevgisiyle dolu olanın mi yoksa ateistin mi?
İlle korkmak mı lazım suçtan, günahtan uzak durmak için, yoksa iyi ve kötünün, doğru ve yanlışın bilincinde olmak, farkında olmak yeterli mi insan olana?
Ne dersiniz, sizce hangisi?
Mezara girmek kardeş, gömülebilmek…
Acısız, akşam yatağına yatıp sabah uyanmadan Hakkin rahmetine kavuşmak…
Aylarca, yıllarca acı içeresinde kıvranıp bu diyardan başka bir diyara göçmek…
Bence…
Hepsi nasip meselesi!
Ben mesela…
Taksit ile ölüyorum, taksit – taksit, her gün biraz daha…
Belki inanmayacaksınız ama yeminle, Hz. Azrail ile kankayız, kanka(!)
O kadar çok karşılaştım ki onunla AMA Allah…
Evet, Allah…
Neden nefes alıyorum hala?
Nörolojik akımlar mı his ettiklerimiz, algıladığımızı sandıklarımız?
Ahenk, hani uyum insan ve Allah, insan ve tabiat, insan ve çevresi…
Bak gecenin bir yarısı, yıldızlı bir gecede gökyüzüne, bak ve gör…
Evreni…
Biliyor musun ki gökyüzünde dünyadaki tüm kum tanelerinden fazla yıldız olduğunu…
İnsan ve teknolojisi, bugün itibarıyla bilim insanları gökyüzünde modern teleskoplar ile görülebilen yıldız sayısının 70 trilyar, yani bir yedi…
Ve 22 tane sıfır ardından, 70 trilyar yıldız olduğunu varsayıyor. Bunlar görebildiklerimiz (…)
Ya göremediklerimiz, bilmediklerimiz?
İnanmak…
İnanarak güvenmek, güven duygusu…
Kendini güvende his etmek, salt insancıl bir duygu manzumesi mi?
Sevmek…
Hani hep derim ya en azından severek yap, yapabiliyorsan…
İnancın, güvenin, sevgin yetiyorsa, yoğunsa aşk ile yap yapacağını, seveceğini…
Aşk ile, kayıtsız – şartsız, karşılık beklemeksizin büyük bir istek ve arzu ile, aşk ile, aşk(!)
Ve insan ve inandıkları ve sevgisi, aşkı uğruna katlandıkları, kendine ve başkalarına ettikleri!
Ne çok zülüm ne çok işkence ne ölümler yaşandı, insan eliyle insanların inandıkları uğruna…
Doğru veya yanlış, hâkli veya hâksiz ne çok insan, insan elinden öldü, can verdi, işkencelere maruz kaldı ne çok ve ne uğruna?
Batıl inançlar mesela!
Ve yine inançları yüzünden, güvendikleri için, yaptıklarını büyük bir tutku, büyük bir aşk ile yaptıkları için insan eliyle nice güzellikler, nice faydalı ve yararlı güzellikler geldi dünyaya?!
Hani bıçak, bıçak var ya…
Hani doktorun, hani kasabın ve bir katilin elinde!
Ve insan ve inançları, bazen, nadiren de olsa ikinci bir şansı hak etmiyor mu?
Benim gibi insanlar, ölüm ile defalarca burun buruna gelenler hayata farklı bakarlar, hayata farklı yaklaşırlar. Örnek mi istiyorsun insana dair?
Hani dinci ki Hristiyan’ı, Müslümanı, Yahudi’si fark etmez Charles Darwin bir papaz…
Yaradılış efsanesi…
Ve hayatin muhtemel gerçekleri…
Bilim ve Allah, iki olgu, iki gerçek birbirini inkâr edemeyecekler…
Nasıl ki insan madden, fizikken karşında, insan ve ruhu insani insan edendir arkadaş, iki birbirinden soyutlanamaz gerçek!
Kök, hani var ya kökler, derine dalar ta toprak ananın bağrına ve bir anne gibi yine bağrından, topraktan fışkırır ya hayat, özü ile birlikte…
Umuttur…
İnanmak, bir insancıl ihtiyaç!
İnanmak…
Kendine, sevdiklerine ve o görünmeyen varlığa…
Sana umutlar veren, seni sen ederek güçlendirendir…
Allah ile aldatmak…
Rahmetli Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün kitabi, tavsiye ederim okumadıysanız…
Allah ile insan aldatilmaz!!!
Hele çocuk, hele çocuklarımızı ASLA Allah ile aldatmamalıyız…
Yaratanı…
Hak kitaplarında yazılanları, öğütleri çocuklarımıza doğru anlatmalıyız…
ÖGRENMELI ama doğrusunu ve öğretmeliyiz, doğruya, doğru olana yalan katmamalıyız…
Yalan gibi uydurma, aslı astarı olmayanda ilave edilmemeli…
Ve doğruyu öğretmek kadar önemli…
Çocuklarımızın anlamasını sağlamalıyız, anlayan, bilen, bildiklerinden emin olanı…
Kolay kolay aldatamasın. Recep Tayyip gibi adi din bezirgânlarının hiçbir şansı kalmaz kardeş…
İster inanarak aldanan AKP’li ol ister dini bütün bir insan…
Samimi dindar…
Dürtü kardeşim dürtü, insan ve dürtüleri, insani faaliyete geçirenler…
Sırasıyla…
Hayatta kalma azmi…
Aşk ki karşı cinse, hemcinsine veya ilkeye, inandıklarına, ideale…
Kin, nefret ki aşk kadar güçlü olmasa bile hemen ardından gelen dürtüdür…
Ve o lanet olası maddiyat…
Başka bir ifade şekliyle…
Ya canın ya kalbin veya cüzdanın kardeşim, cüzdanın, günümüzün en büyük dürtüsü…
Karşı cinsi, inandıklarını – savunduklarını, kinini veya sevgini bile sollayan para.
Ve insan hem kul hem birey…
Birey olama özelliğinden dolayı, nasıl ki iki insan birbirine benzemiyorsa, duyguları, hisleri…
Görüşleri ve düşünceleri de birbirine benzemiyor, algıları ve inandıkları…
Her birimiz ki istikamet ayni olsa bile farklı yollardan ve acı – tatlı deneyimler sonrası…
Hedefe ulaşmaya çalışsak bile, yok kardeşim yok…
Her şey farklı(!)
Bu yüzden her koyun kendi bacağından asılır derler, bu yüzden günahta sevapta bireyseldir, bireysel!
İbadet…
Allah’ına, yaratanına gizliden gizliye, içten içe…
İbadet göze sokula sokula yapılmaz, gizlilik esas…
Yüce dinimizde zorlama olmaz…
Gönül rızasıyla, yüreğinin her kıvrımında Allah’a aşk ile…
Dinimizin en güzel yanlarından biri, zorla güzellik olmaz, rıza ile, gönül rızasıyla..
Yolumuz inşallah Allah’a!
Hiç unutmam…
Kaza sonrasıydı, yürümeyi tekrar öğrenmiş, iyi kötü ayaklarımın üzerinde durabiliyordum…
Tekerlekli sandalyeye bağlı olmadan, kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan, muhtaç olmadan kendi ayaklarım üzerinde durabiliyordum. Aylar sonra…
İlk defa…
Kimseye sormadan, izin almadan, söylemeden hastane kapısından sokağa çıktım, önümde birkaç merdiven basamağı, dengemi zor sağlayarak basamaklardan indim. Bir güneş…
Gökyüzü masmavi, kuşalar…
Niyetim bir sigara içmekti, aylar sonra, komandan kalktıktan sonra…
O an, o kuşları gördüğüm anı hiç unutmam. Yaşamak…
Her şeye rağmen nefes alabilmek, tanrının lütfunu, güzelliği görmek, yüreğinde his etmek, edebilmek çok güzel, tabii hemen eşim ve evladım aklıma geldi, bilincim artık yerine gelemeye başlamıştı, bir suçluluk duygusu içimi yaktı…
Cayır cayır yanarken nefes alabiliyor, Allah’ın güzelliklerini içime sindirebiliyordum ya…
Bir göz ağlarken diğer gözün gülmesi!
Hak dinleri…
Sırasıyla Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık…
Ya Nirvana?
Üç Hak dini ve coğrafyası…
Ya Asya?
Hindular ve Budistler…
Türk’ün ve birçok halkların temelinde, kökünde yatan Şamanizm’i ne etmeli?
Zor kardeşim zor, insan ve inançları…
Yoksa kişinin kendine, çevresine, topluma inançlarından dolayı zararı, uygulamıyorsa bir baskı…
Hani mahalle baskısı dedikleri, mahalle karisi edasıyla, bir o.ospu kari gibi seni, kendi ama doğru ama yanlış görüşleri doğrultusunda yaşamaya zorlamıyorsa bırak kim neye isterse ona inansın!
Geçmişini bileceksin, geçmişini bilmemekten dolayı tarih tekerrürden ibarettir…
Haliyle geleceğin hakkında düşüncelerin de olmalı, hayallerin, varmak istediğin bir nokta…
Ama…
Şimdiki zamanı yaşa!
Kimse sözlerimi oraya buraya çekmesin, anla…
Anlıyor musun yazdıklarımı, söylemeye çalıştıklarımı anla…
Allah’a inan inanma…
Sen Allah’a inanıyormuş gibi yaşa, onun kurallarına uy, tevazu göster, dürüst ol…
Billur, pırıl pırıl bir ahlakin olsun, karakter sahibi ol…
Tövbeler tövbesi, varsın Allah olsun olmasın sen iyi bir insansın ya…
Çevren senin iyiliğinden yararlanıyor ya Allah varsa MUTLAKA mükâfatını alacaksın…
Yoksa bile…
Senin iyiliğinden, dürüstlüğünden, karakter sahibi kişiliğinden kendin, sevdiklerin, çevren faydalanacak. Kisacasi bugünün deyimi ile bir Win – Win, yani kazan kazan durumu!
Arsızlıktan, yüzsüzlükten, hırsızlıktan, namussuzluktan uzak bir yaşam…
Daha ne istiyorsun be kardeşim, daha ne olsun?
İnsan ve onuru, haysiyeti kardeşim haysiyeti…
Bak p.zevenklere, para için, güç için iki imam…
İmam bayıldı oynuyor, Karagöz – Hacivat, kim kimi düdüklerse…
Dinim – imanım para olduktan sonra…
Böyle yaşayacağıma, onursuz – gurursuz yok olayım daha iyi.
İhtiraslar…
İnsanoğlunun başına bela olurlar…
Yetinememek…
Tevazu, alçak gönüllülük, hep ama hep daha fazla, daha da çok…
Budizm, ilahi bir gücün varlığını bilmez, insanda arar, insan ve çevresi…
Harmoni dedikleri bir çeki, güven, uyum cambazım uyum, ruh halin ve sen ve çevren…
Ahenk içinde, yetinebilme…
Ve sen, ben, bizler ederiz cambazlık, biliriz doğru olanı aslında, bize iyi geleni ama o dürtü…
İçimizdeki şeytan hep daha çok ister, cambazlıktan vaz geçip kendimize gelsek…
Bir gelebilsek…
Sen güzel kardeşim gerçekten inanıyor musun ki seni cennete 72 hurinin beklediğini?
Ya git işine…
Hadi ben özürlüyüm gençliğimde beş – altı tanesini bir arada idare edebiliyorken şimdilerde bırak ikiyi, bireyle bile zor başa çıkıyorum. Gerçi…
Çok başıma geldi…
Bırak beşi bir yerdeyi, ikisi bir arada yandı bir taraflarım diye çok bağırmışımdır…
Dedim ya ben engeli, ben özürlü, sen belki sağlıklı AMA görüyorsun değil mi?
Kandırmacayı…
İnsanoğlu açgözlü!
Derler ki cennete ihtiraslara yer yok, bambaşka bir “hayat” bekler bizi…
O halde dünyeviyi neden öte diyara yansıtırız ki?
Gelelim “konunun” bilimsel “değerlendirmesine”…
Çok ilginçtir, çok kafa yoran olmuştur bu konuya, öyle ki bilim insanları, bu mevzunun kapasiteleri bile, bir görüş birliğine varamamaktadır. Ben…
Sadece bir insan…
Allah’ın yarattığı bir canlı ve evet bence hem düşündüğüne inanan bir yandan birey olduğundan emin olan, öte yandan kul olduğunu his eden bir insan, benim görüşüme göre ki…
Yazının başında da belirttim, benim Tanrım, öyle olduğuna yürekten inandığım Allah ki Kur’an-ı Kerimde de yer alır…
Bağışlayıcıdır…
İyidir, güzeldir, hoşgörülüdür…
Uludur, ulu, yüce…
İnanan herkesi ilgilendiren bir konu:
Ebedi ceza, sonsuza kadar cehennem, kabir azabı var mı yok mu?
Bak güzel kardeşim, yeter lügat parçaladığım…
Konunun özü, kökü kardeşim kökü bana göre söyle…
Üç Hak dininde de ürkütücü, korkutucu anlatımlar vardır…
Kötü insan ve yaptığı kötülüklerin hesabını vereceğini, nasıl vereceğini anlatan kısımlar olduğu gibi…
“İyiler” için yine Allah’ın şefkati, bağışlayıcılığı anlatılır, cennet vaat edilir…
Sen…
Cenneti hak etmek, mükâfatlandırılmak için veya cezadan, cehennemden korktuğun için yaptıklarını yapıyorsan (…)
Sen…
Ne KITABI ne Tanrıyı anladın!
Sen ne yaşıyorsun ne yaşadın ne öldün…
Amaç ve araç…
Amaç hedefe ulaşmak, bu uğurda gittiğin, tutturduğun yol ise araçsa…
Ve sen bu yolu korktuğun veya mükâfat beklediğin için gidiyorsan ne sen ne seninle birlikte yola çıkan bu yolda, bu uğurda mutluluğa, huzura ve belki hedefe ulaşabilir…
Çünkü…
Yüreğin iman doluysa, ondan gelip yine ona döneceğimize inanıyorsan, yürekten, taa içinden…
Bu sevgi, bu inanç, bu güven seni zaten birtakım şeyler yapmaktan alıkoyacaktır…
Ve yine bu iman sana doğru yolu gösterecektir…
Dolayısıyla hem senin hem seninle birlikte olanların hayat kalitesi artacaktır…
Aksi, tedirginlik ve çelişki…
Hep derim dürüstlük…
Samimiyet…
Allah kulunun yüreğine…
Allah kulunun düşüncelerine, niyetine bakan ve görendir!
Sen…
Hiç azını paylaştın mi?
Ve yine sen o azı paylaşırken ve paylaştıktan sonra O mutluluğu yaşadın mi?
Çocuk sevindirip, O parlayan gözlerin ta içine baktın mi?
His ettiklerin…
Seni Yaratanın güzelliği!
Ve Allah…
Kuluna ruh güzelliği, mutluluk – huzur gibi duygusal doyumları bahşettiği gibi…
Bedenin, tenin, sıcaklığın ve farklı bir doyumun hazını da hediye etti…
Sevişmek, en güzeli aşk ile…
İki insanın cinsel yönden birleşmesi, birbirine geçmesi, iki ruhun, iki bedenin bir olması…
Ah o ne güzel bir duygu, o ne muhteşem bir haz, tadına doyum olmaz!
Güncel olduğu için bu bağlamda araya bir bilgiyi sokuşturmak istiyorum…
Almanya…
Kamuoyunu meşgul eden konulardan biri…
Eşcinsellerin resmen evlenebilmesi…
Aseksüel, heteroseksüel ve eşcinsel…
Cinsel isteğin olmaması, karşı cinslerin birlikteliği ve ayni cinsten olan insanların cinsel yönden birbirine yaklaşması (!)
Cinsellik ve Allah…
Ve genlerin devamlılığı, üremesi, çoğunluk değil tabiatta da çoğulculuk…
Dini inançların cinselliğe yaklaşımı…
Kızlık, bekaret, temiz olmak, salt ruhen değil bedenen de…
Abdest…
Kum ile artık ne kadar temizlenirse(!)
Yorumu sizlere bırakarak…
İster Allah’ın isteği böyle de ister tabiat kanunu, öngörü, öteden günümüze gelme…
İki farklı cinsin birleşmesi, meyvesi bebe…
Ve O yavru kadını anne, erkeği baba bilerek büyür, böyle yetişir, içinde, beyninin kıvrımlarında, ruhunun derinliklerinde yerleşir, ahlak denilen kavram gelişir…
Ve bu birlikteliği, yani kadın ile erkeğin yuva kurarak çocuk sahibi olmasını içselleştirir, olağan yani normal karşılar!
Ya kadın – kadın, erkek – erkek ortamında yetişen çocuk?
Bakalım Alman parlamentosu ne karar alacak?
Stephan Hawking…
Çağımızın en büyük fizikçilerinden, hiç kitaplarını okudunuz, söyleşilerine, sohbetlerine şahit oldunuz mu? Bilim insani…
Evreni ve varoluşunu bilimsel yönden irdeleyen, “açıklayan” …
Ve ona göre Allah yok, fizikken mümkün değil…
Buna rağmen kendisi bile bir yerlerde açık kapı bırakıyor…
İki basit soru yöneltmek istiyorum sizlere:
Birincisi, kızlık zarı (bekaret zarı) neden var? Ve…
Bu zarın hayvanlarda da olduğunu biliyor muydunuz?
İkincisi, maddem Mevla’m bu güzelliği, bu duygu manzumesini yaratmış neden dinen yasaklanıyor veya engellenmeye, bir halle yola koyulmaya çalışılıyor?
Amaç ve araç…
İyi bir insan olmak amaç, din ise bu uğurda bize kılavuz olan, bize yol gösteren bir “araç” …
Aman dikkat, amacı ve aracı birbirine harmanlayarak şahsi menfaat peşinde olanlara dikkat…
Bkz. Recep Tayyip Kahpedoğan’a(!)
Neyse, geçelim. Bilim…
Affedersiniz açık açık yazmak zorundayım…
Devam edecek…