Kendim yaşadım bu hayatı…
Beş parasız kaldım Nice (Nizza) sokaklarında, sahilde yattım, yok kumsal değil…
Sakallımla…
Bir Nice’alı şarabını paylaştı benimle…
Yeminle…
Bugün olsa yapmam, Allah af etsin, iğrenirim ama zorda kalınca…
Uyudum…
Çakıl taşları üzerinde…
Nice sahillerinde kumu arada bul bulabilirsen!
Apartman girişlerinde, havaalanında…
GÖRDÜM…
Kendi gözlerimle görmüşümdür dünyanın dört bir tarafında tünelleri, köprü altlarını mekân edinenleri. Mis gibi yemek kokuları…
Karnım zil çalıyor, canım çekiyor. Şişecek bir taraflarım çocuk gibi…
Cebimdeki para o kadar kısıtlı ki!
Dünyaca tanınmış yardım kuruluşlarından biri…
Tahmin ediyor…
Takribi…
Amerikalıların yüzde biri sokaklarda yaşamak zorunda…
Bir ara takmışlardı ya evangelistlere, yani Protestanlara…
Sayın Dündar’a bile eMail yollamıştım, tepemi attırdı…
Hani bir papaz vardı ya, kuyruklarını salaya salaya yolladılar Amerika’ya…
Hah, iste o evangelistler senede 200 milyar dolar toplayarak yârdim etmeye çalışıyorlar vatandaşlarına, muhtaca…
Charity…
Adı altında!
Ne faaliyet ne faaliyet…
Ah bir bilseniz.
Aslında…
Kimseye karışmayan, bulaşmayan bir mizaca sahibiz ailece…
Dokunman bana, bize…
Kendi halimizde, çoluk – çocuk…
İşimiz – gücümüz…
Yetiyor da artıyor bile, hayvanlar mesela…
Kimseyle uğraşmak için ne vakitte, gerekte, fırsatta kalıyor…
Kin, nefret ile isimiz olmaz bizim…
Sevgi, saygı ve güven ilkelerimiz.
Yeminle…
Hatırlı okuyucularım şahidim…
Anlatmaya çalıştığım hep buydu, tabii…
Bir kadın yüreği, bir kadın duygusallığına sahip olamam…
SÖYLE…
Söyle bana…
Bu dünyada cüzdanın büyüklüğü mü önemli…
Yoksa yüreğin mi?
Okuyun bu Hanımefendiyi…
Okuyun…
Ve başınızı iki elinizin arasına alarak….
Düşünün…
Utanabiliyorsanız, unutmadıysanız…
Utanın!
Ne yaptılar bizimle ne hallere geldik…
Devşirildik!
Sayın Dündar yayınladı bugün:
Umuda yelken açmak!..
Değerli okurlarım,
Bugün size, hepimizin altına imzamızı atacağımız muhteşem bir okur mektubunu, hiç yorum yapmadan sunuyorum:
“Sevgili Uğur Dündar,
Çocukluğumdan bir anı geldi bugün aklıma…
Sekiz yaşında var ya da yokum. Ailemizin ekonomik durumunun iyi olduğu yıllar… Güneydoğu’ya kayağa gitmek için şubat ayında İstanbul’dan arabayla yola çıkmışız. Güzergahı yarıladığımız bir sırada, babam yol sormak için bir dükkâna giriyor. O sırada paçavralar içinde, kucağında bebek olan bir dilenci arabaya yaklaşıyor. Dün gibi hatırlıyorum. Çocuklarını besleyebilmek için biraz para ya da yemek dileniyor annemden. Arabada iki ön koltuğun arasında annemin yol için hazırladığı sandviçler, haşlanmış yumurtalar, paketli bisküviler ve çikolataların bulunduğu bir torba duruyor. (Her yola çıktığımızda annem böyle bir yolluk torbası hazırlar.) Torba her zamanki gibi yine ağzına kadar dolu… Ve kadın yardım istediği anda annem, o torbayı olduğu gibi alıp, dilenci kadına veriyor. Kadının anneme, ardı arkası kesilmeyen teşekkürlerini dinlerken babam arabaya dönüyor ve yeniden yola çıkıyoruz. Ben, neler olduğunu anlamamış halde anneme soruyorum. “Anne, neden tüm yolluğumuzu o kadına verdin.”
‘Çünkü çocukları açtı, kuzum!..‘
‘Ama şimdi bizim hiçbir yiyeceğimiz yok yol için.‘
‘Sorun değil, Biz her zaman markete girip yeniden bir torba dolusu yiyecek alabiliriz… Ama onlar alamadıkları için dileniyor…‘
Bu anı adeta aklıma kazınıyor!..
★★★
Annem her zaman şefkatli ve iyiliksever olmuştur, her ihtiyacı olana eli açıktır. Son on yılda çok sıkıntı çektiğimizden, artık bu kadar eli açık davranamasa da hâlâ kalbinin aynı verici ve iyiliksever duygularla dolu olduğunu biliyorum. Yine de imkanı yettiği kadar yardım ediyor muhtaç olanlara. Ben de onun bu yardımseverliğini örnek alarak yetiştim.
★★★
Türk toplumu, Türk Milleti vericidir. Yurtdışına onlarca sefer çıkmama ve medeniyet seviyesi bizden yüksek olan birçok ülkeye gitmeme rağmen, bizdeki gibi ‘üç beş kuruşun lafı mı olur?‘ diyen başka bir millet görmedim. Dikmesi için götürdüğüm pantolondan ‘Bundan para alınır mı, ablam?‘ diye para kabul etmeyen terzidir, sınavlardan mutlu sonuçlarla çıkıp geldiğimiz için ödül amaçlı elimize mozaik kek tutuşturan mahallemin börekçi teyzeleridir, hayvan sevgisinden, kediler köpekler soğukta aç kalmasın, üşümesin diye sahipsiz her kediyi, köpeği sahiplenen Beşiktaş Çarşı’sındaki esnaflardır, her gün mahallede dolanan evsize sabahları poğaça veren mahallenin dönercisidir, benim kalbimde yatan Türk Milleti… Zorluklar olmasa aslında, bu ülkenin kalbi hep vericidir, iyilikseverdir. Ve yine hiçbir ülkede görülemeyen bir aile bağıyla bağlıdır insanı; herkes bir teyzedir, amcadır, abidir ve abladır bizim için. 80 milyonluk bir ailedir…
★★★
Ama ne var ki bu yardımsever ruhu da malum uykuya yatmış durumda şimdi. Tabii, kimin verecek nesi var ki verebilsin?.. İnsanlar, çeşitli korkularla birbirlerinden uzaklaşmış, ırk, dil, din ayrımına düşmüş ve artık kendi de güç durumda olduğu için, daha zordakileri düşünemez hale gelmiştir. Şu an içinden geçtiğimiz ekonomik sıkıntılarla dolu süreçte gördüğüm en acı nokta da budur. Ülkenin sadece ekonomisi değil, insanlarımızın ruhu da zorluğa sokulmuş ve milletimizin iyiliksever, sevgi dolu yönü uykuya yatmıştır!..
★★★
Bu noktada, benim içim, ekonomideki hasardan çok, Türk Milleti’nin ruhuna verilmiş olan hasara yanıyor.
Zamanında annemin anneannesi, dedesi, sahip oldukları tek değerli mal varlıklarını, yani alyanslarını çıkarıp, devlete bağışlamışlardı. O zamanlarda, devlete, millete olan sevgimiz ve vericiliğimiz için bir nedenimiz vardı elbet. Ve bu sevginin hâlâ hepimizin içinde yattığını biliyorum.
★★★
Size sitem etmek için yazmadım bunları, bu mektubun tek amacı teşekkürdür. Ülkeden hep kötü haberler aldığımız ve içimize kapandığımız bu dönemde, bize yine de hem güzel haberlerden bahsedebildiğiniz, hem içimizdeki iyiliksever ruhu canlandırmak adına Haluk Levent ve arkadaşlarının AHBAP’ı ile tanıştırmanız, bugün ilk kez değerli Yılmaz Özdil’in makalesinden öğrendiğim -ve bunun için kendimden utandığım- Çanakkale Şehitleri Anıtı ve Dumlupınar için başlattığınız seferberlikleriniz, ihtiyacı olanların yardımına koşmanız ve yardımseverlikle yazdığınız makalelerde hep insanların sorunları ve zorlukları konusunda Türk halkını aydınlatma çabalarınız için teşekkür ederim.
★★★
Bazen uyanmak için ihtiyacımız olan şey, şefkatli bir elin dokunuşudur omzumuza.
O dokunuş olduğunuz ve okuyanlarınızın ruhunu da uyanık tuttuğunuz için minnettarım.
Ülkemizde her ne olursa olsun, lütfen, bu ruhun uykuya yatmasına izin vermeyin.
Dilerim, bir gün zorlukların üstesinden geldiğimizde, iyiliksever insanımız, zorluklarla bileğine takılmış zincirinden kurtulur, birlik ve bütünlük emeliyle uykusundan uyanır ruhu. O zaman yeniden bir olmayı hatırlarız umarım.
Saygılarımla,
Şira”
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/ugur-dundar/umuda-yelken-acmak-2700329/