Almanya’nın ikici büyük bankası

Commerzbank…
Oluyor birkaç hafta, bir analiz yayınladı önümüzdeki üç ay döneminde bir Euro…
Altı Tayyip Lirası(!) diye.

En azından ben okumadım, belki yazdılar, dile getirdiler ben görmedim…
Köşe sahibi yazar, çizerler…
Diyelim ki bu zibidiler seçimleri kaybettiler, barışçıl olarak geldikleri gibi gittiler…
Ya on altı senenin yıkıntıları…
Enkazı ne olacak?
“Bugünden yarına kaldırılır, telafi edilebilir mi?”
Diyecekleri…
Bak beceremiyorlar!

Hele, hele eğitimde yakıp – yıktıkları…
Telafisi…
En az iki nesil hanımlar ve beyler, en az iki nesil uğraştıracak bu milleti…
Ekonomik dengeler, satılan, PEZEVENGIN kadını peşkeş çektiği gibi…
Peçete parası karşılığı yandaş ve yoldaşa peşkeş çekilen millet malından hiç söz etmiyorum…
Özelleştirme…
Hadi diyelim kimisi kamusallaştırıldı, her şeyi kamusallaştıramazsın ki…
Hukuk diye bir şey var…
Bu kayıpların telafisi?
Yok arkadaş bu kadar basit değil tüm bunları ve daha neler neleri düşünmeli!

İyi geceler, tatlı, balı rüyalar!

pıka pıka yapmaya geldim

Geçen hafta gidemedim…
Erken geldim, bir anne…
İki oğluyla, biri üç diğeri beş…
Dünyanın en güzel şeyi…
Bu pezevengin evlenmeye niyeti yok, versin kucağıma torun…
Ah Önder ah, biliyorsun kendi işini kendin yap…
On yaş, birde sağlık olsa acaba bir saniye durur muyum!

Böyle yazın, gerçekçi olun benden canımı isteyin. Elinize, kaleminize, yüreğinize sağlık Sayın Yalçın

Ajanda 2010

-“Erdoğan’ın üniversite diploması yok…”
-“Erdoğan ABD’de Fetullah Gülen ile görüştü…”
Bu tür polemikler seçim kazandırır mı?
Oysa…
Muhalefet bıkıp- usanmadan gerçekleri konuşmalı/ hakikati göstermeli. Örneğin…
Türkiye ekonomik krizde. “Kurtuluş” için AKP, halka acı reçete yutturacak. Bu sebeple seçimi 1.5 yıl önceye aldıkları sır değil…
2001 ekonomik krizinde Türkiye ne yaşadı ise seçimden bir ay sonra benzerini yaşayacak. Peki…
Ülkemiz 17 yıl sonra ekonomik krizle yine- neden karşı karşıya geldi?
Bakınız:
Almanya, 2017’de dünyanın en çok cari/ticari fazlalığı olan ülkesi oldu: 287 milyar dolar!
“Orası Almanya” demeyin; sizleri birkaç yıl önceye götüreyim:
Tarih: 27 Eylül 1998.
16 yıldır iktidarda olan Başbakan H. Kohl’ün partisi Hristiyan Demokratlar (CDU), seçimlerde 1949 yılından beri tarihinin en büyük hezimetine uğradı! İktidara sosyal demokrat lider G. Schröder geldi. Niye?
1980’lerde küresel piyasalara giren neoliberalizm/vahşi kapitalizm 1990’larda dünya ekonomik/finans krizine sebep oldu:
1994’de Meksika, Brezilya, Arjantin, Türkiye; 1997’de Güneydoğu Asya (Malezya, Endonezya, Güney Kore, Filipinler, Hong Kong, Singapur); 1998’de Rusya krizleri dünyayı sarstı.
Almanya gibi birçok ülkede iktidar değişti.
Peki…
Vahşi kapitalizmin acı reçetesi kime içirilecekti; zenginlere mi, halka mı?
BÜYÜK DÖNEMEÇ
Dünya…
1990 yılında büyük dönemece sahne oldu. Dünya solu’nun “kabesi” Sovyetler Birliği çöktü.
İddiaya göre, tarihin sonuna gelinmişti; bu kapitalizmin mutlak hegemonyası demekti. Çözüm ancak kapitalizm içinde aranacaktı artık.
“Ne kapitalizm ne sosyalizm” diyerek neoliberalist ekonomik-siyasi politikaları uygulayan “Üçüncü Yol” tezi, İngiliz İşçi Partisi lideri T. Blair (ve Clinton) tarafından dünya solu’na yutturuldu!
Bu tez; barışın- refahın- toplumsal uzlaşmanın ancak neoliberalist politikalara boyun eğmekle mümkün olduğunu ileri sürdü!
Sonuçta…
Schröder, sosyal adalete saldırıya geçen “yeni muhafazakarlık”politikasına yenik düştü. İşsizlik parasını bir yıla düşürme, işten çıkarmaları kolaylaştırma, çalışanlara zam yapılmama gibi sosyal haklarda büyük kısıtlamalar getiren; ve buna karşılık bir avuç küresel zengin azınlığın vergi oranlarını yüzde 53’ten yüzde 42’ye çeken köklü ekonomik reform paketi açıkladı: Ajanda 2010.
Evet, Alman solcuları acı reçeteyi Alman halkına yutturdu!
Tarih: 18 Eylül 2005.
Schröder seçimi kaybetti. (Bu tarihten sonra seçmeni, Sosyal Demokrat Parti’yle hiç barışmadı; SPD bir daha başbakan çıkaramadı!)
Muhafazakar CDU lideri A. Merkel başbakan oldu.
Gelelim sonuca…
MERKEL’İN EVİ
Muhafazakar Merkel…
Sosyal Demokrat Schröder’in 2003 yılında açıkladığı “Ajanda 2010” programını aynen uyguladı…
Hatırlayınız:
Sosyal demokrat Kemal Derviş’in 2001 yılındaki programını, 2002’de iktidara gelen muhafazakar AKP aynen uyguladı!
Ancak…
Merkel ekonomi programından hiç şaşmazken, Erdoğan üretime yönelik yatırımlar yerine sadece inşaat ekonomisiyle “büyüme masalına” inandı. Keza…
Tasarruf yerine düşüncesizce- hesapsızca har vurup harman savurdu!
Tek örnek vereyim:
Berlin’de “Müzeler Adası” diye bilinen -bizim- Pergamon (Bergama) Müzesi’ne bakan Am Kupfergraben Sokağı’ndaki 6 numaralı apartmanın dördüncü katında yıllardır kim oturuyor: A. Merkel!
Apartmanın önünde sadece iki polis görev yapıyor.
Erdoğan ne yaptı kendine; 1100 odalı saray! Yetmedi Marmaris’te 300 odalı yazlık saray yaptırıyor!
Merkel’in yazlık konutu ise Hohenwalde Köyü’ndeki babadan kalma ev! Almanya Cumhurbaşkanı Horst Köhler ve eşi gibi konuklarını mütevazı köy evinde ağırladı!
Sembolik bu durum, iki lider arasındaki hayata-siyasete-ekonomiye/tasarrufa bakış farkını gösteriyor.
Başbakan Merkel, Alman Sosyal Demokrat Parti’yle koalisyon hükümeti kurarak acı reçete karşısına çıkacak muhalefetin önünü kesti. (Bu nedenle faşist AfD üçüncü parti oldu!)
Aslında… 3 Kasım 2002 seçimi sonucunda AKP-CHP Hükümeti’nin kurulacağı düşünülüyordu. Kemal Derviş, ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı olacaktı. DYP (9.5), MHP (8.3), Genç Parti (7.2) baraj altında kalınca AKP (34.4) ile Meclis’in büyük çoğunluğunu ele geçirip tek başına iktidar oldu. (Kemal Derviş de CHP milletvekilliğinden 2005’te istifa edip New York’a döndü!)
Yani…
Erdoğan’ın bu derece siyaseten güçleneceğini; ve kötü bir ekonomi yönetimi yapacağını onu iktidara taşıyan küresel güçler bile düşünemedi!
Bakın:
Küresel güçler bir ülkenin ekonomik kriz yaşamasını istemez. Örneğin, Yunanistan’ın batması demek, Fransa ve Almanya bankalarının batması demekti; Yunanistan kurtarıldı. Ama acı reçete solcular vasıtasıyla halka içirildi!
Türkiye’nin de ekonomik krizi atlatmasını sağlayacaklar kuşkusuz. Mesele şu: 2018 Temmuz itibariyle acı reçeteyi kime yutturacaklar?
Biliyoruz; AKP bunu halka içerecek.
Peki ya muhalefet?
Konuşulması gereken asıl konu bu değil mi?

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/ajanda-2010-2462801/

Analiz

Katı…
Kaskatı sözde Atatürkçülerin en büyük yanlışı…
Gazi Mustafa Kemal Paşayı…
İlahlaştırmalarıydı, Atatürk’ü…
Halka, insana sevdirmek için, insan olarak sevdirmek için en ufak bir gayret göstermemeleriydi…
Anlamadılar ki Atatürk’ü…
Kendileri anlamadı ki Onu, anlatsınlar, sevdirsinler insanlara kendisini!

Bir yanlış deyip geçme…
Yanlışlıklar katlandıkça gele, gele bugünlere gelindi…
Söyle…
Ama elini vicdanına koyarak cevapla, hangimizin anası, babası, atası yanlış yapmadı?
Hangimiz çocukken onları, yaptıklarını anladı?
İnsanız, insan. Sadece birer insan, insan olarak olgunlaştıkça…
Hayat bize yaşattıkça, gösterdikçe, gördükçe atalarımızın kimi hareketlerini, kararlarını anlar olduk, anlayabildik, anladık, kendimiz yaşadıkça!

Cardinal-Duc de Richelieu (9 Eylül 1585 – 4 Aralık 1642)
Halk arasındaki ismiyle Kardinal Richelieu çağdaş istihbarat örgütlerinin fikir babası sayılır. Kendisini anlatmayacağım ama ilgilenmenizi tavsiye ederim. İlginç bir kişilik, azim ve kararlılığın vücut bulmuş hali. Kardinal Richelieu, Alexandre Dumas’nın Üç Silahşörler adlı romanında kötü adam konumundadır.

Indir, bakma alarm verdigine TEMIZ

İstihbarat çalışmasının özü…
Bir, artı bir, artı bir, artı birdir!

Meşakkatli bir gayrettir, çok zahmetli, tehlikeli…
Tez olurda…
Antitezi olmaz mı? İnsan dedikçe insan ile birlikte…
Çelişkiyi bir nefeste anmak gerekmez mi?

Daha dünden ben size çok önemli bir ipucu verdim…
Gören göz meselesi…
EMINIM çok azınızın dikkatini çekti, gören göze sahip dahi olsan, neye bakman, neye dikkat etmen gerektiğini bilmezsen KÖRSÜN!

Özellikle istihbaratta, özellikle şifre ve deşifre işlerinde!!!

Gözünüzün taaa içine soktum be, ta içine…
Allah aşkı için doğruyu söyle, kendine karşı dürüst ol sen…
Çeyrek kala, çeyrek geçe, buçuk, geçe, kala, sıfırdan dokuza…
Bu kelimelere dikkat ettin mi? Dikkatini çekti mi?
Ve…
Bunu neden böyle yaptığımı anladın mı?
Sebebini?
Yıllara mahsus bir eğitimi iki kelimeye sığdıramam, çok yönlü ve bir o kadar çok boyutlu bir konu…
Şifreleme ve deşifre işlemi…
İnsan olduğundan beri diyemeyiz ama şifreleme insanlık tarihinde eskilere dayanır, çok eskilere. O konuya hiç girmeyeceğim, konuyu çok fazla dağıtırız. AMA şifreleme, de şifreleme sanatı kadar önemli KONUŞTURMA “SANATI”, işkence!!!

Şaşırma…
Birbirine bağlı konular. Yakalanan ve yakalayan açısından önemli…
Bilgi…
Bilgiyi verip vermemek, çok önemli…
Örgütlenme şekli, hiyerarşi ve hiyerarşide konumun, bilgi düzeyin!

Grand Chiffre
Mucidi Antoine Ressignol, bir Fransız. Kardinal Richelieu’nün bir numaralı adamı. DIKKAT…
Bundan sonrasına dikkat…
O güne kadar insanlık harfler üzerinde oynadı…
Alfabe, mesela sende mi Brütüs, Sezar…
a,b,c,d,e,f,g,h…
Böyle başlar alfabe değil mi?
Örneğin Sezar iki dedi (basit olsun diye) elçiye, elçi götürdü verdi emaneti, dedi iki…
Alan kişi biliyordu alfabe c,d,e,f,h,i…. ta ki a ve b’ye gelene kadar…
Yani harfler kaydırması, alfabe A’dan değil C’den başlıyor.

Peki, Antoine Ressignol ne yaptı?
Harflerin şifrelenmesi oldukça zayıf bir yöntemdi, O heceleri şifreledi…
Anne = an-ne
Ali = A-li
Baba = Ba-ba
Bu yöntem iki yüz yıl çözümlenemedi.

Grand Chiffre

İnanır mısınız, koskoca internette BIR TANE ADAM AKILLI TÜRKÇE HECE TABLOSU BULAMADIM…
Hecelere ayırma, online şekli

Çok fena yoruldum, uykum geldi…
Gözlerimi açamıyorum, sonra devam

Aç haberleri gör bak

İster mecbur edilmiş…
İster gönüllü…
İster taşınmış kitleler olsun…
PEZEVENK hala meydanları doldurabiliyor(!)

Öyle veya böyle bu seçimlerin sonucu aslında şimdiden belli…
Kaybetseler bile, gerçekten seçimleri kaybetseler bile…
Sağ olsun Belgrad ormanları, diğer sığınaklar…
Göreceksiniz bak, inşallah yanılıyorumdur…
Bu işi ancak kan temizleyecek!

Dini imanı para olanlar…
Menfaat…
Çıkar, vicdan ve cüzdan arasına sıkışanlar…
Bana biraz müsaade…
Dinlenmem lazım, ANALIZ ile devam…
Çocuğuma nasıl anlatırım meselesi…
Yok evladım, seni leylekler getirmedi(!)

Şifrelemeyi öğretmeden…
Şifrelemeler nasıl çözülür onu öğrenmeli!

Türkçesi yok ki Almancayı ne bilsin!

Dolar 4,56
Euro 5,37
Ben ne desem bilmem ki!?

Bazen…
Yok çoğu zaman boş yere kendi kendimi çok üzüyorum, üzülüyorum…
KORKU…
İçimdeki bitmez, tükenmez bir korku!

Kaybetmek…
Can, can korkusu aklımı başımdan alacak…
Can kaybetmek!
Yine…
Gücüm yok ki, bilmiyorum ki bir saniye sonra ne olacak…
Güvenimi yitirdim, kendime, en çok kendi kendime olan güveni yitirdim…
O kaya yok artık…
Bırak sert dalgaları, tufanı, fırtınayı en ufak bir meltem bile o kayayı tir tir titretiyor!

Bu işte tamam, Allah’ın yardımıyla aldım sertifikayı…
Çocukların işi tamam, bir soru, sadece bir soru…
Mikroorganizmalarla ilgili…
Diğerleri…
Çoğu yabancı, hani Türkçesi yok ki Almancayı ne bilsin hesabi…
Terimler, tanımlar…
Hocayı mahkemeye vermişler, almış sertifikayı / diplomayı doğru düzgün sınav sonucu…
Artık nasıl aldı Allah bilir, belki yerine başkası girdi. BILIYORUM YA BEN BILIYORUM çünkü yaşadım…
Taksi ehliyeti benzeri…
Giriyor bir başkası, taksici ehliyetin var mı?
VAR kardeşim!

Hoca imtihan yapmıyor artık…
Ben olsam bende yapmam, devlet mecbur ediyor, gideceksin, öğreneceksin…
Doğru…
Ama ya gidenin liyakati, bilgisi, yeterliliği?
Adamların daha tipine bak…
Anlarsın, anlatılanlardan, öğretilenlerden bir şeyler anlamaları, kapmaları…
MÜMKÜN DEGIL!

Dolar 4,56
Euro 5,37
Ben ne desem bilmem ki!?

Not: biraz dinleneyim…
Otobandan gittim, reaksiyonlarım çok yavaşladı…
Çok dikkat etmeli, belki artık araba kullanmamalıyım. Belki son zamanlarda yaşadığım yorgunluk, yoğunluk, hastalığın etkisi. Biraz izleyeceğim, değilse direksiyondan bir süreliğine elimi çekeceğim.
Artık Metropol FM’i dinlemeyeceğim…
Sunucular kesin AKP’li…
Bir görseniz O itleri nasıl savunuyorlar. Hani futbolcular…
Cumhurbaşkanım aşağı, cumhurbaşkanım yukarım…
Anlaşılan…
Kimse üzerine alınmasın, cinsellik gözetmeden, söz gelimi…
Henüz yeterince s.kmemis cumhurbaşkanları onların bir taraflarını…
Ben…
Asla s.kilen olmam!

Bana ters ya…
Ters…
Kendime yakıştıramam…
S.kende, s.kilende olmam!

Kırk katır mı, kırk satır mı?

Gitmeden önce iki satır yazayım dedim, çok fena tepem attı…
Neymiş?
Sanayicileri konuşturuyor, ülke yüzde yedi büyümüş…
YEDI YILDIZLI BÜYÜMEYMIŞ(!)

Avrupa’yı, dünyayı ikiye katlamış(???)

Kendime benzettim…
Havalar sıcak olunca, aşırı sıcak…
Hem halsizlik hem ağrılar…
Soğuk oldu mu, aşırı soğuk…
Nefes alabiliyorum, halsizlik yok gibi, ağrılara devam…
Yağmurlu oldu mu…
Halsizlik, ağrılar yok (gibi) ama bu sefer sanki üzerimde tonlarca ağırlık, ezim ezim eziliyorum, her bir kemiği ayrı ayrı, yeni sünnet olmuş çocuk gibi yürüyorum, adımlar ufacık ufacık…
Hava kuru, sıcaklık 16 ile 18 derece arasında olursa…
Yaşıyorum…
Buna yasamak denirse(!)

O misal bunlarınkisi…
Çarsı, pazar ateş pahası, gençler pinekliyor…
İş yok…
G.t kıllı rahat, devlet destekli…
Bizim paramızla, vergilerimizle it – köpek besleniyor, ayakta tutuluyor…
Kan davası var aramızda, KAN…
Kanı kan temizler, bu böyle biline!

Allah belamı versin yalanım varsa, çok istedim kapsamlı bir çalışma olacaktı

İyiyim dedim ya…
Bir saat kadar sonra düz duvarları tırmanasım geldi, düşün…
Evlat geldi, geri yolladım. Hani evrak, hukuk gözüyle okumak. Çocuğu geri yolladım…
Tarifsiz acı ve halsizlik, inan bilmiyorum kaçıncı ağrı kesici, uyuşturucu…
Azıcık açıldım. Yarım saat oldu olmadı…
Pişmanım keşke çocuğu yollamasaydım, herif gecede kalamıyor. Mecburen ikimiz olacağız ki sorayım, sorgulayayım heriflere ADAM gibi cevap versin.

Anlattıklarından keyfi hareket ettiklerini çıkarıyorum…
Keyfiyet başka takdir hakki başka, hukuken de!
NOKTA

Aslında elinize tamamen olmuş bir belge verecektim, niyet buydu…
Ama sağlığım sadece öğret diye emir verdi…
Yarına yokum, IMTIHAN bu yaşta, bu kafa ve ağrılarla(!)

Dil bilgisi, kelimeler ve kelimelerin anlamı…
Dile hakimiyet, mutlak hakimiyet…
Bitmedi tabii, hala sadece bir taslak!

Tesadüf…
Herhangi bir mantık yok, algoritma yok, matematik yok, yok, yok, yok…
Ve mantığa ters, alışılageldik uygulamalara tamamen ters. Anlatacağım, öğreteceğim!

Bakin Sayın Prof. Dr. Tuncer Gülensoy ne diyor ne anlatıyor:

“Türk Dili Tarihine Kısa Bir Bakış

Türkoloji, “Türklük bilimi” demektir. Bu bilim dalı içine “Türk dili, edebiyatı, folkloru (halk bilimi): Karagözü, orta oyunu, halk oyunları notasyonu, halk edebiyatı, etnografyası, tarihi, sanat tarihi, güzel sanatları: resmi, minyatürü, nakışı, musikisi” girer. Bu tür çalışmaları yapan bilim adamları ve araştırmacılara “Türkolog” adı verilir.
Türkolojiyi destekleyen en yakın bilim dalları “Altayistik” ve “Mongolistik”tir.
Altayistik, Ural Altay Dil Ailesi içinde “Altay kolu”na bağlı dillerden TürkçeMoğolcaMançu/TungusçaKoreceJaponcayı karşılaştırmalı olarak araştırıp inceleyen bilim dalıdır. Böyle çalışma yapan Türkolog ya da Mongoliste, aynı zamanda, “Altayist” adı verilir.1
Altayistlikle ilgili çalışmalar Türkiye’de çok azdır.2 1976 yılında Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından yayınlanan “Türk Dünyası El Kitabı”nda, Prof. Dr. Ahmet Temir tarafından yazılan “UralAltay ve Altay Dilleri” ana başlıklı ve “UralAltay Dilleri Teorisi” başlıklı yazı ile Talât Tekin’in “Altay Dilleri Teorisi” başlıklı yazı, bu konuda kaleme alınmış ilk bilimsel yazılardır.
Avrupa, Rusya ve ABD’de Pentti Aalto, Denis Sinor, S. M. Shirokogoroff, B. Collinder, M. Râsânen, G. J. Ramstedt, J. Nemeth, Z. Gombocz, Wl. Kotvicz, B. Ya. Vladimirtsov, N. Poppe,3 J. C. Street, N. A. Baskakov, V. M. İlliçSvitiç, G. D. Sanjeyev, B. A. Serebnennikov, M. A. Şçerbak, L. Ligeti, J. Benzing, Sir Gerard Clauson, Gerhard Doerfer gibi bilim adamları tarafından yazılan çeşitli araştırma ve inceleme yazıları ile konu devamlı gündemde kalmıştır.
Talât Tekin’in dah çok Nikolaus Poppe’den yararlanarak kaleme aldığı “Altay Dilleri Teorisi” adlı bölüm, konu ile ilgili bol örnek vermektedir. “Türk Dünyası El Kitabı”nın 1992 tarihinde basılan ikinci cildindeki “Altay Dilleri Teorisi” bölümü, bu defa Osman Nedim Tuna tarafından daha değişik bir metod ve farklı bir görüşle yorumlanarak kaleme alınmıştır. Elli iki sayfalık bu hacimli makalede:
⦁ Altay dillerinin konuşulduğu yerler,
⦁ Bazı rakam ve istatistikler,
⦁ Alday dilleri teorisi,
1. Türk dili,
2. Moğol dili,
3. Kore dili,
4. Japon dili,
Altay dilinin kuruluşu (Reconstruction),
1. Ana Altay dilinin ses özellikleri,
2. Ana Altay dilinin şekil (morphology) özellikleri,
3. Ana Altay dilinin söz dizimi (syntax),
4. Ana Altay dilinin kelimeleri (vocabulary),
⦁ Ana Altay ve Altay dillerinin ilgi düzeni,
⦁ Altay dillerinin yaşı (chronology),
⦁ Altay dilinin ana yurdu,
⦁ Altay dillerinin iç ve dış yapısı,
⦁ Altay dillerinin akrabalık ilgileri:
a. Altay dilleri arasında ödünçlemeler,
b. Altay dilleri ile başka diller arasında ödünçlemeler
başlıkları altında çok geniş bir inceleme yapılmış, pek çok kelime örneği verilmiştir.
Osman Nedim Tuna’nın bu geniş makalesi, Altayistik konusunda bir el kitabı olarak kullanılmaktadır.
Altayistik, dünyada üne kavuşmuş bir dil topluluğu ile ilgili olarak yapılan bilimsel çalışmadır. Bu topluluğun dil sorunları ile ilgilenen uluslararası bir kuruluşun adı: Permenant International Altaistic Conference (PIAC) olup, merkezi ABD’nin Indiana eyâletindeki Bloomington Üniversitesi’ndedir. Kuruluşun genel sekreteri Prof. Dr. Denis Sınor’dur. PIAC, her yıl değişik bir ülkede toplanmaktadır.
PIAC toplantısının onaltıncısı Ankara’da (1973), otuzbirincisi de Taşkent’te (1986) yapılmıştır.
Türkçe, tarihi 4500 yıl öncesine kadar uzanan dünyanın en eski ve en çok konuşulan dillerinden birisidir. Türkçenin tarihi devirleri şöyledir:
I. Ön Türkçe (PreTurkish): Tarih öncesi konuşulan Ön Türkçe, Ön Altaycaya kadar uzanır. Burada Ön Moğolca, Ön MançuTungusca ve Ön Korece (ve belki de Japonca) ile akrabalığı vardır. Çuvaşça ve Yakutça adlı iki Türk lehçesi, bilinmeyen bir devirde Ana Türkçeden ayrılarak birer lehçe hüviyetine bürünmüşlerdir.
Ön Türkçenin tarihi gelişimi ve dil özellikleri hakkındaki bilgiler çeşitli teorilere dayandığı için, bu konuda bilimsel fazla bir şey söylenememektedir. Meselâ:
Kelime başında bulunan c, y, 0 (sıfır)’lı şekillerdir. Tanınmış Altayist ve Mongolist Nicholaus Poppe, bu konuda şunları söylemektedir: “c ile y belki de bir ana fonemin değişik şekilleridir.” dedikten sonra, Ana Altaycada d’nin Ana Türkçede aldığı değeri “Y” şekliyle, yani c’ye kaçan y’nin sembolü olarak göstermektedir. Bu ses bir takım Türk lehçelerinde c hâline gelmiştir. Buna göre bu c’ler, Ana Türkçenin y foneminden değil, doğrudan doğruya eski bulanık ya da karmaşık d sesinden oluşmuştur. Baştaki c sesinin Ana Altayca y sesinden türeyenleri de vardır: Moğolca: yaralca; Uygur, Hâkâniye, Çağatay: yaruk “ışık”; Kırgız: carık gibi.
Ana Altayca d, n, c, y; Eski Türkçe y denkliğine göre, Eski Türkçede ve Anadolu ağızlarında y ve 0 (sıfır) olarak iki şekil gösteren kelimelerde, y’nin asli olduğu ve sonradan düştüğü görülmektedir. Mesela:
ORHUN UYGUR ORTA TÜRKÇE ANADOLU AĞIZLARI
al:hile alda: aldat yaldat yar yar argula yargı arıl: yorul arıl arık: zayıf yarık
eyegü: yan eyegü: eye kemiği yega, yege: eğe iğ/ik: iğ yeğ: iğ … vb.4
İlk Türk kavimlerinden olan Hunların yazılı belgeleri, şimdilik, elimize geçmemiştir. Tarihî bilgilerimize göre, bugünkü Doğu Moğolistan’ın Hentey eyaletinden Avrupa’nın Macaristan ovalarına kadar uzanan sahalarda devlet kurmuş olan Hun Türklerinin Moğolistan topraklarında yaşadıklarını belgeleyen en önemli kanıtlar, Cengiz Han’ın doğum yeri olan Deluun Boldog mevkiine yakın, patika bir yol kenarında bulunan “kurgan”lardır. Hentey (Khentii) eyaletinin Gurvan Nuur (=Üç Göl) adlı yerleşim yerine yakın olan bu kurganlar, Moğol tarihçileri tarafından Hunlara atfedilmektedir (Bu kurganlar 1990 yılında Moğolistan’a yaptığımız gezi sırasında tarafımızdan da görülmüştür).
Yine, bugünkü Moğolistan topraklarında yer alan bir Türk şehri Karakurum yakınlarında bulunan Kıpçak mezarlıkları da bu coğrafyada Göktürklerden başka Türk kavimlerinin bulunduğunu göstermektedir. 1995 yılında vefat eden, anne tarafından Yakut Türkü olan tanınmış Rus sanat tarihçisi Eleanora Novgoradova’nın arşivinde bulunan ve henüz yayınlanmamış olan belgelerden Altaylardan daha doğuda Kıpçak Türklerinin yaşadığı anlaşılmaktadır. Norgoradova’nın bazı yaylalarda çektiği balbal ve mezar taşlarının Kıpçak Türklerine ait olduğu, bizzat kendisi tarafından söylenmiştir. Ancak, bu belgelerin yayınlanması gerektiğini vurgulamak isterim. Böylece, Türk tarihi ve dil tarihi çok daha gerilere uzanacaktır.5
Bu eski Türk yerleşim bölgelerinden bulunabilecek yazılı belgeler Türk dili tarihini çok eskilere götürebilecektir. 1998 Nisan ayından günümüze kadar süren Orhon Vadisi ile Tonyukuk Anıtı civarında yapılan kazılarda bizleri yakından ilgilendiren Göktürk hazinesi bulunmuştur.
Eski Türkçe:
A) Göktürkçe,
B) Uygur Türkçesi.
Tarih belgeleri, VIII. yüzyılda yazılmış olan YeniseyOrhun Anıtlarından birkaç yüzyıl öncesine kadar uzanan Göktürkçe6, taş ağaç ve maden üzerine yazılı malzemelere dayandığı halde, eldeki yazılı belgelerin az olmasından dolayı kelime hazinesi eski Uygur Türkçesinde olduğu kadar zengin değildir. Her yeni bulunan yazılı anıt, Göktürkçenin kelime hazinesini genişletmektedir. Altaylar’da yeni bulunan “Göktürk harfli yazıtlar”ın dili, Göktürkçenin başka bir diyalekti olabileceği tartışmasına sebep olmuştur. Göktürk harfleriyle yazılı olan bu belgelerin dili Kültigin (KölTigin), Bilge Kağan ve Tonyukuk yazıtlarının dilinden farklı olduğu için okunmakta zorluk çekilmektedir.
Bilindiği üzere, Orhun Yazıtları, 1729 Poltova Rusİsveç savaşında esir düşüp, Orta Asya’ya sürgüne gönderilen İsveçli subay Johann von Strahlanberg tarafından bugünkü yerlerinde bulunarak paftaları çıkarılmış ve yayınlanmıştır. Önceleri “Runic” adı ile anılan bu anıtların yazısı, Türkler tarafından yazılabileceği düşünülmediği için “gizli yazı” olarak adlandırılmış ve başka milletlerin ataları üzerine durulmuştur. XIX. yüzyılın sonlarında Danimarkalı Türkolog Vilhelm Thomsen ile Prusyalı Rus bilgini Wilhelm Radloff yazıtların dili üzerinde çalışmışlar ve hemen hemen aynı yıllarda yazıları çözmeyi başarmışlardır.
Bugün hem Türkiye’de hem de Asya, Avrupa ve Amerika’da pek çok Türkolog bu yazıtların dili üzerinde çalışmakta, pek çok eski Türkçe kelimeyi “yeniden okuma” tecrübeleri yapmaktadırlar. Türkiye’de Hüseyin Namık Orkun, Muharrem Ergin, Ahmet Caferoğlu, Talât Tekin, Osman F. Sertkaya, Cengiz Akaya gibi Türkologların bu konuda yazılmış eser ve makaleleri bulunmaktadır.
Göktürk Devleti’ni yıkıp, yerine yeni bir devlet kuran Kara Kırgızları takiben, bugünkü Doğu Türkistan (Tufan, Hoço, bin Buda mağaraları civarı, Kâşgar vb.) bölgesinde kurulup gelişen Uygur Devleti’nin Türkçesi, (N) ve (Y) lehçelerine ayrılmış olup Budist metinleri ile zenginleşmiştir. Mesela, eski Türkçede KONY (=koyun) kelimesi (N) lehçesinde KON, (Y) lehçesinde ise KOY şeklinde söylenip yazılmıştır. Bugün Sibirya Türk lehçelerinde konuşulan (Y) lehçesidir. Koy soyalım demek “Koyun keselim” demektir.
Eski Uygur Türkçesinin “rulo” veya “sayfa” kağıtlar ile ipek bezler üzerine yazılmış olan belgeleri her iki lehçenin dilini ihtiva etmektedir. Fırça ile yazılmış olan bu eserler, XIX. yüzyılın içinde Doğu Türkistan’a yapılan bilimsel ekspedisyonlar sonucunda mezar, höyük ve mağaralarda bulunmuştur. Rus, Alman, Finli Türkologlar tarafından Turfan, Hoço ve Binbuda mağaralarında bulunan bu yazmalar Avrupa’ya getirilmiş, Almanya’ya getirilenler önceleri “Türkische TurfanTexte” adı ile; II. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya ikiye bölününce, belgelerin bulunduğu Humbolt Üniversitesi Doğu Berlin’de kaldığı için “Berliner TurfanTexte” adı ile anılmışlardır.
Eski Uygur belgelerinin dili üzerine Alman, Fransız, Rus, Japon ve Türk dilleri çalışmalar, yazmaların bir kısmını yayınlamışlardır.7
Türklerin bu tarihi süreç içerisinde “tek Tarnılı inanış”tan Budizm, Manihaizm, Nasturilik gibi “öğretiler”e yönelmeleri sonucunda Mani ve Süryani alfabeleri ile yazılmış eserleri de bulunmaktadır. Daha sonraları, farklı coğrafyalarda Hıristiyanlık ve Musevilik (Ahdi Atik) gibi ilahi dinlere inanan Türk kavimleri, 921 yılında, Karahanlı Hükümdarı Satuk Buğra Han zamanında 300 bin çadırlık bir toplulukla İslamiyeti kabul etmişlerdir. Böylece 220 yıllık bör dönemde Türk milletinin dini inanışı ve hayat felsefesi değişmiş, ortaya Türkİslam düşüncesinin ürünü olan eserler konulmaya başlanmıştır.
1069 yılında Kâşgarlı Mahmud tarafından kaleme alınan “Divânu Lugât’tTürk” (Hazâ Kitâbı Divânu Lugât elTürk) (DLT)8 adlı eser Türkçenin ilk ve en büyük “sözlük”ü ve “ansiklopedi”sidir. Türkçenin Arapçadan daha üstün olduğunu göstermek için yazılan bu eserde Oğuz Türkçesinden başka, Türkistan coğrafyasında yaşayan Karluk, Kanglı, Kıpçak, Tatar, Yıva, Çiğil vb. Türk boylarında yaşayan Türkçe kelimelerden örnekler verilmiştir. Bugünkü Anadolu ağızlarının temelini oluşturan DLT Türkçesi etimolojik çalışmaların kaynağını oluşturmaktadır.
Aynı yıllarda Balasagunlu Yusuf Has Hacib tarafından yazıldığı bilinen “Kutadgu Bilig” (KB) (=Mutluluk veren bilgi) adlı “mesnevî” tarzında yazılmış olan eser, Türkçenin en büyük eserlerindendir. Bir siyasetnâme ve aynı zamanda bir nasihatnâme olan bu eserin, şimdilik üç yazma nüshası bulunmaktadır: Arap harfleriyle yazılmış Fergana ve Mısır nüshaları ile Uygur harfleriyle yazılmış Viyana nüshasıdır. Fergana nüshası tarihçi Zeki Velidi Togan tarafından Fergana’da bulunmuş; Viyana nüshası da Alman tarihçi von Hammer tarafından İstanbul’dan satın alınarak Avusturya’ya götürülmüştür.
DLT Besim Atalay tarafından Türkçeye tercüme edilmiş ve Türk Dil Kurumu (TDK) tarafından yayınlanmıştır (4 cilt). KB de Reşid Rahmeti Arat tarafından Latin harfleriyle transkripsiyonu yapılmış, buradan Türkiye Türkçesine aktarılmış ve indekssözlüğü hazırlanmıştır. Eserin tıpkıbasımları ve metni TDK, tercümesi Türk Tarih Kurumu (TTK), indeksi de Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü (TKAE) tarafından yayınlanmıştır.
Karahanlılardan sonra aynı coğrafyada devlet kuran Harzemşahlar (Harezmliler) Devleti zamanında yazılan en önemli eser “Nehcül’lFerâdis”tir.9 Harekeli olarak yazılan eserin dili kolay anlaşılır bir özelliktedir. Macar Türkoluğu Jânos Eckmann tarafından yapılan transkripsiyonlu metin TDK tarafından yayınlanmıştır.10
Türk dilinin Türkistan coğrafyasındaki (bugün yanlış ve kasıtlı olarak Orta Asya denmektedir) serüveni Çağatay Devleti’nin kurulmasıyla devam etmiştir. Ali Şir Nevâi, Babür Şah, Hüseyin Baykara, Ebülgâzi Bahadır Han gibi edib ve devlet adamlarının eserleriyle en mükemmel örneklerini veren Çağatayca, bugünkü Özbek Türkçesinin temelini oluşturmaktadır. Ali Sir Nevâi’nin divânları, hamseleri ve “Muhâketü’lLugateyn” gibi bir sözlük eseri bulunmaktadır ki, bu eserler Türk dilinin anıt eserleridir. Bütün bu eserler TDK tarafından yayınlanmış, bazıları da yayınlanmak üzere bilim adamlarına ısmarlanmıştır. Baykara’nın divânı, Babür’ün “Hatırât”ı, Bahadırhan’ın “Şecerei Türk” ve “Şecerei Terâkime” adlı eserleri bu dönemin büyük eserleridir.11
Türkçenin Anadolu’da konuşulmaya başlaması XI. yüzyıldan öncelere uzanır. 1071 Malazgirt Zaferi’nden en az 34 yüzyıl önce Anadolu’ya KumanKıpçak12 ve Peçenek Türklerinin paralı asker olarak getirildikleri, bunların bugünkü TunceliDiyarbakır hattında Bizans Devleti’ni Arap ve Pers ordularına karşı savundukları bilinmektedir. Daha sonraları Karadeniz’in kuzeyinden Kafkasya yolu ile Anadolu’ya giren Saka Türklerinin en büyük boyu Partların da Doğu Anadolu bölgesini yurt tuttukları tarihi bir gerçektir. Bazı Batılı tarihçiler, Kırım ve Deşti Kıpçak’ta yaşayan Kimmerlerin de Anadolu’ya gelmiş olabileceklerini yazmaktadırlar. Bugün Doğu Anadolu’da yaşayan ve Kürmanç ağzı konuşan Türklerin atalarının büyük bir bölümü KumanKıpçak ve Peçenek, Zaza ağzı konuşanların atalarının büyük bir bölümü de Part Türkleridir. Tarafımızdan yapılan bilimsel araştırmalar ve “Kürtçenin Etimolojik Sözlüğü” (Ankara 1994 TTK Basımevi) ile “Doğu Anadolu OsmanlıcasıEtimolojik Sözlük Denemesi” (Ankara 1986, TKAE yayını) adlı eserlerle bu konu bilim dünyasının dikkatine sunulmuştur.
1041 yılında bugünkü Suriye topraklarına girerek BayırBucak (HamaHumus) bölgesinde yurt tutan 24 Oğuz boyundan Yıva Türkleri, yazın Anadolu’nun Bazok yaylalarına göç ederek bu yörelerin Türkleşmesini ve yöre ağızlarının oluşmasını sağlamışlardır.
1071’den sonra Anadolu’ya akın akın göç eden Türk boyları, bu yeni topraklarda yeni bir edebiyat dili geliştirmişlerdir. Hem eski Uygur Türkçesinin imlâ geleneğini yaşatan hem de birbirleriyle karıştıkları için kelime hazinesi ve dil özellikleri gelişen Türk boyları XI. yüzyılda ilk eserlerini vermeye başlamışlardır. “Behçetü’lHadâ’ik fi mev’izetü’lHalâ’ik” adlı eser ile Âli adlı bir Türk yazarının “Kıssai Yûsuf” adlı eseri eski Anadolu Türkçesinin en mükemmel eserleridir.
Eski Anadolu Türkçesinin XIIXV. yüzyıllar arasında gelişip sayısız eserler verildiğini biliyoruz.13 Mevlânâ, oğlu, Sultan Veled, Yunus Emre Ahmet Fakih, Hoca Dehhânî Ahmedî, Ahmedi Dâi, Âşık Paşa bu dönemin tanınmış isimlerinden bazılarıdır.
XIIXV. yüzyıllar eski Anadolu Türkçesinin geliştiği ve divân, mesnevi, tıp (tıbbı Nebevî ve baytarnâmeler), tarih, felsefe ve müsbet bilim dallarında eserlerin yazıldığı dönemlerdir. Bu dönemler arasında Türkçenin bünyesinde de değişiklikler olmuş, ünlülerde yuvarlaklaşma ya da düzleşme ve ünsüzlerde değişmeler ortaya çıkmıştır. Arap harfli Türkçe metinlerde farklı imlâların görülmesi de bu dönemlerdedir. Arapça ve Farsçanın etkisi fazla olmamakla birlikte, bu iki dilin imlâ özelliklerinin bazı eserlerde görülmesi bu devirdedir. Meselâ: iki kelimesi normal Türkçe imlaya göre (elif+ye+kef+ye) ile yazılması gerekirken, (elif+kef+ye) veya (elif+esre+kef+esre) yazıldığı (bkz. Germiyanoğlu II. Yakup Bey’in Taş Vakfiyesi) pek çok Türkçe kelimede, Arap imlâsının özelliğine uygun olarak (a, ı/i, o/ö, u/ü) ünlülerin yazılmadığı görülmüştür. Hattâ, kalıplaşmış bazı Arapça ve Farsça kelimelerde de farklı imlâlar kullanılmıştır.
XVIXIX. yüzyıllar arasında Anadolu’da gelişen Türkçede Arapça ve Farsça kelime ve terkiplerin yoğun olduğu görülmüştür. Pek çok edebî metinde zincirleme Farsça tamlamalar bulunması, Arapça “hurufu şemsiyye” ve “hurufu kameriyye”li terkiplerin yer alması Türkçenin aleyhine olmuştur. Klasik Osmanlı döneminin Fuzûlî, Bâki, Nedim, Şeyh Gâlip, Ahmet Paşa, Âşık Paşa, Nef’i, Evliyâ Çelebi, Kâtip Çelebi gibi divân sahibi şâir, seyahatnâme ve bilim eseri yazarlarının eserleri Türkçenin önemli kaynaklarıdır.14
Yine bu dönemlerde eser veren halk ozanlarımızın eseri de tarihî birer kaynaktır. Karacaoğlan, Dadaloğlu, Seyranî ve daha pek çok saz şâirlerinin kullandıkları Türkçe, Oğuz Türkçesinin zenginliğini göstermektedir.15
Türk sosyal hayatının Batı ile tanışması XIX. yüzyılda Tanzimat Fermanı ile gerçekleşmiştir. Bu dönemin Nâmık Kemâl, Ziya Paşa, Şinâsi, Abdülhak Hâmid (Tarhan), Tevfik Fikret, Muallim Nâci vb. gibi şahsiyetleri Türkçenin gelişmesinde önemli rol oynamışlardır. Roman, hikâye, şiir, tiyatro ve tenkid alanlarında yazılan yüzlerce eser, Türk dilinin zengin ürünleridir.16
Tanzimat ile hemen hemen aynı yıllarda Anadolu dışındaki Türk edebiyatında da oldukça büyük gelişmeler olmuş, Kazan ve Kırım’da yaşayan Türk asıllı edebiyatçılar, Türk dünyasını dil ve fikir yönünden birleştirebilmek için çaba göstermişlerdir. Kırımlı Türk İsmail Gaspıralı, “Dilde, fikirde, işte birlik!” sloganı ile “Tercüman” gazetesini çıkarmış, Yusuf Akçora, Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin Resulzâde, Mirza Bala Mehmetzâde, Fâtih Kerimi gibi Kırımlı, Kazanlı, Azerbaycanlı fikir ve edebiyat adamı şahsiyetler Türkçenin gelişmesi için çaba göstermişlerdir.
II. Dünya Harbi ve hemen arkasından Kurtuluş Savaşı, Anadolu Türk edebiyatında kesintiye sebep olmuşsa da, kurtuluşu takib eden yıllarda Halide Edip Adıvar, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Hâlid Ziyâ Uşaklıgil, Ziyâ Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul gibi romancı ve şâirlerimiz, Anadolu insanının hayatını anlatan eserler vermişler ve Türkçeyi en güzel şekliyle kullanmışlardır. Cumhuriyetin henüz yirminci yıllarında yazılan eserlerde görülen Türkçe kelimelerin çokluğu dilde sadeleşmenin işaretleri olmuştur. Büyük önder Atatürk tarafından 1932 yılında kurulan “Türk Dil Kurumu” (eski adıyla, Türk Dili Tedkik Cemiyeti), Türkçenin işlenmesi ve zenginleşmesi için bilimsel çalışmalar yapmıştır. Kurulduğu tarihten günümüze kadar uzanan 65 yıllık süre içinde bu kurumun Türk diline hizmeti inkâr edilemez. Kurumun bugün 500’e yakın bilimsel yayını ile “Türk Dili” adlı aylık dergisi ve “Türk Dili Araştırmaları YıllığıBelleten” adlı yıllık bilimsel dergisi Türkolojinin temel kaynaklarındandır.
TDK’nun önemli çalışmalarından birisi de Anadolu ağızlarının büyük bir bölümünün kelime hazinesi içinde alan “Derleme Sözlüğü”dür. Şimdilik 11 cilt olan bu büyük derleme eserin “Kavramlar Sözlüğü”nün ilk 3 cildi de yayınlanmıştır. Öteki sözlük türü eser “Tarama Sözlüğü” adlı olup, 8 cilttir. XIXV. yüzyıllar arasında yazılmış seçme eserlerden taranan Türkçe kelimeleri içine alan bu eserin daha genişi “Türkçenin Tarihsel Sözlüğü” adı henüz hazırlık safhasındadır. Bu büyük projede XIXI. yüzyıllar arasıda Anadolu sahasında yazılmış divan, tıbbı Nebevi, baytarnâme, mesnevi vb. türü eserler konunun uzmanlarınca kelime kelime taranıp fişlenmekte; her kelimenin çeşitli anlamları bulunarak kaydedilmektedir. Yirmi yıldan beri sürdürülen bu projenin daha 5 yıl kadar süreceği düşünülmektedir. Eser tamamlandığında, XIXV. yüzyıllar arası Anadolu Türkçesinde kullanılan Türkçe, Arapça, Farsça, Moğolca ve başka dillerden Türkçeye ödünç olarak girmiş kelimeler, deyimler, terimler, ata sözleri, Arapça ve Farsça terkipler, Türkçe tamlamalar imlâ özellikleri ile birlikte bilim dünyasının hizmetine sunulacaktır.
Türk dilinin Türkistan coğrafyasındaki (Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve Moğolistan’ın Kerey Kazakları) gelişmesi çok uzun yıllar takip edilememiş, bu Türk kavimlerinin Ruslarca assimile edilmeye ve dillerinin unutturulmaya çalışılması 70 yıldan fazla sürmüştür. Eski Sovyetler Birliği’nin esareti altında yaşayan 150 milyondan fazla Türk insanı, bütün maddi ve manevi baskılara rağmen dillerini, tarihlerini, törelerini unutmamışlar; kendi şive ve lehçelerinde eserler vermeye devam etmişlerdir.
1986 yılından beri Türk dünyasının sürdürdüğü birlik ve beraberlik çalışmaları, her yıl Türkiye’de yapılan “Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve İşbirliği Kurultayı” ile perçinlenmekte, bu kurultaylarda oluşturulan, “EğitimÖğretim”, “Kültür”, “BilimTeknoloji” gibi komisyonlarda “ortak dil, alfabe, yazı dili, genel Türkçe sözlük” meseleleri ile alınıp, sonuçlandırılmaktadır. 1996’ya kadar yapılan kurultaylar ile karma komisyonların sonucunda alfabe sorunu hemen hemen çözülmüş gibidir. Azerbaycan, Kırım ve Gagauz Türkleri Latin alfabesini kullanmaya başlamışlardır. Türkmen, Özbek, Kırgız ve Kazak Türkleri de Latin alfabesine geçişi hızlandırmaktadırlar. Ortak üst dil, ortak eğitim gibi sorunlar da en kısa zamanda çözülecektir.
Yıllardır özlemi çekilen “Türk Dünyası Yazarlar Kurultayı” birkaç defa toplanmış ve ortak kararlar alınmıştır. Tanınmış Kırımlı romancı Cengiz Dağcı ile Kırgız romancı Cengiz Aytmatof’un eserleri artık Türk okuyucular tarafından okunmakta; Türkmen, Azeri, Kırgız, Kazak, Uygur, Gagauz, Başkurt, Çavuş, Yakut, Altay, Şor Türklerinin sözlükleri Anadolu insanı tarafından kullanılmaktadır. Gagauz, Kumuk, KırımTatar, Kaşkay (İran’da), Azeri, Güney Azeri, Başkurt, Yakut Türklerinin gramerleri Türk bilim adamları tarafından ortaya konulmuştur. Öteki Türk lehçelerinin gramer ve sözlük çalışmaları da bilimsel olarak üniversitelerimizde hazırlanmaktadır.
Büyük Kırgız destanı, 500 bin mısralık Mânâs’ın Radloff varyantı neşredilmiş, 1995 ve 1996 yıllarında “Manas” adına kongreler düzenlenmiş, bilimsel araştırmalar yapılmıştır. Mânâs ile ilgili çeviri ve bilimsel araştırma çalışmaları hâlâ sürürülmektedir.
Birincisi 1988 yılında Bakû’da yapılan Sovyet Türk Kollokyumu’nda “Dede Korkut” ele alınmış, bu eserin çeşitli yönleri tartışılmıştır. Bu kollokyumda sunulan Türk heyeti bildirileri TDK tarafından yayınlanmıştır.
Bunu takiben ikincisi Elazığ Fırat Üniversitesi’nde, üçüncüsü Kazakistan Alma Ata’da, dördüncüsü Konya Selçuklu Üniversitesi’nde yapılan bu kollokyumların sürdürülmesi ikili kültürel ilişkiler açısından oldukça önemlidir.
Türkiye Türkçesinin yeni Sözlük çalışmaları devamlı olarak sürdürülmekte, eski sözlük madde başı bakımından genişletilmektedir. Son baskı sözlük ortaya konulduğunda, Türkiye Türkçesinin kelime hazinesinde önemli sayıda artış olacaktır (madde başı 100 bin kelime). “İmlâ Kılavuzu’da 1996 yılında yapılan TDKBilim Kurulu toplantılarında geniş olarak ele alınmış, her sorun tartışılarak ortaya yepyeni bir kılavuz çıkarılmıştır.
Türkçe üzerinde yapılan çalışmalar yalnız Türkiye’de değil, öteki Türk ülkeleri ile Batılı ülkelerde de sürdürülmektedir.
1 Bu konuda bk. T. Gülensoy, Türkçe El Kitabı, Ankara 2000, s. 6877: AltayistikMongolistik ve Türkoloji.
2 Altayistikle ilgili olarak: A. Temir, O. N. Tuna ve T. Gülensoy’un bilimsel makale ve tebliğleri vardır.
3 Tanınmış Mongolist ve Altayist N. Poppe’nin konu ile ilgili bir eseri Z. Kaymaz tarafından Türkçeye çevrilmiştir. Altay Dillerinin Karşılaştırmalı Grameri, I. kısım: Karşılaştırmalı Ses Bilgisi, İstanbul 1994. Ayrıca bk. Türkçe El Kitabı, s. 7885.
4 Altay dillerindeki kelime başı *p, *t ve *k ünsüzleri için bk. Türkçe El Kitabı, s. 7075.
5 E. Novgoradova’nın Türk kültür tarihi için çok önemli bir eseri şudur: Moğolistan’daki Türk Eserleri, Leipzig 1983. (Almanca)
a. Çoyren (veya Çoyron) yazıtı: Türk dilinin tarihi bilinen en eski belgesidir. (M.S. 687692). Köktürk işaretli altı satırdan ibarettir. Bu konuda bk. S. G. Klyaştornıy, “Ruçineska nadpis’ iz Vastognoy Gobi”, Studia Turcica, Badapest, 1971, s. 249258.
b. Orhun Abideleri:
⦁ Bilge Tonyukuk kitabesi: (MS. 716, 2 taş hâlinde)
⦁ Kültigin kitâbesi: (M.S. 732)
⦁ Bilge Kağan kitâbesi: (M.S. 735) Bu eserler için bk.
Inseniptions de l’Orkhon, Helsingfous 1892
W. Radloff, Atlas der Altertümer der Mongolei, Petersug 18921899 (1996 yılında TDK tarafından toplu olarak yayımlanmıştır.)
V. Thomsen, Dechifferement des inceriptions de l’Orkhon et de l’Ienissei notice Preliminaire, BARD 1893, s. 285299
V. Thomsen, “Moğolistan’daki Eski Türkçe Kitâbeler”, Türkiyat Mecmuası, III, s. 81118, İstanbul, 192633 (Tercüme eden? R. H. Özden)
H. N. Orkun, Eski Türk Yazıtları: I. İstanbul 1936; II. (1939); III. (1940); IV. (1941), (Bu dört cilt 1996 yılında TDK tarafından tek cilt hâlinde yeniden yayınlanmıştır.)
c) Yenisey Metinleri: Orhun âbidelerinden önce, Kırgızlara ait mezar taşlarından ibaret olan ve tek tük kelimelerle isimleri ihtiva eden bu yazıtlar, 1721 yılında bitki bilimci Messerschimdt tarafından bulunmuştur.
bk. D. D. Vasilyev, Korpus Tyurskih Rumiceskih Panyatnikov BasseyYeniseya, Leningrad 1983. (Bu eserde 186 Yenisey metninin yeniden kuruluşu, işaretlerin transkiripsiyonu, bibliyografya ve konuyla ilgili bilgi bulunur.)
7 Bu konuda yazılmış önemli eserler:
⦁ W. BangA. von Gabain, Türkische TurfanTexte II., Berlin 1929.
⦁ J. P. Asmussen, “Xuastvanift” Studies in Manicheism, Copenhagen 1965.
⦁ A. von Le Coq, Huastvanift (Çev.: S. Himvan), TDK, Ankara 1941.
⦁ F. W. K. Müller, Uigurica I., Berlin 1908, s. 210 (Yacokus İncili’nin tercümesi verilir).
Fazla bilgi için bk. T. Gülensoy, Türkçe El Kitabı, Ankara 2000, s. 101110. (Çalışmalarla ilgili geniş bibliyografya vardır.)
8 TDK tarafından 4 cilt hâlinde yayınlanmıştır. (Ankara 1941 Tercüme: B. Atalay)
9 O. N. Tuna, A. F. Karamanlıoğlu, A. Caferoğlu gibi dilciler de Nehcü’lFerâdis üzerine çalışmışlardır.
⦁ A. F. Karamanlıoğlu, “Nehcü’lFerâdis’in Dil Hususiyetleri”, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, Sayı: 1617, 1819.
⦁ D. N. Tuna, Studies on Nahju’lFerâdis: A method for Turkic Historical dialectology, University of Washington 1968.
10 Hârezm Türkçesinin öteki eserleri:
⦁ Mi’racnâme
⦁ Muinü’lmürid
⦁ Muhabbetnâme
⦁ Rabguzî, Kısasü’lEnbiyâ
⦁ İrşâdü’lMülûk ve’sSelâtîn
⦁ Kitâbu fi’lFıkh bi Lisâni’lTürkî
⦁ Kitâbu Mukaddimei Ebul’Leyi’s, Semerkandî
⦁ Kıssai Yûsuf
⦁ Cüncümenâme
⦁ Kutb, Hüsrev ü Şîrîn
⦁ Kitâb Gülistân Bi’tTürkî (Gülistan tercümesi)
⦁ Kitâb fi İlmi’nnüşşâb
⦁ Kitab fi riyâzâtı’lhayl
* Genel bilgi için bk. Türk Dünyası El Kitabı, C. III, Ankara 1998, s. 8998; Türkçe El Kitabı, Ankara 2000, s. 110117.
11 Çağatayca hakkında genel bilgi için bk.: J. Eckman, Çağatayca El Kitabı, İstanbul 1988. Çağataycanın kısa bibliyografyası için bk. T. Gülensoy, Türkçe El Kitabı, s. 138146.
12 Kıpçak Türkçesi:
a) Altınordu Kıpçakçası
b) Memlûk Kapçakçası
c) Ermeni Kıpçakçası olmak üzere sınıflandırılır.
Geniş bilgi için bk. A. F. Karamanlıoğlu, “Kıpçaklar ve Kıpçak Türkçesi”, TDED XII, İstanbul 1963, s. 175184.
T. Gülensoy, Türkçe El Kitabı, s. 119136.
13 Geniş bilgi ve bibliyografya için bk.
⦁ T. Gülensoy, Türkçe El Kitabı, s. 142119.
⦁ M. Mansuroğlu, “Anadolu’da Türk Dili ve Edebiyatının İlk Mahsulleri”, TDED I/1 (İstanbul 1946), s. 917.
, Anadolu’da Türk yazı Dilinin Başlaması ve Gelişmesi”, TDED IV/3 (İstanbul 1951), s. 215229.
⦁ R. R. Arat, “Anadolu yazı Dilinin tarihi İnkişafına dâir”, V. Türk Tarih Kongresi, Ankara 1960, s. 225232.
* Z. Korkmaz, “Selçuklular Türkçesinin Genel Yapısı”, Türk Dili Araştırmaları YıllığıBelleten, 1952, s. 1737.
14 XVIXIX. yüzyıllar Dîvân Edebiyatı hakkında geniş bilgi için bk.: Türk Dünyası El Kitabı, c. III, Ankara 1998, s. 169297.
15 Halk şiiri ve halk edebiyatına toplu bir bakış için: (Ş. Elçin) Türk Dünyası El Kitabı, s. 295304.
1. Tanzimat Devri Türk Edebiyatı
2. Serveti Fünûn Edebiyatı
3. Serveti Fünûn Dışı Türk Edebiyatı
4. II. Meşrutiyet Dönemi Türk Edebiyatı
5. Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı bölümleri (s. 495719). „

Allah nasip, kısmet ederse…
Ölmez, kalırsam, çarşambadan itibaren devam!

Bu mücadele hesap sorulana kadar sürecek!!!

Bil bakalım bu ne demek?

8013 7128 3264
Hiçbir mantık, hiçbir algoritma yok ardında…
Sadece tesadüf!
Ve yine şifreleme ve çözüm tablosu karşı tarafın eline geçmedikçe, kimi şeye dikkat eder…
Güvenlik ihtiyacına göre tabloyu sık, sık değiştirirsen…
Sittin sene!!!
Bu mesaj ise SANA…
😊
4295 9832 1672 1721 5473 2835 4501
Unuttum bak…
Gerçek tesadüf, kuantum bilgisayarı tarafından hesaplanmış!