Çalmayana bak! Bu gibi rezilliklerin sorumlusu kim??? Ha doğrudan ha dolaylı!

Milli şirketi içinden yemenin zehir zıkkım öyküsü!

25 Kasım 2017
Yazar: Necati Doğru

Devletin malıydı yani halkın birikimleri, vergileri, alın teri ile var olmuştu. Üzerinde 80 milyon Türk’ün hakkı var.
İçinden yediler. Bir zehir zıkkım öykü oldu.
Türk Telekom kârlıydı.
Altın değerinde şirketti.
2005 yılı kârı:
2.5 milyar TL olmuştu.
Tek kuruş borcu yoktu.
Yine de devlet bu şirketi yeterince verimli çalıştıramıyor. Özelleştirelim, daha kârlı çalışsın, ülkenin zenginliğine zenginlik katsın dediler.
Alıcı ünlü bir Arap’tı.
2005 yılında Türk Telekom’un yüzde 55 hissesi, Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin şirketine 6.5 milyar dolara satıldı.
Yüzde 55 hisse çoğunluk.
Yönetimi ele geçiriyorsun.
Lübnanlı yönetimi aldı.
Türk Telekom’u inek yaptı.
Kârını sağmaya başladı.
2006 yılında sağdı.
2007 yılında sağdı.
2008 yılında sağdı.
Uzatmayayım.
2013 yılına kadar sağdı.
Türk Telekom’un bu yıllar arasında dağıttığı 11.4 milyar dolar kârının 6.3 milyar doları yüzde 55’in sahibi Lübnan başbakanı da olan Saad Hariri’nin kasasına gitti. Yani Lübnanlı uyanık Başbakan, özelleştirme için verdiği parayı geri almış oldu ve sık sık Türkiye’nin başbakanı, bakanları ile bir araya gelip birbirlerini “muhabbetle kucaklayan” fotoğraflar çektirip basına dağıttılar.
* * *
Bu ne sevgi ah!
Bu ne sarılma!
Daha sonra anlaşıldı ki, uyanık Lübnanlı bu sarılmaların yarattığı güvenle Türk Telekom’un hisselerini teminat göstererek 3 büyük Türk bankasından 4.7 milyar dolar kredi çekmişti. Yani Türk’ün parasıyla Türk şirketini almıştı. Şimdi bankalara, “borcumu ödeyemiyorum, ne haliniz varsa görün” diyordu.
Ne oldu?
Nasıl oldu?
60 bin çalışanı vardı.
22 bine düşürülmüştü.
60 bin çalışanı ile yılda 2.5 milyar TL kâr edebilen Türk Telekom, 22 bin çalışanı ile geçen yıl zarar (724 milyon TL) yazmaya başlamıştı. Şirketin yurtiçinde ve yurtdışında eğitim almış kalifiye kadrosu işlerini bırakmış, bıraktırılmıştı. Alt kademede çalışanlara çok düşük ücret buna karşılık üst kademeye sonradan yerleştirilenlere büyük maaşlar ödeniyordu. Transmisyon, santral ve şebeke konularında hizmet kalitesi dibe gitmişti. Arıza ve tesis süreleri uzamaktaydı.
Uyarı!
Şikayet!
Yakınma!
Artmaktaydı.
* * *
Bu altın değerinde milli şirket Türk Telekom, uyanık Lübnanlı başbakana satılmadan önce; 1 genel müdür, 4 genel müdür yardımcısı, 18 daire başkanı ve 37 daire başkan yardımcısı ile yönetiliyordu.
Bugün:
1 genel müdür.
10 genel müdür yardımcısı.
53 daire başkanı.
113 daire başkan yardımcısı.
Yani yönetici sayısı 3 kat arttı.
Çalışan sayısı üçte bire indi.
Şirket zarar yazmaya başladı.
Banka borçlarını ödeyemiyor.
Fakat bu yıl ilk 9 ayda 30 üst yöneticisine ödediği maaş; 107 milyon TL oldu.
Türk Telekom!
Sağmal inek yapıldı.
Sağıldı.
Sağmal inek ölüyor.
* * *
Bunun hesabını uyanık tüccar Lübnan Başbakanı Hariri ile sarmaş dolaş muhabbet fotoğrafı çektirenler sormuyor, “borç bankalara, hisseler bir yere gitmiyor” diyorlar. Türkiye’de “yolsuzluk insanlık suçu” ilan edilmeli ki, gelecek iktidarlar hesap sorabilsin. Yukarıda size aktardığım bilgileri Ulaştırma eski Bakanı Enis Öksüz, halk “bu zehir zıkkım öyküyü” bilsin diye basına açıkladı. Kendisine teşekkür ederim.

Gençler, sözüm size

Bilgi…
Oldum olası önemli!

Lütfen, lütfen…
Hizmet aşkı ile hareket eden sizler, vatan ve millet sevgisiyle…
Bozmayın, bozulmayın…
>>> etki ve telkin <<< altında kalmayın!!!

Belki inanmayacaksınız…
Yeminle, yemin…
Hiçbir zaman kalbimin bozulmasına izin vermedim…
Ne kendimin ne sevdiklerimin.

Akıl ve mantık süzgeci çocuklar…
Bazen kalbinizin sesi, dinleyin ONU…
Size doğru yolu gösterecektir.

Not: Bu video 2014 yılına ait…
„Yani AKP yerleşmeden öncesi (…)“
Artık saygınlığı filan kalmadı, işlevi…
> TÜRK < Silahlı Kuvvetleri gibi…
Sizlerin elinde çocuklar, sizlerin elinde…
Andımızı, adımızı temizlemek, bu ülkeye düzen ve dirlik getirmek!

Eyvah, eyvah

Konu döndü dolaştı Amerika derin devletine dayandı…
CNN’de, Kuzuyu izliyor musunuz…
Zırvaları!?

Hedef Tayyip p.zevengiymiş(!)
Aksini iddia eden mi var?
Ne yazdım bugün?
Yan çizdi, verilen görevden şaştı…
Neydi görev ve hedef?
Kürdistan!

Herifi öyle bir şişirdiler ki g.t kılları…
Egosu tavan yaptı, bırak padişahı kendini ilah sanmaya başladı…
Elbette balon bir gün patlayacaktı, çoktan patlardı…
Öncesi Suudi itlerin, sonrasında Katar ve Kuveyt olmasaydı!

Bırakmazlar…
Bekleyip göreceğiz, iki cambaz bir ipte oynamaz…
Ha Trump ha Piçdoğan…
Korkarım…
Mesele iç savaşa kadar gidecek…
Gör bak!

izle

Hanımlara tüyo, bir “SIR”

### Burası sevdiceğime, sizler geçin buraları!!! ###

İyi değilim kadın…
Birkaç satır, tükeniyorum. Düşündüm…
Anlatmak, öğretmek istediğim o kadar çok şey var ki, YouTube’dan yayın yapayım…
Yazmak gibi, düşünmek gibi konuşmakta yoruyor.

Doktor…
İnsülin dedi, HAYIR dedim. Ben kendimi bilmiyor muyum? Yapmam yani…
Biliyorsun…
İğneden çocuk gibi korkuyorum.

😊

Şaka bir tarafa…
Benim yapacağım şey değil. Bir hap, oldu bitti. Hani hep diyorum ya sana…
Günde yirmi iki tane kesme şeker atmam lazım vücudumdan…
Allah benimle, sanki Allah söyletti:

Günde iki litreden fazla Cola içiyorum!

Anlayacağın, kaç tane 48 kesme şekerden fazla kana karıştırıyorum…
İnan yemekle öyle ahım şahım aram yok, kilolar bu yüzden ve hareketsizlik…
Doktor öncesinde değerleri inceledi, Kolesterole hiç önem vermedi…
Senin için en büyük tehlike; şeker!

Bitmiyor ki kardeşim bitmiyor ki, bir deliği yamıyorlar başka taraftan bir delik açılıyor, ak ciğerler…
Su…
Neyse, geleyim sadette. SIFIR Cola…
İstediğin kadar bir şekerli kahve iç!!!

Yine hohes C gibi şekersiz içecekler, yeter ki Cola içme…
Zero içiyordum, SÖZDE SIFIR şeker…
Yersen, dedim normalinden iyidir, değilmiş!

Yine…
Pirinç yasak, işim olmaz pirinçle…
AMA…

### BUNDAN SONRASI HERKESE ###
😊

Makarnada yasak!!!

Mesela kıymalı makarna…
Hiç fark etmez, ağız tadınıza göre yapın, orijinal İtalyan makarnası bol salçalı gerçi…
SOSU…
En azından piştikten sonra bir saat daha hafif ateşte bırakınız!!!

İtalyanların tavsiyesi üç saat…
Ben olsam, açlıktan geberir…
Böyle karının dinini, imanını der giderdim!

Gerçekten deneyin bir, aradaki lezzet farkını göreceksiniz. Bugünden tezi yok bana YASAK!???
Sizlere afiyet olsun.

Önder

###
Unuttum bak…
Ağlayasım var, hamur işi…
Börek, çörek, ikimsinde sevdiği çiğbörek…
Pizza ya pizza bile yasak…
Kıymalı pirinç çorbasını severdim…
O bile yasak!
###

72 saat

Allah korusun, Allah cümlemizi korusun. Canımızı, malımızı, sevdiklerimizi ve tanıyıp, tanımadığımız herkesi. Büyük bir afetten sonra, örneğin bir depremden sonra…
Diyelim ki depremden sağ kurtuldunuz ve yaralı değilsiniz…
İlk yetmiş iki saat sizin ve sevdiklerinizin için yaşamsal öneme sahip. Temiz ve içilebilir su en büyük sorunlarınızdan biri olacaktır. Kendinizi ve sevdiklerinizi bu iki, üç gün zarfında ki tecrübelerle sabittir, yardım eli uzanacak, bu süre zarfında hayatta kalmayı başarmalısınız.

Lütfen bencil olmayın…
Haliyle önce can sonra canan ama bencillik hiçbir zaman ne Allah katında ne kul nazarında hoş karşılanan bir şey değildir, olmamıştır. Elinizden geldiği her yerde yardım elinizi uzatınız!

Sağlıklı bir insan, sağlıklı VE genç bir insan iki, üç gün istisnai durumlarda on gün kadar susuz yaşayabilir(!) Siz…
Gerçekten sağlıklı mısınız veya sevdikleriniz, bunu biliyor, bundan emin misiniz?

Hayatımın değişik safhalarında yine değişik eğitimlerden geçtim…
Hayal dahi edemeyeceğiniz şeyler…
Kimi zaman hayat, bazen insan eğitti…
Paylaşmak…
FaceBOK, Twitter gibi yerlerde paylaşılanın nazarımda hiçbir kadri – kıymeti yoktur…
Paylaşmak bana göre Tanrının bize öğütlediği şekilde olmalı ve yine…
Paylaşılmayan bilgi, bilgi değildir, değerli ise hiç değildir bana göre!

Su nasıl filtrelenir konusuna geçmeden önce kimi hatırlatma faydalı olur diye düşünüyorum.

Yedi ve üzerinde şiddetli bir deprem…
Sadece yüzeyde tahribat yaratmayacaktır. Yıkılan binalar, ölen insanlar ve hayvanlar, mevsimine göre ölen bu canlıların yaratacağı sağlık ve koku sorunu, kimisinin akar sularda veya göl – göletlerde can vermesi, ölen balıklar mesela, yiyecek sorunu…
Yerleşkelerde alt yapının çökmesi, iletişimin yani telefon, internet, posta gibi hizmetlerin olamayacağı, bir ihtimal köprülerin yıkılacağını, yol, genel olarak ulaşımın her türlüsü ve saymadığım birçok şeyin olmayacağını, olamayacağını göz önünde bulundurmanız gerekecek.

VEEE…
Kardeşim yedi ve üzeri depremden söz ediyoruz…
Yüzeyde tahribat oluyor da toprağın derinlikleri olduğu gibi kalıyor mu sanıyorsun?
Çeşmeler, pınarlar ve hatta bazen akar sular, göl ve göletler…
Akmaz olur, yeraltı hazneleri çöker, kaybolur!!!

Ve bu kıyamet sahnesin de…
Sen ve sevdiklerin, sana yakın ve yakın olmayan insanlar, hayvanlar kardeşim, hayvanları unutma…
Can pazarında…
SEN…
Ne yapacaksın, kendine ve sevdiklerine, insana ve hayvana nasıl yardım eli uzatacaksın?

Öğreteceğim sana!

Askere gitmedim!!!
Biliyorsun sağlığım, kızdım, para koparmak için bana ettiklerine, vatandaşlıktan çıktım…
Çifte vatandaştım kardeşim, çifte vatandaş. Yurtdışında yaşamadığın için belki bilmesin bunun ne demek olduğunu. Pasaportuma, hüviyetime makas vurduklarında kalbime hançer yemiş gibi oldum.

Komando eğitiminde öğretilirler bu gibi şeyleri…
Belki güldün, çocuk dedin bana…
Tüfeği, tabancayı, baltayı, palayı, bıçağı, düdüğü, kâğıt ve kalemi görünce…
Görmediğin misine ve iğneleri, PET ŞIŞE, konserve, gerçek battaniye, kadın kilotlu çorabı, çorabın kendisi, kâğıt mendil, sabuna, pamuk, kadın peti, kadın hijyen malzemeleri ve bisküvileri.

Gül…
Ziyanı yok, yeter ki sen ve sevdiklerin yaşasın, vatana hizmeti bunca sayfa yazarak, öğreterek ödüyorum ben, kendimce, vicdanıma karşı!

Hani hep yazıyorum ya, imla kurallarına falan bakmaksızın…
Kullandığım kelimelere, cümle kuruşuma, yayınladığım resim ve görüntülere dikkat et diye…
Bilerek, anlıyor musun bilerek ve çoğu zaman farkında olarak yaparım yaptığımı…
Kötü olan bu ya, bilinçli yapmam, bazen…
Özellikle kendime karşı!

Deprem çantasında hala yer kaldığını, çadıra, içinde 4-5 tane battaniye olmasına karşın…
Bıçak…
Bıçak kardeşim senin için çok önemli olacak. Gerisi sonra.

Birinci kural…
Hayat sizi hangi denemeye tabi tutarsa tutsun, daima birinci kuralınız sükûnet olmalıdır…
Sakin kafayla, sukut, sağduyu ve aklı başında durum değerlendirmesi, gereken tedbirlerin alınması ve bu doğrultuda > bir plan eşliğinde < hareket edilmesi birinci kuralınız olmalıdır…
Panik…
Her türlü zarar verici tepkilerden biridir!

Suyunuz az ve su temin etme imkânınız yoksa yine özellikle hava durumuna bağlı her türlü hareket vücudunuzda bulunan su bünyesini etkileyecektir, örneğin terleme yolu ile, DIKKAT…
Nefes alıp verirken oksijen / karbondioksit ile birlikte buharlaşan su bile sizin için önemli olacaktır…
Bu yüzden sukut…
Korku, heyecan bilinçsiz bir şekilde daha çok nefes alıp vermenize neden olacaktır.

Yalan olmasın, geçmiş zaman, arşivlerim meydanda orada TAM SÜREYI YAZMIŞTIM…
Galiba 14 seneydi ama emin değilim…
Bugün yağan yağmuru, yine 14 sene sonra bugün içebiliyoruz…
Evet, 14 sene sürüyor yağmurun toprağın değişik katmanlarından geçerek filtrelenmesi, katma değer, yani mineraller kazanması ve bir haznede toplanarak canlıya hayat vermesi!

Yağmur demişken…
Sık sorulan bir sorudur: “Yağmur suyu, çiğ” içilir mi?
Can söz konusuysa, Allah nasıl ki Müslümana, can söz konusuysa domuz etini yemeği > helal < kıldıysa, aynen öyle zorda kalırsan yağmur suyu, çiğ içebilirsin (…)
Peki, neden bu tedbirli yaklaşma?
Bak kardeşim öncellikle bunu bilmeli, idrak etmeli ve kesin anlamalısın…
Sen kendini sağlıklı görsen bile, sağlıklı olmaya bilirsin…
Sağlıklı insana “çok fazla” bir şey yapmaz, gerçekten sağlıklıysa.

İhtiyar…
Bünyesi zayıf VE özellikle bebeler, çocuklar için tehlikelidir ISAL, ölümcül olabilir. Çağımızda…
Bu çevre ve hava kirliliği karşısında yağan yağmur havada ne var ne yoksa alaşağı edip “rahmet” olarak yağıyor!

Bu rahmet seni ve sevdiklerini en azından hastalanmana veya, Allah korusun, > değişik nedenlerden dolayı < ölümüne sebep olabilir!

Artık saadete gelme zamanıdır;
Su kazanılması ve içilebilir hale getirilmesinin iki ana temeli vardır…
Birincisi kaba olarak arındırılması, yani gözün görebileceği şeylerden…
Diğeri ki bir o kadar önemli gözün görmediği, mikroorganizmaların temizlenmesi…
Bu gibi doğal afetler karşısında önemli olan mümkün mertebe bir taşla en azından iki kuş vurmaktır…
Yükte hafif, pahada ağır meselesi…
Yok be ya…
Ne parası ne altını, pırlantası. Al onları (…)!
Tayyip misin sen?
Kefenin cebi yok kardeşim, yokkk!!!

Kimi okuyucum hatırlayacaktır Prezervatif meselesini…
Hani USB ve sıvı…
Onun gibi kadın hijyen malzemesi, mesela kadın peti asli görevinden farklı şekilde kullanılabilir…
Bir taşla en azından iki kuş vurmak gibi!

Veya sutyen, hani ikizlere takke…
Tayyip itinin ve köpeklerinin gazı…
Ya düşünüyorum da sizlere neler neler “öğretmedim”?
Öğrenmeniz, bilgilenmeniz için neler yazmadım ki!?

Olmadı kadın kilotlu çorabı, güzel bir filtre!
Sadece filtre mi? Çekme halatı, araba bile çekebiliyorsun kadın kilotlu çorabıyla.

Hayvanlar, doğanın kendisi yaşam savaşında en büyük müttefikin…
Yok iki ayaklı cinsinden söz etmiyorum, dört ayaklısı, küçüğü ki büyüğü iyi olur, kolay olur senin için…
İzlerini takip et, dikkat et birçok izin birleştiği yerlere, istikamet belli su yakında…
Güvercinler mesela alçaktan uçup düz bir yönde yol alıyorlarsa ki sabah ve akşam su içerler, bil bunu ve takip et.

Yağmur veya çiğ…
İçilir AMA kaynatsan daha iyi olur o konu sonra…
İngilizlerin dediği gibi Dew Trap…
Naylon kardeşim naylon (branda), hatırla dedim bir mutlaka…
Aç bir delik, dikkat et en derin yeri ortası olsun…
Koy poşeti, naylonu içine, istersen ortasına küçük ve temiz bir taş, etrafını korumaya al ki rüzgâr götürmesin, vur kafayı uyu ki hem korunma hem ısınma bir ateş yanında…
Sabah suyun hazır, çığ kapanında*!

Bu yöntem akşamdan sabaha…
Kaldıysan gündüz susuz, ne yapacaksın?
“İlk” defa…
Petrokimya…
İnsanın menfaatine, siyah poşet…
>>> Solar Destination yani güneş enerjisi damıtıcısı <<<

Yine kaz bir delik VE UNUTMA EMI BELKI GÖRDÜN YAYINLADIGIM RESIMLERI…
Bıçağı, av bıçağı en eskisi, yaklaşık 30 – 35 senelik, emekliye ayırdım, gördüğün her şey gibi…
Mesela küreği, askeri kürek hem kazma hem kürek…
Anladın mi neden koydum deprem çantasına VE Allah korusun bilmem gördün mü insanları, can kurtaranları, enkaz üstünde çıplak elleriyle, bir kazma veya kürek burada ne faydalı olurdu değil mi!?
Aldım yenisini, hani bir taşla iki kuş vurma…
Bu…
5 – 10 kuş birden vuruyor, kazma – kürek, MIZIRAK, bıçak, pala vesaire, vesaire…
Allah ömür verirse vuracağım bir daha ilk bahara kendimi dağa – taşa…
Balığa…
Sorun eski gurup darmadağın, yani yalnız başıma…
Yeminle in – cin cirit atıyor, öyle issiz, öyle izbe…
Korkarım uf olmaktan, öcülerden…
Yok çaresi, gideceğim!

Dediğim gibi kaz bir çukur, topla yaprak, dal, bitkinin bulabildiğin her türlüsünü…
Koy çukura, VARSA YANINDA kap, olmadı ağaç kabuğu tümünün ortasına…
Siyah naylonu gerili bir şekilde ser ve koy yine bir taş, “kabin” altında olmak üzere naylon üzerine…
Siyah “poşet – naylon” güneş ısısını toplayıp, yoğunlaştırıp altındaki bitkisel kalıntıların ve toprağın “terlemesine” sebep olacaktır. Buhar naylonda “yapışıp” kalacak, ortaya doğur yani kabına doğru akmaya başlayacaktır. Al sana su kardeşim, hem de damıtılmış cinsinden.

Gelelim su kaynatmaya…
Yok…
Yok kardeşim yok O kadar basit O kadar kolay değil su kaynatması…
Koy kaba yak ateşi…
Su kaynatmak bir sanattır…
Göreceksin, ikna olacaksın. Tıpkı sevişmek gibi…
Sevişebilmek…
Doğru, olması gerektiği gibi ustalık ister, tecrübe, incelik ister sanattın bizzat kendisidir…
Anlatacağım sana.

Evet…
İkisi de ateştir, kaynamaktır, fokur fokur kaynamak…
Yakmak!

Ama neyi kardeşim?
Su kaynatmaktan söz ediyoruz, iş pişirmekten değil…
“Eli işte, gözü oynaşta seni gidi zilli seni” derler ya…
Onu, koy bir kenara!

😊

Önce biraz fizik…
Açık hava basıncından söz edelim. “Bilindiği üzere” su 100 derecede kaynar…
Sen öyle san!

Atmosferimizdeki hava (yaklaşık %78 azot, %21 oksijen, %1 diğer gazlardan oluşur), ağırlığından dolayı temas ettiği yüzeylere basınç uygular. Bu basınç, açık hava basıncı olarak isimlendirilir.
Ve bu basınç, canlı veya cansız her cisim üzerinde etkilidir. Fiziksel ayrıntılar ile canınızı sıkmak istemiyorum, ancak ilginizi çekebileceğini sandığım ek bir bilgi.

0°C sıcaklıkta açık hava basıncının deniz seviyesindeki değeri, 1643 yılında İtalyan bilim insanı Evangelista Torricelli tarafından 760 mmHg olarak ölçüldü. Bu değer 1 atmosfer basınç (atm) şeklinde de ifade edilebilir.
Normal bir insan vücudunun derisinin toplam yüzey alanı yaklaşık 1,5 m2 yani 15.000 cm2’dir. Dolayısıyla insan vücuduna havanın uyguladığı toplam kuvvet 150.000 N’dur. Bu, 15.000 kg’lık yani 15 tonluk bir kütleye etki eden kütle çekim kuvvetine eşdeğerdir. Bu yükün karşısında ezilmeden durabilmemizin nedeni kan basıncıdır.
Biliyorsunuz ben boşuna söz etmem, üşenirim ya üşenirim…
Tam da bu tepki yani kan basıncı ve hava basıncı ileride tekrar karşımıza çıkacak. Hatırlayınız az önce okuduğunuzu, hani emin değilim dedim. Yağan yağmurun içilebilir hale gelmesi, yani filtrelenmesi 14 sene sürüyor demiştim. Hala bu rakamdan emin değilim, arşivlerime bakmadım AMA bildiğim ve sizin aklınızda tutmanız gereken rakam 1 saniye!

Saniyede bir damla…
Ve sen deniz seviyesinde ne kadar yüksekteysen su o kadar erken kaynamaya başlayacaktır. Anlayacağın…
Konumunun rakımını (yükseklik, deniz seviyesine oranla) bilmen zorunlu!

Yukarıda anlattım ya…
Su…
Deniz seviyesine ile >>> sıfır <<< olunca yüz derecede kaynar…
Bir misal, Almanya’nın Münih kenti, denizden 500 metre yüksekte.

Su…
Orada 97 derecede kaynamaya, fokurdamaya başlıyor!

Uzayda…
Koy bir tencere suyu uzay mekiğinden dışarıya ANINDA…
Su, buharlaşır.

Sıfır basınç arkadaşlar, sıfır basınç var uzayda. Bu…
Neden önemli…
Nasrettin hoca gibi eşeğe tersten bindim…
Yok…
Ondan değil…
Önce su arındırmadan başlayacağıma, bence çok daha önemli olan konuya geçimde ondan. Hap biçiminde de var, kimyasal olarak suyu mikroplardan temizleyebilirsin…
Kendim kimya deposuna döndüğüm için, TIKSINDIM…
Arındırmanın, yani mikroplardan temizlemenin geleneksel yolunu seçtim. Hani hep diyorum ya kimi atadan kalma yöntem hala en iyisi. Koy bir şekilde edindiğin suyu bir kaba, en güzeli siyah bir kaba…
Koy güneye, güneş kabı ısıtacaktır, çoğu zaman kaynamaya yakın bir değerde…
67,5 derecede birçok mikrop ölmeye başlar AMA hepsi değil işte…
Ve yine YÜZ DERECECDE bile kimi mikrop var ki hala ölmüyor…
BU YÜZDEN…
>>> Alışkanlık edin, nerede olursan ol, hangi şartlarda olursa olsun <<< suyu…
Üç dakika kadar daha fokurdat!
(Ayrıntılarına girecek değilim 1 ile 3 arası, anlatmaya başlasam gerçekten çok uzayacak SEN, ÜÇ DAKIKA DAHA KAYNAT)

Devam edecek…

Rüşvetin belgesi mi olur pezevenk?

Gençler hatırlamayabilir…
Engin Civan davasında, mahkemede sarf edilmiş bir soru!
Aynen böyle.

O misal…
Ulan “o.rospu çocuğu”, laf oyunları yapma…
Kimse demiyor ki sana “doğrudan” yaptın diye…
Maşa mı yok, hısım – akraba…
Hırsız…
Adi hırsız, soysuz “o.rospu çocuğu”!!!

Ben size demedim mi?
Zeytinyağı gibi üste çıkar!

Korkmuyorum ulan sizden adi dinci…
Ne senden ne sizlerden ne kıllarından…
Alt tarafı bir can…
Ha can ha patlıcan?!!!

Yeter ki bu millet uyansın artık, yeter ki…
Yıksın AK Sarayını başına, soksun külliyeni münasip bir yerine!

K.K. “ispatladı”, bakalım ne olacak?
Orospu sözünde duracak mı?
Hiç sanmıyorum!

Bakin arkadaşlar dünde yazdım…
Bu Sarrap – Zarrap, sözde FETÖ…
Bunların altında yatan gerçek, OROSPU yan çizdi…
Bu belgeler bugüne kadar neredeydi?
Niye şimdi, üst…
ÜSTE!

Gerçi…
Orospuda oyun mu biter, domalmalar, bacak açmalar…
Bulur yine bir yol, bulur!

Söz sizde…
Söz millete!

Anlayan anladı (…)

Geldim

Merak edilecek hiçbir şey yok. Keyfimde yok gülüm. Moralim bozuk. Her şey benim elimde, anlatırım sonra, yanıyorum, eziliyorum sadece!

Eziliyor, yanıyorum

Hava raporuna döndüm, tecrübelerle sabit…
Ne zaman yağmur yağsa, günlerdir hiç durmadan burada…
Vücudumda sızlamayan, acımayan yer yok…
Yeminle, yemin ediyorum yemin…
Kırılmayan kemik kalmamıştı, bir – iki istisna dışında…
Hepsi konservatif, yani geleneksel “tedavi” edildi…
>>> Kıpırdatamıyorlardı ki <<<
Kaba bir düzeltme, kemikler öyle kaynadı, yerleşti.

Gidiyorum…
Ne kadar sürer ne olur bilmem…
Milyarlarca ateş karıncası tabanlarımda…
Falakaya yatırdılar sanki…
Bildiğim cayır cayır yanıyorum…
Sızım sızım sızlıyor her yerim.

Eğitim üzerine

Konuşuyor bal kabağı…
Torba değil ki büzesin. Torba yasalarla, kararnamelerle “yönetmeye çalışıyor ülkeyi…
Birde g.tünü temizleyebilse!

G.tü b.klu, ruhu kara Kasımpaşalı…
Ülkeyi, çocuklarımızı esir aldı.

Finlandiya modeliymiş…
Affedersiniz, özür dilerim…
Sizin modellerinizi s.keyim!!!

Eğitim kardeşim eğitim…
Eğitim madalyon gibi…
İki tarafı var, biri devletin milletin çocuklarına sunduğu imkanlar…
Ki olmalı bir hedefi, içinde istikrar…
Diğeri ise aile içi eğitim!

Dikkatini çekerim, öğretmenlerin kalitesinden söz ediyorlar…
BENNNNNNNNN…
Pedagojiden söz ediyorum!

Bir kişinin pedagog bir öğretmen olması başka, sadece “öğretmen” olması başka…
Eğitim!!!

Aslında…
Bir erkeğin bir kadını gebe bırakmasıyla, bir kadının çocuğu dünyaya getirmesiyle…
Ne ana olunuyor ne baba…
Dedim ya aile içi eğitim…
Uyuyor mu senin gerçeklerine? Bakarsın Finlandiya’ya…
İlerisinin değil, gerçek demokrasilerden birinin yaşandığı ülkeye!

Benim eğitimimi…
Benim disiplin ve sertliğimi en çok en acımasız şekilde tenkit eden valide…
Herkesin nabzına göre şeker kardeşim, herkesin nabzına göre şeker…
Hayaller değil somut gerçekler!