BEN boşuna entel – dantelden nefret etmiyor, onları boşuna kınamıyorum

Bak güzel kardeşim…
Hep derim, hep anlatmaya çalışırım…
DÜNYA…
Türkiye Cumhuriyeti veya Tayyipistandan ibaret değildir!
NOKTA

Ve yine hep söylediğimdir…
Kendi geçmişini >>> bilmen gerektiği gibi <<<
Kadar…
Başka milletlerin tarihini bilmekte de fayda var!

NEDEN?
Çünkü insanız, sadece insan VE hata yapmak doğamızda yatar!
BIR NOKTADA BURAYA

Almanya’yı örnek alalım…
Bırak ümmeti, kulu bir tarafa…
Her koyun kendi bacağından asılır, nokta…
Bireyiz, kişi…
BIRAK…
Çoluk çocuk yine bir tarafa VE hata aynı yastığa yıllarca baş koyduğun insan bile güvence değil sana!

Anlatma sırrını dostuna, gün gelir düşman olur sana!!!

Bireysel emeklilik, adi üstüne bireysel…
ÖNCEDEN, zamanı gelmeden bozulamaz…
BIR…
İkincisi birçok demokratik sistem içeresinde liberal ekonominin gereği…
DIKKAT ET liberal dedim, serbest ekonomi ama “faşizan kapitalizm” değil, vahşisi…
Toplum veya devlet de…
Bireyin güvencesini ki eskiden dörttü, insanların ömrü uzadı beş oldu…
Sıralayacağım bu kaideler üstüne oturtuldu:

1. Sağlık sigortası
2. Kaza sigortası
3. Emeklilik sistemi…
4. İşsizlik sigortası
Ve ömür uzadığı, çoluk çocuğa güven olmadığı gibi, olsa bile onları mağdur etmemek için…
5. Yaşlılık ve hastalık durumları için ayriyeten bakim sigortası!

Ve bunların hiç birini “bozamıyorsun”
DEVLET GÜVENCESINDESIN!

Dünyada birçok örnek dururken…
Tekerleği her seferinde yeniden icat etmenin anlamı var mı?
Anla demek istediğimi!

İzle entel danteli:

İki dakika dinlemeye dayanamıyorum ne böylelerine ne Kahpedoğan gibilerine!

Hep birileri suçlu, hep bir başka sorumlu

Bugün öğreniyoruz haberlerden…
Bir kilo soğan Findikzade pazarında 5 Tayyip Lirası!

Yağmur yağır Allahtan…
Deprem olur, insan ölür…
Allahtan kardeşim Allahtan, çirkin yazgı, kader…
İşçi ölür, asker ölür fıtrattır…
Kaza olur…
Otobüs, minibüs ON NUMARALI yağ…
İnsanlar pattır pattır ölür, tren en son örnek…
Döviz yükselir, elem, dış güçler…
Veya millet kıskanır…
Soğuk oldu, sıcak oldu…
Kar yağdı, yağmur yağdı…
Seralara dolu, taş çarptı…
Hep bir başkası, hep bir bahane…
Onlar hep mağdur, hep mağdur(!)

Cepleri…
Kasaları, para sayma makineleri…
Ak Sarayları ve ayakkabı kutuları…
Mağdurları!

Önderi bilmem, O sizi s.kemese bile…
Elbette…
Bir başkası çıkacak ve s.kecek sizi…
AK P.zevenkler, dal y.raklar!

23:20

Yeminle…
İnsanlık her yerde delirdi. Demin bir müşteri geldi, ağladı ağlayacak…
Öğle gelmişti, hanım yetiştirememiş, kızdı, akşama gelirim dedi…
Tek tabanca…
Yok kardeşim yok, çalışacak insan yok…
Kadın ne yapsın?
Acıdım adama, neredeyse ağlayacak. Orta, küçük ölçekli bir iş yeri sahibi…
Var 30-40 çalışanı…
Anlatıyor:
“Gece 23:20 müşteri aradı. Sorgu, sual. Ya ben bu saate hiç başka birisini rahatsız eder miyim? Bu nasıl bir şey böyle?!”

İnsanlık…
Zıvanadan çıktı, şuurunu kaybetti!

Veee SONUNDA


+

Serbest tüketici…
Ucuz elektrik…
Yeter ki millet galeyana gelmesin, biliyorlar başlarına gelecekleri…
Çok fazla güvenme yiğidim, çok fazla güvenme…
Bir baba bakarsa çocuğunun aç gözlerinin içine…
Ödeyemeyecek duruma gelirse faturaları…
O baba…
Babaysa…
SIKER SENI!

### Çok önemli ###

Tren yolcusu muyuz kobay mı?

Adının başında Devlet olan demiryolu işletmesi sorumluluğundaki Ankara-Konya Yüksek Hızlı Treni’ne (YHT) binen 9 kişi artık yaşamıyor.
Ailelerin acısını yalnızca kendileri biliyor.
Devrilen vagonlarda ezilerek düşerek yaralanan onlarca yolcu hastanelerde tedavi görüyor. Belki bir bölümü yaşamları boyunca kazanın iziyle yaşayacak. Psikolojik travmalardan başka.
Anayasal ve yasal haklarını aramaya kalkanların “terörist” diye yaftalandığı. Bu yaftayı yapıştırmaya hazır bir parti medyasının her daim tetikte durduğu bu siyasi iklimde, iktidarın yurttaşlardan beklediği, boynunu büküp kaderine razı olması.
Oysa unutmayalım: Sinyalizasyon sistemi tam olsaydı, kaza görünümlü bu ihmal cinayeti meydana gelmeyecekti. Hal böyleyken tam da beklendiği üzere, hareket memuru, makasçı üç demiryolu çalışanı apar topar tutuklandı.
Peki, yüksek hızla giden bir trenin olmazsa olmazı sistemi kurmayanlar?
Dün savcılık soruşturmasının kamu görevlilerini de içine alacak biçimde genişletildiğini öğrendik.
Fakat ne tuhaftır ki aynı saatlerde bir başka haber daha geldi. TCDD yeni kurallar getirmiş, günün ilk saatlerinde demiryolunda bir sorun aksaklık var mı diye yola çıkan, işi bu olan kılavuz trenler kalkmıştı.
Peki sinyalizasyon sistemi de olmadığına göre kim yapacaktı bu görevi?
İlk sefere çıkan YHT …
İnanılır gibi değil ama öyle. Peki nasıl yapacaktı? Ankara’dan çıkan tren sinyalizasyonun olmadığı Sincan’a kadarki 25 km’lik hatta 50 km ile giderek.
Yani YHT makinisti bakacak ki Sincan’a kadar bir tehlike yok, o 25 km’yi kazasız gitti, hızını 160 km/saat’e çıkarabilecek.
Adının başında devlet olan, varoluş, kuruluş sebebi, vatandaşına ulaşım hizmeti götürmek olan bir kurumun yolcusuna denek muamelesi yapması değilse nedir bu?
★★★
Nitekim, dün ortak basın açıklaması yapan Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası ve TMMOB-İKK (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği- İl Koordinasyon Kurulu) da benzer saptamayı kamuoyuyla paylaştı.
İki kurumun temscilcileri sinyalizasyonsuz hatlarda YHT işletmenin risklerini teyit etmek anlamına geldiğini vurguladılar. Yeni kazalara davetiye çıkarıldığını uzman olmayanların bile anlayacağı bu aymazlıktaki kuralların nasıl olup da getirildiğini akıl mantık almıyor.
Ama neden bu halde olduğumuz büsbütün nedensiz değil.
★★★
2019 bütçe görüşmeleri Meclis Genel Kurulu’nda sürüyor. Kimileri heyecanlı, iz bırakan pek çok kürsü performansı da izliyoruz. Peki, bunların sonuca bir etkisi var mı? Hayır tabii ki. Hiçbir etkisi yok. Bu tartışmalar, TBMM çalışıyormuş izlenimi verip her şeye tek kişinin karar verdiği sistemi meşrulaştırmaktan başka bir anlam üretmiyor.
Böyle olmasa Yüksek Hızlı Tren’e kılavuz tren görevi verilemezdi.
“Ne ilgisi var?” diyorsanız, Sayıştay denetimlerinin ve raporlarının nasıl etkisizleştirildiğini hatırlatalım.
Anayasa’ya göre bütçe uygulama sonuçlarını denetim görevi, TBMM adına Sayıştay’ın. Ancak hesap ve işlemlerin incelenerek sorumlulara yaptırım uygulanması gibi bir yol fiilen işlemiyor. Sayıştay’ın yaptığı denetimler, yargıya aksaklıkları giderecek ölçekte yansımıyor.
Sizi bizi etkileyen bütçe konuşmalarına biraz da bu gerçeğin penceresinden bakalım.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/cigdem-toker/tren-yolcusu-muyuz-kobay-mi-2808666/

Abiiiiiiiiiiiiiiiiii

Hay ben senin ağabeyinin ağzına, yüzüne … emi!

Evet, pederin şarkısı…
Oğlunun kaderi oldu…
Metih falan değil, kendi kendini övme…
Ne ayıp!

Yok sadece yalın gerçek…
Benden bildiğim, benim olana ki fark etmez ölüsü, dirisi…
Sahip çıkarım, himayeme alırım…
Bana emanettirler VE ben emanete ihanet etmem!

Gene yamuldum, yağmur, ağrılar…
Kemikler, tonlarca ağırlık sanki…
Telefon etti…
“Ağabey, arabamın yağ lambası yanıyor. Korkuyorum yanlış yağı alacağım diye birlikte gidelim mi?”
Ne diyebilirim?
Elim mahkûm, sanki kocası benim!

Kendisi yetmiyor…
Çocukları, iti…
Prototipi bitti; yırtılsın falan, yenisi…
İyisi…
Artık biliyorum nelere dikkat etmem gerektiğini.

HEPIMIZ TIMARHANELIKIZ
Hepimiz ama hepimiz…
Son yirmi – otuz sene içinde başımıza gelenler…
Bitirdi bizi…
Bir iki saat öncesi, bir ciyaklama, annemin sesi…
Odamdan duydum, koştum öne, heyecan ile…
Sanki canını alıyorlar kadının “ne oldu ne oldu? Araba…”
Tek duyduğum bunlar girdiğimde içeri…
Zannettim kaza oldu, gene birisi…
ALLAH KORUSUN
Ya anlamadan etmeden, götürecek beni…
Kalp krizi…
Kardeşin sesi, “ağabey arabadayım. Gelir misin dışarıya?”
Haydaaa…
Neyse, aklım gitti…
Delirmiş ya vallahi billahi deli, nasıl korktum, kendisi de tabii…

Her an, her şeyde FELAKETTEN başka bir şey düşünemez olduk ikimizde!

Geçenlerde hanım, elinde bir zarf…
“Önder, şuna bakar mısın?”
Aklım gitti ya aklım gitti.

Çıktım dışarıya, yağ almış koymuş…
Sordum nereden aldın?
“Benzinciden!”
Senin paran çok galiba, sinirlendim. Ee koymuşsun yağ benden ne istiyorsun?
“Ağabey lamba sönmüyor”
Ver arabanın anahtarlarını, aldım girdim içeriye…
Kapıyı açtı bakıyor öyle alık alık yüzüme. Kış, tepem attı…
Kapa arabanın kapısını …
Yok soğuktan değil, akü!

Ver kitabini…
Tutturdu elime koca bir kitap, açtım endeks sayfasını kontrol lambası arıyorum…
Yok…
Kafayı yiyeceğim, yok, yok…
Bir baktım kitabin kapağına, radyo, Bluetooth…
ULAN BEN SENIN…
Gelmişini geçmişini, ver doğru kitabi…
Bak sen şu işe…
Okumak ne güzel bir şey, okuyup, okuduğunu anlamak…
Sormak, sorgulamak, bakmak!

AMA HAYIR…
Abiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii…
Daha kolay!

50 ile 100 kilometre kadar git diyor kitapta…
Lamba sönecek!

Yeminle…
Vur elim yoktur…
Ancak zıvanadan çıkmam lazım, bağırıp çağırmak…
Tamam ama vur elim yoktur…
Bu gidişle…
Olacak!