Yazarların isimlerini ayriyeten belirtmiyorum; ilgili linkin içinde zaten belirtilmiş.

Yargıç…
27 Aralık 2018

Mahkeme kapıları insanların nihai sığınağıdır…
Adliye saraylarının merdivenlerine oturmuş elemli bir yoksul, o büyük kapının arkasındaki yargıca güvenir…
Mazlumların sığınacak başka hiçbir yerleri yoktur…
Bu böyle midir yargıç?..

Tek adam ne zaman mikrofonu alıp susturmak istediklerini hedef gösterse, hemen arkasından ekranlar “yargı harekete geçti” alt yazıları geçiyor…
Bir, üç, beş, on, elli, yüz…
(Hukuk adamı gerçek yargıçlarımızı tenzih ederim…)
Ama bu rastlantı değil…
Nitekim Ergenekon’dan başlayarak, insanları yargı eliyle ezmeyi alışkanlık haline getiren tek adam, son günlerde açık açık “Yargı gerekeni yapacak” diyerek hedef göstermeye başladı…
“Gerekenin” ne olduğunu, yargının ne “yapacağını” biliyor…

Henüz “Ergenekon kumpası” denilen, yargı tarihimizin yüz karası bir utanç silinmeden, bir başka kumpas yürütülmeye başlandı…
Bunu bilmeyen var mı?…

İzin verme yargıç…
Sen kutsalsın, o değil…

Babam memurdu, DP iktidar olduğunda ve Türkiye’yi bu günlere getiren din cambazlığı başladığında, Nahiye Müdürü babam direndi, onu sürgün ettiler…
Ben ve kardeşlerim, Urfa’nın Tülmen Köyü’nde, nenemizin evinin toprak damında babamızı çok beklerdik…
Her akşam ortalık kararmaya başladığında, içimize çöken hüzünle, şehirden gelen tek toprak yola bakardık boşu boşuna…
Çocukluğumuz böyle geçti…
Ama ben ve kardeşlerim babamızla gurur duyarız…

Çocuklarınız da sizinle gurur duysun yargıç…

“Bizden yana olun” istemeyiz, “bizim gibi düşünün” demeyiz…
Hukuktan yana olun…
Rehberiniz adalet olsun…
Yarasına bez sarıp yeniden cepheye koşanların kurduğu bu cumhuriyet çatır çatır yıkılırken… Razı olmayan mazlumların güvencesi sizsiniz…
Yeni bir kumpasta, yargıyı yine sopa niyetine kullanmak istediklerini dünya alem biliyor…

İzin vermeyin…
Çocuklarınız “Babamız yargıçtı” desinler…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/bekir-coskun/yargic-2876617/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

###
DIKKAT DIKKAT DIKKAT
###
Kusura bakmayın gerçekten iyi değilim…
Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir…
Bay…
Partili Pezevenk meselesi, çok dikkatli okuyun lütfen Rahmi Turan’ı…
İKTİDARA BİR KIYAK DAHA! KıSMıNı…

Bir o kadar Sayın Çölaşan’ı…
Yazmamış ÖRNEGIN istifalarda çok önemli olan bir hususu…
Nüfus, nüfuz almayı ve daha birçok şeyi, yazacaktım gerçekten iyi değilim…
Bir ara…
Başka bir fırsatta telefi ederim.

(Sana söz verdim, okuyacaklarınla VE düşünmen gerekenler ile birlikte ÖNEMLI oranda sana karşı sözümü de yerine getirmiş oluyorum. Gerisi teferruat, ayrıntı AMA tabii önemli ayrıntılar. UNUTMA…
Çorbada sinek meselesi! Bir ara, başka bir vesile ile. Kızma, darılma, küsme. Yok, yok halim
)

###

Mutluluk bizden uzakta!
27 Aralık 2018

Ülkede kavga bitmi¬yor. Hep gerginlik, hep gerginlik!
Bu, doğal olarak insanları¬mız arasında büyük mutsuzluk yaratıyor.
Ekonomik sıkıntılar, geçim derdi, geleceğin belirsizliği de eklenince “Dünya Mutluluk Ligi”nde 5 basamak birden düşüp 74’üncü sırada yer aldık.
Batı ülkelerinin tamamı bizden kat kat daha mutlu.
Birleşmiş Milletler’in hazırladığı rapora göre, Türkiye’den çok daha kötü durumda olanlar da var tabii ki… Fakat bunlar Ruanda, Malavi, Burundi gibi adı sanı duyulmamış ülkelerle, Suriye, Yemen, Afganistan gibi iç savaş nedeniyle kan deryasında olan ülkeler…
Biz neden bu kötü duruma düştük? Niçin böyle çöktük?
AKP iktidarı 16 yılda hani harikalar (!) yaratmıştı? Başarılı yönetilen bir ülkenin durumu böyle olur mu?
Geçen 16 yıl içinde ülke¬mizde ekonomi de, demokra¬si de geriledi, yargı bağımsız¬lığı yara aldı, adalete güven sarsıldı, iktidarın eleştiriye tahammülü kalmadı.
Ulus olarak tüm bu olumsuz¬luklara lâyık mıyız?
Değiliz tabii ki… Fakat ha¬talıyız. İtiraf edelim ki, tüm başımıza gelenler, yanlış seçimlerimizin sonucudur!

Bir zamanlar çok popüler bir şarkı vardı:
“Her yerde kar var!”
1970’li yıllardı… O tarih¬lerde kar yağışları bol olduğu için halkımız Belçikalı şarkıcı Adamo’nun söylediği bu şarkıyı pek sevmişti.
Şimdi devran değişti:
Her yerde kavga var!
Siyasilerimiz Meclis’te kapışıyor, insanlarımız olur olmaz şeyler için dövüşüyor, tabancalar patlıyor, ölenler, yaralananlar oluyor.
Basit trafik tartışmaları bile kanlı kavgalara dönüşebili¬yor.
Herkes barut fıçısı gibi… Patlamak için bahane arıyor¬lar!
★★★
Siyasetteki kavgalar halkı¬mıza kötü örnek oluyor ne yazık ki…
Söylenmeyecek sözler söy¬leniyor, hakaretler, tehditler havada uçuşuyor.
Kim bilir belki de böylece insanlarımız korkutulmak, sindirilmek isteniyor.
Ülkemiz maalesef her geçen gün “Korku ülkesi” olma yolunda ilerliyor.
Cezaevlerinde artık yer kal¬madı. Hızla yenileri yapılıyor.
Bir barış beldesi olan Bodrum’da bile eski cezaevi yetmedi, yenisi devreye girdi.
★★★
Cumhurbaşkanı Erdo¬ğan yine “Yargı” dedi.
İki büyük sanatçı Müjdat Gezen ile Metin Akpı¬nar’dan bahsetmiyoruz. Onlar yargı ile daha önce müşerref oldular.
Bu defa hedefte CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel var.
Cumhurbaşkanı Er¬doğan sanatçılara yaptığı gibi CHP Milletvekili Özel için de ağır konuşarak şöyle bağırdı:
“Milli Savunma Bakanımıza saldırma edepsizliğini yaptı. Yargı-ya hesap verecek. Önce tazminat, sonra ceza! Yargıya hesap verecek¬ler. Yargı da bunlara gerekli dersi verecek. Böylece saldırma hakkı¬na sahip olmadıklarını anlayacaklar!”
★★★
Peki, tazminat ve ceza ile tehdit edilen Özgür Özel ne yaptı?
Korkup başını mı eğdi?
Sesini soluğunu kesip bir kenara mı çekildi? Hayır!
Etki-tepki meselesi… Sertlik sertliği doğuru¬yor!
Özgür Özel korkacak bir tip değil. Cevap verdi:
“Hodri meydan! Gücün yetiyorsa Özgür Özel’e aç davayı… Gücün yeti¬yorsa Özgür Özel’e ve CHP’ye verdir hapis ce¬zasını… Senden korkmu¬yorum, korkmayacağız!
Biz korkarsak senin karşında, Türkiye diz çöker. Biz de ayaktayız, Türkiye’de ayakta… Sana meydan okuyoruz!”
★★★
Ortam her geçen gün biraz daha geriliyor.
Böyle kavgaların ülkeye ya¬rarı yok ama iktidar gergin¬likten fayda umuyor.
Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, muhalif olan sanatçı, gazeteci, yazar, siya¬setçi, herkese kızması acaba partisinin her geçen gün güç kaybetmesinden mi kaynak¬lanıyor?
AKP Genel Başkanı Erdoğan, yerel seçimleri önemli oranda kaybetmek¬ten mi endişe ediyor acaba? Ne dersiniz?
İKTİDARA BİR KIYAK DAHA!
Eşitsiz bir seçime gidiyoruz.
Böyle bir seçim, demok¬rasinin olduğu iddia edilen hiçbir ülkede görülmemiştir.
Devletin bütün imkânları iktidar partisinden yana…
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Anayasa’nın eşitlik ilkesine ters bir karar verdi:
“Cumhurbaşkanı dev¬letin başıdır. Ona seçim yasağı olmaz!” dedi.
Yani, Erdoğan’ın AKP Genel Başkanı olduğunu göz ardı etti.
Seçim yasakları kime olur? YSK’ya göre bütün muhale¬fet partilerine!
Bu kurulun demokrasi (!) anlayışı bu…
Ringe çıkıyorsunuz. Önem¬li bir maç yapacaksınız. Sizin elinizi-kolunuzu bağlıyorlar, rakibinizi serbest bırakıp “Dövüşün” diyorlar.
Eli-kolu bağlı nasıl mü¬cadele edeceksiniz?
Yanlı tutumu nedeniyle referanduma da, genel seçi¬me de gölge düşüren YSK, iktidara yerel seçimde bir kıyak daha yaptı!
AKP de Yüksek Seçim Kurulu’nu ödülsüz bırak¬madı. Torba yasa ile YSK Başkanı Sadi Güven’in de bulunduğu 6 üyenin ocak ayında bitecek olan görev sürelerini “Bir yıl” uzattı.
Şimdi AKP Genel Baş¬kanı’nın elinde devletin uçakları, makam araçları, kamunun bütün imkânları var. Önlerinde hiçbir en¬gel yok.
Muhalefet ise yasaklarla eli kolu bağlanmış durumda…
YSK “Haydi, yarışın” diyor. Helâl olsun böyle âdil (!) yarışa…
Anladıkları demokrasi ve eşitlik bu!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/rahmi-turan/mutluluk-bizden-uzakta-2876512/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Binali Bey konuştu: “Konu kapanmıştır!”
27 Aralık 2018

Sevgili okurlarım, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı muhteşem bir olaydır. Elinde sonsuz olanaklar vardır.
Sahip olduğu para korkunç miktarda, neredeyse sonsuzdur.
Bu parayı harcama yetkisi ise başkana aittir.
Denetleme mekanizmaları yeterince çalışmaz. Başkan istediği kişiye istediği alım ve ihaleleri verir, istediği harcamaları yaptırır.
Üstelik bir de belediye şirketleri vardır ki, onlar da doğrudan veya dolaylı olarak başkanın emrindedir. Şirketlerin denetimi derseniz, sıfıra yakındır.
16 milyon kişiyi temsil eden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı trilyonlarla oynar. Yetkisi sonsuzdur.
Böylesine parasal, manevi güç ve yetki Türkiye’deki hiçbir kuruluşta yoktur.
Meclis Başkanlığı, bu açılardan bakıldığında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yanında neredeyse solda sıfır kalır.
Geçmişte devletin en üst kademelerinde görev yapan ve şimdi Meclis Başkanı olan Binali Bey işte bu sonsuz olanakları düşündü ve kararını verdi.
Daha doğrusu, Cumhurbaşkanı Recep Bey onu yönlendirdi:
“İstanbul, ‘Bay Kemal ve partisine‘ bırakılmaması gereken bir yerdir. Haydi marş marş!..”
★★★
Adaylığı önümüzdeki günlerde resmen açıklanacak.
Ancak ortaya bazı çok ciddi pürüzler çıkacağı şimdiden belli.
Halen Meclis Başkanı olarak görev yapan bir siyasetçi, bu görevinden istifa etmediği sürece bir belediye başkanlığı için aday olabilir mi?
Olamaz… Yasal nedenlerini az sonra belgeleyeceğim.
Ama Recep Bey bu konuda farklı düşündüğünü açıkladı:
“Seçime kadar (Meclis Başkanlığı’ndan) istifa etmesi gerekmiyor. Seçildikten sonra istifasını verir.”
Demek ki İstanbul’u çantada keklik olarak görüyor! Seçimde hayal kırıklığına uğramamasını dilerim!
★★★
Bu konuda Binali Yıldırım da dün görüşlerini çok kısaca açıkladı:
“İstifa tartışmaları benim dışımdadır. Konu kapanmıştır diye düşünüyorum.”
Hayır beyefendi, konu kapanmadı.
Tam tersine, bundan sonra açılacak.
★★★
Sevgili okurlarım, şimdi bana haklı olarak soracaksınız…
“Peki ama kardeşim bu konuda Anayasa ve yasalar ne diyor, zahmet olmazsa biraz da o konudan söz et!..”
Hemen edeyim!
Anayasamızın 94. maddesinin son fıkrası aynen şöyle:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, ÜYESİbulundukları SİYASİPARTİNİN veya parti grubunun Meclis içinde veya dışındaki faaliyetlerine, görevlerinin gereği haller dışında Meclis tartışmalarına katılamazlar. Başkan ve oturumu yöneten Başkan vekili oy kullanamazlar.”
Kural öyle ki, Anayasa bile Meclis Başkanına belli konularda “Siyasi kısıtlama” getiriyor.
Meclis tartışmalarına ve partisinin grup toplantılarına katılamaz, oy kullanamaz.
★★★
Şimdi gelelim Siyasi Partiler Kanunu’nun 24. maddesine:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin ve parti grubunun Meclis içinde ve dışındaki faaliyetlerine katılamazlar. Ancak yeniden milletvekili adayı olmaya ilişkin faaliyetleri bu hükmün dışındadır.”
★★★
Gerek Anayasa ve gerekse Siyasi Partiler Kanunu tarafından getirilmiş olan hükümler yeterince açık ve net…
Meclis Başkanı olan kimsenin Meclis’te oy kullanma, partisinin grup toplantılarına katılma hakkı yok.
Üstelik mensup olduğu siyasi partinin Meclis içindeki ve dışındaki faaliyetlerine de katılamaz.
Anayasa ve yasalara zerre kadar saygısı olan bir kimse, herhalde aksini iddia edemez ve yapamaz.
★★★
Şimdi Recep Bey istediği kadar “Seçime kadar istifası gerekmez, istifasını seçildikten sonra verir” desin, o sözler geçerli değildir…
Binali Bey istediği kadar “İstifa tartışmaları benim dışımdadır, konu kapanmıştır” desin, o ciddiyetten yoksun sözler de geçerli değildir.
Tabii, eğer anayasa ve yasalar geçerli ise!
Bunlar Anayasa ve yasalardan böylesine habersiz olabilir mi?
Elbette olamazlar…
O halde ne yapmayı amaçlıyorlar? Acaba bunları yanıltan birileri mi var?
Kendilerine sormalı!
★★★
Peki, vatandaş Binali Yıldırım bugünkü konumuyla, yani Meclis Başkanı sıfatıyla İstanbul’a aday olabilir mi?
Olabilir…
Ama adaylığı 29 Aralık günü resmen açıklandığı anda, Meclis Başkanlığı görevinden istifa etmesi koşuluyla.
Böyle iki cümlelik açıklamalar yapıp “İstifa tartışmaları benim dışımdadır, konu kapanmıştır” diyerek bu işin kapanmasını sağlayamaz.
Bunu kimse yemez.

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/emin-colasan/binali-bey-konustu-konu-kapanmistir-2876925/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Gazete okumaya bile zamanım yok, iyi değilim, Uzandım okuyorum okuyamadıklarımı, gecikmeli

DÖKTÜRMÜŞLER


4 Türk, ancak 1 Alman ediyor!
27 Aralık 2018

Göz boyama var. Görünene bakıp gerçeği ıskalama. Asgari ücret kağıt üstünde arttı, gerçekte ise düştü. Şuna benziyor: Uzakta vadide önde bir ceylan yavrusu kaçıyor. Arkasında da azgın bir kurt sürüsü, can derdine düşmüş ceylan yavrusunu kovalamakta. Çiftçi baba ile 14 yaşındaki oğlu vadinin karşı yamacında uzaktan bu tabloyu izliyorlar.
Çocuk babasına:
“Baba bak, ceylan yavrusu rehber olmuş. Kurtlara yol gösteriyor” dedi. Baba oğlunun saçlarını okşadı.
“Göründüğü gibi olmayabilir.”
Diye fısıldadı.
Oğul ile baba, daha net görmek için yakına gittiler. Kurtlar, ceylan yavrusunu parçalamış yiyorlardı.
Çocuk gerçeği gördü.
Evet baba!
Yavru ceylan, rehber değil.
Aç kurtların avıymış.
Asgari ücret:
Ceylan yavrusu.
Kriz ve durgunluk:
Azgın aç kurt.
Asgari ücretliyi parçalıyor.
En doğru bilgi, kıyaslanabilir bilgidir. Türkiye’de her yıl açıklanan asgari ücret tutarını dolara çevirip bakınca azalıyor:
Aylık asgari ücret:
2016’da:
442 dolar ediyordu.
2017’de:
398 dolara indi.
2018’de:
425 dolara çıktı.
2019 için:
381 dolara geriledi.
44 dolar gerileme oldu.
Asgari ücretli fakirdi, sefil oldu. Asgari ücret artmıyor. Azalıyor. Uzaktan ceylan yavrusu kurtlara rehberlik yapıyormuş gibi gösterildi.
★★★
Kıyaslamayı yıllık yapalım.
Yine bakalım.
Almanya’da asgari ücret:
20 bin 980 dolar.
Fransa’da:
20 bin 272 dolar.
Türkiye’de:
4 bin 576 dolar.
Türkiye’nin 4 asgari ücretlisinin aylığı, yaklaşık olarak ancak 1 Alman ya da 1 Fransız asgari ücretlinin gelirine eşit.
Bu acı tabloda:
4 Türk bir araya geliyor.
Ancak 1 Alman ediyor.
4 Türk ancak 1 Fransız.
Bu ne perişan millilik!
Bu ne sefil yerlilik!
Topluma 17 yıldır “O kadar hızlı büyüyoruz, kalkınıyoruz, eser üstüne eser katıp, o kadar zenginleşiyoruz ki Almanya bizi kıskanıyor, Fransa başarımız altında eziliyor” diyorlardı.
Zenginleştikse…
Emeğin payı nerede…
Kalkınmadan, büyümeden asgari ücretliye, işçiye pay düşmedi. Asgari ücretlinin, çalışanın hakkını bu iktidar mutlu azınlık yaratıp, çoğunluğun hakkını, mutlu azınlığa yedirdi.
★★★
Sermaye kofça şişirildi.
Emek arsızca sömürüldü.
Devleti sermayenin ve yeni zenginlerin tedarikçisi yapıp dünyanın en berbat, verimsiz, hazırı satıp yiyen ve borcu borçla kapatan kapitalist düzenini Türkiye’de kurdular. Şişen sermaye ileri bir atılım yapamadı, “konkordato tufanına” dönüşüp patladı. Karşılığı seçim sandığında gelecektir. Anketlere göre halkın yüzde 53’ü iktidarı ekonomide daralma ve durgunluk yarattı, hayatı ise pahalılığa soktu diye suçlu buluyor.
KALEMİN GÖR DEDİĞİ
TUHAF ÖZELLEŞTİRME!
Karar Resmi Gazete’de yayınlandı. Sakarya’da devletin malı olan Tank Palet Fabrikası özelleşti. BMC’nin sahibi Ethem Sancak’a satıldı. BMC’nin ortakları arasında Katar sermayesi de var. Özelleştirilen fabrika, 50 yıllık üretim tecrübesine sahip. Fırtına obüslerini, gece ve gündüz görüş dürbünlerini, çok dayanıklı tank ve tırtıllı araç paletlerini üretiyor, Leopar 1 ve Leopar 2 tanklarının yenilenmesini yapabiliyor. 1 milyon 804 bin metrekare arazisi var. Verimliliği tescilli, hem Türk ordusuna ve hem diğer ülke ordularına satış yapabiliyor. Yani iç ve dış pazar müşterisi de hazır. Böyle donanımlı bir fabrika 500 milyon dolarlık bir destekle Altay tanklarını da yapabilir hale gelirdi. Fakat getirilmedi, bu fabrika orduya Altay tankı yapıp satma ihalesini kazanan özel sektör BMC şirketinin sahibine satıldı. Tuhaf bir entegrasyon!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/necati-dogru/4-turk-ancak-1-alman-ediyor-2876715/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Sarsılmaz inancım
27 Aralık 2018

Kimi belediye başkanları ilçelerine-şehirlerine sığmıyor!
İstanbul- Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu gibi…
Hafta başında kargoyla kitap geldi:
“Sivas Milli Mücadele’nin 108 Günü.”
Ekrem İmamoğlu, milli mücadelenin dönüm noktası Sivas’ta kaldığı 108 gün boyunca Mustafa Kemal’in neler yaptığını merak edip değerli bir kitap hazırlanmasına öncülük etmişti.
4 Eylül 1919’da başlayan Sivas Kongresi’nde sekiz gün neler olduğunu biliyoruz. Peki, Mustafa Kemal diğer yüz günde Sivas’ta neler yaptı? Örneğin…
Sohbet konularından biri, Albayrak gazetesinde yayınlanan “Bizi Ne İle Ve Nasıl Avlamak İstiyorlar?” başlıklı haberdi:
“Güvenilir kaynaklardan aldığımız habere göre, İngiliz Muhipler Cemiyeti Reisi Dahiliye Nazırı’nın 150 bin, Konya Valisi Cemal Bey’in 200 bin ve Ankara Valisi Muhittin Paşa’nın daha ziyade bir para aldığı belirlenmektedir. Bu bağlamda Polis Genel Müdürü Nureddin Bey’in de mühim miktarda hediye aldığı güvenilir kaynaklardan haber verilmektedir…” (25 Eylül 1919)
İngilizlerin “beslediği” sadece Osmanlı bürokratları değildi.
Mustafa Kemal’i Sivas’ta ilk ziyaret eden gazetecilerden -1917 Rus Devrimi’ne de tanıklık eden- Louis Edgar Browne, The Star, Chicago Daily News ve Evening Star gazetelerine şu bilgiyi geçti:
“İngilizler, Osmanlı’ya karşı ayaklanan Kürtlere 20 bin silah verdi!”
Ardından “ama” deyip ekledi:
“Kürt aşiretleri İngilizlerden aldıkları silahlarla artık İngilizlere karşı savaşıyor.” (22 Ekim ve 2 Kasım 1919)
Kürtlerin dönüşümünü kim sağladı: Mustafa Kemal…
Kürt önde gelenlerine sık sık mektup yazdı; onlarla bir araya geldi…
YÜZÜNCÜ YIL
Gelecek yıla dört gün kaldı…
Önümüzdeki yılın ülkemiz için önemi büyük: Başta 19 Mayıs 1919 olmak üzere milli mücadelenin başlamasının yüzüncü yılı!
Geçenlerde…
Kaynak Yayınları Genel Yayın Yönetmeni Tunca Arslan telefon etti:
“İki kitap gönderiyorum…”
– “Atatürk’ün Kaleminden Kürtler.”
– “Atatürk’ün Kaleminden Suriye ve Irak.”
Kitapları göndermesinin nedeni var kuşkusuz:
Türkiye’nin bugün önemli gündem konularından biri, ABD’nin Kuzey Suriye’den çıkma kararı!
Kimi Kürtlerin “ABD Gitme” mealinde bildiri hazırladığını duyduğumda, “keşke yüz yıl önce Atatürk’ün Kürtlere yazdıklarını okusalar” diye düşündüm.
Cemil Paşazade Kasım Beyi Sivas’a çağırdığı mektubunda şöyle yazdı Mustafa Kemal:
– “Kürtlerin devletten ayrılarak İngilizlerin himayesinde Kürdistan kurmalarını tasvip etmem. Kürtlerle Türkler birbirinden koparılmayı kabul etmez öz kardeşler. Bugün için vicdanı borcumuz, Kürtler Türkler bütün İslami unsurları tek vücut ve tek yürek olarak bağımsızlığımız savunmak ve vatanın parçalanmasını önlemektir. Bende bu kanaat sarsılmazdır…”
– Mutki aşireti reisi Hacı Musa’ya…
– Küfrevizade Şeyh Abdülbaki’ye…
– Nurşinli Şeyh Ziyaeddin’e…
– Garzan reislerinden Cemil Çeto’ya…
– Şırnaklı Abdurrahman, Dirşulu Ömer ve Muşarlı Resul gibi önde gelen Kürtlere 1919’da sürekli mektuplar yazdı.
Sadece Kürtlere yazmadı.
ABD’liler ile görüştü…
MÜŞTEREK VATAN
ABD Başkanı W. Wilson, Anadolu’da neler olup bittiğini öğrenmek amacıyla General James Harbord başkanlığında 46 kişilik heyet gönderdi.
Mustafa Kemal, Amerikalı heyet ile 20 Eylül 1919’da Sivas’ta yan yana geldi. Şöyle konuştu:
“Kürtleri İngilizler himayesi altında bağımsız Kürdistan kurma planına katmak üzere tahrik ettiler. İleri sürdükleri tez imparatorluğun nasıl olsa dağılmaya mahkûm olduğudur. Bu teşebbüsleri gerçekleştirmek için büyük paralar harcadılar, her türlü casusluğa başvurdular… Bu habis planın üç gayesi vardı:
– Kürt ayrılıkçılığını canlandırmak,
– Milli kuvvetleri imha etmek,
– Aynı memleketin evlatları arasında kan döktürmeye sebep olmak.”
Mustafa Kemal, Sivas’taki 93’üncü gününde Muş’taki Mirza Beyzade Musa Beye şu mektup göndererek, “İstanbul’da vicdan yerine düşman parası taşıyan bazı alçak şahısların, Kürtlük namına ayrılıkçı vaki olan beyanat ve haber yaymalarının” tekzip edilmesini rica etti.
Yani…
Yüz yıl önce kimi Kürtler, İngiliz emperyalizminden medet umdu!
Yüz yıl sonra kimi Kürtler, ABD emperyalizminden medet umuyor! Yazık.
Oysa.
Bu toprakların bağımsızlığı için Türk ile Kürt emperyalizme karşı ortak mücadele verdi.Atatürk’ün dediği gibi, “Kürt asil kavmi, Türk kardeşleriyle ayrılmaz bir yiğitlik kitlesi oluşturdu.”
Ortak menfaat, ortak gelecek, birlikte yaşam ilkesi, Şeyh Sait ayaklanması, askeri darbeler gibi sebepler yüzünden kesintiye uğradı. Hele küreselleşmeyle birlikte emperyalizm bu sorunu kaşımaya başladı. İşte… Suriye’de son örneğini yaşadık/ yaşıyoruz…
Kitap çalışmaları sayesinde yüz yıl önce olanları bilmek-anlamak geleceğimize ışık tutuyor.
Türkler ve Kürtlerin yüz yıllık emperyalist oyunu yine bozacaklarına inancım tamdır…

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/sarsilmaz-inancim-2877093/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Gündüz gözü ile, DÜN

Tayyipistan saati 7:40
Çeyrek altın, en azından benim izleyip görebildiğim kadarıyla…
Ilk defa gündüz gözü ile 356 Tayyip Lirasını gördü!

Özellikle saate baktım ki kimse beni yalanlayamasın…
Haber kaynağı CNN – Türkiyeli!

Şu an itibarıyla; 355,50

AMA anlamayacaksın bunun ne demek olduğunu değil mi?

Science Fiction oder baldige Realität?

Üşendim tek tek sıralamaya, bu başlık altındakilerinin mümkünse hepsini izle…
VE düşün…
Sana özel, sadece senin için. Tabiat itibarıyla, doğan gereği belki ilgini çekmeyebilir…
Teknoloji, hayal alemi AMA inan bana çok önemli, her izlenceden sonra bunu…
Her seferinde yeniden anlayacaksın!

Felaketim…
Zor taşıdım kendimi arabaya, arabadan dükkâna…
İki saat oldu uyuşturucu hala tesir etmedi…

izlesen, ögrensen iyi olur

Özellikle Jules Verne dikkat et…
En azından onu izle!

Fransız yapımı DIKKAT ET perde arkasına

Mutlaka izle…
Kürt kökenli kardeşlerim, sen, ben ve O bu toprakların evlatlarıyız!
NOKTA

Kimse kimsenin üstünde değildir, kimse kimsenin altında da değil…
YOK…
İkinci sınıf vatandaş, yok benim gözümde…
Benim nazarımda…
Her ne kadar > yanlış ve maksatlı söylentiler < ortalıkta dolaşıyor olsa bile, bize > doğru < diye lanse edilse bile BIR GERÇEK ORTADA…
Atalarımız birlikte somun kırmış cephede, birlikte can almış can vermişler…
Birbirimizden kız almış vermişiz, kan yüzyıllardır karışmış…
Sen aşk nedir bilir misin, nelere kadirdir, gücünü hic yüreğinde his ettin mi?
Çaresizliğini(!)

VE YINE…
Ermeni kökenli vatandaşlarımız örneğinde olduğu gibi KI TÜRK içinde SOYSUZ yok mu?
En bariz örneklerini yaşayarak görüyor, şahit oluyor, öğreniyoruz!!!

Mustafa Kemal…
Satılmışlar ile mücadele etti…
Kendilerini para karşılığında satanlar, orospu gibi…
Türk’ü, Kürt’ü ve Ermeni’si!

KESINLIKLE…
Ne sizlerin anadiliniz olan Kürtçe ne sizlerin sanatçı, üretken ruhlarınızı, tabiatınızı sorgulamıyorum…
İçinizden ne değerli evlatlar çıktı…
BIR SORUN VAR ORTADA, HEPIMIZIN SORUNU…
Medeniyetleşme…
Eğitim, demokrasi VE bilgili ve bilinçli vatandaş olabilme sorunu…
Bu…
Hepimizin problemi!

İzle…
Anlatmışımdır evvelsi, ARTE bir Fransız – Alman ortak “yapım şirketi”
Daha çok entelektüellere, eğitimli insanlara hitap ediyor…
Bak…
Coğrafyamızın özbeöz eseri; Mezopotamya…
Hititler, Türkler, Kürtler, Suriyeliler hele hele Persler bu topraklar ne medeniyetler meydana getirdi…
AMA…
Burada bir Kürdistan “söylentisi” VE sanki tüm bu tarihi eserler Kürtlere aitmiş gibi bir izlenim yaratılmaya çalışılıyor. İnsan…
Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmeli!

Anla ya anla oynanmak istenen oyunu…
Bizi bize kırdıracak, bizi tüketecekler…
Osmanlının iti, ite kırdırma stratejisi, oyuna gelmeyelim, bunun farkında ve bilincinde olalım…
Öldürmeyelim, kırmayalım, üzmeyelim birbirimizi…
Taş üstüne taş koymasını öğrenelim, ayrılıktan, gayrılıktan kimseye fayda gelmez…
Bu yaşadığımız siyasi ortam içinde geçerli. Bir olalım, dirlik içinde olalım, diri olalım diri!

izle

Zaten sevineceğini bildiğim için yazdım. Desteğin için teşekkür ederim, berbat bir gece geçirdim. Odanın içi eksi 1-2 ile o derece arası seyir ediyor. Çok üşürsem yakıyorum “garibin şöminesini” yok kaloriferleri değil çünkü balkon kapısı neredeyse sürekli açık. Uyu uyan, uyandım, yatak yorgan yerde, kaskatı kesilmişim 😊 öf ne üşümüşüm. Her tarafım ağrıyor. GARANTI…
Bakterilerin hepsi dondu! Biliyor musun, ilginç olan grip falan olmuyorum, öylesine bağışıklık kazanmışım!
Pek iyi bir güne gözlerimi açmadım, göreceğiz seyri nasıl olacak. Kendine iyi bak.

İşlerim var, yoruldum. Yarına olmaz mı?

😊
Söz…
Sözüm sana ve biliyorsun ben sözümü eninde sonunda tutarım!


Bak bunu gerçekten unutmuştum, iyi ki hatırlattın. Yeminle unuttum

Sorma…
Bir yerde elimi ayağımı çektim, çekmek zorunda kaldım YOKSA kötü şeyler olabilirdi.
Evdeyim…
Tatil, tatili dört gözle bekliyorum. YEMINLE…
Eğer yapmazsam dünyanın en adi insani olayım. Lotto motto tutsa…
Herkesin eline versem para, tüm sevdiklerime, kalbimde olanlara. Hayatlarını garantiye alsam, kimse çalışmak zorunda, alemin pis ağız kokusunu çekmek zorunda kalmasa.
Kadın…
Evine yakışır, belki demode bir düşünce ama nasıl özledim ev hayatını biliyor musun?
Ben böyleysem…
Kadın ne yapsın? Yok yok, ataları boşlama…
Onlar…
Birçok şeyi bilerek yaptılar, yapıyorlardı. Hele aile hayati…
Sen biliyorsun, kendi başında…
Kolay mı kadın olmak, ev…
İş hayati, ev, çocuk, koca…
Elimden geleni yapıyorum ama KIMSENIN çok fazla işine karışmaya gelmiyor. KIMSENIN…
Kötü olan yine sen oluyorsun!

Yoruldum…
Ağrılar başladı yine, ilaçların tesiri geçti. Yok evde kullanmıyorum, dayanmaya çalışıyorum.

Ye-ti-şe-mi-yor-um, yine sabah haberlerinde

Vallahi billahi unuttum, o kadar kafa meşgul ki!

PEZEVENK…
Menbitçi anlatıyor, Suriye ordusu girdi…
Ya heriflerin toprağı piç sana ne, sen kim oluyorsun ULAN?

Başkumandan kereviz, başkumandan…
Kel başa şimşir tarak!

Eğer doğru çünkü yoktum “gün boyu” daha nispeten “yeni” geçiyor alman haberlerinden!

oku

### Aklınızda olsun hem Almanya hem Tayyipistan için geçerli ###

Yeni geldim, bir kahve çıkıyorum yine!!!

Aslında dün yazacaktım unuttum…
Nato mermer nato kafa…
Aha da…
Ting, ting diye ses çıkarıyor…
Boş teneke kutusu gibi!

Kalorifer dairesindeki depoyu…
Arabanızın deposunu ve varsa yedekleri DOLDURUN…
YENI YILA GIRMEDEN…
Kaşık ile verdiklerini, yeni yılda…
Üç vakit mi desem, beş mi?
Kepçe ile alacaklar geriye…
Benden söylemesi!