Arife, tarif gerekir mi?

Beka aşağı beka yukarı…
Beka…
Ya nerede kaldı zekâ?

Utanmayı unuttuk, utanmayı…
Ayıp…
Oldu günah, sen hiç başörtülü kadına dil uzattığımı duydun mu?

Kendi ailemde, büyüklerimin neredeyse hepsi…
Anam, avradım…
Mevlit, mezar ziyaretlerinde…
Camide…
Mekân ve zaman…
İnsan…
Bilecek kendini, geçmişini!

Allah’a inan…
İnanma, hani mahalle baskısı diyorlar ya…
SEN;
Bilir misin Önder’i?

Ya…
O mahalle baskısı dedikleri olmasa…
Ya olmasa…
Hiç düşündün, hayal ettin mi…
İnsan…
Ne eder, neler etmez ki?

Her şeyin var, vardır bir nedeni…
Nedeni…
Neden etmeli!

AMA…
Bu demek değil ki…
Gel yapış gırtlağıma, sık beni…
Yeri gelir içki içerim yeri gelir ana avrat küfürde düz giderim…
Seni mi veriyorsun ekmeğimi?

Uyacaksın kurallara…
Tanrının da kulun da…
Uymazsan, uymak istemiyor veya uyamıyorsan, çekeceksin eninde sonunda ceza!

Dedim ya, yok sana değildir sözlerim, benimle uğraşma…
Tepemi attırma…
İstediğin kadar tehdit et, elinden geleni ardına koyma…
Sonunda…
Asacağız seni ve senin gibileri!

Bana ne Mansur’dan AMAAA

Hepimiz Mansur Yavaş’ız
27 Mart 2019

“Ergenekon terör örgütü” dediler, Ergenekoncuların aslında Agarta diye bir tarikata mensup olduklarını, bu tarikatı kuranların milattan önce dokuz bin yılında Atlas Okyanusu’nda batan Atlantis kentinden karaya çıktıklarını, Asya’ya gelip, Tiyenşan Dağları’nın mağaralarına yerleştiklerini anlattılar.
Yalan çıktı.

“Balyoz” dediler.
Cami bombalayacaklardı dediler.
Yalan çıktı.

“Casusluk yapıyorlar” dediler.
Üç bin subayımıza…
Fuhuşçu casus dediler.
Yalan çıktı.

Profesör Türkan Saylan’a “terörist, lezbiyen, fahişe, dinsiz, misyoner, Amerikan ajanı” dediler, Profesör Mehmet Haberal’a, Profesör Fatih Hilmioğlu’na, Profesör Erol Manisalı’ya, Profesör Kemal Gürüz’e, Profesör Yalçın Küçük’e, Profesör Uçkun Geray’a, Profesör Kemal Alemdaroğlu’na, Profesör Mustafa Yurtkuran’a, Profesör Ferit Bernay’a “darbeci” dediler, Profesör Tayfun Uzbay’a “darbeci casus” dediler, Profesör Yücel Aşkın’a “yolsuzluk yaptı, tarihi eser kaçakçısı” dediler, Profesör Rennan Pekünlü’ye “başörtülü kızlarımızın eğitim öğrenim hakkını engelliyor” dediler, Profesör Erdoğan Teziç’e “başörtüsü düşmanı, millete küfür etti” dediler.
Külliyen yalan çıktı.

“Arınç’a suikast” dediler.
Yalan çıktı.

“Karayılan yakalandı” dediler.
Yalan çıktı.

“AB’ye girdik” dediler.
Havayi fişek fırlattılar.
Yalan çıktı.

“Zekat hırsızlarını koruma altına alan bir güç var, ben bu güce hırsızların imparatoru diyorum, hem altındaki figüranları koruyor, hem kendisine ulaşılmasını engelliyor, kim olduğu belli, halk arasında tabir vardır, arife tarif gerekmez, damda gezer miyav der, isme gerek var mı” diyen… Deniz Feneri savcılarını “sanık” yaptılar, “resmi belgede sahtecilik”le suçladılar.
Yalan çıktı.

Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en namuslu insanlarından olan İzmir büyükşehir belediye başkanı Aziz Kocaoğlu’na “çete” kurarak “yolsuzluk” yaptığı iddiasıyla 400 sene hapis cezası istediler.
Yalan çıktı.

Ethem’i Gezi olayları sırasında suratından vurarak öldürdüler, kum çuvallarının önünde çekilmiş fotoğrafını yayınladılar, “işte terör kamplarında çekilmiş fotoğrafı” dediler.
Yalan çıktı.
(Ethem kaynakçıydı, Hakkari Şemdinli’deki Tekeli tabur komutanlığının inşaatlarında çalışmıştı, devlet büyüklerimizin çocukları askerliğini bedelli yaparken, Ethem askerliğini Hakkari Şemdinli’de yapmıştı, bölgeyi gayet iyi bildiği için oradaki karakol inşaatlarına gönüllü gitmişti, yandaş medyanın sanki gizlice ele geçirilmiş gibi yayınladığı fotoğraf, aslında Ethem’in kendi Facebook sayfasındaki hatıra fotoğrafıydı.)

Ali İsmail’i öldürdüler, “kamera kayıtlarını inceledik, kendi arkadaşları dövmüş” dediler.
Yalan çıktı.

“Geziciler elit semtlerde oturuyor” dediler, “seçkinci sınıf” dediler, “imtiyazlı çevreler” dediler, “bir avuç kaymak tabaka” dediler.
Yalan çıktı.
(Ethem’i öldürdüler, kaynakçıydı, Abdocan’ı öldürdüler, narenciye paketleme tesisinde asgari ücretliydi, Ali İsmail’i öldürdüler, babası inşaat işçisiydi, Mehmet’i öldürdüler, garsondu, babası pazarcıydı, Ahmet’i öldürdüler, üniversite mezunu işsizdi, inşaatlarda amelelik yapıyordu, Berkin’i öldürdüler, babası işsizdi, “kaymak tabaka” dedikleri işte bu çocuklardı.)

“Başörtülü bacıma saldırdılar” dediler, “kamera görüntüleri elimizde” dediler, “biz o görüntüleri izledik” dediler. “Erkek şahısların üstü çıplaktı, kafalarında siyah bantlar vardı, kenara, duvar dibine çekildim, tişörtünde Che Guevara resmi bulunan bayan şahıs ani şekilde başörtümü tutarak yukarıya doğru kaldırdı, Tayyip’in o…sunu buldum beyler, gelin s…in diye bağırmaya başladı, kızımın bebek arabasını tuttuğum için kaçamadım, erkek bir şahıs sol yanağıma tokat attı, sırtüstü yere düştüm, kalabalık grup etrafımı sardı, tükürmeye, tekmelemeye başladılar, beni tekmelerken, eşarplı kaltak, devrim yapacağız kökünüzü kazıyacağız, hayvan kaltak şeklinde yüksek sesle hakaret ettiler, şişman yapılı, etli geniş burunlu biri bebek arabasını sallıyordu, arabanın içindeki kızım aşağı yukarı zıplıyordu, üç dört kişi benim üzerime idrarlarını yaptılar, bir kadın ‘başörtüsüne işeyin, başörtüsüne işeyin‘ diye bağırıyordu, etrafımdaki şahıslar bana tekme atmaya devam ediyordu, tam bu esnada bir şahıs, başıma doğru erkeklik organıyla sürtünmeye başladı, başka bir şahıs, benim arkama geçerek cinsel bölgesiyle sürtünüyordu, vücudumun değişik yerlerinden cinsel saldırıda bulunanlar vardı, emekleyerek kaçmaya çalıştım, başaramadım, İnönü stadında araba yakıyoruz diye bağırma sesi duydum, etrafımdaki şahıslar dağıldılar, İnönü stadyumuna doğru yürümeye başladılar, yerden kalktım, bebek arabasının yanına gittim, altı aylık kızım ağlıyordu, sol ayak diz altında sıyrık vardı, kanamıştı, sol kolunda morluk vardı, bana cinsel saldırıda bulunan şahısların arkasından baktığımda, iki şahsın ellerinde bira şişesi olduğunu, bira şişelerini karşılıklı tokuşturduktan sonra içtiklerini, kahkahalar atarak güldüklerini gördüm, evime geldim, temizlenme hissiyle duşa girdim, bacaklarımda morluklar vardı, yaşadığım korku neticesinde bebeğimi emziremedim, sütüm kesildi” dediler.
Yalan çıktı.

“Camide bira içtiler” dediler.
Müezzin yalanladı.

“Camiyi ahır yaptılar…”
Yalan çıktı.
“Camiyi genelev yaptılar…”
Yalan çıktı.
“Ezanı ıslıkladılar…”
Yalan çıktı.

Temel Karamollaoğlu’nu elinde rakı kadehi tutuyormuş gibi haber yaptılar.
Yalan çıktı.
Meral Akşener’i feto’yla el sıkışıyormuş gibi haber yaptılar.
Yalan çıktı.
Muharrem İnce’yi camide bisikletle dolaşıyormuş gibi haber yaptılar.
Yalan çıktı.

Sözcü’ye fetocu dediler.
Kuyruklu yalan çıktı.

Ve şimdi, yalan olduğunu bile bile “Makedonyalı” diyorlar, iftira olduğunu bile bile “Amerikan menşeli” diyorlar, “Kandil’in gönderdiği teröristleri belediyede işe alacak” diyorlar, kumpas olduğunu bile bile “sahte senet vurguncusu” diyorlar, “vergi kaçakçısı” diyorlar, “müstehcen görüntü bulundurmak”tan soruşturma açıyorlar.

Başkent’in seçimi, sadece belediye seçimi değildir.
Türkiye’nin yalanla iftirayla kumpasla mücadelesinin özetidir.

Çünkü seçime o giriyor ama…
Hepimiz Mansur Yavaş’ız!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/hepimiz-mansur-yavasiz-4143068/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

😊 😊 😊 EVET, adam akıllı bir tımar edilmeye ihtiyacım var; Tımarhaneye! Ve bir evet daha, hayal dahi edemeyeceklerin, KOCAMAN BIR NOKTA buna rağmen işe yarıyorum hala, BEKLE

😊
Bekle dedim ya, döneceğim iyine!

Henüz savaş meydani izlemini veriyor ama…
Temizlendiğini, boyandığını (merdiven şeklinde yaptım, boya çiçeklendir sarmaşık ile en tepeye saksı saksı çiçekler) getir bir gözünün önüne…
Maksat çöpleri gizlemek…
Salıncaklı sandalye rengindeydi, bu renk KENDI ÖZEL karışımım, satın alma değil yani. Odunluk…
Gördüğün neredeyse her şey Önder işi, siyah kahverengi karışımı falan…
Karşısında dur çok şık duruyor, neticede INŞALLAH gelecek olan insanlar kalburüstü tipler ki daha bitmedi!




Süleee…
Bu çeyrek daha işe yarıyor mu, yaramıyor mu?

😊 Sende mi Brütüs?
Benim ne zaman Bilal’ligimi gördün?
Ama az biraz var galiba(!)

Evet BREXIT, konu hem Türkiye, hem özgürlük >>> serbest ticaret anlaşmaları <<< AB dışında ve onların onayı ile >>> yapılabilen <<< anlaşmalar. Göreceksin, ya kalacaklar Avrupa Birliğinde veya kabul ettirecekler kimi > özel < isteklerini.

TABII AB yüzünü kaybetmek istemez ama İngiliz bu s.ke s.ke…
Göreceğiz ne olacak.

KESIN olan eğer Londra finans merkezi olmaktan çıkarsa ki buna izin vermeleri imkânsız, İngilizlerin göreceği var. Öyle veya böyle durum onu gösteriyor ki Almanlar kazanan olacak gibi!???

Hadi ben kaçtım, ilaç vakti piyasa güncellemesi…
Bundan böyle sustum, uğraşma benim ile!

Allah belanızı versin diyeceğim, canı gönülden… Vermiş haberiniz yok!!!

Yok kardeşim sizin başınıza gelecek var, ben dahil kimse kurtaramaz artık sizi…
Bundan böyle söylenecek her söz…
Yazılacak her harf HARAM size, HARAM!!!

Dün yazdım faiz %362’leri gördü diye…
Bu gece %1300 civarları, TEKRAR yüzde BIN ÜÇ YÜZLERE varan faiz!!!

>>> Bir gecede, yok – senin benim işlerim değil bunlar, FONLAR <<<

Kandile…
SÖZDE operasyon yapmışlar, tövbe inanıyorsam…
Seçime BIR KALA…
Bugüne kadar madem neden yapmadınız?
VEYA…
Yazdım kaç gün evvelsinden CEZA FAIZLERINI değil mi?
Allah belanızı versin diyeceğim, canı gönülden…
Vermiş haberiniz yok!!!

Londra kardeşim Londra, belki bundan sonra…
Frankfurt!?

oku FAIZI


+

OKU…
OKU ULAN OKU, sol üst köşeyi…
Muhtemelen gazete basılmadan kısa bir an evvel durum buydu, sabaha geldiğimizde faiz %1300’leri buldu! DÜN Borsada kâr realizasyonu 11 milyarı geçti. Bir günde 11 milyar…
İyi para doğrusu!

Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir rezillik…
Görülmemiş, HAK SIZLERE…
Allah, Allah diye diye…
….!!!

Sadece kendime not, yazmam bundan sonra sizlere yönelik, YAZMAM, uyarmam, anlatmam!!!
Bekliyorum piyasaların açılmasını…
Öğle ve kapanış değerleri!

10:00 / 08:00

Dolar 5,45
Euro 6,30
Çeyrek altın 376,83
Borsa 91182

12:45 / 10:45

Dolar 5,52
Euro 6,24
Çeyrek altın 380,73
Borsa 92426

13:00 / 11:00

Dolar 5,57
Euro 6,29
Çeyrek altın 383,62
Borsa 92409

Açıklama üzerine açıklama…
Yok İstanbul Borsası O bu…
Borsamız “iyi”, döviz rezervimizim “iyi”
Gören göz kılavuz istemez kuzum…
ISTEMEZ!!

.
BEKLE…
Kapanışı!

Muhtemeldir ki…
>>> Tüm güçleriyle, artık ne kadıysa, taviz dahil VE Merkez Bankası <<<
Karşı koymaya çalışacaklar bu gidişata…
Ancak…
Uzun vadede olanlar olacak!

Akif dayım…
Dün gece haber geldi, çok ağır durumda…
Bekliyorlar, Kemal dayımı sayıklayıp duruyormuş…
Öyle efendi bir insan ki…
Allah çektirmesin, günahlarını af etsin

Bir ara değer, öf öf öfff

14:04 / 12:04

Dolar 5,59
Euro 6,31
Çeyrek altın 384,41
Borsa 92502

Ters, ters öğretiye ters!

Son bir “iyilik” etmek isterim sizlere…
Gün gelecek soracaklar bana, ilminle, bilginle ne ettin diye…
Bak kardeşim, anlatmıştım evlat…
Gün gelecek baba git bana bunu iste diyecek, neyle çıkacağım el karşısına?

Hani PKK…
Gördüm garibanı, benden sağlıklı ama O da hasta…
Gitti çalışmaya, benim bu imkânımda YOK…
Başladım çocuğa altın biriktirmeye, ufak ufak. Cebimde arda kalan ile…
Takibi daha kolay diye çeyrek altını yazıyorum…
ESAS TAKIP ETMEN GEREKEN…
Tam altın…
Ben şahsen Cumhuriyet altınını tercih ediyorum…
ARADA FARK VAR, bilesin…
Zevk meselesi.

😊


„Tam Altın İle Cumhuriyet Altını Arasındaki Fark

Altın yatırımı yapmak isteyen küçük yatırımcılar için bu yazımızda tam altın ile cumhuriyet altını arasındaki farkı anlatmak istedik. Cumhuriyet altını ile tam altın arasındaki farkı anlatmakla birlikte yatırım açısından hangi altının daha karlı olduğunu, yatırım yapmak için nasıl bir strateji izlenmesi gerektiğini anlatacağız.
Cumhuriyet Altını ve Tam Altın Aynı Altın Türü müdür?
Halk arasında bir çok kişi her iki altın türünü de aynı altın olarak bilmektedir. Ancak cumhuriyet altını ve tam altın birbirinden farklı altınlardır. Her iki altının ekonomik değerinin birbirinden farklı olmadığını ayrıca belirtelim. Şimdi sırası ile bu iki altın türünü anlatarak aralarında ki farktan kısaca bahsedelim.

Cumhuriyet Altını Nedir?
Cumhuriyet altını Ata altını olarak bilinir. Bu altın 22 ayar ve 7.216 gramdır. Cumhuriyet altınının çapı ise 22 mm’dir. Bu altının bir yüzünde Türkiye Cumhuriyeti yazarken, diğer tarafında ise Hakimiyet Milletindir yazmaktadır. Bu altın T.C. Darphanesi tarafından üretilmektedir.
•Cumhuriyet altının bir tarafında Türkiye Cumhuriyeti, Ülkemizin kuruluş tarihi 1923 ve o altının basım tarihi yazmaktadır.
•Diğer tarafında ise Hakimiyet Milletindir, Atatürk resmi ve Ankara yazılıdır.
•22 ayar olan Cumhuriyet altınının gram ağırlığı 7.216 gramdır.

Tam Altın Nedir?
Cumhuriyet altınında ki T.C. Darphanesi tarafından üretilen tam altın 22 ayardır. Gram ağırlığı ise 7.016 gram ve çapı 30 mm’dir.
Tam altının bir tarafında Türkiye Cumhuriyeti ve basıl tarihi yazılı iken, diğer tarafında Atatürk resmi ve kenar süslemeler vardır.
Tam Altın ve Cumhuriyet Altının Arasında ki Farklar:
•Her iki altın türü de 22 ayar altından üretilmektedir. Dolayısı ile yatırım yapmak istediğiniz zaman her iki altının da birbirinden bir farkı yoktur.
•Cumhuriyet altını 7.216 gram iken, Tam altın ise 7.016 gramdır.
•Yuvarlak para gibi basımı yapılan her iki altın türünün desenleri birbirinden farklıdır.

Yatırım Aracı Olarak Cumhuriyet Altını ve Tam Altın
Yatırım aracı olarak alacağınız altın 22 ayardır. Bilezik, çeyrek, yarım vs. hepsinde 22 ayar olarak üretilir. Bu durumda yatırımlık olarak yapacağınız birikimleri maliyeti en düşük olan yani işçiliği en az olan altınlardan yana kullanmalısınız. Bunun sebebi işçilik maliyeti ne kadar az olursa alış ve satış arasında ki fark o kadar az olacaktır.
Tam altın ve Cumhuriyet altınının her ikisi de işçilik olarak az maliyetli olduğundan dolayı sizlere tavsiye etmekteyiz. Tabi en fazla önerdiğimiz altın türü gram altındır.“

https://yeni-kimlik.com/tam-altin-ile-cumhuriyet-altini-arasindaki-fark.html

Vuran vurmuş beni kalbimden. Bir insan kaç kez ölebilir ki?

Altı olsa da eve gitsem, yoruldum…
Bezdim hayatımdan…
Artık yarına devam ederim ahiret ile!

Biliyorsun bela gelir bulur beni, benim hiçbir şey yapmama gerek yok…
Manyak mıknatıslıgı Allah’ın emri…
Bela ise geliyorum demez, bulur beni. Belalı manyaklarda vardır tabii…
Ama…
Kimisine can kurban be!

😊

Acayip yorulmusum, yatsam uyuyacagim. Uyumamam lazim…
Gidecegim birazdan, kacta gelirim bilmem

Bak güzel kardeşim; INGILIZ

Yazmayayım, yazmayayım diyorum…
Yine yazıyorum…
Hani kıçı kırık var ya bir tane, hani Brexit hezimeti…
İngiliz parlamentosu konuya el attı, dedi “çekil kenara”
Bir konuda onlar söz sahibi oldu…
DEMOKRASI…
PARLAMENTO…
Senin onayınla bizde ki gibi değil TEK ADAM beceriksizliği…
İlerisi değil AMA BEKLE en güzeli geliyor daha…
Evet parlamento girdi devreye bir…
İkincisi, May…
Muhalefetin yardımı ile belki çözebilecek sorunları…
Söz konusu ülke istikbali…
Bize “iktidarı ve muhalefeti ile” sadece yıkım, sadece kavga…
Hesap sorun bu köpeklerden, dincisiyle, sözde Atatürkçüsüyle birlikte HEPSINDEN hesap sorun!

MUTLAKA OKU

Veee okurken aklıma Atatürk’ün sofrası geldi

Evet, O meşhur sofra…
DINCI…
Dinci bile bu iftirayı atmadı, atamadı, en azından ben duymadım, okumadım…
“Atatürk, körkütük sarhoş şunu yaptı bunu yaptı” diye, siz okudunuz, duydunuz mu böyle bir iftirayı?

Mantıklı gelmişti bana okuduğumda…
Kendimde çok uyguladım bu yönetimi, hala gerektiğinde yaparım bunu…
Sevdiklerim ile BAZEN varlıklarından rahatsızlık duyduklarımla bile…
SORMA…
Bana yazar ismi, çok uzun yıllar oluyor okuyalı.

In vino veritas

Latince, şarapta gerçekçilik vardır diye tercüme edebiliriz…
Evet O yazar şöyle bir tezi koymuştu ortaya; Atatürk sofrasında içki ikram ederdi ki insanlar kendisini, kendi huzurunda daha rahat edip konuşabilsin diye!

Roma imparatorlarının bile kulağına fısıldanırdı…
Unutma, ölümcülsün!

Megalomani…
Yani büyüklük tutkusu…
Uzun yıllar iktidarda olup güç sahiplerinin yakalandığı bir hastalıktır…
Hatasız, kusursuz olduklarını sanırlar…
Unuturlar sadece birer insan olduklarını…
Yine Latinler der ki…
Memento mori…
Ölümcül olduğunun bilincinde ol!

Ne büyük bir insanmış Atatürk ne büyük!

Şamar oğlanı
22 Mart 2019

Sanırım…
Gelenek bize Avrupa saraylarından geldi:
“Whipping boy” diyorlar.
Biz, “şamar oğlanı” diye çevirdik.
Monarşi geleneğinde prensler dövülemezdi. Cezalandırmak için ne yaparlardı?
Özellikle eğitim sırasında her prensin yanında “aşağı tabakadan”/köle çocuk olurdu; prens cezalandırılmak istendiğinde dayağı bu çocuk yerdi!
Bunun iki sebebi vardı:
-Kraliyetin kanının dokunulmazlığı…
-Manevi acı çektirmek… Prense, -kuşkusuz zamanla arkadaş olacağı- çocuğun kırbaçlanması seyrettirilerek “ders” verilirdi!
Hangi prenslerin böyle yetiştirildiğine iki örnek vereyim:
– İngiltere Kralı I. Charles (1600-1649) böyle yetiştirildi.
– Fransa Kralı XV. Louis (1710-1774) böyle yetiştirildi.
Prensler ile “şamar oğlanları” arasındaki ilişkiler edebi eserlere bile konu oldu.
Kuşkusuz geleneğe karşı çıkanlar da oldu. Erasmus 1516’da “Bir Hıristiyan Prensin Eğitimi” eserinde prenslerin fiziksel olarak cezalandırılmasının uygunsuzluğunu yazdı ancak vekâlet cezasından bahsedemedi! Tipik Erasmus zekası; cezadan kendini hep böyle kurtardı…
Saray geleneği zamanla aristokrat ailelere de geçti. Onlar da evlerine “şamar oğlanı” aldı. (Çevremde görüyorum; genç aileler çocuklarına “yarı tanrı” muamelesi yapıp çok şımartıyor; gelenek sürse bunlar da 300-500 dolara “şamar oğlan” kiralardı herhalde! Çocuk yerine “şamar oğlanı” cezalandırırlardı! Neyse…)
Konu şuradan aklıma geldi.
Türkiye’de biri suç işliyor, diğeri dayak yiyor!
Anlatayım…
Suçlu kim
“Açılım” dediniz.
“Çözüm süreci” dediniz.
“Stratejik derinlik” dediniz.
“Büyük Ortadoğu Projesi” dediniz.
“Öcalan Ortadoğu’da Türkiye’nin önünü açıyor” dediniz.
Oslo’da masaya oturdunuz.
İmralı’da masaya oturdunuz.
Dolmabahçe’de mutabakat açıkladınız.
Kandil’e aracı gönderdiniz.
Başımıza “akil adamlar” çıkardınız.
Habur’da halay çektirdiniz.
Diyarbakır’da “megri megri” diye Nevruz kutladınız.
“Öcalan’ın mesajı düşüncelerimizdir” dediniz.
Sözlerini canlı yayında ekranlardan yayınlattınız.
“Sayın” sözcüğünü ağzınızdan düşürmediniz.
“Serok Apo” posterlerine izin verdiniz.
PKK bayraklarını taşımayı suç olmaktan çıkardınız.
Hendeklerin kazılmasına, heykellerin yapılmasına ve Türk bayrağının indirilmesine apaçık göz yumdunuz.
“PKK terör örgütü değildir” diye köşe yazıları döktürdünüz.
“Lozan çöktü” diye manşet attırdınız.
Mandacılar ile kol kola girdiniz.
Cumhuriyet için “reklam arası”- “bitkisel hayat” diye nutuk attınız.
“Türk” adını- TC ibaresini dört yandan çıkardınız.
“Andımıza” bile faşist damgası vurdunuz.
Anayasa’nın başlangıç ilkelerini kaldırmak istediniz.
Her gün bir olup Atatürk’e dil uzattınız.
Yahu… Siz Mehmetçiğe “kelle” dediniz.
Yazayım mı daha?
Yutalım mı bunları?
Peki…
Şimdi ne yapıyorsunuz?
Dayak yiyen kim
Söyleyin bakalım:
Suçlu kim? Belli…
Peki…
Hemen her gün dayak yiyen kim?
Miting meydanlarında görüyoruz…
Ekranlarda seyrediyoruz…
Gazetelerde okuyoruz…
“Beka- beka” diye seçtikleri “şamar oğlanlar” belli:
CHP… Kemal Kılıçdaroğlu.
İYİ Parti… Meral Akşener.
SP… Temel Karamollaoğlu.
Ve her daim “şamar oğlan” Kürtler!
Hadi iktidarın başını anladık!
Hürriyet Gazetesi eline cımbız almış yazıyor:
-CHP’nin şu listesindeki aday HDP’li…
Heyhat! Seçimin kaybedeni şimdiden Hürriyet gazetesi oldu; listelerde, efendilerinin sandıkla cezalandırılmaması için “şamar oğlanı” arıyor! Sadece onlar mı?
Canımızı-malımızı emanet ettiğimiz koskoca İçişleri Bakanı bile “şamar oğlan” avı peşinde!
-Tüm adaylar “temiz kağıdı” almadı mı? Aldı.
-Tüm adaylar Yüksek Seçim Kurulu “onayından” geçti mi? Geçti.
O halde İçişleri Bakanı, adaylar hakkında nasıl hukuk dışı konuşmalar yapar? Yapar, çünkü o da Saraya “şamar oğlan” arıyor!
Bakın:
“Şamar oğlanı” geleneği çok gerilerde kaldı. İnsanoğlu bu tür feodal-gerici uygulamaları çoktan tarihin çöp tenekesine attı.
Sanırım bu seçimde başta Kürtler olmak üzere halk “şamar oğlanı” olmadığını iktidara gösterecek…
Gördük: Bu iktidarın aklı başına hep sonradan geliyor!
Gazeteci İsmail Küçükkaya yeni kitap yazdı: “Biraz Cesaret.”
Diyor ki:
“İktidarların doğru yöne sevk edilmesi için uyarıya ihtiyacı vardır. Tavsiye, eleştiri ve uyarı, güç sahiplerini yanlıştan korur.
Makamdayken, hele uzun süre makam ve mevki sahibiyken etrafınız dalkavuklarla dolar. Gitgide kimse sizi eleştirmez hale gelir. Güç sahibini eleştirmek risklidir. Zordur. ‘Evet efendim, haklısınız efendim‘ demek kolay ve risksizdir.
Soralım: Yöneticinin neye ihtiyacı vardır? Ortak akla.
Peki bu nasıl bulunur? Tartışarak. Her fikrin ifade edildiği özgür ortamlarda diyalog kurarak. Birileri olacak ve ‘efendim burada yanlış düşünüyorsunuz‘ diyecek. ‘Bu konuda yanlış yapıyorsunuz‘ diye itiraz edebilecek…”
İsmail Küçükkaya haklı; iktidarların “dalkavuklardan” uzak durması lazım.
Ve: Yazdığım gibi iktidarlar “şamar oğlanı” aramaktan vazgeçmelidir.
“Dalkavuk” ve “şamar oğlanı” iktidarı gerçeklikten uzaklaştırır…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/soner-yalcin/samar-oglani-2-4012644/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger