Kimi karı* vardır dünyada…
Bir büyüğü kafaya dikeceksin ki giresin koynuna…
Yine kimisi vardır ayık kafayla…
Körkütük sarhoş eder adamı, gözleri, bir bakışı, saçları, incecik beli ve diri göğüsleri…
Hele tebessümü…
Güzellik, başa bela…
Güzel olnana da güzeli yanında taşıyana da…
Kadın erkek fark etmez, haliyle biri yakışıklı diğeri güzel…
Ne gariptir değil mi?
Davul bile dengi dengine çalacak…
Kimi kadın erkeğini, kimi erkek kadınını taşıyamaz.
Ben zor bir insanım mesela…
Affedersiniz, osuruktan nem kapanlardanım, buluttan kibarcası…
Çok ama çok zor, bırak özrümü, engelli olmamı bir tarafa…
Sağlıklıyken bile çok ama çok zordum, bir nevi başa bela…
Zampara hiç olmadım diyebilirim ama çapkın…
Bu dünyada kadından, bebeden daha güzel, yaşanası ne var?
Yukarıdaki tarifin ilkini hiç yaşamadım…
Çok şükür, ikincisini çokça…
Şimdiye kadar ben tüm kadınları taşıdım ama çok fazla kadın beni taşıyamadı…
Ama asil önemli olan yüreğin sevdiği gayet normal bir insan değil mi?
Bildiğin insan ne güzel ne çirkin…
Yüreğin yürekle, bedenin beden ile, aşk ile seviştiği insan, normal bir insan değil mi?
Ayık kafayla sevişmekte güzel, hafiften kafayı süsleyince de…
AMA ayık kafayla…
Değil sevişmek, artık dinlemek…
Artık okumak…
Artık düşünmek bile çok zor…
Dayanmak neredeyse imkânsız
Evlatla buluşacağım yârim saat sonra, var iki dakikam iki satir karalıyım dedim…
Bu sabah haberleri dinlediniz mi bilmem…
Orospunun çocuğu AB’yi anlatıyor, silah falan…
Türkiye derken, bilinçli veya bilinçsiz…
Eliyle kendini gösteriyor…
Demek istediği ben Türkiye’yim…
BEN diyenden, hep BEN diyenden kaç kaçabildiğin kadar.
Ulan piç…
Sen kim koskoca Türkiye olmak kim?
Affedersiniz…
Sen…
Sıçtığım kubur bile değilsin bokun soyu, sen kendini ne sanıyorsun?
Had bildirmek, ders vermek herkesin harcı değildir…
Evet insan haddini bilecek…
İnsan olarak, kadın olarak ve erkek olarak…
Ne körkütük sarhoş ne ayık kafayla çekilmiyor artık, çekilmiyor!
*Tabii ki kadın, söz gelimi yazılan sadece bir ifade
Sevmeyi aşk sanan, aşkı hiç tanımamış ve yaşamamış olan…
Nietzsche kafalılar, benciliği yaşam tarzı yapan…
Seversin insani ama aşk ile sevmek demek kendinden geçmek demek, kendinden vaz geçersin…
Seversin, fedakârsın, hatta özveride bulunursun…
Mesela bir ananın bebesini sevmesi, onun içen saçını süpürge etmesi…
Uykusundan, yemesinden içmesinden geçmesi…
Sevgidir, sevgi, çok derin bir sevgi…
Ama aşk…
Aşk çok faklı sevmeyi aşk sanan, aşkı hiç tanımamış ve yaşamamış olan.
Vazgeçilmez bir tutkudur, bir bağ, ölesiye ve ölümden çok öte…
Çitilesen de yerden yere vursan da emaneti bir değil bin kez kırsan da…
O yürek hala senin için çarpıyorsa…
Sana aşıktır demek, bak dikkat et…
Sözü nereye getirdim, bilirsin ne bos konuşurum ne bir harfi dahi boşa kullanmam…
Anasın değil mi, evlada olan sevgin…
Kaç kez kırdı seni? Kaç kez yerden yere vurdu seni?
O sevmekten bir an için geçebildin mi?
Kızmak başka bir şey, herkes herkese kızar ama sevginden bir dirhem eksiltebildin mi?
Buna sevgi denir, demedim mi seversen ölümden korkarsın?
Aşk buna benzer…
Aradaki fark ölüm ana çok yakın, ölür ölür dirilirsin, ölüm senin ikinci adresin…
Bir annenin çocuğuna duyduğu sevgi aşk benzeri ama aşk bir ötesi…
Sevmenin en yücesi…
Bebeğim, güzel kuşum, papatyam, ceylanım benim, gülüm…
Bana kadını anlatma…
Bana sevgiyi, aşkı anlatma…
Hayatımda hiç mi seven, bana âşık olan kadın görmedim sanırsın?
Kadının yüreğine, kadının dudaklarına, kadının bedenine hiç mi dokunmadım sanırsın?
Mevla’ma aşk, kadınıma aşk, vatanıma aşk, milletime aşk ile bağlanmışım.
Bencilik gülüm, başlangıcın sonudur…
Bencil insan hiç insan…
Ben diyen ama biz diyemeyen aşkı bilemez, sevgiden haberdar mıdır ondan da şüpheliyim…
Bencilik gülüm, başlangıcın sonudur!
Yazımın not kısmını yayınlamadım, tepkini bekledim…
Yanıltmadın, yanıltmadın, yanıltmadın!