Kim diyor gelmediğimi? Sen…

Unutabilirsin, ben unutmam!!!

Yüreğinde beni his etmeyen, kendini yalnız hissedebilir. Suç benim değil ki?
Senden ne beklediğimi gayet iyi biliyorsun, çok iyi…
Ne biliyorsun şu an nerede olduğumu, yüreğine sordun mu?
Belki içinde, belki yani başında, belki sandığından çok daha yakında!

Masamda güller

“Öyle miiiii?
Bende kendime dedim O ne anlar” yüzünde çok kızgın bir ifade…
Sanmış o almış, koymuş masama. Aslında haksızlık ediyor ama bilirsiniz bazen insanların kaynanalığı tutar işte. Çok kızıyor, çok ama çok. Faydası yok ki, insan yine bildiğini yapan.

Ah anne Burak’ın yüzünü görmeliydin elimdeki gülleri görünce…
Akli kârı mı, akıllı insanın yapacağı bir şey mi, ta Israil’den Almanya’ya gül getirmek?

Üçü buldu yerini, daha doğrusu biri daha yolda. İnşallah sağ sağlim ulaşır yerine…
Üçünü bugün ulaştıracağım daha sahiplerine. Dayday, kardeş ve Oma.

Hiçbir zaman akılıyım iddiasında bulunmadım, aksine deliyim hep dedim…
Kalbimde olanlara Almanca edelrose, Türkçede noble rose diye geçer, bir demet, her birtaneye, özel, her biri birtane (dikkat bir tane ayrı yazılır, bazen anlamına göre bilerek bir kelime olarak yazarım, çoğu zaman olması gerektiği gibi AMA farklı okurum)

Bir…
Tanem!

Varsa bir kıymeti?
Neyse, benim bildiğim çiçek kurutmanın yolu kalın bir kitabin sayfaları arasında kurutmak, saklamaktır. Ancak akil akıldan üstündür…
Annemden bir tüyo…
Çiçeği, odanın karanlık bir kösesine tersten as, yani baş aşağıya…
Asmadan önce bir güzel sac spreyi ile siprayla, bekle. Çiçek sanki taze dalından koparılmış gibi!

Bir yazı yazdın aileyi birbirine kattın

Alsam kollarıma…
Uçursam arşa…
Cennet bahçelerine, sersem bin bir çiçekten oluşan, okyanuslar misali o renk cümbüşünü ayaklarının altına…
Dudaklarımın ateşiyle erisen güneşi görmüş mum gibi kollarımın arasında…
Görensen dünyanın kaç bucak olduğunu Önder ile birlikte, benim gözlerimle…
Ah bir görsen, bir his etsen benim gördük ve his ettiklerimi, benim gözlerimle, yüreğimle.

Bu ne ya…
Ya arkadaş bir bismillah de önce…
Dün öldüm öldüm dirildim…
23-24 gibi yattım, iki gibi kalktım, 4-5 saat uçtum, üç, dört uyuşturucu…
Almıştım, bundan kaç zaman önce, aldım sakladım, gönlümde olan gizli duygular gibi, söyleyemediklerim, kulağına fısıldayamadıklarım gibi.

Bulmuşlar, kırk haramiler…
Arkadaş bizim evde, Ali’nin dediği gibi tırtıl var…
Kalmıyor…
Hem üretici hem tüketiciyiz…
Gittim aldığımı tekrar aldım, gözler biber, otoban, kaza yaptım yapacağım, reaksiyonlarım öylesine yavaşlamış durumdaydı ki. Zor attım kendimi eve. Paketledim paketleyeceğimi verdim postaya.
Karmaşık duygularla (!)

Öyle derler, bugüne kadar hayatıma giren TÜM kadınlardan duymuşumdur bu sözü…
“Bana öyle bakma”
Ali attı beni önce dükkâna, araba orda, herkes…
Annem yoktu, çocukların yanında her zamanki gibi, hanım yalnız…
İşte hoş geldin, hoşbeş ne var ne yok…
Bir ara…
“Bana öyle bakma”
Arık nasıl bir bakışsa 😊
Kadın bilir aklımdan geçeni, özlemi, hasretti…
Kadın bilir, kadın olan his eder, kadın bilir. Çapkın bir bakışım varmış, dedim ya istisnasız hepsi söyledi, söyler. Kadın olan beni yüreğinde his eder.

Bir fırça…
Sabah, sabah bir fırça sen böyle şeyler nasıl yazarsın?
Abdest…
Ah anacığım benim, kara Mediha’m…
“Herkes seni okuyor, çok okuyanın var”
Bir noktaya kadar haklı ama bir noktadan sonra Önder girer devreye…
Kadın başka, karım başka, kadınım bambaşka…

Dedim ya, araştırmam lazım, Israil oğulları ve ben…
Umurumda mı dünya? Kim ne düşünürse düşünsün, Allah beni biliyor kime ne?
Sevdiklerim, kalbimde olanlar beni bilsin bana yeter…

İsterim tadına baksın, isterim yudumlarken yüreğinde beni his etsin…
Bir yanım çeyrek, yüreğim hala erkek…
Şalı alsın atsın omuzlarına…
Örtsün başına…
His etsin o şalda benim sıcaklığım var…
Yaksın tütsüyü…
His etsin ilahi gücü, eskiden tedavi için kullanılırdı, buhur, yani tütsü güzel yurdumuzun Marmara bölgesinde yetişen bir bitki. “Tılsımlı, ilahi”. Okusun okunmuş olanı, kimin tarafından bildiğini ve okunma nedenlerini, anlasın, anlasın, anlasın. Anlamazlar beni, Kara Mediha’m beni dünyaya getiren kadın, hanım, 27 senelik vefakâr yoldaşım…
Ve sen…
Sen bile anlamadıktan sonra, sen bile (…)

Kadın…
Hayatıma giren tüm o kadınlar…
İlk ve son göz ağrım…
Karım…
Ve kadınlarım…
Kadınımmm…
Ama Allah…
Ama Mescid-i Aksa!

Ben…
Ortalığı birbirine katarım AMA kalbimde olanlar birdir, bir, ben gibi…
Ayıramam hiç birini!

Not:
Bir şey daha var…
Sana laik değil gülümmm…
Ama hikayesini bir bilsen, hatıra ama ne hatıra…
Zamanı geldiğinde sana anlatacağım, yalnız sana!

586 fotoğraf çekmişim…
Sevdiklerim görsün benim gördüklerimi diye…
Onlar, sizler, sen göremedi ya, belki…
Allah belki nasip kısmet eder, belki, dua!

Bir gün, sadece bir gun sürdü

Gelmeden önce haber…
Daha sabahtan başladı…
Sadece bir gün sürdü, bir günlük saadet…
Bir günlük kralık…
Bir gün sineği gibi insan, ölüp dirilen…
Hep yazarım, insan neyse O…
Saklayamaz, gizleyemez benliğini, kişiliğini ebediyen…
Tükendim RABBİM tükendim, umut dünyası kapamadan gözleri istedim insan…
Benim olan, benimle olan. Ben ona o bana güç kuvvet veren.

Nasipten ötesi olmaz…
İnsan ise ne olarak doğduysa, o olarak ölen…
Evet, alına yazılan ana rahminde, dogup büyüyen, karakteri ana rahminde şekillenen insan. Biran evvel Allah’ım biran evvel, yalvarırım biran evvel, dayanamıyorum bu kadar riyaya, yalana ve dolana, biran evvel Allah’ım biran evvel. Neysem oyum, bir yüzüm, sadece bir yüzüm ama çok yönüm. İstemedim kavga gurultu, kabalık, sertlik, gürültü, belki 20 – 30 senem böyle geçti, vur, kır. Yeter dedim anlatanadım

Beşer oyle bir şaşar ki

Beşer gece gündüz konuşandır…
Boş konuşan çok, aklı başında söz edebilense az…
Bazısı düşünen, kimisi uygulaya, bazısı hayal eden, hayalden öteye geçemeyen.

İnsan düşüne, hayal ede dursun…
Kahpe felektir ağlarını ören…
Sen istediğni yap, istediğni düşün…
Allah…
Sevk ve tayin eden.

Aklı başında insanın ağzından çıkan sözü cımbızlayarak bağlamından çıkaran ne çok insan yanıltan.

Neymiş efendim ortak payda…
Vay anasına…
İnsanı insana bağlayan ortak yanlarıymış, çok bilmiş…
Konuşan, sözü söyleyen sadece insan…
Ama Allah ama Mevla’m ve doğanın kanunları…
Ne çabuk unutur insan, bu ne riya bu ne akıl almaz şaşkınlıktır, şapşallık?
Fen öğretisi ki insan denilen zavallının çok üstünde, evreni, maddeyi ve her şeyi birbirine bağlayan, birbirine muhtaç bırakan. Biri olmaza ötekinin varoluşunu mümkün kılmayan. Bilimin belki en zor anlaşılan ama içinde inanılmaz bir güç taşıyan kalemlerinden biridir manyetik alan.

Zıt kutuplar birbirini çeken,aynı kutplar ise birbirini iten. En temel fizik kanunlarından biridir AMA insan aksini iddia eden.

Yürek yedi neşteri…
Doktorun bıçağı, ölmedi…
Yürek yedi insanın hançerini ölüp ölüp dirildi…
Hay dirilmez olsaydı, geberip gitseydi…
Gidemedi, Mevla’m ne yazdıysa o, ne bir saniye evvel ne bir salise geç.

Yine taktı, haber bir saat önce geldi…
Bu yürek ne dayanıklıymış Allah’ım, darbe üzerine darbeyi yer ama durmak bilmez. Ne ne yaman, bu ne acayip yaşama azmi?
Ölmek ister aslında biran evvel, ol de kurtul dercesine, sanki toprak kabul etmiyor, çukuru hazır, çukur bekler onu, hemen ailesinin yanında ama o, oraya girmeyi başaramayan.

Aile bildiği…
Yüreğin aile kabul ettiği…
Bir bu tarafta, bir orada, bir yanında…
Allah’ım yana yakıla yalvarırım, gücüm kalmadı, kalmadı bitti, al, al Allah’ım bu emaneti üzerimden ağır gelir, çok ağır, dayanmaya güç kalmadı, al Allah’ım al. Beşer şaşar, sen niye gebermedin?
Geberemiyorum ki doldurayım çukrumu…
Kapatayım bu gözleri kahpeye…
Kahpe hayata, acıya. Kalmadı derman, kalmadı güç…
Önder…
Biran evvel doldurmalı çukrunu, doldurmalı, uyuyup bir daha asla açmamalı gözlerini kahpeye, kahpe felege, kahpe dünyaya.

Beşer şaşar

Beşer şaşar…
Değil mi ki Peygamber Efendimiz bile yanıldı…
Gazi Mustafa Kemal Ataturk gibi bir insan bile kimi öngörülerinde yanılmış görünüyor…
Veli Adem ne yapsın?

Aydın sorumluluğu…
Bilmiş bilmiş, başkalarının etmiş olduğu „büyük“, dikkat söz kelimesini kullanmayıp, laflarını, lakırdılarını tekrarlayıp etrafına ışık saçtığını sanmak değil…
Davranışları, kendi samimi duyguları ve bilgisi ile dile getirdiği sözleri ve cümleleri ile insanlara örnek olup belki, davranışlarında bir değişiklik sağlayabilen,en azından ama bir saniyeliğne bile olsun düşünmeye sevk edebilendir.

Gelir gelir rahmetli pederin Yunan doktoru akla gelir. Tabii kıyas kabul etmez, hele benzetme tamamen ilgi – alakasızdır, ancak…
Söylenecek son soz olarak yerinde bir ifadedir.

Doktor demişti ki…
Kanser hastalığına yakalanan bölgenin tek etkili tedavi yöntemi, hastalığa yakalanan bölgeyi kesip atmaktır. Kesip atacaksın ki insan yaşasın.

Ben karşı çıktım, söz konusu babamın bacağıydı…
Nasıl kestirtirdim?

Bazen…
Kesip atacaksın, bitireceksin yoksa ölür, öldürürsün…
Her gün ölmektense…
Yoksa imkan ölüp ölüp dirilmeye, insan dediğn varlık kendi doğrularından başka doğru kabul etmiyorsa…
Kanser hastalığında olduğu gibi…
Kesip atacaksın, bittireceksin, bitti!

Farkında mısın?

Yazım hataları, parmaklarım…
Uykusuzluk ve stres, ÜZÜNTÜ…
Klavyenin tuşları, parmaklarımın uçları, yine başladı…
İyi değil kadın, hiç iyi değilim…
Ya gel kollarıma ya git başımdan.

Tehdit…
Yine lastikte vida, koca vida…
Yok polise gitmeyeceğim ama hani var ya bir dostum, biliyorsun…
Hani “seni ben bile kurtaramam” diyen, ona söylemekte fayda var.

İnan gülüm böyle yaşmaktansa ölüm tercihim…
PKK bile bunlardan daha mert, daha erkek…
Kancık bunlar, kancık!

Küçük ölüm üzerine

Tarif dahi edemeyeceğim kadar kötüyüm, dün bitirdi beni…
Evlat katili olabilirim, korku, korku, korku…
Yarın saat 11. Dört saat kırk beş dakika, mahvoldum…
Bir paket uyuşturucu koydum cebime…
Yok müptelası değilim, çok denedim günlerce, olsa da olur olmasa da…
Ama halsizlik ama güçsüzlük AMA O amansız ağrılar…
Ağrı kesicilerin >>> en kuvvetlileri <<< ile de idare ediyorum…
Mide felç!

Evlat yolda…
Pezevenk, koca adam oldu iki eliyle bir (…) düzeltemiyor, düzeltemiyor…
Dada bile ondan daha olgun.

Somut ve soyut…
Madden ve manen…
Sevişmeyi, doyumu, hani gelmek diyorlar ya, boşalmak, tatmin olmak…
Küçük ölüme benzetirler…
Ölüp, ölüp dirilmek…
Aşk gülüm, soyuttun…
Yüreğinde, zihninde, ruhunda, benliğinde ve kişiliğinde vücut bularak…
Somutlaşması, maddeleşmesidir…
Aşkı bana öğretmeye kalkma…
Kadını, hele kadını öğretmeye kalkma…
Sarışını, esmeri, kumralı ve kızıl saçlısı, hepsinin doya doya tadına baktım…
Kadın denen varlığa, cinselliğe tokum, tok…
Ama aşka doyamıyor insan, hele o ilk göz ağrında bulduğunu tekrar bulduysan…
Doyar mı insan?
Tereciye tere satmaya kalkma!

Aşk, papatyam, gerçek ve tertemiz aşk an be an ölmek ve tekrar dirilmektir…
Hani tatmin olmak benzeri, tekrar, tekrar, tekrar yaşamak ister insan…
Doyar mı aşka insan, doyar mı tatmin olmaktan?
Doyar mı ölmeye…
Ölüp ölüp dirilmeye?

Dil mi güzel dilber mi?
Karnın açkında yersin, doyarsın doymazın ama yine acıkırsın…
Özellikle erkekler…
Tekrar tekrar ayni yemeği yemekten hoşlanmazlar…
Karının zil zurna aç, aç, geberiyorsun açlıktan…
Kari – kız görmemişin belki aylarca, yıllarca…
Bak unutmadım ama yapamadım, Münih o hemşire, poposu…
Pişman değilim biliyor musun?
Aşk kalbimin kraliçesi, önüne konan en güzel yemeği ret edebilmektir…
Yürek ille o bir yemeği ister, tekrar, tekrar, tekrar ölene kadar…
Yürek aşk ile sevdiği yürekle sevişmek ister, ölüp ölüp tekrar ONUNLA dirilmek ister…
Beden yanar, tutuşur O bir bedene. Ama güzel ama çirkin…
Onun gözünde dünyanın en güzelidir sevdiceğin, güzeller içeresinde en güzelidir.

Sen arayacaksın, senin elin kenetlenecek elime VE ben sözümde duracağım.

Kimi

Kimi karı* vardır dünyada…
Bir büyüğü kafaya dikeceksin ki giresin koynuna…
Yine kimisi vardır ayık kafayla…
Körkütük sarhoş eder adamı, gözleri, bir bakışı, saçları, incecik beli ve diri göğüsleri…
Hele tebessümü…
Güzellik, başa bela…
Güzel olnana da güzeli yanında taşıyana da…
Kadın erkek fark etmez, haliyle biri yakışıklı diğeri güzel…
Ne gariptir değil mi?
Davul bile dengi dengine çalacak…
Kimi kadın erkeğini, kimi erkek kadınını taşıyamaz.

Ben zor bir insanım mesela…
Affedersiniz, osuruktan nem kapanlardanım, buluttan kibarcası…
Çok ama çok zor, bırak özrümü, engelli olmamı bir tarafa…
Sağlıklıyken bile çok ama çok zordum, bir nevi başa bela…
Zampara hiç olmadım diyebilirim ama çapkın…
Bu dünyada kadından, bebeden daha güzel, yaşanası ne var?
Yukarıdaki tarifin ilkini hiç yaşamadım…
Çok şükür, ikincisini çokça…
Şimdiye kadar ben tüm kadınları taşıdım ama çok fazla kadın beni taşıyamadı…
Ama asil önemli olan yüreğin sevdiği gayet normal bir insan değil mi?
Bildiğin insan ne güzel ne çirkin…
Yüreğin yürekle, bedenin beden ile, aşk ile seviştiği insan, normal bir insan değil mi?
Ayık kafayla sevişmekte güzel, hafiften kafayı süsleyince de…
AMA ayık kafayla…
Değil sevişmek, artık dinlemek…
Artık okumak…
Artık düşünmek bile çok zor…
Dayanmak neredeyse imkânsız

Evlatla buluşacağım yârim saat sonra, var iki dakikam iki satir karalıyım dedim…
Bu sabah haberleri dinlediniz mi bilmem…
Orospunun çocuğu AB’yi anlatıyor, silah falan…
Türkiye derken, bilinçli veya bilinçsiz…
Eliyle kendini gösteriyor…
Demek istediği ben Türkiye’yim…
BEN diyenden, hep BEN diyenden kaç kaçabildiğin kadar.

Ulan piç…
Sen kim koskoca Türkiye olmak kim?
Affedersiniz…
Sen…
Sıçtığım kubur bile değilsin bokun soyu, sen kendini ne sanıyorsun?

Had bildirmek, ders vermek herkesin harcı değildir…
Evet insan haddini bilecek…
İnsan olarak, kadın olarak ve erkek olarak…
Ne körkütük sarhoş ne ayık kafayla çekilmiyor artık, çekilmiyor!

*Tabii ki kadın, söz gelimi yazılan sadece bir ifade

Sevmeyi aşk sanan, aşkı hiç tanımamış ve yaşamamış olan…
Nietzsche kafalılar, benciliği yaşam tarzı yapan…
Seversin insani ama aşk ile sevmek demek kendinden geçmek demek, kendinden vaz geçersin…
Seversin, fedakârsın, hatta özveride bulunursun…
Mesela bir ananın bebesini sevmesi, onun içen saçını süpürge etmesi…
Uykusundan, yemesinden içmesinden geçmesi…
Sevgidir, sevgi, çok derin bir sevgi…
Ama aşk…
Aşk çok faklı sevmeyi aşk sanan, aşkı hiç tanımamış ve yaşamamış olan.

Vazgeçilmez bir tutkudur, bir bağ, ölesiye ve ölümden çok öte…
Çitilesen de yerden yere vursan da emaneti bir değil bin kez kırsan da…
O yürek hala senin için çarpıyorsa…
Sana aşıktır demek, bak dikkat et…
Sözü nereye getirdim, bilirsin ne bos konuşurum ne bir harfi dahi boşa kullanmam…
Anasın değil mi, evlada olan sevgin…
Kaç kez kırdı seni? Kaç kez yerden yere vurdu seni?
O sevmekten bir an için geçebildin mi?
Kızmak başka bir şey, herkes herkese kızar ama sevginden bir dirhem eksiltebildin mi?
Buna sevgi denir, demedim mi seversen ölümden korkarsın?
Aşk buna benzer…
Aradaki fark ölüm ana çok yakın, ölür ölür dirilirsin, ölüm senin ikinci adresin…
Bir annenin çocuğuna duyduğu sevgi aşk benzeri ama aşk bir ötesi…
Sevmenin en yücesi…
Bebeğim, güzel kuşum, papatyam, ceylanım benim, gülüm…
Bana kadını anlatma…
Bana sevgiyi, aşkı anlatma…
Hayatımda hiç mi seven, bana âşık olan kadın görmedim sanırsın?
Kadının yüreğine, kadının dudaklarına, kadının bedenine hiç mi dokunmadım sanırsın?
Mevla’ma aşk, kadınıma aşk, vatanıma aşk, milletime aşk ile bağlanmışım.

Bencilik gülüm, başlangıcın sonudur…
Bencil insan hiç insan…
Ben diyen ama biz diyemeyen aşkı bilemez, sevgiden haberdar mıdır ondan da şüpheliyim…
Bencilik gülüm, başlangıcın sonudur!

Yazımın not kısmını yayınlamadım, tepkini bekledim…
Yanıltmadın, yanıltmadın, yanıltmadın!