“Er kann ja Schießen!!!”
Aynı tas aynı hamam…
Devam!
Mahalle karısı edasıyla, çekemiyorlar, kıskanıyorlar, önümüzü kesmeye çalışıyorlar(!)
Hep aynı nakaratlar…
Yok…
Haksızlık etmeyelim sadece Tayyipistan değil, dünya bir hoş oldu…
Bir garip…
UMUTTU, bir ışık…
Ampul misali çok çabuk söndü gitti; Macron…
“Bizim Gandi Kemal” gibi, Cumartesi polislerine ikramiye vereceğini açıkladı…
Vurunnn lan, vurun, vurdukça ciğerlerini sökün!
Coplar, gaz bombaları…
Hatılaydınız mi Gezi’yi?
Bizim onun bunun evladı da polisine ikramiye vermişti.
Artık utanıyorum yazmaya AMA…
Yazmalıyım ki anlayasınız vahameti…
Çaresizliğimi…
Dün yine kulüpteydim, hani iki ihtiyar karı koca…
Kulübün eskileri…
>>> Ruhsat sahibi <<< yani eğitmenlik ruhsatları var, emir – komuta…
Evet, ateşli silah çocuk oyuncağı değil ve can değerli…
Eskilerden biri alır emir – komutayı, O söyler, izin verir biz yaparız…
Silahı > beş mermi ile doldur < nisan al, ateş…
>>> Liyakat sahibiler çünkü <<<
Tecrübeli ve sorumluluklarının bilincinde!
Evden dükkâna…
Kestirme…
Yüzme havuzunun önünde kocaman park yeri, her sene bir adamcağız kurar oraya ekmek kapısını…
Çam ağacı…
Önümüz yılbaşı, Noel süslenecek ağaç konacak altına hediyeler…
Özellikle çocukların ama büyüklerinde gözleri fal taşı gibi açılacak, sevinecek…
Sevdiğim, sevdiklerim beni düşündü…
Hediye aldı…
Büyük marketler, zincirler…
12 Euro’dan başlayan fiyatları ile başladı ağaçları satmaya…
Dün Jack ile geziyoruz ya…
Ormanda…
Birden çıktı adam önümüze, var bir göz aşinalığı…
Tanıyorum…
Hatırladım belki müşteri, kucağında „kocam“ bir çam…
YASAK kardeşim yasak ağaç kesmek…
Bırak ormanı kendi bahçende bile izinsiz ağaç kesemiyorsun buralarda…
ANLA!
Anlatsam nedenlerini…
Anlamayacak, bırak anlamasını INANMAYACAK…
Kimi şeyler, başımdan geçenler o kadar inanılmaz ki…
Çok şükür Allah’ıma bana nasip etti…
Gerçekten şikâyet edemem hayatımdan bir şeyin dışında…
O da olmasaydı hayal ettiklerimin neredeyse hepsi gerçek oldu…
SOR…
Yok “sokaktaki asker” belki bilmez, anlatamaz…
Sor kurmaya, subaya…
O…
İzah edebilecektir sana.
İsabet başka…
Örneğin suikasta…
Tek mermi, tek hedef…
Ya çatışmalarda?
Neyin nerden geldiğini bilmiyor, çoğu zaman kurşunların nerelerden geldiğini algılayamıyorsun bile…
Spor olsun diye…
Iş olsun diye atıcılık başka bu gibi şeyler bambaşka…
Hani hep diyorum ya insan alışkanlıklarının esiri…
Ehhh…
İhtiyarladıkça, ihtiyat ite yeni bir şeyler öğretmek, alışkanlıklarından vazgeçirmek o kadar zor…
Hit and run…
Vur…
Kaç yani, anlatsan “anlamaz ki!”
İnanmayacak ya, inanmayacak…
Kaldı ki ben bunu spor olsun diye yapmıyorum, BAK YEMINLE…
Atışlar esnasında, yani kulüpteyken kalp atışlarım yetmiş civarında…
Uyurken…
Ya uyuyorum, uyuyor…
Seksen kusur…
Öyle veya böyle iki değerde ORTALAMA…
Normalin üzerinde!
Venezüella…
Bilemem tabi, dışındayım konunun AMA bir şeyin içindeyim…
Kenarında, ucunda…
Okuduklarımının, duyduklarımın ve gördüklerimin yalancısıyım…
Ama halk memnun değil yönetimden, başındakinden…
Dün İspanya, Avrupa’da “SON KALE” düştü de…
İlk defa popülistler girdi parlamentoya…
Bu sabah haberlerde andılar, 40 suikast silahı yakandı İstanbul’da…
Cargo…
Amerika’dan. Hani bizim hav hav, Venezüella’da ya…
Çekemiyorlar kardeşim çe-ke-mi-yor-lar…
“Büyük başarıyı”
Dostluğu iki diktatör arası…
Taş koyuyorlar, çomak sokuyorlar, önlerini kesmeye çalışıyorlar…
Euro 5,97…
Dolar 5,24…
Yersen tabii.
Gerinin kıllıgı başka kardeşim, biat…
Halk başka…
Halkız diyorlar, şüphesiz halkın bir kısmılar, bir bölümü…
BIRLER, BIR…
Ve sesleri çok çıkıyor…
Ancak bu madalyonun sadece bir yüzü!
Ya öteki…
Öteki yüzünü ne etmeli???
Poligondayız…
Ateş sonrası, dün berbattım yine de gittim. Emir geldi, silah bırak, silahları güvenliğe al…
Benim ki ikide birde tutukluk yaptı…
Öne gidin hedefleri tazeleyin. O karı koca, kocası ve kulübün başkanı önümden gittiler…
Sonuçları değerlendiriyorlar…
Yüzler asık, benimde pek güldüğüm söylenmez. Dot 22 yani, nokta 22’lik mermiler ile eksersiz yapıyoruz. Maliyet kardeşim, para. Daha ucuz.
Değiştirdik hedefleri…
Başkan önde ben ortada adamcağız arkamda…
Dün çok az insan geldi, talim yapan üç kişi. YEMINLE bak YEMINLE…
Emir komutayı elinde bulunduran talim yapmaz, denetler ötekilerini, başkan öylesine gelmiş…
On yaşında çocuğun eline ver şarjörü, tıkır tıkır doldurur mermileri…
Gücüm yok, ben beş mermiyi doldurun kadar diğerleri iki, üç mermi “salıyor”
Başkan birdenbire döndü, başladı bir şeyler anlatmaya…
“Bir koşucu 13 saniye içinde 100 metreyi koşmuş. Kendi kendine demiş daha kısa sürede bu mesafeyi kat edebilmeliyim”
Aptal aptal bakıyorum adamın yüzüne…
Anlamadım…
Arkamdaki girdi araya, “ateş edebiliyor, hedefi vuruyor”
Toplam yirmi üç atıştan, dokuzu karavana…
Üçü tam isabet, yani tam ortası…
Sadece biri 7’de diğer kalanlar ki çoğunluk sekizde…
“Çok süratli ateş ediyorsun” diyor ihtiyar…
Başkan…
“Kolun çok çabuk yorulur”
Anlatsam anlamaz, inanmaz ki…
Sürat elzem, her şey demek değil ama hem sürat hem hedefe odaklanıp hedefi vurmak…
Karavana, ıska…
Gelir başa, hayat bu hayat…
Maksat hedefi tutturmak…
Evet…
Açıkça görülmektedir, görebilene…
Yarış atı çabuk yorulurmuş, benim yorulduğum, tükendiğim gibi…
Kalbim…
Ama onlarda ne hedefi tutturabiliyor ne neticeye varabiliyorlar.
—
Gitmem lazım, banka…
Öylesine kapattım, bitirdim anlattıklarımı, anlatacak olduklarımı…
Gelince belki devam ederim belki etmem…
Öyle veya böyle…
Umarım anlayan, anlamak isteyen ne anlatmaya çalıştığımı anladı…
En azından biraz…
😊
Felaket uyandım yine tam bir facia, yağmur…
Mahvediyor beni!
—