Okuduğumda nasıl sevindim, ÜZÜLDÜM dün yaptığıma.
UTANDIM, sabah odasına gittim horul horul uyuyordu, kıyamadım uyandırmaya. Kahvesini falan her şeyini hazır ettim, bugün çocuklardan da özür dileyeceğim ama kimse anlamıyor beni. Görmüyor…
Görmüyor…
Halimi. Sor, herkes İstanbullu. Affedersiniz, BOK İstanbullu!
SEN…
İstanbullu hiç benim gözümle gördün, yaşadın mi?
Yürünürdün, gezdin mi hem o yaka hem bu yakayı, boğazı bir ucundan diğerine…
Mahalle, mahalle. Semt, semt…
Oturup bir kafeye, aylak aylak SADECE insanların koşuşturmasını izledin mi?
İsmini bilmiyorum, İstanbul’a özgü bir Çam cinsi, SADECE o çamın altında oturup İstanbullu seyretmek için tepelerine tırmandın mi, DÜŞÜN benim halimde, yürümeye, adim atmaya halim yok.
BEN YAPTIM, hanim ile birlikte dilimiz iki karış dışarıda tırmandık tepelere…
VEYA…
Oturup ulu çınar ağaçlarının atında, örenin Emirgan’da çayını yudumladın mi?
Gezdin mi sarayları ve bahçelerini karış karış…
Dinlene, dinlene…
Çoban Çeşme, rahmetli babamın çocukken hayvanları su içmeye götürdüğü yer…
Florya (Şenlikköy) nere, Çoban Çeşme nere…
Cennet Mahallesi…
Diziler bile çektiler bu mahalle isminde, eskiden Florya’nın mezarlığıydı…
Atalarım yatar orada, son istirahat gâhları!
Bana mı öğreteceksin İstanbullu?
Fındıkzade nere, Eminönü…
Galata köprüsü üzeri nere, yürüyerek, çocukluğumda…
Balık tutmaya…
Adaları, özellikle Heybeli’yi…
Boğuluyordum be, kazadan kısa süre sonra girmiştim denize…
Iyi bir yülüyücüyümdür aslında…
Kaskatı kesilmiştim, kıpırdayamıyordum. Ümit amca kurtardı. Su o kadar soğuttu, kalbim duracaktı…
Zaten yamalı bohça.
Çamlıca…
Yıksan yıkamazsın, Allah korkusu varsa içinde YAPAMAZSIN…
Tamamlanacak…
Ama öyle ama böyle, ANCAK kullanım şekli farklı olabilir…
VE…
İsmi kesinlikle Recep Tayyip Kahpedoğan Camiisi OLMAYACAK…
Onun adı…
Bu Camiyi başlayıp, PARASI bittiği için, memleketi iflasa götüren ADI YARATIK olarak anılacak.
AVUKAT, falan…
Bana boşuna orman adamı demiyorlar. Sac sakal karıştı birbirine. Kendime çeki düzen vermeliyim…
Gelince, öğleden sonra kısmetse DEVAM…
Evlat…
VE…
TÜRKCE, Tayyipstan VE EGITIM…
Kısmetse!
24.460118, 54.361392
BMC…
Tank – Palet şirketi, yüzde bilmem kaçlık Katar katılımı…
Aaa Kaaa Peee VE mee, mee, meeleri…
Özelleştirme…
Dün Almanlar tekrar açıkladılar, yabancılar belli başlı şirketleri…
Stratejik öneme sahip şirketleri satın almaya, ortak olmaya kalkarsa…
Devlet…
Şirkete hisse sahibi olacak. Gereken ekonomik desteği verecek…
Liberaller, solcular kıyameti kopardılar.
Arap Emirlikleri, Katar…
Ortadoğu’da, Amerika Birleşik Devletleri’nin…
En büyük askeri üssü…
Papa…
Kimin umurunda?
HIRSIZ ya hırsıza Allah nasip eder mi tamamlamayı?
Özenti, ADI Kasımpaşalı ayı…
Altı minareli bilmem ne…
O-ro-s-puuu çocuğu!
Özbeöz…
Bir İstanbullu olarak gıcık kapıyordum, arıyordum eski Çamlıca’mı!
—
Allah israfı sevmez!
4 Şubat 2019
Ağızlara dil olur.
Dilden dile söylenir.
Kulaklara ses olur.
Kulaktan kulağa dillenir.
Ağızlara dil, kulaklara ses, gözlere bakış olsun diye yola çıkıldı. Çamlıca Tepesi’ne “Minberine asansörle çıkılan caminin” yapımcısı şirketin mimarı anlatmıştı.
Arşivlerde var.
Demişti ki:
“Bakanlık, Çamlıca Tepesi’nde 400 dönümlük araziyi ‘Özel Proje Alanı‘ ilan etti. Bu alanın 57 dönümlük bölümü ibadet amaçlı kullanıma açıldı. Sayın Cumhurbaşkanımız caminin yapımıyla, mimarının kim olacağına kadar yakından ilgilendi.
Caminin yapımı bitti.
Yüzde 100 yün, özel dokuma 17 bin metrekare halı dokundu. Camiye bu özel dokuma halılar serildi. Aynı anda 63 bin kişi namaz kılabilecek. Cami 100 milyon dolara mal oldu.
Kubbede altın yazılar var.
Bu yazılar çelik.
Yani metal; nano teknoloji sayesinde çelik altın rengine dönüştürüldü. Kubbeyi çevreleyen yazılar da altın renginde. Evet onlar da altın varak.
Minber 48 basamak.
Asansör yaptık.
İmam minbere rahat çıkacak. Minberine asansörle çıkılan başka cami örneği var mı? Mimar şu cevabı vermişti: Türkiye’de yok. Dünyada var mı, bilmiyorum.”
★★★
Evet bu eski haber.
Yeni haber şu: Çamlıca’da 100 milyon dolara mal olan ve hiçbir masraftan kaçınılmadan bitirilen camiyi yapan şirket iflas etti.
Şirket, büyük borca batmıştı.
Ödeyemiyordu.
Önce konkordato istedi.
Mahkeme talebi inceledi: Sizi konkordato kurtaramaz dedi ve Hedef Yapı adlı şirketin iflasına karar verdi. Minberine asansörle çıkılan caminin halılarını dokuyan Gaziantepli ihracat şampiyonu Avşar Halı da zora düştü o da konkordato istedi.
★★★
Başımıza gelen nedir?
Niye batıyor mübarek camiyi yapan, halısını dokuyan, altın varaklarını konduran şirketler? Büyük camiler şehri İstanbul’da yeni bir 6 minareli, kubbe yazıları altın varaklı, minberine asansörle çıkılan, 100 milyon dolar (520 milyon TL) maliyetli cami yapmaktan Allah hoşnut mu olmadı?
Allah israfı sevmez.
Halk patates ile soğanı bile tane ile almaya başladığı şu gönlerde 100 milyon dolara cami yapmak Allah’ın gücüne mi gitti Allah’ın tokadı mıdır? Yoksa “dış borçla pahalı cami dikme hesapsızlığının” sonucu mu?
Siz bu soruları düşünün.
Ben size tarihten bir not yazayım: İstanbul Eminönü’nde “Yeni Cami” diye bildiğimiz Valide Hatice Turhan Sultan Camii temeli, Evliya Çelebi’ye göre “On Mısır Hazinesi (geliri)” harcanarak atıldığı için bu caminin adına o günlerde halk, “Zulmiyye” diye isim takmıştı. Zulmiyye kelimesi “Adaletsiz, adil olmayan” anlamında kullanmıştı.
KALEMİN GÖR DEDİĞİ
Cami imamının mikrofonu da çalınacak mal oldu!
Domatesten sonra cami imamı mikrofonu da çalınacak mallar arasına girdi. İstanbul Fatih’te Ahi Çelebi Camii’ne giren hırsızlar; erkek bölümünden ayakkabı, kadın bölümünden etek ile imamın mikrofonunu çaldılar. Cami cemaatinden İzzet Sarı, “Hırsızlık sürekli oluyor. Ayakkabı hırsızlığına zaten alıştık. Hocanın mikrofonu çalındı. Geçenlerde gece yarısı minarenin kurşunlarını bile çalmaya kalkanlar oldu” diye dikkat çekti, güvelik istedi.
Ve artık sadece kendi işlerimle, sevdiklerimle ilgileneceğim…
Buradakilerle…
NOKTA
Allah, Peygamber aşkı için aç bu linki; Bloomberg… incele
Tayyipistan ekonomik göstergesi, ADI…
Pezevenk, Y-CHP ve Iş Bankası ile uğraşmakta…
Masadaymış, masada…
Tabii Önder sanki ana muhalefet partisi, kimse yatırmıyor benim gibi onları masaya…
RESMI KANITLAR ILE…
Birde yayınlayamadıklarımı bir bilseniz…
Sağduyulu bir insanında anlaması gerektiği şekilde…
En azından bunun için uğraş veriyorum…
Aç bu linki, bak aşağıda anahtar istatistiklere…
>>> anlamadıysan 1, 3, 5 Year Return meselesini <<<
Oku buradan öğren: ögren
Birde bak 3 ay…
TEKRAR üç ay getiriye, böyle ayakta Tayyipistan…
SIKILIYORSUN, SATILIYORSUN haberin yok!
Canim yazmak istemiyor Eyyy Atatürk milliyetçisi, eyyy dingiller sürüsü…
ÖZELLIKLE AKP’liler…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve ilkeleri…
Bence en önemlisi HALKCILIK…
CHP demek…
DIKKAT…
Cumhuriyet HALK Partisi…
Türk milleti demek, Türk ulusu…
Kendini bu vatanin evladı gören HERKESIN partisi…
G.t kıllı milletçisi değil, MHP gibi kafatasçı, kana bakmaz…
Kandaki asalete bakar, kanı bozukları ayıklar…
HALK menfaatine neyse, halkın talepleri onu karşılamaya çalışır…
VE bir HDP gerek görüyorsa, görüyorsa AKP zararlı bu millete ve destek vermek istiyorsa inandığına…
Adi üstünde bu parti…
Vurgu >>> Cumhuriyette, vurgu Cumhuriyet HALK <<< partisinde!
Çocuk ya, vallahi billahi çocuk daha…
Eee oğlum, karı milleti…
Daha ne gördün ki?
Öldüm gülmekten, öyle saf saf anlatıyor, çok hoşuma gitti.
Bir öncesi ve şimdiki, sağlığı, kiloları…
Hele hele şimdiki bir afet, tam bir “felaket”
😊
Zaten ilk görüşte cezp etti beni, bunu duyunca oldum önder bayıldı…
Dört köşe, yeminle dört köşeyim…
Hem sonra kötülüğü için değil ya, sağlığı…
Gayet normal bir durum yani.
İlki mi, ikincisi mi…
Oğlanın evinde, yemeğe toplanmışlar arkadaş çevresi…
Neyse dağılmışlar, kız yok ortalıkta…
“Adam olacak çocuk bokundan belli olurmuş” ya
Banyoda…
Banyoda bulmuş kızı, gece vakti…
Ninem misali hatır hatır kazınıyormuş, his edince evladın onu izlediğini dönmüş bakmış…
“Bxxxkkk sen bunları görmedin mi?”
Aman ne kızmış ne kızmış, hem söyleniyormuş hem kazınıyormuş…
Dedim ya, ya birinci ya ikinci birliktelikleri…
Camın alt tarafında bir yer, fayansta…
Yok vallahi billahi görmedim diye cevap vermiş!
HELAL olsun kıza…
Dinsizin hakkından imansız gelir ya, bu kız…
ADAM eder evladı!
Kızın “korkusuna” yemiyor, yiyemiyor salam, sucuk, et falan…
Hem vejetaryenmiş hem kilo…
Demiş et kokusu alırsam bir daha sokulma yanıma…
YAKIŞIR böyle gelin Önder’e, versinler kucağıma bir iki sıpa…
Polonyalıymış bana ne, insan…
İnsan evladı ya, sen bak ona!
😊
Önemli olan nedir biliyor musunuz, gerçekten önemli…
İzmirlimim de anlattığı gibi, sevgi, en güzeli aşk VE insanların birbirini tamamlaması…
Bununda ILK şartı; sevgi, saygı ve güven!
BAK…
Venezüella, İtalya hariç…
Yine ASKER…
Ah bir bilsen perde arkasını, generaller…
Ülkede…
Kazanılan, üretilen HER ŞEYDEN pay alıyorlar…
Bir > paralel < çek Tayyipistana…
Sadece bir paralel!
Tabii batı…
Babasının hayrına destek, köstek olmuyor, AMERIKA…
Petrol Fracking, büyük çapta rezerv var…
Tüket…
Önce bir etrafı, kalsın sana muhtaç…
“Bizimkilerin” dediği gibi…
A’sına koyarsın geri kalanın, A’sına!!!
Ben kaçtım…
Kanama…
O kadar şiddetli öksürüyordum ki iç organlarım…
Zedelenmiş olmalı, inanılmaz bir öksürük nöbetleriydi…
İnanlmaz…
Karnim hala acıyor, bakacağım…
Birkaç gün daha, geçmezse doktora!
Macera filmlerindeki kahramanlar hep uzun boyludur, atletik yapılıdır, üçgen vücutludur, ateş gibidirler, sert mizaçlı, keskin bakışlı, yakışıklı adamlardır.
★
Bizim sahici kahraman Rauf ise, göbekliydi iyi mi… Hatta obezdi.
Bodurdu. Keldi.
Öyle sert bakışlar filan fırlatmaz, hayata daima kıkır kıkır gülümseyerek bakardı.
★
Halbuki, hayatının her saniyesi bizatihi macera filmiydi.
Ateşten gömleği giymiş, kelle koltukta yaşamış, dünyanın en tehlikeli hadiselerinin içinde yeralmıştı, kod adı Toros’tu.
Hakikaten yüreği Toroslar gibiydi.
Fırtına kasırga, bana mısın demezdi.
★
Savaş veya casus filmlerinde kalıpları tornadan çıkmış çakma kahramanları seyrediyoruz. Gel gör ki, atlayıp zıplayanla, uçan kaçanla yazılmıyor harbi destanlar… Toros gibi yüreklerle yazılıyor.
★
Beşparmak Dağları’nda kan gövdeyi götürürken çekilmiş siyah beyaz bir fotoğrafı var mesela… Belinde kemer gibi sarılmış mermi şeritleri, elinde hafif makineli, ölümle kalım arasındaki ince çizgide, sanırsın piknik yapıyor, öylesine rahat, gülümsüyor.
★
Rahmetlinin en ilgimi çeken tarafı buydu.
Sıradan görünümlü, sıradışı kahraman.
★
Mecbur insan.
★
Ve elbette, bu tür sıradışı kahramanların yanındaki kadınlar da sıradışı kadınlardır, sıradışı aşklardır.
Evliliklerinde mutlu, huzurlu, sakin bir hayat düşlerler ama, mecbur insan’a aşık olunca, tehlikeli, ölümcül maceralara sürüklenirler, mecburen sıradışı bir hayat sürerler.
★
Rauf’la Aydın’ın aşkı, tıpkı böyle bir aşktı.
★
Rauf esir düştü bi ara…
Adaya paraşütle atlamıştı.
Yakalandı.
Akıbeti belirsizken, Aydın’a gizlice mektup gönderdi.
“Seni Allah’a, evlatları sana emanet ediyorum, hayat işte, iyi kötü tesadüflerle dolu, bizimki böyle oldu” dedi.
Aydın ağladı, ağladı, ağladı.
★
Neyse ki, Rauf o cendereden kurtulmayı başardı.
Hani derler ya ölümlerden ölüm beğen diye, hep öyle oldu, defalarca ölümden döndü, kafasının üstünden cayır cayır mermilerin geçtiği de oldu, hemen dibine havan topunun düştüğü de oldu, en yakın arkadaşları kucağında şehit oldu, hem Ada’da hem Londra’da suikastlerden kurtuldu.
Aydın hep bu korkularla, bu endişelerle, hep bir kötü haber alacağım duygusuyla yaşadı.
★
Çocukluktan beri tanışıyorlardı.
Çocukluktan beri nişanlıydılar.
“12 yaşımdan beri evleneceğimizi biliyordum” diye anlatıyordu Aydın…
Nikahlandıklarında Rauf 25, kendisi 18 yaşındaydı.
64 sene aynı yastığa baş koydular.
★
Rauf henüz 1.5 yaşındayken annesini kaybetmişti.
Aydın onun için hem sevgili, hem eş, hem anneydi.
★
Bir anne ve babanın yaşayabileceği en ağır acıyı, üç defa yaşadılar.
Kızları Dilek’i henüz üç yaşındayken toprağa verdiler.
Küçük oğulları Münir’i altı yaşındayken kaybettiler.
Büyük oğulları Raif trafik kazasında can verdi.
Kaza mıydı, suikast mıydı, orası bile meçhuldü.
Bir anne ve babanın taşıyabileceği en ağır yükü üç defa omuzladılar, birbirlerine tutunarak, aşklarına sarılarak ayakta kaldılar, yeniden evlat sahibi oldular.
★
“Çocuklarım bensiz büyüdü, bensiz büyüyen çocuklarımın çocukluk hatıralarını anımsayamadığım için garip bir özlem içindeyim, ölen çocuklarımızın matemini bile yeterince tutamadım, küçük oğlumun cenaze törenine bile katılamadım, ağlamak istedim ağlayamadım, sarılıp öpmek istedim, bunu da yapamadım, içinde bulunduğumuz durum nedeniyle duygularımı dışa vuramadım, Kıbrıs meselesi yüzünden omuzlamak zorunda kaldığım sorumluluklar mı bana mani oldu, yoksa doğuştan mı böyleydim, bilemiyorum” diyordu Rauf.
★
Ama şunu biliyordu.
“Türkiye olmadan cennete bile girmem” diyordu!
Böylesine idealist, böylesine adanmış bir yurtseverdi.
★
Sakin, huzurlu bir hayat düşleyen Aydın…
İşte bu çılgın Türk’le bir ömür geçirdi.
★
İkbali de gördüler.
İhaneti de.
Hayallerinin yıkıldığı da oldu.
Rüyalarının gerçek olduğu da.
Bazen hüzün.
Bazen sevinç.
İnsana dair her ne varsa…
Fazlasıyla yaşadılar.
★
Film olsa finalini abartmışlar deriz ama, gerçek…
Son nefesini verirken Aydın’ına şarkı söylüyordu Rauf…
“Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar, sevgilim sen olmasan, bu dünya neye yarar” diye mırıldanıyordu.
★
Böylesine sıradışı bir aşk hikayesiydi.
★
Rauf’unu kaybettiği gün, hayatında ilk kez ayakta zor duruyordu Aydın…
Tabutuna sarıldı, “ülkesinden önce, evimin lideriydi” diyebildi.
“Kendimi bildim bileli beraberdik biz, doğduğum günden beri, elbette hayat devam ediyor ama, bomboş bir hayatta bıraktı beni.”
★
Ve dün çile sona erdi.
Yiğit adamın yiğit kadını da gözlerini yumdu.
★
Güle güle Aydın hanım.
Toros’a selam söyleyin.
Alabildiğine uzanan Akdeniz kumsallarının dinginliğinde, yeniden el ele tutuşup, belki uzaktan gelen bir gitar tınısıyla, nihayet huzurla yürüyeceğinizi hayal ederek teselli olacağız.
Sizi asla unutmayacağız.
Sabah sabah kendimi sakatladım, hep böylemdim, hep…
Biraz iyi görmeyeyim kendimi, alt tarafı 6 şişe su, paket haline…
1,5 litre. Eder toplamda 9 litre…
Arabadan eve, arabadan dükkâna birer paket…
Gitti bacaklar.
Hani suya düşün yılana sarılırmış ya, benim ki o hesap…
Her şeyi bıraktım bir tarafa, bamyayı okuyorum…
Ya…
Zayıflamadan eklem ağrılarına, SORUN…
Buralarda yok, AMAZON 50 tane yüz tane…
Bana lazım kilolarca.
Kara buğday gibi, var…
Beş para etmez!
BENIM için çok önemli, bulmam lazım bir yolunu. İnan artık her şeye hazırım…
O hale geldim, yeter ki acı his etmeyeyim…
Pes ettim, dize geldim…
Bir yolunu bulup MUTLAKA denemeliyim!
Sağlığınız için MUTLAKA…
>>> Denenmiş <<<
BENIM bir teyzem var, arada anlatırım kendisini…
Tize…
Eklem yeri, sıvı eksikliği…
Kadın bir haftada toparlamış kendini…
Artık…
Merdiven çıkabiliyor yine. AMA LÜTFEN…
ÖZÜ, HASI!