Yılmaz Özdil

Görürseniz şaşmayın…
Kalpak da takar bunlar

Atatürk’ün ismini camilerde okutulan hutbelerden çıkardılar.
19 Mayıs törenlerini yasakladılar.
23 Nisan, 29 Ekim törenlerine hastalandım bahanesiyle katılmadılar.
10 Kasım törenlerine seyahatteyim bahanesiyle katılmadılar.
Takvimde başka gün kalmamış gibi, bizi sırtımızdan hançerleyen vahabi kralına tam 10 Kasım’da şeref madalyası taktılar.
Atatürk’ün kurduğu TBMM’de Vahdettin’i anma töreni düzenlediler.
Çankaya Köşkü’nü akıllarınca tarihten sildiler.
Atatürk Orman Çiftliği’ni katlettiler.
Atatürk anıtlarına çelenk koymayı yasakladılar.
Atatürk sevgisini kabahat ilan ettiler, Atatürk anıtına çiçek koyanlara kabahatler kanunundan para cezası kestiler.
Otomobiline Atatürk posteri yapıştıranlara trafik cezası kestiler.
Atatürkçülere terörist holigan dediler.
Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafını yasadışı ilan ettiler.
Sultanahmet cami koruma derneği’nin internet sitesinde, Atatürk’ün kalpaklı fotoğrafını köpek vücuduna monte ederek yayınladılar.
Atatürk ilkelerini ders kitaplarından çıkardılar.
Milli eğitim yönetmeliğini değiştirdiler, Atatürk devrimlerine bağlı öğrenci yetiştirme prensibine son verdiler.
Okullarda Atatürk rozeti takmayı disiplin suçu haline getirdiler.
Atatürk stadyumlarını yıktılar, başka isimler verdiler.
Sırf devrim alfabesine karşı çıkmak için Türkçe’ye bile savaş açtılar, Osmanlıcayı zorunlu ders yapmaya kalktılar.
Türkçeyle felsefe yapılamaz dediler.
Nutuk’u suç delili yaptılar.
Valiliklerden, Ziraat Bankası’ndan TC’yi sildiler.
Ayyaş dediler.
Atatürk döneminde Atatürk Orman Çiftliği’nde çocuklara bira içiriyorlardı dediler.
Atatürk döneminde camiler ahır yapıldı dediler.
600 yıllık imparatorluğun reklam arası sona erdi dediler.
90 yıllık enkazı kaldırdık dediler.
Sabiha Gökçen’i ırkçı, soykırımcı ilan ettiler.
“Yüce Atatürk” pankartı açan futbol takımına tahammül edemediler.
Onuncu Yıl Marşı çalanları fırçaladılar, asabımı bozuyor, kapatın dediler.
Atatürk’ü çağrıştırıyor diye Vardar Ovası türküsüne bile katlanamadılar.
Andımızı yasakladılar.
Türk bayrağı demeyelim, Türkiyeli bayrağı diyelim dediler.
Türk yok dediler.
Türk yok diyeni milletvekili yaptılar.
Türkçülük bölücülüktür dediler.
Türk Kızılayı’nın Türk’ünü sildiler.
Kemalizm’i yerden yere vuran CIA casusu Graham Fuller’ın Yeni Türkiye Cumhuriyeti kitabını yandaş medyada ballandıra ballandıra reklam yaptılar.
Atatürk’e dair her şeyi sansürlerken, Atatürk’ü sarhoş, kalpsiz, dinsiz, megaloman gibi gösteren Mustafa belgeselini alkışladılar.
Atatürk heykellerine saldırılmasına, yakılmasına gözyumdular.
Ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi dediler.
Ulus devlet Allah’ın belasıdır diyeni akil adam yaptılar.
Anıtkabir’i de yıkarız elhamdülillah dediler.
Anıtkabir’i ziyaret edenlerin sayısının açıklanmasını yasakladılar.
Antropoloji kitabını kameralara uzatıp, bakın raflarda kafatasları var, işte vesika burada, Mustafa Kemal’in imzası var, insani midir dediler.
Atatürk’ün canlı ağaç müzesini sattılar.
Devlet Nişanı’ndaki Atatürk siluetini sildiler.
Birileri bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı dediler.
İstanbul’un fethini kutlayıp, İstanbul’un kurtuluşunu kutlamadılar.
Çanakkale Zaferi’ni Atatürksüz kutladılar.
İzmir Marşı’na siyasi dediler, bu marş çalınmasın dediler.
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nu destekleme yönetmeliğini ortadan kaldırdılar, Atatürk’le ilgili proje veya yüksek lisans yapanlara fonu kestiler.
Selanik’teki Atatürk evinde güya tadilat yaptılar, eşyaları attılar, sanırsın kiralık evdir, bomboş bıraktılar, ziyaretçilerin duygularını yazdığı anı defterini bile yok ettiler.
Böceğe Atatürk ismi verdiler.
İçimize kanı bozuklar, sütü bozuklar sızdı, 1923’te koskoca 650 yıllık çınara darbe yaptılar, Cumhuriyet kurdular dediler.
Devlet televizyonu TRT’de Atatürk’e rüşvetçi dediler.
Atatürk döneminde TBMM’de Allah’a küfrediliyordu dediler.
10 Kasım’da saat 9’u 5 geçe kenefe gidin, Mustafa Kemal’in verdiği zararı Yunan yapmazdı, keşke Yunan galip gelseydi diyen, kafasında fesle dolaşan tımarhanelik herifi, Cumhurbaşkanlığı sarayında tarih otoritesi, bilim adamı olarak ağırladılar.
İngiliz maşası, vatan haini, ruh hastası Rıza Nur’un “Atatürk eşcinseldi, Çankaya’yı kerhaneye çevirdi, 30 kadınla aynı anda mum söndü yaptı, ilk meclisin milletvekilleri pezevenkti” gibi, meczup iftiralarıyla dolu kitabının editörünü, akil adam yaptılar.
Fıkra anlatıyorum ayağıyla Atatürk’e ibne dediler.
Afet İnan’a dil uzattılar, Atatürk’ün manevi kızıyla nikahsız birliktelikle yatıp kalktığını söylediler.
Mübarek anamız Zübeyde Hanım’ın aslında fahişe olduğunu, Selanik’te genelevde çalıştığını, Atatürk’ün piç olduğunu söylediler.
Kimse Atatürk demesin, Türk demesin, orijinali Yunan, Türk’e benzemiyor, keşke Atatürk olmasaydı dediler.
*
Ve şimdi…
Aniden Atatürkçü oldular iyi mi.
*
Atatürk bu tür durumlar için tee 1908’de diyor ki…
“Büyüklük odur ki, kimseye iltifat etmeyeceksin, kimseyi aldatmayacaksın, memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin, herkes senin aleyhinde bulunacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır, sen karşı koyuşları yokeden olacaksın, önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır, kendini büyük değil küçük, zayıf, vasıtasız, hiç telakki ederek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın, ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere güleceksin.”
*
Gülünç durumdalar.
Gülün geçin.

http://www.sozcu.com.tr/2017/yazarlar/yilmaz-ozdil/gorurseniz-sasmayin-kalpak-da-takar-bunlar-2085770/

Bilmem dikkatinizi çekti mi?

Belagat ustası, g.tümün kenarı…
Ağız değiştirdi…
Hiç kullanmadığı yabancı kelimeler kullanmaya, alıntı yapmadığı kişilerin sözlerini tekrarlamaya başladı(!)

G.t kılları, eğitim durumları gereği anlamaz bu sözleri…
Gerçek entelektüele vız gelir tırs gider böylesi…
Geriye kalıyor liberali ve entel danteli.

Benden söylemesi…
Hala, hala bu herifin sözlerine kanacak kadar akıllanmadıysanız…
Af edin ama Kasımpaşa ayısından daha ayısınız!

Neden kimse anlatmaz gerçekleri, bağlantıları, halk dediğin bu kadar aptal mı?

Ne Şam’ın şekeri ne Arap’ın zekeri (bilmem nesi)!
Heriflerin bilmem nesi kalkar, ister istemez bilmem neyi yiyen bizler oluruz…
Mazot, Almanya’da 1 Euro 34’ü gördü…
Neden?
Nedenini söylemiştim evvelsi, vekalet savaşı.

Sadece Yemen, Suriye, Irak – Iran, Suudi değil ki!

Birilerinin canı sı.kı.ldı., biraz spekülasyon yapalım kasalar dolsun dedi…
Ah şu Alman milleti yok mu şu Alman milleti, aynı biz, tek fark onlar okuyan, düşünen, gören cinsten…
Bizler hayal kuran, görmeyen, okumayandan(!)

Tutturdular bir çevre bilinci, hava kirliliği…
Mazotlu araba yerine elektriklisi, sanki elektrik gökten zembille indi, rüzgâr enerjisi…
Güneşi, dalgası, yenilenebilir enerjisi?

Tüm bunların imalatı, ham maddesi?

Ge-çe-lim!

Hep şikâyet eder Türk milleti…
Kocakarı gibi, ağlanır, avrat sanki…
Aç ulan gözünü, gör gerçekleri!

Hep dediğindir, Avrupalılar bize yönelik riyakâr…
Gerçekten öyle mi?

Birleşmiş Milletler iklim değişikliği çerçeve sözleşmesi, COP 21, 2015 Paris sözleşmesi…
Avusturalya…
Dünyanın en büyük kömür stoklarına sahip ülkelerden biri…
Paris sözleşmesine göre her ülkenin çevreye “salabileceği” belli bir kirlik oranı var…
Mesela egzoz gazı, hayvancılık ki >>> en büyük çevre kirliliği <<< pardon…
Sığırların, domuzların falan osuruğu dememek için egzoz gazı demiş olalım.
😊
Yeminle doğru, bilimsel ispatlandı…
Tabii sanayileşmiş ülkeler…
Bizler gibi kadınların orası burasıyla uğraşmadı…
Allah ile…
“Kafa bulmuyor”, kandırılmıyor (doğruya, doğru onlarda kandırıldı ama çok gerilerde kaldı)
Herifler sanayi devrimi ile çağ açtı, dünyanın anasını kirlete kirlete …!

İşte bu anlaşma gereği, Avusturalya…
Üstüne düşen vazifeye uyuyor, hatta müsaade edilenin altında çevreye kirlilik saçıyor…
Analarının en akıllı oğulları(!)
Kömürü çıkarıyor, halkına geçim sağlıyor VE çıkardığı kömürü mesela Hindistan’a pazarlayıp devlet bütçesine gelir kalemi açıyor

DIKKAT

Tekrar hatırlatmış olayım…
Hep dediğindir, Avrupalılar bize yönelik riyakâr…
Gerçekten öyle mi?
Sadece bize mi?

Bellum omnium contra omnes
Herkesin, herkese karşı savaşı (mücadelesi)!!!

Paris anlamlaşması gereği, satan Avusturalya yani kaynak aslında AMA kömürü yakıp enerji kaynağı olarak kullanan Hindistan hanesine yazılıyor bu nedenden dolayı sebep oldukları hava kirliliği. Aslında hukuken ki uluslararası kabul edilen bir şeydir, azmedici (teşvik)…
Bir düşünün bakın, ne kadar derin ve doğru bir tespit…
Pencereyi, kapıyı açık bırakıp hırsızın eve girmesine yol açmak gibi bir şey…
Bu durumda sadece hırsız mi suçlu, ev sahibinin hiç mi suçu yok?

Ki…
Bu sabah Amerikan hava yolları açıkları, Hindistan’a geçici bir süre uçak kalkmayacak…
Nedeni yoğun, çok yoğun hava kirliliği.

Bırak Hindistan’ı bir tarafa…
Avusturalya isyanlarda…
Böyle haksızlık olumuymuş, onlar (yani Avrupalılar) zamanda yakmış, yakmış kalkınmış…
Sıra başkalarına gelince vicdan ve ahlak polisi kesiliyorlarmış!

Ne desem bilmem ki?
Homo homini lupus!!!




Ganimet…
Evet, ganimet. Alın teri, el emeği, göz nuru ile edinilmeyen…
Düşman topraklarından getirilen servet, kimi zaman halk, kendi insanının emeği…
Sanki…
Düşman mal ve mülküymüş gibi, hoyratça, miras yedi gibi kendi halkının sömürülmesi(!)

AKP tanımlaması, halkımızın, insanımızın durum ve vaziyeti…
Adalet, kimin, neyin adaleti?
Kalkınma, kimin kalkındırılması?
Partisi, Kırk Haramiler Çetesi!


Bizi evin halleri

Sabah, sabah mutfaktan sesler duyuyorum. Dedim kendi kendime söyleniyor herhalde…
Kulak verdim…
Yok, söylenmeye benzemiyor, seslendim…
Kadın kiminle konuşuyorsun öyle?
“Google konuşuyorum” demez mi!

Eyvah, eyvah benim karı Google konuşuyor, sadece hanım mı?
Anamda, anamda konuşuyor Google…
“Çok kıskandım, kıskandırdı beni”
😊
Gerçekten ya ben ne yaptım böyle, hay ben böyle teknolojinin anasını avradını!

Evvelsi günü…
Dün değil bir gün öncesi, akşam oldu, dükkân kapandı kapanacak hanım geldi odama…
“Hadi çocuklara gidelim!”
İyi dedim gidelim. Yürümekte zorlanıyorum ya…
O önden gitti ben dükkânı kilitledim ağır ağır kardeş evine doğru yürüyorum…
“İki adım”
Hava iyice karadı, saat 18 suları…
Bir baktım hanım uzaktan el salıyor, döneyim diye…
Her halde evde yoklar dedim, arabaya yöneldim. Hanım bindi arabaya…
“Evde yoklar” dedi.

Dün hanım ve kardeş telefonlaşıyorlar…
Sormuş kardeş…
“Dün akşam siz mi geldiniz?”
“Evet” demiş hanım, zile çok basmış…
Meğer Ali evdeymiş, vurmuş kafayı yatmış…
Benden kaç yaş genç, küçük çocukları var. Çok hasta, gerçekten rahatsız, yoruldu herhalde geldi eve…
Teee akşam 8-9’a kadar dükkân açık…
Duymuş zili, uyku sersemi…
Kendi kendine demiş > iyi saate olsunlar geldi < çok inançlı ve böyle şeylerde inanıyor…
Korkmuş…
Çekmiş battaniyeyi bir iyice kafa üstü dalmış yine uykuya…
AMA etkilenmiş belli, akşam karısına anlatmış.

Ne desem bilmek ki? Deli ya deli!
😊

Not: Dünkü Ayasofya yazım ile ilgili…
Depremlerde yıkılmamasının ikinci nedeni “yan binalarının” kemer mimarisi…
Ana yapıya büyük oranda destek olup stabilize ediyor.

### Mutlaka ### Bir MUTLAKA ###

Türkiye…
Istanbul…
Öleceksin!!!

AKP…
Öldürecek sizi!

Ayasofya…
Milattan sonra 600. Yüzyılda inşa edildi. Bilmem biliyor musunuz?
Bunca depreme dayandı, hala ayakta…
Neden?

Bir nedeni…
Ki bir başkası daha var çok önemli, iyi değilim kısa keseceğim…
Kolonları kurşun üzerine inşa edildi. Tekrar, inşası Milattan sonra 600 yılında…
Kurşun taban amortisör vazifesi görüyor!

Allah belanızı versin soysuz köpekler

Kişi, karşısındakini kendi gibi sanırmış…
Sonunda bunu da yaptılar, Michael Flynn’e 15 milyon teklif ermişler…
Herkes siz mi?

Aç köpekler, Allah…
Gözünüzü doyursun. Recep Tayyip Erdoğan…
F. Güllen, iğrenmesem, tiksinmesem sizden…
Yok ben değil, tiksindim, iğrendim…
O kıllı bilmem nenizi dünya âlem bilmem ne etsin!

Allah belanızı versin ya Allah belanızı versin, koskoca bir ülkeyi…
Büyük bir milleti nasıl küçük düşürdünüz, rezil ettiniz, rezil.

Güllen’i iade etmeyecekler, etmezler, edemezler!

Aslında kesip atmıştım, hatırını kıramadım. Kabil ve Habil’den bir kesit

Oldum olası bir sorunum vardır benim, oldum olası…
Bir şeyi başladım mı bitireceğim, step by step yani…
Yok, ipin ucunu kaçırdım mi, Büyük İskender gibi Gordion düğümü…
Ya kesip atacağım veya sil baştan konuya, meseleye giriş yapacağım.

Bu durum özellikle kazadan sonra çoğaldı, ameliyat sonrası zirve yaptı…
Karmaşık meseleleri ki mesleki özelliğimdi çözmek, çözümlemek, çözüm üretmek…
Ve sonrasında “anlaşılır bir dil ile” izah etmek…
Yok, yok başka çözüm…
Bunu gerektiriyor, hafıza, akıl dediğin iki buçuk gram kaldı, süzgeçteki delikler ise gittikçe büyüdü.




Esneklik…
Te kökünden, sapına…
Hani o sallayabildiğin ağaçlar gibi, insan olana yakışır esneklik…
Sert bir kaya, balyoz karşında, milim milim bile olsa bin bir parçaya bölünüp kırılır…
Esneyeceksin, gerektiğinde, yeri geldiğinde ağacın gövdesi gibi dik ve sağlam duracaksın…
İlkelerin olmalı, inandıkların, göğsünde taşıdığın iman…
Damarlarında akan kimi zaman asil kan…
Aileden aldığın terbiye ve görgü, hayatin sana öğrettikleri tüm bunlar seni esnek kılmalı, yeri ve zamanı geldiğinde esnekliğin yarar ve faydalarını görmeli, bilmelisin.

Aksi…
Eninde sonunda kırılsın, ölür, yok olur gidersin.

Hiç kendine sordun mu, bunca devrimci Lenin mesela…
Stalin, Mao…
Veya Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
Ardında bıraktıkları, insanların yüreklerindeki yeri…
Atatürk hakkin rahmetine kavuştuğunda yüz binler sokaklardaydı, saygı durusunda…
Kimi diktatör diyor ona(!) Sor yüreğine, aklına ve vicdanına gerçekten diktatör müydü acaba?
Öyle olsa, dün bizlerden ayrılışının 79. Yılında onca insan niye akın ediyor hala Anıtkabir’e, Dolmabahçe Sarayına?
Keza…
Lenin öldüğünde, GERÇEK bir kamuoyu hüznü ve taziyesi yaşandı…
700 bin insandan fazla sokaklardaydı, gerçek bir hüzün, gerçek üzüntü içinde…
Atatürk ve Lenin arasındaki fark, evet kimi girişimlerini “sert” ama gerekli müdahalelerle hayata geçirmek zorunda kaldılar AMA Atatürk, hiçbir zaman Lenin’in yaptığını yapmadı mesela…
Ne demişti rahmetli?
“Köylü, milletin Efendisi!”
Lenin, köylüyü zorladı üretim ve üretimden hak olmayan pay istedi, köylü hâkli olarak direndi.

İyi de…
Mao için, Stalin için bu denli, bu kadar >>> yoğun <<< bir halk özlemi niye yaşanmıyor acaba?
Demek ki, hep bana Rabbena demeyeceksin…
Bazen…
Karşılıksız olarak, beklentisiz, art niyetsiz vereceksin. Kul görmese, bilmese bile değer ve kadri…
Allah görür, takdir eder diyeceksin!

Ne demişti dün O zübük, O zibidi konuşmasında…
Evet, Recep Tayyip Er mi artık kancık mı doğan…
“Atatürk, insan değil mi? Eleştiremeyiz mi?”
Elbette, elbette insan ve eleştirilebilir hatta tenkit bile edilebilir…
İnsanı insan yapan, kul yapan sadece bilgisi, bilgeliği, öngörüsü, ilkeleri, eylem ve davranışları, eserleri, günahı veya sevaplarıyla yaşamı değildir…
İnsan, insan kalmalıdır, unutmamalıdır insanlığını, merhameti, sevgiyi ve saygıyı!

Lenin…
Bir robottu, bir makine, işkolik bir canlı…
İliklerine kadar…
İlkelilerine, görüşlerine aşık ´, taviz bilmez, tanımaz bir canlıydı…
Bilmem birilerini hatırlattı mi?
Atatürk…
Her daim insan kalmayı başardı!!!

Etki ve tepki kanunlarına göre…
Her etken bir tepki yaratır. Lenin örneğinde olduğu gibi Ruslar daha doğrusu Lenin sonrası yönetimler bir Leninmani yaratmaya, anısını, eserini bu şekilde yaşatmaya çalıştı…
Sorgulanmayan, katıksız bir biat…
Bizde, sözde Atatürkçüler, dogmatik tipler…
İçinde halk olmayan, halkçılık olmayan, insan olmayan daha doğrusu insanı hatalarıyla, doğrularıyla görmeyip insan denilen varlığı aşağılayan bir şekilde yönetmeye, yönlendirmeye çalıştı.

Sonuc???
Meydanda!!!

Atatürk…
İnsan olan, insan kalan Atatürk…
Öncesinde bir maniye, Atatürk mani, sonrasında fobiye, Atatürk fobiye dönüştü, dönüştürüldü(!)
Ve bu zafiyetten yararlanan yararlandı!

Demek ki ideolojilerde ve inançlarda zafiyet göstermeyeceksin…
Allah…
Bizleri yaratıp, koruyup – kollayan, bizlere umut olan, güç veren Allah’ı bile…
İnsanların “korkulu rüyası” haline getirdiler, getirebildiler…
Niyeee???

Cehaletimizden, bilgisizliğimizden ötürü bizi bu hallere soktular!

Korkuttular Allah ile, korkuttular…
Sevdireceklerine, yürekten gelen bir iman ile inandıracaklarına…
Korkutmayı tercih ettiler!

Birileri…
Köylüye, çiticiye…
“Ananı al da git“ diyebiliyor…
Bunu bu zübük niye söyleyebiliyor?
Ne demek “ananı al da git!”???
Kör cahil olduğun için, kör!

Onurun, gururun, bilgin, köklü bilgin olmadığı için!
“Ananı al git” mi…
Yoksa “Köylü, milletin Efendisi!” mi?
Karar senin…