Aslında kesip atmıştım, hatırını kıramadım. Kabil ve Habil’den bir kesit

Oldum olası bir sorunum vardır benim, oldum olası…
Bir şeyi başladım mı bitireceğim, step by step yani…
Yok, ipin ucunu kaçırdım mi, Büyük İskender gibi Gordion düğümü…
Ya kesip atacağım veya sil baştan konuya, meseleye giriş yapacağım.

Bu durum özellikle kazadan sonra çoğaldı, ameliyat sonrası zirve yaptı…
Karmaşık meseleleri ki mesleki özelliğimdi çözmek, çözümlemek, çözüm üretmek…
Ve sonrasında “anlaşılır bir dil ile” izah etmek…
Yok, yok başka çözüm…
Bunu gerektiriyor, hafıza, akıl dediğin iki buçuk gram kaldı, süzgeçteki delikler ise gittikçe büyüdü.




Esneklik…
Te kökünden, sapına…
Hani o sallayabildiğin ağaçlar gibi, insan olana yakışır esneklik…
Sert bir kaya, balyoz karşında, milim milim bile olsa bin bir parçaya bölünüp kırılır…
Esneyeceksin, gerektiğinde, yeri geldiğinde ağacın gövdesi gibi dik ve sağlam duracaksın…
İlkelerin olmalı, inandıkların, göğsünde taşıdığın iman…
Damarlarında akan kimi zaman asil kan…
Aileden aldığın terbiye ve görgü, hayatin sana öğrettikleri tüm bunlar seni esnek kılmalı, yeri ve zamanı geldiğinde esnekliğin yarar ve faydalarını görmeli, bilmelisin.

Aksi…
Eninde sonunda kırılsın, ölür, yok olur gidersin.

Hiç kendine sordun mu, bunca devrimci Lenin mesela…
Stalin, Mao…
Veya Gazi Mustafa Kemal Atatürk…
Ardında bıraktıkları, insanların yüreklerindeki yeri…
Atatürk hakkin rahmetine kavuştuğunda yüz binler sokaklardaydı, saygı durusunda…
Kimi diktatör diyor ona(!) Sor yüreğine, aklına ve vicdanına gerçekten diktatör müydü acaba?
Öyle olsa, dün bizlerden ayrılışının 79. Yılında onca insan niye akın ediyor hala Anıtkabir’e, Dolmabahçe Sarayına?
Keza…
Lenin öldüğünde, GERÇEK bir kamuoyu hüznü ve taziyesi yaşandı…
700 bin insandan fazla sokaklardaydı, gerçek bir hüzün, gerçek üzüntü içinde…
Atatürk ve Lenin arasındaki fark, evet kimi girişimlerini “sert” ama gerekli müdahalelerle hayata geçirmek zorunda kaldılar AMA Atatürk, hiçbir zaman Lenin’in yaptığını yapmadı mesela…
Ne demişti rahmetli?
“Köylü, milletin Efendisi!”
Lenin, köylüyü zorladı üretim ve üretimden hak olmayan pay istedi, köylü hâkli olarak direndi.

İyi de…
Mao için, Stalin için bu denli, bu kadar >>> yoğun <<< bir halk özlemi niye yaşanmıyor acaba?
Demek ki, hep bana Rabbena demeyeceksin…
Bazen…
Karşılıksız olarak, beklentisiz, art niyetsiz vereceksin. Kul görmese, bilmese bile değer ve kadri…
Allah görür, takdir eder diyeceksin!

Ne demişti dün O zübük, O zibidi konuşmasında…
Evet, Recep Tayyip Er mi artık kancık mı doğan…
“Atatürk, insan değil mi? Eleştiremeyiz mi?”
Elbette, elbette insan ve eleştirilebilir hatta tenkit bile edilebilir…
İnsanı insan yapan, kul yapan sadece bilgisi, bilgeliği, öngörüsü, ilkeleri, eylem ve davranışları, eserleri, günahı veya sevaplarıyla yaşamı değildir…
İnsan, insan kalmalıdır, unutmamalıdır insanlığını, merhameti, sevgiyi ve saygıyı!

Lenin…
Bir robottu, bir makine, işkolik bir canlı…
İliklerine kadar…
İlkelilerine, görüşlerine aşık ´, taviz bilmez, tanımaz bir canlıydı…
Bilmem birilerini hatırlattı mi?
Atatürk…
Her daim insan kalmayı başardı!!!

Etki ve tepki kanunlarına göre…
Her etken bir tepki yaratır. Lenin örneğinde olduğu gibi Ruslar daha doğrusu Lenin sonrası yönetimler bir Leninmani yaratmaya, anısını, eserini bu şekilde yaşatmaya çalıştı…
Sorgulanmayan, katıksız bir biat…
Bizde, sözde Atatürkçüler, dogmatik tipler…
İçinde halk olmayan, halkçılık olmayan, insan olmayan daha doğrusu insanı hatalarıyla, doğrularıyla görmeyip insan denilen varlığı aşağılayan bir şekilde yönetmeye, yönlendirmeye çalıştı.

Sonuc???
Meydanda!!!

Atatürk…
İnsan olan, insan kalan Atatürk…
Öncesinde bir maniye, Atatürk mani, sonrasında fobiye, Atatürk fobiye dönüştü, dönüştürüldü(!)
Ve bu zafiyetten yararlanan yararlandı!

Demek ki ideolojilerde ve inançlarda zafiyet göstermeyeceksin…
Allah…
Bizleri yaratıp, koruyup – kollayan, bizlere umut olan, güç veren Allah’ı bile…
İnsanların “korkulu rüyası” haline getirdiler, getirebildiler…
Niyeee???

Cehaletimizden, bilgisizliğimizden ötürü bizi bu hallere soktular!

Korkuttular Allah ile, korkuttular…
Sevdireceklerine, yürekten gelen bir iman ile inandıracaklarına…
Korkutmayı tercih ettiler!

Birileri…
Köylüye, çiticiye…
“Ananı al da git“ diyebiliyor…
Bunu bu zübük niye söyleyebiliyor?
Ne demek “ananı al da git!”???
Kör cahil olduğun için, kör!

Onurun, gururun, bilgin, köklü bilgin olmadığı için!
“Ananı al git” mi…
Yoksa “Köylü, milletin Efendisi!” mi?
Karar senin…