😊 😊 😊

Ağlanmıyorum, yeminle ağlanmıyorum. Bebeler dururken, ben(!) Zaten ağrılar çok büyük oranda kontrol altında, halsizlik, imansız bir halsizlik, şeker, nereden biliyorum, motoru bozdum. İçtiğimin hadi hesabi yok. Tabanlarım, halsizlik şekerden geliyor olmalı, zaten doktorlar şaşıp duruyordu nasıl komaya düşmüyorum diye. Ne yapacağımı da bilmiyorum, nereye gidip bas vurmam gerektiğini, beyin durdu. DKD, düşünmedim değil on senenin çok üzeri oldu en son gideli, Saarbrücken, nörolog (…) ya o kadar çok yârim yamalak inşaat var ki, ne yapacağımı bilmiyorum!

Sallanma…
Kasırgada kalmış yaprak misali, gidip geliyorum!

Evlat…
😊 😊 😊
Dediğini yaptı, çocuk gibi oturttu bizi önüne…
Böyle, böyle…
Kadın milletti kardeşim kadın milleti, Allah kimseyi ellerine düşürmesin…
Ne diyeyim?

Allah’ım hayırlıysa beri, hayırsızsa geri!

Tabii gönül isterdi bir Türk gelini…
Ama…
Allah böyle takdir ettiyse, Allah tamamına erdirsin, Allah bet, bereket…
Sonsuz mutluluklar, afiyet, hayırlı evlatlar versin demekten başka ne diyebilirim?

Gerçekten öyle, ben ona karşı nasılsam O da bana karşı öyle

Ana – oğul münasebeti değil bu, çok ötesi…
Rahmetli pederin hep anneme dediği gibi…
“Beraber büyüdünüz!”

Arkadaştır, gerçek bir dost…
Akıl hocam, danışman ne bileyim hayatimin neredeyse her alanında olan bir insan…
Biri öksüz diğeri yetim büyümüş, tüm hasretlerini tüm özlemlerini…
DOYA DOYA…
Yaşattılar bize, sevgi…
Sevgi neden benim hayatımda bu kadar önemli?
Saygı…
Güven neden bu kadar önemli sanıyorsun benim hayatımda?

Malum nedenlerde dolayı sevgiyi gösteremedim, senin tabirinle yanımdakine…
Onu bırak…
Evlada…
AMA, ama var ya güvenin, bana SONSUZ güvenmenin her halini yaşattım onlara…
Kalbimde olanların hepsine, bakma…
Küfür, kâfir, bağırma AMA üstüme düşen bir şey varsa…
İki elim kan içinde, gırtlağıma kadar kan içinde olsam, nefes bile alamasam…
HER ZAMAN!

Sevmesin yürek bir kere, hep dedim sana…
Kolay kolay giremezsin, girmen mümkün değil hele O odaya…
Ama girdin mi de ya ölüm…
Veya af edilemeyecek bir hata, ihanet mesela…
Ki…
Neticede O da ölümle sonuçlanacak bir vaka!!!

Hayat denilen büyük tiyatro sahnesinde yer alıyorsan, sana laik görülen, üstlendiğin vazifenin hakkını verecek, anın, sahnenin ama aynı anda tüm oyunun, oyuncuların farkında olacaksın!

Küfür ederim, söylenirim…
AMA…
Gördüm mü böyle sahneleri, baktım mi gülen, ağlayan, hüzünlü, sevinçli gözlerin içine tüm kızgınlığım, öfkem geçer. Bizi…
Bizden değil yabancıdan öğren. VE EVET…
İnsan…
Bilmediğinden, tanımadığından çekinir, korkar…
Bilmediği için neler neler kurgular. Halbuki konuşmalıyız, anlatmalı, karşımızdakini anlamaya çalışmalıyız. Aferin sana oğlum…
Aferin…
Ne demek gavur?
Süryani’yse, Ermeni, Hristiyan veya Musevi…
Bir Müslüman…
Allah değil midir Yaradan?

MUTLAKA izle

The second nuclear age strategy, danger and the new power politics

Önümüzdeki dönemde, çok süreceğini sanmıyorum…
Eğer bir araya gelip, akıllarını başlarına toplayabilirlerse, Avrupa Birliği ordusu…
Hemen ardından…
AB Atom bombası, gündeme gelebilir. İngiliz’in, Fransız’ın zaten var, onlar birer nükleer güç…
AMA…
Gittikçe küçülen bir dünyada…
VE YENI Jeopolitik, stratejik “bencillik doktrinlerine” göre…
Bunun gerçekleşmesi muhtemel senaryolar arasında hesaba katmamız kaçınılmazdır.

Tayyipistan…
Bu “oyunun” neresinde, yeri neresi…
Bu >>> güç birliğinde <<<
Hangi safta, hangi tarafta yer almaya çalışacak VE daha da önemlisi üsteleneceği rol ne olacak…
Bir maşa, büyük güçlerin, birliklerin elinde sadece bir maşa olarak mı kalacak…
YOKSA…
Kendi güç ve öneminin farkında olarak bu kurtlar sofrasında yerini alabilecek mi?

Daha iyi, daha kolay anlaşılabilmesi için önce, her zamanki gibi gündelik hayatımdan size bir örnek vermek istiyorum, tabii bu örnek beni anlayan, anlayabilene sadece bir emsal teşkil edebilir!

Bir soruyla giriş yapalım konuya…
Allah…
BU KADIN denilen varlıkları neden yarattı acaba???
Yaaa…
Bunlar ne işe yarıyor, bunlar başımıza bela mı geldiler dünyaya?

Sonunda…
İspanyollar bile isyan etti, İspanyol erkekleri…
Sağ…
Sözde muhafazakârlar, bir bir seçimleri kazanmakta. Franko’dan sonra beliren yeni bir tehlike…
Bir yerde hak vermiyor değilim, gerçekten yetti cana…
Feminizm…
Bu ne ya?
Tekerleği, bizim dinciler gibi tekerleği ikide birde yeniden icat etmenin anlamı var mi?

Gayet tabii…
Kadın olsun erkek olsun birer insan olarak eşitler, gayet tabii…
Ama Allah ama tabiat ama insanlık tarihi…
Cinsleri…
Ve bu cinsellerin “klasik” görev dağlımın da ayrı yerlere tanzim eti!

NOKTA

Anlatırım bazen sevdiklerimi, çocuklar, kadınlar, evimin kadınları…
Allah var yukarıda, görüyor, duyuyorum neler var bu dünyada…
Gerçi…
Öylesi benim elimde, VE BUNU KELIMENIN TAM ANLAMIYLA YAZIYORUM…
Böylelerinin, benim elimde ömürleri oldukça kısa olurdu…
Berberden, çarşıdan çıkmayan cinsi…
Ben dahil, evimin insanlarının böyle dertleri yoktur…
Aslında teknoloji özürlü insanlardı…
Ben öğrettim, başıma bela açtım. Neyse geçelim…
Sağ olsunlar, var olsunlar. Allah eksikliklerini yaşatmasın bana…
Teknoloji gibi zaten hassas bir konuyu bırak bir tarafa, betondan olsa, granitten…
Eşya, dayanmaz bunlara…
Valide…
Tableti yedi!

😊

Tabii yaşını başını almış bir insan, anacığım benim. Doksan dokuz defa sırtımda evreni daim ettirsem…
Hakkını ödeyemem…
“Tek eğlencesi”
Var elimde bir sürü bir şeyler, vermedim, veremem…
Biliyorum, kitaplarım, kütüphanem misali öldürecek…
Dedim en iyisi orta halli yeni bir şey alayım, bozarsa bozsun…
DIKKAT…
Almanya’da yaşıyorsan, yalanla beni…
Yalanlayabilirsen tabii…
Git çarsı – pazara, giyim, kuşam falan…
Gırtlak hariç…
“Her yer sinek avlıyor!”

Her yer mi dedim???
Pardon, ki küçük esnaf dahil bunlara…
SÜPER teknoloji marketleri hariç…
İğne at yere düşmez, tıklım tıklım ya tıklım tıklım …
Bu neden önemli, sonra gülüm sonra…
Devam edelim Düsseldorf’la…
Yap işlet, devir et…
Tank – Palet fabrikasını satmamışlar canım…
Sadece 25 seneliğine işletme hakkını devir etmişler(!)

Emine’nin…
Bir tarafına mı değdi, girdi neden işletme hakkını devir ediyorsun sen…
Bunu açıkla?
Buna benzer, tek yeşil alan kalmayınca büyük kentlerde…
Arap başta olmak üzere, İngiliz falan satın almaktan doyunca, bıkınca…
“Bizimkiler”
Cümbür cemaat geldiler Düsseldorf’a. Talep fazlası daireleri gagalayacaklar…
Enayilere…
Yetmiş küsur müteahhit şirketi, Alamanya da…
Buralarda ENAYI çok nasılsa!

Unutuverdiler Sarayevo’yu, Bosna’yı falan…
Dincilerden yedikleri kazıklar yetmedi…
Bir yenisi, bir daha…
Bir daha, daha sert, daha derin…
Hadiii, hadii daha çabuk, az kaldı…
Çarp beni…
Daha çok yiyeceksiniz dincinin …!

Ve bir kez daha Nord Stream II…
Pakistan…
Atalardan kalma baba dostu, dost değil mi?
Kardeş…
Din kardeşi, nice Türki Cumhuriyetler…
Yanı başımızda Türkmenler(!)

Anlamdın değil mi neden durup dururken Pakistan dediğimi?

Sonra…
Evet, sonra Kürtler. Kardeş değil miyiz onlarla, akraba?
Bir IŞID, BESLEYEN Kahpedoğan’ın kendisi. Suriye ne kadar önemli ve ortalık yatışın…
Gör bak…
Önemi daha da artacak!

Yanlış siyasetler…
YANLIŞ, stratejik “derinlikler”

Hiç sordun mu kendine…
Birdenbire…
Bademlerde bu füze merakı niye diye???

Serseri sürüsü…
Serseri…
Hırsızlıktan, arsızlıktan başkacasını bilmezler ki!

Evet…
Rus ile savaş baltasını ebediyen gömmeli…
Ebediyen…
Ve yine, Allah gani gani rahmet eylesin, geçmişten günümüze, geleceğe…
Tüm şehitlerimizin AMA en başta Gazi Mustafa Kemal’in…
Atatürk’ümüzün…
Allah, ruhlarını yâd etsin, mekânları cennet bahçeleri olsun…
“Yurtta sulh, cihanda sulh”
İyi komşuluk ilişkileri, dört tarafımızla. Din gibi, ortak hayaller…
Ortak bir dünya görüşü, çevrecilik mesela, ticarette bir bağ…
Menfaatler kaynaştırır, birleştirir insanları VE bizim ve coğrafyamızın buna çok ihtiyacı var.

Iran…
Iran son kale, Iran boş ver Mollaları, gelip geçici…
Iran ile iş birliğini pekiştirmeli!

Belki…
Böylelikle Israil ile aralarında en azından bir çatışmazlık ortamı yaratılabilir, ben buna inanıyorum…
Çünkü kimse…
Hiç kimse evlatlarının ölmesini istemez. Karşılıklı bilgi, teknoloji alışverişi…
Yeşertir bölgeyi, çevirir cennete.

Yazmıştım değil mi Stephen Bannon’u…
YAZMIŞTIM…
Ta ne zamanlar, bu bir mücadele, egemenlik mücadelesi…
Yok milli değil, yerli ve milli…
Bizim a.cık ağızlıların iddia ettiği gibi, küçük oyuncu, piyon bunların hepsi…
Meselenin özü…
Dünyaya kim egemen olacak?
Oyunların oyunu…
Soruların, sorusu bu!

Çin…
İlginç bir strateji izlemekte, kayda değer ve çok dikkatle izlenmesi gereken bir strateji…
Afrika…
AMA özellikle Pasifik Okyanus’u kıyı şeridi boyunca izlediği strateji…
Yarattığı bağımlılıklar…
Dünyaya kim hâkim olacak sorusunda, bende varım…
Beni boşlama anlamında!!!

Ve evet, dünya yeni bir soğuk savaş sürecine girdi…
YETTI…
Dünyaya iyi gelmedi tek kutuplu olmak, bir AB(D)
Az geldi, terazi dengesi bozuldu…
Bekleyip göreceğiz…
Kesin olan bir ABD varlığına bir süreliğine daha tahammül etmek gerekecek…
Rus, dirilir gibi. Göreceğiz Putin ve özellikle ileriki dönemlerde Rusya’nın ekonomik durumu oyunculardan biri olup olamayacağını gösterecek. Avrupa Birliği…
Bizim CHP gibi…
Sürekli tezatlardan, iç çekişmelerden kurtulup toparlayabilirse kendini…
Önemli bir güç merkezi olabilir…
Şu anda görünen AB(D) karşısında “bir” Çin var…
Saldırganlık zaten bu yüzden. ABD…
“Brexit” ile AB’yi darmadağın etmiş gibi…
Ama AB hala yarışta varız diyor, ağır toplardan…
Fransa, Almanya!

Nükleer güç karşında füze…
Çocuk oyuncağı sanki…
Güldürmeyin beni…
Uzmanlar, bilirkişiler YENI, ikinci nükleer çağdan söz etmekte(!)

Bugün Cuma, Cuma olmasına rağmen. Gör bak Pazartesini, olmazsa bir beklenilmeyen FÜZE

18:27 / 16:27

Dolar 5,25
Euro 5,95
Çeyrek altın 363,74
Borsa 102452

50.136615 8.142138

Nerden gittim annemin yanına, başladı hüngür hüngür ağlamaya…
“Çok hastasın son zamanlarda, çok hasta”
Gerçekten öyle, toparlayamıyorum kendimi. Hafta sonu…
Haftaya…
Gücümün yettiği kadar, MUTLAKA. Yarına önce evladın odasından başlamam lazım…
Sonra x olmadı yarına, kendimi biraz toparlayabilirsem. Duymazsanız benden bir şey meraklanacak bir şey yok…
Mekan üstüne mekan, can dayanmaz buna, bakmalıyım bir çaresine.

Ne sorar durursun, bilmez misin halimi? Ayaktayım(!) Bir şekilde

Omayı özledim…
Mezarlığa bile çıkamıyorum, uzak. Yürüme mesafesi. Ne yapıyor kadıncağız bilmiyorum, dua, rahmet yolluyorum uzaktan uzağa. Evlat…
Evladi bile göremedim doğru dürüst, inan ömrümde görmedim böylesini. Sokmadım yanıma, korktum hastalanacak diye. Hala atlatamadım, günlerden beri uyuyorum…
Yok başım yastıktan kalkmıyor. Zoraki, mecburi işleri görüyor yatıyorum yine. Jack mek, her şeyi boşadım, boşladım. Kendimle bile uğraşmaya halim yok, anla

Güleriz ağlanacak halimize

Fransa işte şimdi mahvoldu
7 Şubat 2019

2006…
Fransa “soykırım yok” diyeni hapse tıkan bir yasa çıkarmaya çalıştı. Fransa’yı perişan ettik, Paris büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Mevzu unutuldu. Büyükelçimizi geri gönderdik.

2006…
Kanada soykırımı tanıdı. Estik gürledik, Kanada’ya ağır bedel ödettik, Ottawa büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Hadise üç gün sonra unutuldu. Büyükelçimizi geri gönderdik.

2007…
ABD temsilciler meclisi soykırımı tanıdı. Fırtınalar estirdik, ABD’nin anasından emdiği sütü burnundan getirdik, Washington büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Sayın ahalimizin gazı alındı, büyükelçimizi geri gönderdik.

2009…
Kanada hükümeti soykırımı anma gecesi yaptı. İnfial yarattık, Kanada’ya haddini bildirdik, Ottawa büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. E anma gecesi dediğin, senede bir defa yapılıyor, en azından daha bir sene anma gecesi yok, öbür seneye kadar sayın ahalimiz çoktan unutur diye düşündük, sayın ahalimiz böyle düşünen sayın hükümetimizi yanıltmadı, unuttu, büyükelçimizi geri gönderdik

2010…
İsveç soykırımı tanıdı. Masaya yumruğumuzu vurduk, İsveç’in burnunu sürttük, Stockholm büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Sonra bir durum değerlendirmesi yaptık, Kanada’yı unutan sayın ahalimiz İsveç’i neden unutmasın diye düşündük, haklı çıktık, Kanada’yı unutan sayın ahalimiz, İsveç’i haydi haydi unuttu, büyükelçimizi gerisingeri gönderdik.

2010…
ABD temsilciler meclisi soykırımı bi daha tanıdı. Dünyayı ayağa kaldırdık, ABD’ye hesabını sorduk, Washington büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Zaten daha önce tanınmış olduğu için bu defa daha kolay unutuldu, büyükelçimizi geri gönderdik.

2011…
Fransa soykırımı tanımakla kalmadı, soykırım yok diyeni hapse tıkan yasa çıkardı. Yanardağ gibi patladık, Fransa’ya anladıkları dilden cevap verdik, Paris büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Bu defa asla eskisi gibi olmayacak, Fransa’yla tüm ilişkilerimizi kesiyoruz, ihalelere sokmayacağız, mallarını boykot edeceğiz, bundan böyle Fransız öpücüğü bile yapmayacağız filan dedik. Sonra baktık ki, Fransa jömanfu diyor, mahvolan Fransa’yı daha fazla mahvetmemek için büyükelçimizi geri gönderdik.

2012…
Bu dirayetli, basiretli ve haysiyetli politikamız neticesinde, devletleri boşverdik, belediyeler bile havaya girdi. Torino belediyesi soykırımı tanıdı. Torino tanıyınca öğrendik ki, Roma, Milano, Floransa, Venedik belediyeleri zaten çoktan tanımış iyi mi… Saldım çayıra mevlam kayıra denildi, hiç ses çıkarılmadı, zaten sayın ahalimizin de haberi olmamıştı, sayın ahalimizin haberi yokken, sayın hükümetimizin kıllık yapıp İtalya’yla arasını bozmasının alemi yoktu.

2013…
Avustralya soykırımı tanıdı. Ama telaşa hiç gerek yoktu. Zaten 1988’de gene tanımıştı. Peki bu seneki neydi böyle? Bu sefer hem Ermeni soykırımını, hem Süryani soykırımını, hem Rum soykırımını tanımıştı. Avustralya’ya göre hepsinin soyunu biz kurutmuştuk. Bunu söyleyen Avustralya’yı doğduğuna pişman etmemiz gerekiyordu, büyükelçimizi geri çağırmakla olacak iş değildi, çok daha ağır bir tepki gösterdik, Avustralya’yı kınadık! Avustralya dünya çapında prestij kaybetti, insan içine çıkacak hali kalmadı yani.

2014…
Bolivya soykırımı tanıdı. Derhal kriz masası kurduk. Kriz masasındaki istişareler neticesinde, sayın ahalimizin Bolivya’nın kararından falan haberi olmadığı gibi, Bolivya’nın haritadaki yerini bile bilmediği anlaşıldı. Böylece kriz toplantısı herhangi bir karar alınmadan, iki saniyede bitirildi.

2015…
Vatikan soykırımı tanıdı. Ateşler saçtık, küstah Papa’ya misliyle karşılık verdik, Vatikan büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Bilahare geri gönderdik. Ancak, sayın ahalimize açıklama yaparken, büyükelçimizin Vatikan’a gönderildiğini söylemedik, Vatikan sanki Londra’daymış gibi, Roma’ya geri gönderdiğimizi açıkladık. Böylece Vatikan büyükelçimiz Vatikan’dan çekilip Roma’ya gönderilmiş olduğu için sayın ahalimiz huylanmadı, meseleyi hallettik.

2015…
Bulgaristan soykırım demedi. Toplu katliam dedi. Sevindik. O kadar katliam kadı kızında da olur dedik, büyükelçimizin huzurunu kaçırmadık.

2015…
Avusturya soykırımı tanıdı. Gökkubbeyi başlarına yıktık, Osmanlı tokadını yapıştırdık, Viyana büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Viyana kapılarına dayanırız, Viyana’yı kuşatırız filan dedik, mehter marşları çaldık. Kuşatma bitince büyükelçimizi geri gönderdik.

2015…
Lüksemburg soykırımı tanıdı. Kasırgalar kopardık, bu yaptığını şımarık Lüksemburg’un yanına bırakmadık, Lüksemburg büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Bir iki ay bekledik. Baktık ki, alt tarafı 400 bin nüfuslu kıçıkırık Lüksemburg bile bizi sallamıyor, ister gönder ister gönderme diyor, sen kimsin de bizi istemiyorsun ulan, inadına gönderiyoruz dedik, sayın ahalimiz bunu da yedi, büyükelçimizi inadına tırıs tırıs geri gönderdik.

2015…
Brezilya soykırımı tanıdı. Dik durduk, eğilmedik, Brezilya’nın burnundan fitil fitil getirdik, Brezilya büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Sayın ahalimiz bu dik duruş karşısında Brezilya milli takımına gol atmış kadar sevindi. Maç bitti, tribünler boşaldı, taraftarlar evine gitti, stadyumda kimse kalmadı, soyunma odasında bekleyen büyükelçimizi geri gönderdik.

2015… Rusya soykırımı gene tanıdı. Çıt çıkarmadık. Asrın liderimizin bütün dünyada Maduro ve Putin’den başka konuştuğu devlet başkanı kalmadığı için, tanımamış gibi yaptık, Rusya’nın soykırımı tanıdığını sayın ahalimize söylemedik. Dört sene geçti, hâlâ söylemiyoruz. Arkadaş sohbeti sırasında bu mevzu açılırsa, siz de inkar edin.

2016…
Almanya federal meclisi soykırımı tanıdı. Sabrımızı test etmeleri Almanya için çok fena oldu, feleklerini şaşırttık, Berlin büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Asrın liderimiz o sırada Kenya’daydı, “büyükelçimizin Ankara’ya gelişinden sonra nihai kararımızı vereceğiz” dedi, asrın liderimiz Kenya’dan dönene kadar mevzu laga lugaya getirildi, yandaş televizyonlarımız sayın ahalimize Kenya’dan safari görüntüleri filan seyrettirdi, Almanya Malmanya unutuldu, böylece nihai kararımızı verdik, büyükelçimizi geri gönderdik.

2018…
Hollanda temsilciler meclisi soykırımı tanıdı. Büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çekemedik. Çünkü kısa süre önce, sayın bakanlarımızı adeta kedi yavrusu gibi sınır dışı ederek, kapının önüne koydukları için, vatandaşlarımızı yerlerde tekmeleyip köpeklere ısırttırdıkları için, büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çekmiştik. “Özür bekliyoruz, özür dilenmezse bir daha Hollanda’ya büyükelçi göndermeyeceğiz” dedik. Sayın ahalimiz mutlu oldu, Hollanda’yı protesto ederek, portakal filan bıçakladı. Ama terbiyesiz Hollanda özür mözür dilemediği gibi, üstüne soykırımı tanıdı. Baktık ki pabuç pahalı, resmi açıklama yaparak “dünya lideri ülke olarak üstümüze düşeni yapıyoruz, Hollanda’yla ilişkilerimizi normalleştiriyoruz” dedik, yandaş medyamız “dünya lideri ülkeye de bu yakışırdı” manşetleri attı, sayın ahalimiz mutlu oldu, dünya lideri olmanın gururunu yaşadı, ortalık sütliman oldu, büyükelçimizi geri gönderdik. Üstelik, sayın ahalimiz biraz daha fazla gurur duysun diye, general kardeşi 15 temmuz darbe girişiminden içerde bulunan arkadaşı elçi yaptık.

(Basiretli politika örneklerimizi ilk yazmaya başladığımda birkaç paragraftan ibaretti, dirayetli politikamız sayesinde neredeyse tam sayfa haline geldi.)

Ve, 2019…
Fransa cumhurbaşkanı, 24 Nisan’ı soykırımı anma günü ilan etti.

Fransa işte şimdi baltayı taşa vurdu.

Paris büyükelçimiz, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın iki numaralı adamıdır, Hakan Fidan’ın sağ koludur.
Tahminim o ki, kendisine MİT’ten derhal şu şifreli mesaj gelmiştir:
“Fransa’ya tükürdüğünü yalat, ilk uçağa bilet al!”

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/fransa-iste-simdi-mahvoldu-3427561/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

Harun olacaktı! Kalem oynadı! Karun oldu!
7 Şubat 2019

Ali Babacan kimdi? AKP kurucusuydu. Dededen-babadan iş hayatının içindeydi. Ekonomi bilgisi yüksekti. Başbakan Yardımcılığı, Ekonomi Bakanlığı yaptı. O günlerde İstanbul Finans Zirvesi toplantısının açış konuşması için çağırdılar.
Şunları söyledi:
“Bundan böyle bizim için imalat sanayinde daha çok yatırım önemli olacak. İnşaat sektörünü de teşvik ediyoruz. Ama bu sektörde ‘küçük kalem oynatmaları‘ ile bir gecede mevzuat değişimiyle oluşan bir rant var…”
Ne diyor?
Bir kalem oynatılıyor.
Plan değişiyor.
Büyük rantlar doğuyor.
★★★
Nihat Ergün kimdi? O da AKP kurucusuydu. Ekonomi ve teknoloji bilgisi yüksekti. O da Başbakan Yardımcılığı, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı yaptı. Bakanlık’tan sonra kitap yazdı. Kitabında; “ranta dayalı zenginleşmeyi” de ele aldı.
Şunları yazıyor:
“Siz 0.25 emsal olan bir şehir arsasını Belediye Meclisi’nin, TOKİ’nin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın veya başka bir mekanizmanın kararıyla 2.5 emsale- 4 emsale çıkarıyorsanız bir çok insan bunun peşinden koşar. Hele bu artışlar parsel bazında, ada bazında yapılıyorsa o zaman bu işlerin içine rüşvetin, irtikabın, iltimasın girmemesi mümkün değil…”
Çok açık söylüyor.
Bir kalem oynatılıyor.
Emsal yükseltiliyor.
Büyük rantlar doğuyor.
★★★
Demek ki, bu iki önde gelen AKP kurucusu, en önde gelen AKP kurucusu Tayyip Erdoğan’ın bugün yana yakıla şikayet ettiği “parsel bazında plan değişikliklerinin yaratacağı sorunu” çok önceden görmüşler.
Uyarmışlar.
Dinleyen olmamış.
2004-2015 yılları arasında sadece İstanbul’da “ana plana aykırı-imar kanuna aykırı- plan yapım ilkelerine aykırı-kıyı kanununa aykırı-emsal teşkil edici- trafik yoğunluğunu artırıcı” 17 bin 300 dosyada “kalem oynatılarak kişiye, şirkete, holdinge özel imar planı değişikliği” yapıldı. İnşaattan, ranttan, emsalden ve parselden bir gecede kazanılan büyük zenginliklerin gerisinde çökmüş şehircilik, batmış belediyecilik kaldı.
(Not: Bu bilgiler İstanbul Belediye Meclisi üyesi Hüseyin Sağ’ın (CHP) Meclis’te yaptığı konuşmadan derlenmiştir)
★★★
Bugüne böyle geldik.
Bugün ne oldu?
Numan Kurtulmuş, Halkın Sesi Partisi adlı bir muhalefet partisi kurmuş ve o yıllarda AKP’yi ve Tayyip Erdoğan’ı “Harun olmaya geldiniz. Karun oldunuz” diye eleştirmişti. Sonra AKP’ye geçti, üst görevlere yükseldi, Başbakan Yardımcılığı, Bakanlık yaptı, şimdi AKP sözcüsü. Ankara’dan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın İstanbul’da Yeni Havalimanı ile Kanal İstanbul projesi arasında kalan tarım arazisi niteliğindeki 2.7 milyon metrekarelik arazi üzerinde plan değişikliği yaptı, araziyi imara açtı. Bu arazi içinde Numan Kurtulmuş’un babadan kalma ve kendisinin unuttuğu hissesi olduğu ortaya çıktı.
Harun olacaktı.
Yine kalem oynadı.
Karun oldu.
KALEMİN GÖR DEDİĞİ
Polis okulu arazisinin tapu kavgası olmuştu!
Hatırlatmak da gazetecilik görevidir. İstanbul’un en kıymetli semtlerinden Ulus – Etiler’de polis okulu arazisi için tapu kavgası olmuştu. Etiler Polis Meslek Okulu arazisiyle birlikte polis lojmanı yapılması karşılığında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmişti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ise Ankara’dan yaptığı imar planı değişiklikleriyle 32 bin metrekarelik araziye, 2.5 emsal inşaat izni vermiş; böylece inşaat hakkı 100 bin metrekareye çıkarken, yükseklik ise serbest bırakılmıştı. Yeni imar planında araziye AVM, rezidans, restoran, mağaza, otel yapımına izin çıkmıştı. Arazinin Yasin El Kadı’nın oğlu Muaz Kadı ve Mısırlı İşadamı Usame Kutub’un da aralarında bulunduğu bir şirkete, 460 milyon dolar bedelle ihalesiz verildiği iddia edilmişti. Bu iddialar üzerine o sırada İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Kadir Topbaş, 30 Aralık 2013 tarihinde yaptığı basın toplantısında bu iddiaları yalanlamış ve tapuları göstererek, arsanın kendilerinde olduğunu söylemişti. Topbaş “Birileri kendi aralarında bir takım organizasyonlar yapabilirler, ilişkiler kurabilirler, üzerinde bir takım gelecek adına hesaplar yapabilirler. Kendi aralarında bir takım konuşmalar geçmiş olabilir” demişti.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/harun-olacakti-kalem-oynadi-karun-oldu-3426826/?utm_source=yazarlar&utm_campaign=diger_yazilar&utm_medium=diger

😊

Hanımın dediği gibi “hep hasta, hep hasta AMA sesi öyle bir çıkıyor ki! Ölüler, korkudan dirilir! Ölüyorum, ölüyorum diyor bir türlü ölmüyor”

Bittim, bittim, tükendim diyorum…
Yine yola…
YOLUMA devam ediyorum. Geçen akşam ama nasıl fenaydım O gün…
Sabahtan Dada, ya ayakta durmaya halim yok…
Yemin ediyorum adim atmaya, kendimi taşıyorum ama gel bir Allah’a sor bir bana nasıl diye…
Okul, akşama futbol DELIRDIM, çıldırdım ya zıvanadan çıktım…
Bıraktım, o hırsla eve, anneme…
Ben senin kızının esiri miyim?
Çok, çok fena bağırıp, çağırdım. Yetti canıma…
Dedim aklini başına toplasın, SILMEYEYIM DEFTERDEN…
Bunun ne demek olduğunu annem çok iyi bilir, siktin sene ne ölüme ne dirime!

Ardından hanıma, koydu önüme üç köfte, bir sürü salata…
Çocuk muyum ben?
Ulan bu ne?
Al tabağı indir başından aşağı, bağırdım çağırdım, kızdım durdum…
Kadında ne yapsın, yorgun argın gelmiş işten, evlat köfteleri silmiş süpürmüş.

Hepimiz…
Herkes tutturmuş bir yol gidiyor hayat denilen yolda…
Ölüp, ölüp diriliyoruz bu uğurda…
Takma Önder’i kafaya!

Anlayana

Bir kadının bekaretini kaybetmesi gibi, insan masumiyetini kaybetmeyecek…
Gelmez…
Getiremezsin geri!

Ekmek, sigara, gazete…
Düzenli…
Günde en azından almak zorunda kaldığım şeyler.

Zaten zar zor yürüyorum, elimde gazete dönüyordum dükkâna, bir kamyon geçti yanımdan…
Pezevenk…
Süratli, elimdeki gazete uçtu gitti. Neyse ki uzağa gitmedi, yetiştim aldım elime…
Tabii bu sefer sımsıkı kavradım gazeteyi.

Bir adam, uzaktan görmüştüm bana doğru geliyordu…
Eski alışkanlıklar, genelde çevremin farkındayımdır, kaç kişi, nerede ne yapıyor…
Geçtim gittim yanından, görmüş olmalı benim yerden gazeteyi eğilip aldığımı…
Benden yaşlı…
Seslendi bana, döndüm baktım ne oluyor diye…
“Elinizdeki gazete benim” dedi…
Baktım adamın yüzüne, dedim olamaz, yanılıyorsunuz herhalde…
Açtım gösterdim gazeteyi, Türk gazetesi…
Alt tarafı bir gazete, alt tarafı…
Kızardı bozardı, özür diledi, siktirdi gitti!