Felsefe…
Felsefenin değeri, hayatımın önemli bir parçası…
Sevmem yüzeyselliği…
Kaba saba hal ve hareketleri, eşyayı…
Zarafet, nezaket, terbiye…
Bilgi…
Özellikle kadın denilen varlıkta aradığım vasıflardır. En güzeli…
Bilginin gerçeği…
Terbiye kardeşim, görgü, çekidenken yetişme ise en mükemmeli!
Dün gittik yüzmeye…
Su masajı…
Aman ne iyi geldi…
Gençliğimden beri gittiğim bir yüzme havuzu, şifalı su…
Veee…
Tek tük Türk var, yabancı…
Hala öyle ancak eskiye nazaran Türk sayısı artmış durumda…
Şaşırma…
Kardeşim takarsın koluna manitayı, karını, aileni gidersin gideceğin yere…
Türk varsa, al muhtemelen başına belayı…
Tek neden bu!!!
Yoksa bana ne ondan bundan…
Bana ne???
Bir fındık popolu, küçük bir kız çocuğu…
Üç – dört yaşlarında olsa gerek, o gözler, o saçlar…
Bayıldım ya bayıldım, acayip sevimli. Millet almış çoluğunu çocuğunu gitmiş yüzmeye. Bizimkilerin başka planları varmış yoksa alırdım yanıma. NEFRET EDERIM BÖYLE ŞEYLERDEN…
Affedersiniz…
Dal, t.şak meydanda…
Çocukların yanında…
Muhtemelen kadınların soyunma odası ve duşlarında da aynı manzara!?
Edep kardeşim edep…
Terbiye…
Ne gereği var doğal bir şey olsa bile ne gereği var çoluk çocuk yanında bu halde gezmeye?
Kapa duşun kapısını yıkan ya…
Belki ben yanlışım ama bence doğru olan bu!
Neyse…
Felsefe…
Işkence…
Benim kafa iyice gitti…
Dün eve geldiğimizde hanım tepemi attırdı, hep derim sevdiklerim benim sonum olacak…
Kalp atışım ki saat öyle diyor HEFTIK…
147…
Ya eninde sonunda bana kalp krizi geçirtecekler veya inme!
Gece…
Bir başladı ağrılar…
Kıvrandırıyor beni, aldım uyuşturucuyu aldım başka ağrı kesici…
Uyumak ne mümkün…
Başladım düşünmeye, geçmiş aklıma geldi…
Bir zamanlar bana öğrettikleri, işkence, eziyet altında çeneni tutmayı…
Meditasyon…
Tek çaresi. Olmayacak başka türlü, bu zıkkımlardan kurtulmam lazım…
Doktorlar çare olamıyorsa uzak doğu felsefesi…
Hayat anlayışı, içe dönme…
Kendini toparlayarak kalan enerjiyi yönlendirme. İster inan ister inanma gerçekten var böylesi…
Uzakdoğu sporları mesela, acıya dayanma…
Diyorum ya düz duvarları tırmandıracak bana!!!
Neler var dünyada…
Bildiğimiz ve bilmediklerimiz, bildiğimiz halde uygulamadıklarımız…
İnsan ve beyni…
Tepeden inme ve tersi, tersi dedik te aklıma geldi…
21. yüzyılda çağ atlayan insan, teknoloji…
Halbuki…
“Çağdaş insan” atalardan kalma değerleri, bilgileri hala kullanmadığı, kullanamadığı gibi…
Nicesini özümseyemedi!
Bir öğrenmişiz Allah – Lillah söylemini…
Duyduğumuz anda akan tüm sular duruyor, beyin denilen devredışı kalıyor…
Dünya neler ile uğraşırken ülkemiz…
“Sağ olsunlar” bademler sayesinde nerelere gitmekte…
Ayaklar…
Baş, başlar yalaka olduğu bir düzende Önder…
Birde para mı kazandıracak pezevenge?
IMEI (International Mobile Station Equipment Identity)…
MAC (Media Access Control) gibi…
TCP / IP (Transmission Control Protocol/Internet Protocol) gibi…
Bir İnsanın DIKKAT ayak ve parmak izi gibi….
Tekildir!
IMEI…
On beş rakamdan oluşan ve dediğim gibi dünyada tekil olan bir rakamlar dizinidir…
Bilgisayarınızda bulunan ağ kartı MAC adresi gibi değiştirilebilir…
Örneğin kaybetme, çalınma veya bir suç işlemek için kullanıldığı durumlarda değiştirilebilir…
Cep telefonları ve bilgisayar vasıtasıyla bu numarayı değiştirebileceğiniz yazılımlar var piyasada…
Ben…
Buna mecbur kalmadığım sürece bu gibi yöntemlere başvurmam, vurursam da izlediğim yöntem genelde farklı olur. Şöyle ki…
VAR…
Sürüsüne bereket > klonlanmış < ve / veya çalınmış >>> gerçek numaralar <<< olduğu gibi…
Listeler de vardır, örnek vermek gerekirse:
Doğrudan online’de oluşturabilirsiniz…
AMAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA…
Dikkat etmeniz gereken bir husus var…
Ağ kartlarında olduğu gibi her telefon üreticisinin de kendine göre numara haznesi vardır.
Tabii tıpkı silah, bomba, bilişim konuklarında olduğu gibi benden daha ayrıntılı bilgi beklemeyin…
VERMEM…
Suça teşvik ve iştirak edemem!
Genel bilgiler ile yetineceğim bir istisna dışında…
Bu da benim gibi yurtdışında yaşayıp, Tayyip itine para kazandırmak istemeyenler için özel bir durum olduğu içindir.
Yazılım ismi gene veremem, aslında genel olarak HEX editörü diyebiliriz…
Çünkü işletim sistemine, modeline göre değişebilir, değişiyor…
AMA…
Örneğin eski model bir TÜRK akıllı cep telefonunuz varsa onun numarasını şu tuş kombinasyonu ile öğrenebilirsiniz:
*#06#
Bunu bir yere not edin, yurtdışından getirdiğiniz kendi cep telefonunuzun numarasını da aynı şekilde öğrenip >>> kaybetmeyeceğiniz <<< bir yere not edin.
Tayyipistanda olduğunuz ve emin değilim galiba altı haftaydı, aşkın bir süre kaldığınız takdirde eski TÜRK cep telefonunuzun numarasını kullanabilirsiniz. Örnegin…
Almanya’ya dönmeden evvel tüm işlemi tersine uygularsanız alışık olduğunuz cebi iki ülkede de kullanabilirsiniz. Ben bu yöntemi kullanıyorum…
Şimdiye kadar bir sorun yaşamadım AMA mesuliyette üstlenemem, herkes yaptığından kendisi sorumludur!
O kadar adi ki bu insanlar, şerefsiz…
Ve bilgisiz onların bu adiliğini, şerefsizliğini ve de bilgisizliğini anlatmak için kelimeler kifayetsiz kalır…
Her zaman iddia ederim her şeyleri göstermelik…
Deneme ve yanılma yöntemi, çocuk gibi sınırlarını, nereye kadar gidebileceklerinin sınırlarını…
O çerçeveyi…
Bu yöntem ile belirlemek zorundalar. Cep telefonları ve bu uygulama, anlamsız ve gereksiz buna güzel bir örnektir.
Robert Koch…
Ve Louis Pasteur isimleri sizde bir çağrışım yapıyor, sizlere bir şey ifade ediyor mu?
Başka…
Konuyla ilgisi olmadığı halde daha iyi anlamanız için ne demek istediğimi, bir örnek vermek istiyorum sizlere.
Biri doktor bir Alman, diğeri Fransız, fizikçi…
Kimyacı ve ikisi birden mikrobiyolojinin babası sayılırlar.
Hatırlayacaksınızdır Şarbon (Milzbrand erreger) meselesini…
Yarına kadar size düşünmeye bir fırsat, belki araştırmaya…
Şarbon hastalığı ile >>> solucan <<< arasındaki bağ nedir???
Ve…
Robert Koch…
Louis Pasteur’ün ne ilgisi var bunula?
Cevabı yarına, gidip geliyorum…
Bir bu dünyadayım bir öte tarafta…
Sonra…
Çiftçiliği, hayvancılığı BIZZAT öldürdü ya O vatan haini pezevenk…
Köylümüz…
O saf tertemiz insanlar, Atatürk…
Ve Köy Enstitüleri, ahhh…
O kadar çok anlatılacak var ki!
Robert Koch…
Louis Pasteur arasındaki bilimsel çekişmeye hiç değinmeyeceğim…
Rekabete…
Ancak eski bir özdeyişi hatırlatmak isterim; “Her Yol Roma’ya Çıkar”
Evet, tarih bizlere eşsiz bir hazine, kendi atalarımız bile bunu şu sözlerle ifade etmişler…
“Bükemediğin bileği öpeceksin”
Düşman gördüğün bir kimseyi yenemiyorsan eğer…
Dostluğunu, liyakat ve sadakatini kazan!
Getiri…
Ve götürü…
DENGE…
Böyle idare etti, toprağına toprak kattı Roma…
Hep bana Rabbena olmaz, olmamalı…
Bilgi…
Eskiden de çok önemliydi günümüzde ise bilgi birikimi…
Elzem!
Bir tarafımı yırtıyorum yıllardan beri…
Enerji…
Allah bu ülkeye kafadan, beyinden başkaca her şeyi vermiş, kullanmasını bilmeli…
Bademler…
Daha yeni güneş enerjisini kesif etti!!!
Küfür edeceğim…
Okuyan…
Kadın var, çoluk çocuk, soruyorum bu zibidiler küfrü hak ediyor mu hak etmiyor mu?
Sığır bunlar ya bildiğimiz sığır…
Öküzün ta kendisi…
Ve sözü yerine getirdik, o halde devam edelim konumuza…
Cevaplamak istiyorum dünkü sorumu…
Şarbon…
Öyle garip bir hastalıkmış ki…
YEREL, bölgesel…
Evet daha iyi anlamanız için konuyu açmam gerekir, biraz abartarak yazıyorum…
Örneğin iki tarla, çayır ”yan yana”
Birinde otlayan sığırlar telef olurken diğerindekiler sağlıklı…
Tabii bir nevi cahiliye dönemi, insanlar daha bugünkü bilgi ve bilince ermemiş…
1880’li yıllardan söz ediyorum…
Mikropların varlığı tahmin ediliyor ama bilimsel kanıtlanmış bir veri yok elde…
INGILTERE…
Pasteur, asistanı ile büyük oranda sığır kaybeden bir yetiştiricinin yanına gider ve kendinse sığırların otladığı, telef oldukları çayırı göstermesini ister. Konuşuyorlar aralarında…
Bir ara soruyor Pasteur telef olan hayvanları ne yapıyorsunuz diye…
DIKKAT DIKKAT DIKKAT…
Yetiştirici…
Gömüyoruz diye cevap verir, herkes böyle yapıyormuş!!!
Pasteur’ün muhtemelen beyninde şimşekler çakmıştır…
Göster diyor nereye gömdünüz…
Yetiştirici gösterir, Pasteur yere eğilir ve toprağı inceler…
Heyecan ile asistanına yönelip sorar:
“ANLIYOR MUSUN? Anladın mi nedenini”
Asistan şaşkın, anlamamıştır Pasteur’ü…
Gördüğü toprak ve solucanlar!
Bilinmesi gereken…
Toprağa gömülen her canlı…
Ve yine…
Yeryüzünde yaşayan her canlının, ister tabiat de istersen Yaradan…
Buna gerek gören…
Bir işlevi vardır, bir görevi…
Örneğin bok böcekleri toprağı gübreler, solucanlar ise havalandırır…
Doğru yanış bilemem, örneğin bok böcekleri olmasaymış yeryüzünü bir metre dışkı kaplarmış…
Allah…
Yaradan, inanmayan kâfir bence. Ne zamandan beri yazmak istiyorum kimi düşüncelerimi…
Mısır, firavunlar…
Hz. Musa, bilimsel kimi veriler…
Mantık…
Bir artı bir artı bir meselesi…
Bir yandan kendimle, özümle, inançlarımla, inanmak istediklerime çelişeceğim…
Öte yandan…
Mantık, bilgi ve verilerin bir araya getirilmesi, analizi…
İma etmeye çalışmıştım yazdığım kitapçıkta Allah’ın Kelamı…
Ancak o günlerden bugünlere > yeni < bilimsel veriler çokça pekiştirdi bu konuda ki düşüncelerimi…
Bilmiyorum, belki dile getiririm bir gün…
Devam edecek…