Rica etsem bana yardımcı olur musunuz?
YOK…
Kimsenin özeli beni ilgilendirmez, bakmıyorum zaten…
Kim…
Kim diye AMA kimi sorular sormak ve düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum…
Bir araştırma…
Lütfen sağ tarafta denemeye iyi veya kötüye tıklar mısınız?
Sorular yakında
YETMELI, ya müneccim boku yedim veya 😊 Tecrübe, tecrübe, bir artı bir artı bir artı… Mantık! Ne biliyorsan hakkımda gerçek!
Yalan mı? Çete değil mi bunlar? Kırk haramiler!
Gitmem gerekiyor, gitmem…
Çok özledim, dayanılmayacak bir hasret…
Bir ay daha sabır etmeliyim, yok maddiyattan değil…
78 Euro bilet…
Gidemiyorum, kıpırdayamıyorum hiçbir yere.
Kısmetse…
Yaş günü veya ölüm yıldönümlerinde.
Anılar, affedersiniz aklıma geldi birden
Tek, tek…
Rahmetli babam, İsmail ağabey…
Babanın en samimi arkadaşlarından biri, Avrupalı…
Kayınpederim olur kendisi…
😊
Lakabı kardeşim lakabı, pederin İstanbullu Kadirdi…
Özür dilerim, biraz kabaca olacak…
“Bundan (bunlardan) hayır bekleyen anasından a. beklesin” derdi…
Çok, inanın çok özlü sözleri vardı rahmetlinin…
Saydıklarım…
Her biri feleğin çemberinden geçmiş, son derece deneyimli insanlardı…
Hele babam, hele babam.
Erkekte bilgi kadar tecrübede çok önemli…
İsmail ağabey…
Yeminle unuttum sayısını, kaç defa evlendi boşandı…
Allah gani gani rahmet eylesin, zor, çok zor bir hayatı oldu…
Anlatsam…
Hem ağlar hem gülerdiniz, İstanbullu bir hem “hergele” hem Beyefendiydi kendisi…
İstanbul kaldırımı çiğnemiş neticede…
Bu güzel kentin en güzel, en nezih mezarlıklarından birinde ebediyete yattı…
Bir manzara…
Akliniz durur, iyi insandı, IYI…
Allah…
Hayata çektirdi AMA öyle görünüyor ebedi istirahati mükemmel.
Koca Arnavut, keza…
Onlar kadar inişli çıkışlı bir hayati olmasa bile…
Ehhh kimi yolu yordamı iyi bilen birisiydi, sonunda park ettiği yer…
İçimizde…
Hangi birini unutabiliriz ki?
“Akıllı kadın yuvasını yıkmayan kadındır” derdi rahmetli…
İsmail ağabey, gerçi bence bu söz ikisi içinde geçerli.
Dört kelimeden oluşan bir cümle kurdum, sadece dört kelimden…
Anladı kayınpeder…
Boşuna yıllarca boşuna, ağabeysi…
Allah var yukarıda, O da deneyimli…
Üç aşağı beş yukarı yaşıtız, gelsin konuşacağız.
“İlki zor oluyor” derdi…
“Çok acı veriyor, gerisi gelmiş geçmiş umurunda bile olmuyor!”
Öyledir, öyle…
İlki çok acı verir…
Yıkar…
Gelir rahmetli pederin sözü aklıma…
“Bundan (bunlardan) hayır bekleyen anasından a. beklesin”
Acı tecrübeler, acı deneyimler…
Dinciler…
Umarım ders alır, akıllanır bu millet…
Tarih tekerrür etmez, yapılan hatalardan ders çıkaramayan bilmez!
Cumhuriyet kuruldu kurulalı…
İlktir…
Cahil, cühela dinci. Bir ilk…
Diğeri, oldu başbakan en azından okumuş insandı, deneyimli…
“İlki zor oluyor” derdi…
“Çok acı veriyor, gerisi gelmiş geçmiş umurunda bile olmuyor!”
Sırtım
Halsizliği, bacakları unutturdu…
Beterin beteri…
Ne yaptım bilmiyorum, biliyorum da bilmiyorum…
Acaba???
Ceza…
Kefareti bu kadar mı büyük olur?
Yürektense belki beddua…
Geldiyse kabul saatine rast…
Dedim ya keşke…
Keşke kesip, biçselerdi!
Yorumsuz
KADIN ne sınırı, İstanbul’da toplantı yapıyorlar, toplantı! Aaa ben bu kadına iyice sinir olmaya başladım, ne var ki kimi gerçekler, bilinmesi gerekenler. BAK bu yazamam ismini, YAZAMAM…
Gözlemlediklerini biliyorum, her gün sitemdeler, her gün…
… parmağı var, anlayana çıban meselesi. Biliyorum sen anladın…
Hah, konu onlar!
Mehmetçik İdlib’te kimi koruyor?
26 Ağustos 2019
Bizim “beton lobisinin” Suriye’de çıktığı “cihat” yolculuğu buraya kadarmış.
Bakkal hesabı gibi yapılan dış politikanın geldiği nokta bu:
– “Rusya’dan S-400’leri alır, nükleer ihaleyi de Putin’e veririz…”
– “ABD’den de yolcu uçağı alır, Patriot füzesi için masaya oturur, Trump’ı da hallederiz…”
– ”Avrupa’da Fransa gibi cızırtı yapacakları da yine THY’ye uçak alıp sustururuz”
– “Suriye’de sınır boyunca Mehmetçik’in kontrol ettiği bölgelere TOKİ’yi sokarız, inşaat sektörünü abad eder, para saymalara doyamayız…” politikaları tutmadı.
O füzeleri, o uçakları aldık, ama sonuçta Suriye’de fena sıkıştık.
Suriye’nin batısında Rusya’nın, doğusunda ABD’nin politikalarının esiri haline geldik.
RUSYA’NIN FORMÜLÜ: Fırat’ın doğusunda Rusya, Esad rejiminin önünü açmak için “böl-taşı-yok et” formülü uyguladı. AKP yönetimi ise bunda kilit rol oynadı.
Önce Halep’teki cihatçılar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rus Lider Putin ile anlaşması sonucu İdlib’e getirildi.
Ardından Esad ordusunun Lübnan sınırındaki Arsel’i ele geçirmesi üzerine, buradaki terörist El Nusra örgütü üyeleri Türkiye sınırına taşındı.
Son olarak da Şam kırsalındaki Doğu Guta’daki cihatçılar İdlib’e getirildi.
Türkiye, Soçi Anlaşması ile İdlib’teki bu cihatçı gruplar için bir nevi “hami” yapıldı, kurulan 12 gözlem noktasına Mehmetçik yerleştirildi.
Şimdi o Mehmetçiklerin hayatı tehlikede. Türkiye’nin Marek’teki 9. Gözlem noktası Esad ordusu tarafından sarılmış durumda. İdlib’in güneyinde kalan iki farklı gözlem noktası daha ateş altında.
Üstelik, “kardeşim” Putin de yaptığı son İdlib açıklaması ile adeta yangına körükle gitti:
“Suriye’de, bir bölgenin askerden arındırılması konusunu konuştuğumuzda Soçi’de, bölgenin yüzde 50’si terörsitler tarafından kontrol ediliyordu. Şimdi yüzde 90’a ulaştı. Bu son derece tehlikeli bir gelişme. Bizim askeri üssümüze İdlib üzerinden saldırı girişimleri oldu. Daha da tehlikelisi, militanların bu bölgeden dünyanın diğer bölgelerine aktarıldıklarını görüyoruz. Bu nedenle Suriye ordusunun bölgedeki terörle mücadelesini ve bu bölgenin terörist eylemlerden arındırılması çabasını destekliyoruz…”
Moskova karar vermiş. Bölgeyi temizleyecek.
Türkiye’nin yapması gereken, Suriye toprağı İdlib’te konuşlu Mehmetçik’in hayatını daha fazla tehlikeye atmadan, bir an önce geri çekmek olmalıdır.
ABD’NİN SURİYE’YE YERLEŞME FORMÜLÜ: Fırat’ın doğusunda da durum hiç iç açıcı değil. “Müşterek Harekat Merkezi” ile Amerikalılar Urfa’ya da yerleşti.
AKP’nin “barış koridoru” dediği koridorun kurulması için Türk-ABD askerlerinin ortak harekatının başladığı duyuruldu.
Hamaseti bir tarafa bırakın, sonuca odaklanın:
Türkiye’nin güneyinde oluşturulacak 3-5 km.’lik koridora Amerikan askerleri -müşterek operasyon adı altında- iyice yerleşecek.
Koridorun hemen ötesinde ise PKK terör örgütünün uzantısı PYD-YPG’nin kontrolünde bir “devletçik” oluşturulacak. Bir yandan “koridor” güvencesi, diğer yandan ABD’den devam edecek silah, mühimmat, lojistik desteği ile bu “devletçik” iyice semirecek.
Türkiye’nin hiç dilinden düşürmediği Suriye’nin “toprak bütünlüğü” ve “birliği” de kağıt üzerinde kalmaya mahkum olacak.
S-400 MUAMMASI
“Rusya’dan füze almayı, bağımsız dış politikaya” bağlayanlara sorular:
AKP hükümeti binbir hamasetle aldığı o füzeleri neden aktive etmedi/edemedi? Eğer aktive edilmiş olsalardı, Rusya ve Esad uçaklarının ateşi altındaki Mehmetçik’in korunması için kullanılabilirler miydi?
Bu soruların yanıtları, bizim beton lobisinin dış politikasında gizli…
Anlat Davutoğlu anlat…
AKP içinde işler karışık.
Ahmet Davutoğlu’nun son çıkışı, pek çok tartışmayı alevlendirecek gibi.
AKP’nin, 7 Haziran 2015 seçimlerinde TBMM’deki çoğunluğunu kaybedip, 1 Kasım 2015 seçimlerinde yeniden kazanması arasında geçen dönem, terör olaylarının ülkede tepe noktaya ulaştığı dönem olarak tarihe geçmişti. Şimdi Davutoğlu, “Başbakan” olarak görev yaptığı o dönemle ilgili, “Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Neden mi? Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman eminim en kritik dönemlerden biri 7 Haziran-1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır” dedi.
Bize düşen soru sormak;
– 7 Haziran seçimlerinden sadece iki gün önce, HDP’nin Diyarbakır mitinginde patlayan bomba…
– Suruç’ta 33 kişinin ölümüyle sonuçlanan terör saldırısı…
– Ankara’daki gar katliamı…
– İki seçim arasında şehit edilen, ancak failleri bulunamayan iki polis memuruna saldırı…
– İki seçim arasında gerçekleşen terör eylemlerinde şehit olan polisler, askerler, siviller…
Neden öldüler?
Davutoğlu bunları anlatmaya başladığında durmasın.
– 2015 Ocak ayında Kıbrıslı Rum lider Anastasiyades ile Davos’ta yaptığı iddia edilen gizli görüşmeyi de…
– Bu görüşmede Rumlara Doğu Akdeniz’de yapılan petrol/doğalgaz aramalarına Türkiye’nin “göz yumacağı” sözü verdiği iddialarını da…
– Libya’da savaşan cihatçı gruplara bavullarla -uçak düşerse diye dört ayrı seferde- gönderilen milyon dolarları da…
– Suriye’de “3 günde Şam’da namaz” hayaliyle çıkılan cihat rüyalarını da anlatsın…
Anlatabilir mi?
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/zeynep-gurcanli/mehmetcik-idlibte-kimi-koruyor-5299411/
Güzel AMA
Çok, çok anlatmış, dile getirmeye çalıştığım bir mevzuyu konu endenmiş…
Evet AMA, aması var…
Konu salt kültürel, konu salt ekonomi, konu salt giyim – kuşam meselesi değil…
BAK…
Pezevenk dün aşkam Alman ANA HABERINDE yer aldı…
Ana haberlerde…
Pezevenk, pezevenk konu oldu?
Putin – Kahpedoğan görüşmesi…
NIYE???
O serseriye…
O kör cahile hangi akli başında yayın kurumu yer verir…
Örneğin bir Trump’a…
Bir Boris’e, bir Kahpedoğan?a?
Kim ya kim, hangi kurum, kuruluş bunları ciddiye alır?
Mesele ONLAR değil ki…
Mesele Amerika, İngiltere…
Bir Türkiye, maalesef bu gibi yaratıklar temsil ediyor bizleri…
Bu yüzden haberdeler…
Bu ülkeler çok önemli ülkeler. Kimisi coğrafi konumu ile, kimisi tarihi…
Kimisi askeri ve ekonomik önemi ile çok önemli ülke…
Türk Silahlı Kuvvetleri…
BITTI, BITTI, bitirdiler, Kahpedoğan bu yüzden getirildi başa…
Atatürkçüler hani nerede?
Hepsi sindi, sivil toplum kuruluşları…
Sindirildi.
Ekonomi…
Sadece his edilen, görülen BIR YANI!
İzin veren belli
Cumhuriyet, Tanzimat’ın anti-tezidir.
Atatürk, II. Mahmut ile oğullarının ve torunlarının anti-tezidir.
İstiklal-i tam/ tam bağımsızlık, kapitülasyonların anti-tezidir.
Bunu şu nedenle yazdım:
Çanakkale’deki maden aramaları protesto edilirken bir tartışma çıktı:
-“Bu izni kim verdi?”
AKP yandaşları hemen “biz vermedik” diye savunmaya geçti.
Kimin izin verdiği belli aslında…
Ama…
Bu soruda 200 yıllık çetin bir mücadele gizli.
Bu soruda koca bir ideolojik tartışma gizli.
Bu soruda Türkiye’deki tarihsel saflaşmanın ana hattı gizli.
Şöyle açıklayayım:
-Biz, “büyük reformcu” denen Adnan Menderes’e bu soruya verdiğimiz yanıt nedeniyle karşıyız…
-Biz, “büyük reformcu” denen Turgut Özal’a bu soruya verdiğimiz yanıt nedeniyle karşıyız…
-Biz, “büyük reformcu” denen Recep Tayyip Erdoğan’a bu soruya verdiğimiz yanıt nedeniyle karşıyız…
Yanıta geleceğim kuşkusuz ama şunu eklemeliyim:
Türkiye’de özellikle 1980’lerden sonra politik tartışmalar salt giyim-kuşam gibi “kültürel” kodlar üzerinden yapılır oldu.
Çanakkale’deki orman katliamı tartışması da salt “doğayı koruma” üzerinden yapılıyor.
Kültürel sorunlar yok demiyorum…
Çevresel sorunlar yok demiyorum…
“Ama” diyorum, “temel meseleyi göz ardı ediyoruz”: Ekonomi-politik!
Sorunun yanıtı burada saklı.
Sorunun yanıtı
Son 200 yıllık tarihimizin önemli iktisadi-politik kırılmaları var:
1838 İngiliz Ticaret Sözleşmesi, Osmanlı pazarını kapitalizme ekleme sürecini başlattı.
Osmanlı toprakları her türlü sömürüye açık oldu. Osmanlı Sarayı büyük sevinçle “modernizmi” ilan etti: Tanzimat Fermanı.
Emperyalizmin hareket alanını genişletmek için, Osmanlı pazarı kanunlar ile sömürüye açık hale getirildi. Maden yasası bunlardan biri oldu.
1858 Arazi Kanunnamesi; toprak rejimi, mülkiyetler ve (107. maddeyle) madenlerle de ilgili bir takım hükümleri kapsıyordu.
Bu düzenleme çerçevesinde, yabancılara -Hicaz vilayeti dışında- ilk maden imtiyazı verildi. O tarihe kadar Osmanlı, madenlerini gözü gibi koruyordu. Maden demek, savaşın kazanılmasını sağlayan “silahların hammaddesi” demekti.
Teslimiyet sadece savaş yenilgisiyle olmaz; çıkarılan böyle kanunlarla da olur!
Kolu kaptırmaya görün:
1867’de, 1869’da, 1887’de, 1903’te, 1906’da, 1911’de yeni düzenlemeler yapılarak yabancılara yeni maden imtiyazları- sömürü kolaylıkları sağlandı. Örneğin… 1903’te yüzde 51 olan maden üzerindeki yabancı hakları, 1911 yılında yüzde 76 seviyesine yükseltildi!
Yabancı devletler-şirketler, kapitülasyon imtiyazlarını kullanmakta sınır tanımadı.
Bu sebeple…
Cumhuriyet’i kuran Osmanlı’nın son kuşağının ana hedefi kapitülasyonlar oldu.
Diyorum ki:
Çanakkale’deki tartışmayı bu temel üzerinde yapmalıyız:
Cumhuriyet ancak böyle kavranabilir.
Üç büyük kırılma
Cumhuriyet tarihinin üç büyük kırılması var.
1950 yılı DP…
1983 yılı ANAP…
2002 yılı AKP…
Her dönemde yapılan tek “icraat” var aslında:
Cumhuriyet’in yok ettiği kapitülasyonlara Türkiye pazarını koşulsuz-sınırsız açmak!
DP, kapitülasyonları diriltti.
ANAP, kapitülasyonları büyüttü.
AKP ise tam teslimiyeti sağladı.
Çanakkale’de ormanların katledilmesine yol açan maden iznini “bu kafa” verdi. Bu anlayışın kökü 1861’de yatıyor. “Kim izin verdi” sorusunun yanıtı belli…
Adı ister “Teck”…
Adı ister “Fronteer”…
Adı ister “Alamos”…
İsmi ne olursa olsun. Kendi ülkesinde tek ağaca kazma vuramayan Kanadalı şirketler, Anadolu’da insanoğlunun mezarını kazıyor…
Kirazlı…
Ağı Dağı…
Çamyurt’ta orman katlediyor.
Kapitalizmin iki yüzüdür bu…
Osmanlı’da olduğu gibi “sarayı paraya mecbur” edenler, aynı oyunu siyasal iktidarlar üzerinden yeniden sahneye koyuyor. Yeraltı-yerüstü kaynaklarımızı sömürüyorlar.
Evet…
Maden iznini “kimin” verdiği belli.
Maden iznine “kimlerin” karşı çıktığı belli.
Doğayı katleden kişi değil, ideolojidir…
İşte… Tartışmayı bu politik zemin üzerinden yürütmeliyiz.
İşte… Mücadeleyi bu politik zemin üzerinden yapmalıyız.
Temel mesele kapitülasyonlardır.
Tanzimat ile Cumhuriyet farkıdır bu.
Atatürk ile diğerlerinin farkıdır bu.
Lozan’da kapitülasyonlar konusunda Ankara çok büyük direniş yaptı.
“Lozan zaferdir”- “Lozan hezimettir” diyenlerin mücadelesi en son Çanakkale ormanlarının-madenlerinin talan ettirilmesiyle gün yüzüne çıktı.
Atatürkçüler ile Atatürk karşıtlarının mücadelesi, madenler-ormanlar üzerinden de sürüyor.
Milliciler ile gayri millicilerin kavgasıdır bu.
İzni kimin verdiği belli…
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/soner-yalcin/izin-veren-belli-5303605/
Yoksulluk kader mi?
“Türkiye büyüyorsa ekmeğimiz neden küçülüyor?”
Haklı bir soru bu…
Sadaka gibi maaş zammı ile uyutulmak istenen memurlar isyan halinde…
Seçimden önce neler neler vaat ediyorlardı? Güya Türkiye kanatlanıp uçacaktı!
Bizim akıllı insanlarımız da uçuk vaatlere inanıp oy veriyordu!
Ah Aziz Nesin! Sağ olsaydı da, bugünleri görüp “Ben sizi defalarca uyardım ama anlamamakta inat ettiniz! Şimdi ne haliniz varsa görün!” deseydi!
Zam yağmuru devam ediyor. Doğalgazdan sonra, elektriğe, motorine, benzine zam… Hem de katmerli kazıklar bunlar!
Ağır zamlar milleti cin çarpmışa döndürecek. Çünkü, her malın fiyatını etkileyecek olan temel maddelere yapılıyor zamlar…
Türk-İş açıkladı:
“Evinize her ay 6 bin 705 lira girmiyorsa yoksulsunuz!”
Türkiye’de yaklaşık 20 milyon aile var. Bu duruma göre 18 milyon aile yoksul.
Ne diyeyim böyle iktidara?
Kendisi hamutuyla yutarken,
Milleti yaptı fukara!
Güney sınırımızda tehlikeli olaylar yaşanıyor.
Suriye bataklığına saplanan Türkiye çok ciddi bir tehditle karşı karşıya…
Bu kritik günlerde, Meclis tatilde!
Suriye’de, kanlı terör örgütü IŞİD’in son kalesi durumunda olan İdlib kentinden Türkiye’ye yeni bir göç dalgası başlamak üzere…
Bu göç durdurulamazsa, halen 4.5 milyon Suriyeli sığınmacının bulunduğu Türkiye çok daha zor durumlara düşecek.
İYİ Parti Milli Güvenlik Politikaları Başkanı Aytun Çıray:
“Meclis derhal olağanüstü toplanmalı ve AKP’nin dış politikaları tüm boyutlarıyla ele alınmalı!” dedi.
Halen tatilde olan Meclis keyfini bozup toplanır mı? Hiç sanmıyorum!
★★★
İdlib’den yaşanacak bir göçün Türkiye’de terör olaylarını tırmandıracağını belirten Aytun Çıray’a göre:
“Göç dalgasıyla birlikte binlerce IŞİD’li terörist de Türkiye’ye girecek. Dillerinden beka söylemini eksik etmeyenlerin, yanlış politikalarından bir an önce vazgeçmeleri şarttır!
İdlib’teki çatışmaların doğuracağı yeni göç dalgası ile gelecek olan sığınmacıları bu defa doğrudan teröristler olacaktır. Zaten var olan sayıları İrlanda Cumhuriyeti nüfusundan büyüktür. İktidar İdlib’ten doğabilecek göç dalgasına engel olamayacak, AKP’nin Rusya ve Amerika arasına sıkışmış dış politikasının ağır bedeli yine halkımıza fatura edilecektir!
Ülkemizin yıllardır bir krizden diğerine savrulmasının nedeni, Türkiye’nin iyi yönetilmemesidir!
Haklarımızı büyük devletlerin inayeti ve ihsanı ile değil, bileğimizin hakkıyla korumalıyız. Bu da ancak güçlü bir ordu, iyi bir ekonomi, ehliyet sahibi liderler, huzur ve refah içinde yaşayan yurttaşlarla mümkündür. Mevcut iktidarla bu olmaz!”
AKP’yi saran korku!
Siyaset ciddi gelişmelere gebe!
Bir yandan Ali Babacan’ın, diğer yandan Ahmet Davutoğlu’nun parti kurma çalışmaları “Tek Adam” sistemini yok edeceğe benziyor!
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bizi sırtımızdan hançerledirler!” sözünün arkasında bu endişe yatıyor.
Davutoğlu ve Babacan’ın parti kurmaları halinde AKP ve MHP seçmeninde oluşabilecek 2 puanlık kaymanın Erdoğan için büyük risk oluşturacağı görülüyor.
Erdoğan 24 Haziran’da yüzde 51.8 ile Cumhurbaşkanı seçilmişti.
2023 yılında, ya da erkene alınacak bir seçimde Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olarak görevine devam edebilmesi için yüzde 50+1 oy almasının mümkün olmayacağı düşünülüyor.
Bazı AKP’liler, MHP ile olduğu gibi, yeni partilerle de ittifak yapabileceklerini iddia ediyorlar!
Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu böyle bir ortaklığı kabul eder mi, bunu zaman gösterecek.
Siyaset dünyasında olmayacak şey yoktur! Çoğu zaman menfaatler ön plana çıkar!
Gerçek olan şu ki; 18 yaşını dolduran ve 17 yıldır iktidarda olan AKP’yi zor bir dönem bekliyor!
TEBESSÜM
Yolcunun valizleri!
Genç iş adamı “milli” denilen havayolumuzdan bilet alır ve uçağa binmek üzere alana gelir.
Görevli hostes:
“Biletinizi alabilir miyim?” der.
Adam biletini verir ve der ki:
“Biletimden göreceğiniz gibi ben New York’a gidiyorum. Ancak, verdiğim iki valizden birinin Londra’ya, diğerinin de Paris’e gitmesini istiyorum.”
Görevli hostes şaşırır:
“Böyle bir şey imkânsız. Kesinlikle yapamam!” der.
Genç iş adamı tebessüm eder:
“Bunu duyduğuma çok sevindim. Geçen yıl yapmıştınız da…”
GÜNÜN SÖZÜ
Gerçek başarılar bilgi, çalışma, sabır ve doğrulukla elde edilir!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/rahmi-turan/yoksulluk-kader-mi-2-5303552/



.jpg)

