Bak kardeşim…
Ben çekirdekten yetişmeyim hem alaylıyım hem mektepli…
Allah…
Her kuluna nasip etmediğini bana gösterdi!
NOKTA, kocaman bir NOKTA
Forensik, analiz…
Bilişim, kanunlar, hukuk…
Ulusal ve uluslararası, bu kulu hor görme üniversite diplomasi yok diye…
Nice akademisyeni cebimden çıkarırım ona göre…
Oku Zeynep Hanimi oku, belki benim anlatamadığımı onun dilinden anlarsın…
Bu oyun, bu tezgâh…
İktidarı ve muhalefetiyle ki yok istisna çok öncenden sahneye kondu, kaybeden…
Sen olacaksın, ben…
Mükâfatımız kararan istikbalimiz, al ve sok bekanı bir tarafına…
İki serseri çatışınca!
—
ABD ile krizin asıl nedeni
ABD ile yaşanan krize çözüm aramak için öncelikle, bu krizin nedenleri üzerinde durmak gerekiyor.
En son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim…
ABD’nin derdi Ortadoğu’ya tam olarak yerleşmek.
Demokrat Obama yönetimi ya da Cumhuriyetçi Bush ya da Trump yönetiminin temel politikası değişmiyor. Fark sadece üslupta.
ABD’nin bu konudaki ilk adımları Bush döneminde Afganistan ile başladı. Ve Afganistan, ABD etkisi altında bir ülke haline geldi.
Bunu Arap baharı izledi; Adı “bahar” olan, ama aslında Arap ülkelerine kışı yaşatan süreçte, yönetime ilk geldiklerinde “laik” başlayıp, sonra giderek söylemlerini de eylemlerini de siyasal İslam’a dönüştüren diktatörler devrildi.
ABD, hiç giremediği Libya topraklarında şimdi -deyim yerindeyse- at koşturuyor.
Irak’taki ABD varlığı ise artık neredeyse devlet sisteminin bir parçası. (Bağdat’ta “yeşil bölgede” güvenliği gerçekte kim sağlıyor sanıyorsunuz? Ya da Kuzey Irak’ta gerçekte hangi ülkenin sözü geçiyor?)
Mısır’da “Arap baharı” adı altında önce siyasal İslamcı hükümet kurulur gibi oldu. Ama kısa süre içinde, alaşağı edilip, bir darbe ile ABD’nin en yakın müttefiki haline gelen Sisi rejimi oluşturuldu.
Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerindeki “siyasal İslam” soslu monarşilerde ise Amerikan etkinliği konusunda herhangi bir sıkıntı zaten yoktu. Üstelik bu ülkeler Washington biraz bastırınca siyasal İslam’ın en keskin ilkelerini bir kenara bırakıp çareyi İsrail’le işbirliği yapmakta buldular.
Tüm bunlar olurken de ABD yönetiminin elbette bölgede kendisiyle işbirliği yapacak bir ülkeye ihtiyacı vardı.
Büyük Ortadoğu Projesi için aranan gönüllü ise Türkiye’de bulundu.
Ankara ile Washington arasında, AKP’lilerin çok sevdiği “kazan-kazan” ilişkisi kuruldu.
Türkiye’de; övünülerek anlatılan BOP eş başkanlığı, Türkiye’ye akan yabancı sermaye, zirvelerde ABD başkanları ile samimi pozlar, Türkiye içinde AKP’nin adeta tek bir kişiye özel yeni bir yönetim sistemi kurmasının da önünü açtı.
Suriye’de ABD’nin yerleştiği Fırat’ın doğusundaki topraklar, PYD-YPG kontrolüne geçti -29 Ekim günü Türkiye sınırından geçip, PYD-YPG’ye desteğe giden peşmergeleri unutmak mümkün mü? Ya da o dönemde PYD’nin lideri konusundaki Salih Müslim’in Türkiye’de ağırlanması tesadüf müydü?-
Son olarak ise sıra ABD’nin hiç olmadığı ülkeye, İran’a geldi.
Elbette bunun için de Washington’un gözlerini ilk çevirdiği, BOP’taki ortağı Türkiye’deki mevcut iktidar oldu.
Tam da ABD’nin İran’a yaptırımları açıkladığı dönemde, Türkiye de nereden çıktığı belirsiz bir erken seçim kararı aldı.
Seçim sürecinde Türkiye’deki mevcut iktidarı pek sıkıştırmayan, hatta Menbiç anlaşması ve Halkbank cezası ötelemesiyle sessiz destek verdiği bile söylenebilecek Washington, seçimleri yine AKP’nin kazanması sonrasında harekete geçti.
Türkiye’ye seçimlerden sonra Washington’dan ilk heyet, İran’a yönelik yaptırımları görüşmek için geldi. -Tesadüf mü?-
Ortada İran’a yaptırımlarla doğrudan bağlantılı bir Zarrab davası da varken, AKP yönetimindeki Ankara’dan gelen ilk açıklamalar hiç de Washington’un istediği gibi olmadı.
ABD YAPTIRIMLARINDAKİ ZARRAB BAĞLANTISI
ABD, İran konusunda çok ciddi.
Üstelik bu durum, ABD’de yönetimde olan Başkan Trump’ın “kişisel kaprisi” de değil; Tam bir devlet politikası.
Bunun örneklerini, yine Türkiye üzerinden görmek mümkün.
Türkiye’de kimse pek üzerinde durmadı; ancak ABD’nin İran’a yönelik geçen hafta yürürlüğe giren ilk parti yaptırımlarındaki uçak ayrıntısı dikkat çekiciydi.
ABD, yaptırımlara İran’a yolcu uçağı ve yedek parça satışını da dahil etti.
İlginçtir; Zarrab davasında New York Güney Bölge Savcılığı’nın yazdığı iddianamede de İran merkezli havayolu şirketlerinin “Suriye’ye terörist taşıdığı” ibaresi vardı.
İddianamede, Türkiye’de kurulan Zarrab şebekesinin, ABD’nin Ankara’ya tanıdığı İran yaptırım imtiyazını kullanarak, İran havayolu şirketlerine finans sağladığı bunun da ABD ulusal çıkarlarına aykırı olduğu açık seçik yazıyordu.
İşte ABD, İran konusuna bu kadar ciddi, yargısıyla, yönetimiyle bu kadar bütüncül bakıyor,
Ve elbette İran konusunda, 16 yıl boyunca sürekli desteklediği -bakmayın siz yandaşların köpürttüğü kayıkçı kavgasına- BOP eş başkanının yardımını bekliyor.
AKP’NİN EKONOMİK ÇIKMAZI…
Türkiye, ekonomik krizi bahane ederek İran konusunda Washington’la işbirliğinden kaçtıkça, ABD de Türkiye’nin en sıkıntılı damarına, ekonomiye basıyor.
İşte Trump’ın vergi artırma kararına bu açıdan bakmak gerekiyor.
Kısacası;
Brunson salıverilse de…
Türkiye S-400’leri almaktan vazgeçse de…
İran konusunda Amerikan çizgisine gelmeden, Washington ile yaşanan kriz sona ermez.
İşin özeti şu;
Ortada milli dava filan yok. İki ortak arasındaki anlaşmazlık var.
AKP, ABD’nin taleplerini, Türk ekonomisini 16 yılda getirdiği korkunç durum nedeniyle karşılayamıyor.
İşin kötüsü, Ankara’daki mevcut iktidarın daha önce dış politikada çizdiği zigzaglar, “kandırıldım” adı altında yapılan dönüşler, Washington’a “Bastırırsam, istediğimi yaptırım” cesareti veriyor.
Herkes biliyor…
Bir ülkedeki tek adam yönetimini ikna etmek, çok sesli, gerçek bir demokrasiyle yönetilen aynı ülkeyi ikna etmekten çok daha kolay
RUSYA ALTERNATİF OLUR MU?
Türkiye’nin ABD ile bozulan ilişkilerine, “Biz de BRICS’e katılırız”, “Şangay İşbirliği Örgütü ne güne duruyor”, “Rusya ile daha da yakınlaşırız” diyerek yorum yapacak yandaşlara da son bir not; uluslararası ilişkilerin kuralıdır…
Eğer bir ülke herhangi bir nedenden dolayı sıkıntıya düşerse, diğer tüm ülkeler de bundan yararlanmaya bakar.
Rusya da hemen harekete geçti bile…
Rus yetkililerden art arda Suriye’deki Türk askerlerinin çekilmesi gerektiğine ilişkin açıklamalar geliyor.
Bu daha başlangıç.
Sırada, Türkiye’yi Esad yönetimi ile masaya oturtmak, Ankara’ya bir şekilde PKK uzantısı PYD-YPG’yi tanıtmak var. Türkiye’nin garantör olduğu İdlib’teki cihatçıları dağıtacak Rus-Esad ortak operasyonu, Esad’ın bombardımanı ile küçük küçük başladı bile.
Allah, İdlip’te “ateşkes nöbeti” tutan Mehmetçik’imizi korusun…
https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/zeynep-gurcanli/abd-ile-krizin-asil-nedeni-2571111/