Yorumsuz

Sineklerin Tanrısı
24 Mayıs 2018

Partilerin milletvekili listeleri tartışılıyor.
Medyadaki yorumcular diyor ki:
“Liderler rahat çalışaca¬ğı kişileri listeye koydu!”
Siyasi partiler, liderle¬rin “babasının malı” mı?
“Rahat çalışma” ne demek? Partiye gelip politika yapan kişiyle liderin düşünsel ortaklığı nasıl olmaz? Parti programı ve tüzüğü sır mı?
Sanırım mesele başka:
Lider, iki dudağından çıkan her sözü milletvekil¬lerinin tartışmadan kabulünü; iktidarına koşulsuz biat istiyor!
Bu aslında siyaset kültü¬rümüzün aynası:
Diktatörlük altında yeti¬şen-bulunan insanların; zi¬hinleri, değerleri, tutum¬ları, davranışları zamanla otoriterleşiyor!
– Emrediyor…
– Yasak ediyor…
– İtaat istiyor…
– Hakkı ve gücü tek elinde tutmak istiyor!
Bu nedenle birçok ülke¬de diktatörlükten de¬mokrasiye geçiş dönemi, gerisin geriye diktatörlüğe yuvarlanmayla sonuçlanıyor!
Baksanıza:
12 Eylül darbesinin seçti¬ği “Danışma Meclisi” lis¬tesiyle, bugün partilerin milletvekili listelerini belirleme biçimi/tarzı/şekli arasından hiçbir fark yok!
Evet… “Danışma Meclisi” listesini belirleyen Kenan Evren’in, mevcut liderlerden ne farkı var?
Erdoğan’a “diktatör” diyen muhalif liderler, “Er¬doğan yöntemiyle” milletvekili listesi yapıyor! Milletvekilleri¬nin kendisine teslim olmasını istiyor.
– Şöyle ya da böyle- 142 yıllık demokrasi kültürü¬müz var. Bugün geldiğimiz yer; parti içinde diktatörlük kurmak! Peki…
Partide diktatörlük ku¬ran lider, ülke yönetiminde demokrat mı olacak? Parti içi “kaba güç” yarına ışık tutmaz mı? Sigmund Freud buna “öfkenin yer değiştir¬mesi” diyor; “diktatör” diye nitelendirip karşı çıktığının aynısını yapmak!
Görünen:
– İktidarda ya da muhale¬fette, sağcı ya da solcu- dik¬tatör, demokrasiyi alt etmek için hep pusuda bekliyor!
William Golding’in “Si¬neklerin Tanrısı” bunu anlatan en güzel romandır…
KOŞULSUZ BAĞLILIK
Diktatörlükte kabul gören ideoloji ve siyaset sürekli değişim geçirir; ve buna uyum sağlayamayan mutlaka şiddetle hizaya getirilir!
Bu sebeple…
Milletvekili, parti grup top¬lantısı başta olmak üzere li¬derinin nutkunu pür dikkat kaçırmamaya çalışır. Ama¬cı; bağlılığını ispatlamak için sürekli değişen politikaya uyum sağlamak; ezber yap¬mak; kendine çeki düzen vermektir!
Böylece eleştirel bakış si¬yaset dışına çıkarılır! Kul’luk doğar!
Hedef, tek sesliliktir.
Diktatör, kendine bağlılı¬ğı liste gücüyle sağlayarak gerçekleştirir.
Otoritesini meşrulaştırmak için buna “disiplin” der; ve politik yaratıcılığı öldü¬ren vasatın iktidarını böyle sağlar.
Keza…
Diktatörün partisinde yarat¬tığı diğer korku; kimin, ne zaman kurban olacağının belli olmamasıdır. Örnek sert kaçacak ama yazmalı¬yım…
Nobel ödüllü Harold Pin¬ter’in -12 Eylül döneminde Türkiye’ye yaptığı ziyaretten sonra yazdığı oyunlardan- “Yeni Dünya Düzeni” bu ruh halini anlatır:
Gözleri bağlı sandalyede oturan adam, çevresinde dolaşan iki işkencecinin ne yapacaklarına dair belirsizlik içindedir.
İşkencecilerin hedefi, sa¬vunmasız adamın kendine güvenini yıkıp, onu sersem¬leştirerek otoritelerine/yüce liderliklerine boyun eğdirmek¬tir.
Kimi partilerde –listeye gi¬rememe endişesi gibi- belir-sizlikler/korkular hep tırman¬dırılır. Bunun sonucu siyaset her geçen gün yozlaşır…
AMAN SUSUN
Bir ülkede demokrasi olup olmadığı “şehir meydanı testi” ile anlaşılır.
Şöyle:
– Bir yurttaş yaşadığı şeh¬rin meydanına çıkıp, gözaltı, tutuklama ve fiziksel şiddete uğramadan özgürce görüş¬lerini ifade ederse o ülkede demokrasi vardır!
Bu testi şöyle çevirebili¬riz:
– Bir milletvekili medyaya konuşup, listeye konmama tehlikesini duyumsama¬dan liderini eleştiriyorsa o partide demokrasi vardır!
Soralım:
– Türkiye’de demokrasi var mı?
– Hangi partide demokrasi var?
Gördüğümüz bildiğimiz:
Liderler mutlak sadakat/bağlılık – riayet/boyun eğme bekliyor. Kendini “kahraman” sanıp çok sevilmek- beğenil¬mek istiyor!
Diktatörlük bulaşıcı… Ki¬şisel bir davranış tarzı görül¬mekle birlikte aslında politik düzen.
Karşımızda kişi yok, sistem var!
Diktatörlüğe muhalif olanların yaptığı en önem¬li hata, diktatör devrildiği zaman hedeflerine ulaşmış ola¬caklarını düşünmeleridir. Oysa durum bunun tam tersidir:
Bir diktatörün devrilme¬si yeni diktatörün doğ¬masına neden olabilir. İran Şahı’nın gidip Humeyni’nin gelmesi gibi…
Bu nedenle…
Eğer toplumu sürekli de¬mokrasi yönüne itelemezseniz, o ülkenin eninde sonunda diktatörlük bataklığına yuvarlandığına şahitlik eder¬siniz. Türkiye’de liberallerin AKP’ye; ve AKP’nin FETÖ’ye verdiği destek bunun somut sonucudur.
Liberaller, AKP ve AKP, FETÖ konusunda kendi ya¬lanlarına inandı. “Demokrasi” diye diye hukuk dışılıklara göz yumarak ülkeyi diktatörlüğe savurdu.
Bu hâlâ görünmüyor; her seçim öncesinde olduğu gibi şimdi de deniyor ki:
“Aman milletvekili listeleri¬ne filan söz etmeyin; yeter ki diktatörden kurtulalım!”
Tamam susalım! Eleştiriye tahammülsüzlüğün diktatörlük doğurduğunu unutup gidelim.
Türk’ün Türk’e propaganda¬sına devam edelim.
Ne diyor yandaş:
Ver mehteri!

https://www.sozcu.com.tr/2018/yazarlar/soner-yalcin/sineklerin-tanrisi-2425887/

NOT:
Kendimde okumadım bu kitabi, bakalım. Belli belirsiz, üst sağ köşede, ok aşağıya

Sineklerin Tanrısı:
oku