Fitre, zekât, fakir ve fukaraydı düşün

Yazmıştım…
Bir nevi evlat edindim. Allah bana güç, kuvvet verdiği sürece, maddi imkânlarım dahilinde ilgileneceğim bu kızcağızla.

Var…
Babaannesi, amcası, halası…
Aç ve açık değil çok şükür…
Çok zor geçiniyorlar, o kadar yani yoksa (…)

AMA…
Önder işte, nato mermer nato kafa…
Yeminle unuttum gitti, aklımdan çıktı…
Annem hatırlattı bu sabah, kısmetse önümüz bayram…
Vallahi, billahi unuttum, Yeminle aklımdan çıktı…
Allah biliyor, Allah şahidim…
Akil, hafıza…
Neredesin?
Ben gerçekten çok bitmişim.

Kardeşim…
Sakin ola insan ayırma, deme bu Müslüman, bu Hristiyan, Yahudi, fakir veya zengin…
Siyah, beyaz, sari, kırmızı, Düşünceleri şöyle veya böyle…
Gerçek düşkün, gerçek müşkül…
Çevrende, yakınında…
Bazen…
Sadece bir güler yüz, bir “nasılsın”, bir tokalaşma…
Çocuksa…
Bir başını okşa, al kucağına, sev – oyna…
İmkânların dahilinde…
Gerçek fakir ve fukarayı unutma!

Not:
Evlat zaten…
Dayday tutu…
Annem Allah’ın emri, ki… Hem yaşlı hem ilaç tedavisi, dedim anne yapma güzel anneciğim tutma…
Tutuyor, Allah güç – kuvvet veriyor…
Dada…
Henüz on yaşında. Babası demiş “oğlum on iki yaşında”
Dün hayatında ilk defa, küçük hafızım benim, GÖNÜLLÜ…
Tüm gün tutmuş Dada.

Kaza…
Dudaklarını diktiler ya, zaten zayıftı, iyice eridi…
Yiyemiyor bir şey. Meyve suları aldım, bugün sığırın bacağı…
Çok iri iliği oluyor, yapsın anneannesi bir sebze çorbası…
Bu oğlan ileride din adamı olursa hiç şaşırmayacağım. Ne mutlu bize…
Belki…
İlime, bilime ve samimi bir yüreğe sahip bir evlat…
İnsan…
Allahtan sağlığından, mutluluğu, bet ve bereketinden başka daha ne isteyebilir ki?