Kafa zehir gibi

Maalesef süreklilik arz eden bir durum değil…
Hani…
Dedim ya Allah büyük, çok büyük ve yanımda…
Koruyup – kolluyor beni ve sevdiklerimi(!)

Dün…
Oradan buradan telefon, kafayı yememe ramak kaldı…
Artı hastane, maddiyat…
Özel sigortalı, devlet memuru. Hem kendisi hem rahmetli eşi, hâkim…
Yargıç yani…
Kafa yerinde oldu mu, öyle ağzı açık ayran budalası gibi dinle kadını…
Kendisi bankacı, bırak üç dili kusursuz bilmesini bir yana hayat tecrübesi…
Deneyimi…
Kendi başına ciltler doldurur. Tam…
Benim ihtiyacım olan. Gittim eksik bilgileri tamamladım…
Başhekim bakımı, hakkı!

Sabah gittim, kafa dedim ya zehir, “ah sen misin?”
Hemen tanıdı…
Beş dakika sürdü sürmedi geldi vizite…
Yeminle bilinçli değil, her sabah – akşam gidiyorum. Hanım, dükkân…
Çıkamıyor kadın. Gideceğim gecelik, hırka falan almaya…
Önümüz tatil, paskalya…
Temiz pak olsun kadın bayramlarında!

Sorun…
Hafızasına >>> kazınmayan <<< hiç bir şeyi giymiyor, kullanmıyor…
“Benim değil” deyip koyuyor kapı önüne…
Hastanede yapamaz en azından.

Doktor iddia ediyor ya…
İşledi ta ciğerlerime…
Saatlerce orada yatmış, aç susuz…
Hanımda dün hatırlatmıştı, gittim hemşirelere söyledim…
Bugün başhekime…
Efendim yiyip içmiyor…
“BILIYORUZ, FARKINDAYIZ!”
“Astronot yemeği verelim”, tamam dedim. Çünkü bende evde bundan içiriyorum kendisine…
Bu ne demek biliyor musunuz?
Başhekim teyitli ispat…
Allah var yukarıda, ALLAH!