İmkân ve kabiliyet üzerine

Özellikle I. Dünya Savaşı…
Ama ikincisi de bizlere çok şey öğretmektedir…
Ama önce tanımlamalar.

Kabiliyet kelimesi dilimizde sıklıkla karşımıza çıkan sözcükler arasındadır. Kabiliyet, Arapça dilinden Türkçe’mize geçmiştir. TDK’ye göre kabiliyet kelimesi ise şu anlama gelmektedir:
– Yetenek

İmkan, Arapça dilinden Türkçe’mize geçmiştir. İmkan kelimesinin TDK sözlüğündeki anlamı şu şekildedir:
– Yararlanılan uygun şart veya durum, olanak
İMKAN KELİMESİ CÜMLE İÇERİSİNDE KULLANIMI
– Bunu bizden gizlemelerinin imkânı var mıdır?

„Ey Türk Gençliği!

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kasdedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklâl ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur! (1927)“

Gazi Mustafa Kemal Atatürk

Gelibolu…
Hangimiz bilmeyiz O top mermisini?
Seyit Onbaşı’nı?

Verdun…
Somme bir benzeri. HER MILLETIN…
Kendi yiğitleri, kahramanları…
Her biri bir ananın kuzusu, bir babanın…
Göz nuru.

İmkân…
Fırsat, hırsız yaratır der Almanlar…
Doğru söze ne denir?

I. Dünya Savaşı ve mevzi muharebeleri…
Yukarıda saydıklarım bunların önemlilerinden…
Ne demişti rahmetli Atatürk?

Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır.

Yerli olmaktan…
Milli olmaktan söz eder birileri…
Dem vurur, kınar, kızar…
HIRLAR köpek gibi…
“Demokrasinin D’sinden haberi yok” diye…
Vay be…
Söyleyene bak…
Hizaya gel, yüreğine bak, diline…
Artık ağlar mısın, mateme düşer yas mı tutarsın bilemem…
Muhtemelen hiçbirini, ağzı açık ayran budalası gibi…
Bakarsın yine hayran hayran o lafları sarf edene…
Siner…
İzlersin gelişmeleri.

Evet, imkân…
Fırsat, hırsız yaratır der Almanlar…
Bal tutan…
Parmağını yalar ise Türkler.

Kimi zaman kan ile kimi zaman kafa ile yazılır tarih…
Bazen bir tesadüfler eseridir…

Devam edecek…

—————————————————-

İçindeydim ya içindeydim…
Müşteri…
Ayaküstü, kadın şaşırdı, ALMAN ama bilmiyor…
Nereden bilecek?

ALMANYA…
DÜNYANIN eczanesiydi!

„WIRTSCHAFT

Von der „Apotheke der Welt“ zum Arzneistoffimporteur

Pharmastandort Deutschland – eine Zeitreise im Schnelldurchlauf
Von Niklas Lenhard-Schramm | Deutschland wurde lange Zeit als „Apotheke der Welt“ bezeichnet. Unverdient war dieser Name bis weit ins 20. Jahrhundert nicht, lagen hierzulande doch die Ursprünge der pharmazeutischen Industrie. In den letzten Jahrzehnten verlagerte sich aber ein großer Teil der weltweiten Arzneimittelproduktion nach Indien und China. Eine Entwicklung, die bewusst angestrebt wurde. Namentlich die chinesische Regierung investierte ab den 1980er-Jahren Unsummen in den Aufbau riesiger Produktionsanlagen, zunächst vor allem für Penicillin. Doch neben der Arzneimittelsicherheit kann die Produktionsverlagerung ins Ausland auch in anderer Hinsicht problematisch sein.“

Tümü