YOKKK bu değil, yüzleşmenin SADECE bir parçası!

YER:
18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 101. Yılı Töreni’nde Yaptıkları Konuşma

„Sevgili Çanakkaleliler,
Değerli misafirler, hanımefendiler, beyefendiler;

Sizleri en kalbi duygularımla, hasretle, muhabbetle selamlıyorum.

Bugün Çanakkale Deniz Zaferimizin 101. yıldönümünü ülke ve millet olarak hep birlikte idrak ediyoruz. Bundan 1 asır önce Çanakkale’de destan yazan tüm kahramanlarımızı, şehitlerimizi, gazilerimizi rahmetle, minnetle, şükranla yâd ediyorum.

Evlatlarını Çanakkale’ye: “Git evladım, yıllarca ben oğulsuz kalayım / Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım. / Haydi yavrum, haydi git; ya gazi ol, ya şehit” diyerek yollayan, kimi zaman da çocuğunun şehadet haberini dahi almadan hayata gözlerini yuman analara-babalara Rabbimden rahmet niyaz ediyorum. Allah hepsinden razı olsun, mekânlarını cennet eylesin.

Aynı şekilde binlerce kilometre öteden gelip burada hayatlarını kaybeden, o günden beri topraklarımızda misafir ettiğimiz diğer ülke askerlerini de tazimle anıyorum.

Çanakkale Savaşlarını, “Bugünümüzü kurtaran maziye kahramanlığını ve büyüklüğünü iade eden, bu toprakları bize sonsuz vatan yapan bir mücadele” olarak tanımlayan Gazi Mustafa Kemal’i de rahmetle yad ediyorum. Gazi’nin: “Tarihlerini bilmeyen milletler, başka milletlerin avı olurlar.” sözünün en müşahhas tezahürü Çanakkale’dir, bu topraklardır. Çanakkale Zaferi’ni bilmeyenler bu savaşın nerede, hangi şartlarda, hangi fedakârlıkla yapıldığını anlamayanlar bugün yaşadıklarımızın manasını da kavrayamazlar.

Bunun için ülkemizde Çanakkale Savaşlarının gerçekleştiği mekânları görmeyen, o havayı teneffüs etmeyen hiçbir evladımız kalmamalıdır. Bugün ortaokuldan liseye, liseden üniversiteye geçişte sınavlar var değil mi? İşte ben Çanakkale’nin ziyaret edilmesini ve burada verilen mücadelenin tarihi öneminin hıfzedilmesini de aynı düzeyde önemli bir hadise olarak görüyorum.

Çanakkale Destanı’nı okuyan yavrumuzu gözlerinden öpüyorum. Ve işte bu destanı, inanıyorum ki bu nesil de aynı şekilde yazacaktır. Ve duamızı yapan kızımızı da tebrik ediyorum; zira evet, “Dua dua, eller karıncalanmış, gökyüzü bir tarla, hep yoncalanmış.” Evet, o damlalara hasretiz, gözyaşı. İşte bu topraklar o gözyaşıyla hep sulandı.

Milli Savunma Bakanlığı’mızdan, Milli Eğitim Bakanlığı’mızdan, Kültür ve Turizm Bakanlığı’mızdan, Gençlik ve Spor Bakanlığı’mızdan, diğer ilgili tüm kurumlarımızdan bunu öncelikli bir mesele olarak görmelerini istiyorum. Ve Çanakkale geçilmez destanıyla düşmana dur diyen Çanakkale Boğazı Çanakkale 1915 Köprüsü ile Cumhuriyet’in inşallah 100. yılına geçecek. Hükümetimizi bu noktada inşallah 23’e bu köprüyü yetiştirme azmi ile o gayret içerisinde. Temennimiz odur ki daha önceden bunu bitirerek artık buradan Gelibolu’ya, inşallah Anıttepe’ye artık sandallarla-gemilerle değil araçlarımızla, otobüslerimizle rahatlıkla geçelim ve bu merasimlerimizi çok daha farklı bir şekilde kutlayalım.

Çanakkale’nin anlamını öğretemediğimiz, bu mücadelenin geçmişimiz, bugünümüz ve geleceğimiz için ifade ettiği manayı zihnine ve gönlüne nakşedemediğimiz her evladımızın vebali bu işin sorumlularının üzerindedir. Bilhassa son üç yıldır yaşadığımız hadiseler Çanakkale’deki mücadelenin mesajını çok daha önemli hale getiriyor.

Kardeşlerim;

Biz şehitlerin nesliyiz, biz şehitlerin kanlarıyla suladığı bu topraklarda yetişmişiz. Şehadet, bizim için korkulacak bir makam değil ulaşılması gereken bir makamdır. “Onlar ölü değildir, onlar diridirler, ama siz bilemezsiniz. Onların rızkının kefili Allah’tır.” Ve bu müjdeyle onlar yürürler. Ve kabrinden sonra da oradaki hali görünce 10 kez tekrar bu dünyaya dönmek isterler. Ama birileri anlamaz, zannederler ki onlar normal tabutta götürülen cenazedir. Değil, değil; bunu anlamamız lazım, burası önemli.

Değerli kardeşlerim;

Bundan 101 yıl önce tarihe gömülmek istenen, Balkan faciasının utancıyla şaşkınlık içinde olan bir millet Çanakkale’de yeni bir dirilişin, yeni bir şahlanışın destanını yazmıştır. Çanakkale’de verilen mesaj, sadece milletimize değil, tüm dünyaya hitap etmektedir. Dönemin tüm savaş yöntemlerinin denizde, karada, havada en üst düzeyde kullanıldığı Çanakkale muharebeleri, asıl gücün teknoloji değil, inanç olduğunu dünyaya bir kez daha göstermiştir. Yahya Çavuş bunun ispatıdır, Seyit Onbaşı bunun ispatıdır. Ama gözü olup da bunu göremeyenler var. Bunlar bizi aldatmasın, biz aynı şekilde yürüyeceğiz.

Onun için de Yahya Kemal ne diyor: “Şu kopan fırtına Türk ordusudur Yârabbi! / Senin uğrunda ölen ordu budur Yârabbi! / Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın, / Gaalib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın!” İşte onlar böyle yürüdüler, böyle yürüyerek Çanakkale kurtuluş destanını yazdılar. Çanakkale, hem istiklal, hem istikbal mücadelemiz oldu.

Evet, vatanını ve hürriyetini canı pahasına korumaya kararlı bir millet karşısında durabilecek hiçbir kuvvet yoktur. Bu yönüyle Çanakkale gözü ve gönlü Türkiye’ye kilitlenmiş milyonlarca mazlum için de umudun adı olmuştur. Ama Çanakkale’de Muş’tan gelen de vardı, Bitlis’ten gelen de vardı, Van’dan gelen de vardı, Anadolu’nun dört bir yanından olduğu gibi ta Üsküp’ten gelen de vardı, ta Bosna’dan gelen de vardı. Kardeşlerim, onun için o bir varoluş mücadelesiydi. Pek çok sömürge ülkesi Çanakkale’den ve daha sonra Kurtuluş Savaşımızdan aldıkları cesaretle, ilhamla bağımsızlıklarına giden yola girmişlerdir.

Çünkü buraya gelenler Avustralyalılar, Yeni Zelandalılar, onlar bile soruyorlardı; ‘Biz buraya niye geldik, o kadar uzun mesafelerden biz buraya niye geldik?’ diye soruyorlardı. Öbür tarafta Senegal’den aldatılmış, buraya getirilen o Müslüman kardeşlerimiz burada ezan seslerini duyunca, ‘Biz nereye geldik?’ deyip silahlarını ters döndürüp saf değiştirerek gerçek yerlerine döndüler. Bu destan böyle bir destan. ‘Ben Müslüman kardeşime nasıl silah çekerim?’ dediler.

Ama bugün ne oldu? Bugün, şimdi acaba 6-7-8 Ekim tarihlerinde benim Kürt kardeşimi sokağa dökenler, Kürt’ü Kürt kardeşime öldürtenler kimler? Acaba şu anda benim Mehmetçiğimin karşısına çıkanlar kimler? Benim polisimin karşısına dikilenler kimler? Peki, bunlara alkış tutanlar kimler, bunları övenler kimler, bunlara destek verenler kimler? Millet olmak kolay değil, ama unutmayın gençler illet olmak kolay…

Bölgemiz bugün tarihi bir yol ayrımında, bu önemli süreçte gözler bir kez daha Türkiye’ye yönelmiş, ümitler bir kez daha Türkiye’ye bağlanmıştır. Karşımızdaki zorluklar ne kadar büyük olursa olsun mücadele etmek ve başarıya ulaşmak millet olarak bizim en önemli vasfımızdır. Gençler, sakın umudunuzu yitirmeyin, Allah’ın izniyle bu millet güçlüdür. Biz bir ölür, bin diriliriz, bunu böyle biliniz.

Onun için ne diyoruz, tek millet diyoruz 79 milyonuyla. Onun için ne diyoruz, tek bayrak diyoruz. Bayrağımızın dışında bir bayrak tanımıyoruz. Paçavraları bu milletin evladına bayrak diye sunanlara karşı; “Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, / Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Bir toprağın vatan olması için şehit kanlarına ihtiyacı vardır. Üç, tek vatan; 780 bin kilometrekareyle tek vatan. Dört, tek devlet… Devlet içinde devlet tanımıyoruz, onun için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nden başka bir devlet asla… Yok paralel devletmiş, yok bilmem şuymuş-buymuş, asla asla…

Dün Çanakkale önlerine en modern gemileriyle, toplarıyla, uçaklarıyla, en donanımlı ve eğitimli askerleriyle gelenler hiç ummadıkları bir mağlubiyetle karşılaşmışlardır. Çanakkale sahillerine, gerisindeki tepelere güneşlenip denize girecekleri bir sayfiye yeri nazarıyla bakanlar, buraların mezarları olacağını herhalde hiç düşünmemişlerdi. Öyle ki, düşman gemileri birer birer Boğazın o karanlık sularına gömülürken, dünyanın dört bir yanından getirilmiş seçkin birlikler eriyip gitmeye başladığında dahi karşılarında tüm çıplaklığıyla duran gerçeğe inanmak istememişlerdir.

Dönemin en ağır maliyetli askeri harekâtı Çanakkale’de bir karış toprağın elde edilemediği bir büyük hezimete dönüşmüştür. Çünkü onlar için tek hedef vardı, İstanbul. İstanbul’u biz feda edebilir miydik, İstanbul’u verebilir miydik? Onun için de ‘geçilmez’ denilen yer neresiydi? Çanakkale’ydi ve geçemediler Çanakkale’yi. İstanbul’un üzerinde çok hevesi olanlar var; ama hepsinin hevesleri kursaklarında kaldı.

Bugün de içeride ve dışarıda milletimizi köşeye sıkıştırmak için her türlü oyunu oynayanları hiç şüpheniz olmasın aynı akıbet bekliyor. Şehitlerimiz var, 300’ü aşkın şehit verdik. Ama gördüğünüz gibi şu anda bütün operasyonlarda 2000’i aşkın da kendileri bu noktada kaybolup gittiler. Bölgemizde bu coğrafyayı tanımayanlar için çok kolay ve basit gibi gözüken işler bir anda içinden çıkılamayan dev krizlere dönüşebilir. Yaşanan krizlerin insani ve ekonomik maliyetleri asla bölgemizle de sınırlı kalmamıştır, kalmayacaktır.

Çanakkale Savaşı’nın o dönemde nasıl çok önemli sonuçlara yol açtığını tarih kitaplarından biliyoruz gençler. Şu dönemde bölgemizde yaşananların da kimler için ne tür tarihi değişimlere vesile olacağını inşallah hep birlikte yaşayacak ve göreceğiz. Bu süreçte bize düşen 2023 hedeflerimize sıkı sıkıya sarılmaktır. Unutmayın, ‘Zor oyunu bozar diye’ bir atasözümüz var. Bölgemizde ve üzerimizde oynanan oyunları bozacak olan en büyük kozumuz, en önemli enstrümanımız 2023 hedeflerimizdir. Şayet bu rotadan sapmaz, projelerimizden taviz vermez, inşallah konsantrasyonumuzu kaybetmezsek Allah’ın izniyle Çanakkale 2015 Köprüsünü de yaparız, Allah’ın izniyle İstanbul’da üçüncü havalimanımızın ilk etabı zaten 2018 de bitiyor, 2023’te de tamamını bitirir, 150 milyon yolcu kapasiteli havalimanıyla da dünyaya bir örnek koyarız.

Allah’ın izniyle ülke ve millet olarak yeni bir destan yazmamıza kimse engel olamaz. Yeter ki millet olarak birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi, dayanışmamızı güçlü şekilde muhafaza edebilelim. İşte bayrağımızın önünde evet 81 ilden oraya yerleştirilmiş puzzle’larla bir Türkiye haritası yerleştirildi. Üzerinde de ne yazıyor? ‘Birlikte Türkiye’yiz.’ Evet, birlikte Türkiye olmaya devam edeceğiz. Yeter ki şehitlerimizin kanından alan bayrağımızın indirilmesine, şehadetleri dinin temeli olan ezanlarımızın susturulmasına asla izin vermeyelim. Yeter ki vatanımızı bölmek isteyenlerin heveslerini kursaklarında bırakalım. Yeter ki devletimizi yaşatalım, büyütelim, güçlendirelim, müreffeh hale getirelim.

Kardeşlerim;

İlkelerimizden taviz vermeyelim. Dün ‘Çanakkale geçilmez’ diyerek üzerimizde oynanan oyunları bozmuş ‘Ya istiklal, ya ölüm’ diyerek kararlılığımızı ortaya koymuştuk, bugün de yeni Türkiye’yi işte bu sütunlar üzerine inşa edecek, yükseltecek, 21. yüzyılın büyük ve güçlü ülkesi haline getireceğiz.

Değerli kardeşler;

Biz millet olarak karşımıza mertçe çıkan kim olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun yılmayız, korkmayız, mücadeleden kaçmayız. Ama terör denen ve karşımıza en alçak, en sinsi, en ahlaksız, en insanlık dışı yöntemlerle çıkan musibet işimizi gerçekten zorlaştırıyor. İşte son örneğini geçtiğimiz Pazar günü Ankara’da Kızılay Meydanı’nda yapılan bombalı saldırıyla yaşadık. Masum insanların arasına giren bir bombalı araç 35 vatandaşımızın hayatına mal oldu, çok sayıda vatandaşımızın yaralanmasına sebebiyet verdi.

Terör örgütlerinin maşa olarak kullandıkları, rahmetli Cengiz Aytmatov’dan ilham alarak mankurt olarak nitelendirdiğim bu aşağılık varlıkların hainlikleri karşısında öfkeye kapılmamak mümkün değil. Dikkat ediniz, bölgemizde ve ülkemizde faaliyet gösteren ne kadar terör örgütü varsa hepsi de Türkiye’ye karşı birleşti.

Buna karşılık başta Batı ülkeleri olmak üzere pek çok devlet hala bu örgütler karşısında ilkeli bir tavır ortaya koyamıyor. Belçika’da Brüksel’de bugün toplantı var. Toplantının yapıldığı binanın hemen arkasında bölücü terör örgütü PKK’yı terör örgütü olarak ilan eden Avrupa Birliği’nin bir tanesi olan Belçika, orada kalkıp onların paçavrasını dalgalandırmak suretiyle çadır kurmalarına izin verebiliyor. Bunlar dürüst değil, bunlar samimi değil, bunlar ikircikli davranıyorlar. Bugün bayrağı indirmişler, oradaki posterleri kaldırmışlar. Kimi aldatıyorsunuz? Dürüst olun dürüst, samimi olun. Karşınızda aldanacak bir Türkiye yok, bir Türk milleti yok, bunu biliniz. Bunun adı teröre teslim olmaktır, bunlar teröre teslim oldular.

İşte Ankara’da patlayan bombanın şehrin göbeğinde terör örgütü yandaşlarına şov yapma imkânının sağlandığı Brüksel’de veya Avrupa’nın herhangi bir şehrinde patlamaması için hiçbir sebep yok. Bu açık gerçeğe rağmen Avrupa ülkelerinin hala aymazlık içinde hareket ediyor olmaları, mayın tarlasında dans etmek gibidir. Ayağınızın ne zaman mayına basacağını asla bilemezsiniz; ama bunun kaçınılmaz bir son olduğu da açıkça ortadadır.

Buradan bir kez daha terör örgütlerine doğrudan veya dolaylı kucak açan, destek veren ülkelere sesleniyorum: Koynunuzda yılan besliyorsunuz, beslediğiniz o yılan her an sizi de sokabilir. Türkiye’de patlayan bombaları televizyon ekranlarından seyretmek size bir şeyler ifade ediyor olmayabilir; aynı bombalar sizin şehirlerinizde patlamaya başladığında bizim ne hissettiğimizi mutlaka anlayacaksınız. Ama o zaman her şey için çok geç olacak. Kendi ülkenizi hedef aldığında asla tahammül edemeyeceğiniz, izin vermeyeceğiniz faaliyetleri sırf Türkiye’ye yönelik oldukları için desteklemekten vazgeçin.

Ülkenizde bir bombalı saldırı olduğunda ve sizin bir milletvekiliniz o intihar eylemcisinin taziyesine gittiğinde, ona karşı neler yapabileceğinizi çok iyi biliyorum. Aynı şekilde ülkenizde akademisyen, gazeteci, sivil toplum temsilcisi sıfatı taşıyanların ülkenizin birliğine, bütünlüğüne yönelik eylem yapan terör örgütüne destek verdiğinde, sizin tavrınızın ne olacağını da gayet iyi kestirebiliriz. Şundan emin olunuz: Türkiye bugüne kadar benzer bir tehdide maruz kalan veya kalacak olan Batılı ülkelerden çok daha demokrat, çok daha hoş görülü, çok daha hukuk devleti ilkelerine uygun bir terörle mücadele pratiği ortaya koyuyor. Biz bundan sonra da aynı şekilde yolumuza devam edeceğiz.

Avrupa ülkelerinden beklentimiz, biraz empati yapmalarıdır. Bizdeki terörle mücadele yöntemleri, inanın bana benzer durumlarda, örneğin Fransa’da, İngiltere’de, Amerika’da yapılan-yapılacak olan uygulamalardan çok daha insaflıdır, temel hak ve özgürlüklere çok daha uğundur. Biz ne yaptığımızı, nasıl bir mücadele verdiğimizi, kimlere karşı mücadele ettiğimizi gayet iyi biliyoruz. Avrupa Birliği’nin, diğer uluslararası kurumların ve ülkelerin eleştirilerine bakarken de gerçekten adilse kulak veririz, değilse kusura bakmasınlar. Söz konusu ülkemizin ve milletimizin bekası olduğunda, hiç kimse kusura bakmasın yapılması gerekeni yaparız.

Bizim tarihimizde kıyım yoktur, bizim tarihimizde katliam yoktur, insanların ve toplumların iliğini sömürme anlayışı hiç yoktur. Dolayısıyla bizim terörle mücadelemizin de bir ahlakı, bir ölçüsü, bir meşruiyeti vardır. Birileri bizi zorladı, birileri bizden talep ettiği için değil, zaten kendi kültürümüzde var olduğu için bu şekilde davranıyoruz, davranmayı da sürdüreceğiz. Türkiye 3 milyonu aşkın sığınmacıya ev sahipliği yaparken bir avuç mülteciye yer bulamayıp Avrupa’nın ortasında bu mazlumları utanç verici şartlara mahkûm edenler önce dönüp kendilerine baksınlar. Bizler Çanakkale’deki kahramanların evlatları olarak onların şanına, şerefine mücadelesine gölge düşürecek en küçük bir yanlışın içinde olmayız. Şehitlerimizin ruhlarını muazzep etmedik, etmeyeceğiz.

Ben bu düşüncelerle bir kez daha 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 101. yıldönümünde bu toprakları bize vatan kılan ecdadımızı rahmetle, minnetle yâd ediyorum. Rabbim mekânlarını Cennet kılsın istiyorum; duam budur, niyazım budur. Bu törenlerin düzenlenmesinde emeği geçenleri tebrik ediyorum.

Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla.

Recep Tayyip Erdoğan“

*