Ağırbaşlılık, metanet, zarafet, nezaket, incelik insan olana nede yaraşır…
Günler gelir geçer, aylar, yıllar ve insan bezer, insan çöker, insan…
İnsanlıktan çıkar…
Umutlar tükenir, hayaller…
Ruh…
Çöker, kalıp hani dış görünümünün artık ne önemi kalır?
Teslim olur insan yazgıya…
Alın yazısına, hani insan dünyaya gelirken ağlar ya, bazı bebeler suskun, vururlar kıçına…
Ağlasın diye, ciğerleri, bir yudum nefes…
Halbuki bebe şoktadır ben niye geldim bu dünyaya?
Canı acıyınca başlar feryat – figan ağlamaya…
Bilir…
His eder ta içinde ağlayacağım ömür boyunca, gözyaşım dinmeyecek…
Feryadım, figanım, haykırmam (…) Ah o sesiz çığlıklarımı kimse duymayacak benden başka!
Dürüstlük, samimiyet, içtenlik…
İkiyüzlülük…
Yalan, dolan ve pislik.
Çürüyen insan, çürür riya ile…
Kirlenir beden, kirlenir ruh, kirlenir insan…
Temizlik…
Ruhun ve bedenin, erkeğin ve kadının…
Özellikle kadının….
Bakarım etrafıma, ararım temizliği, saflığı, sadakat ve vefayı, bakarım kadına…
Türk’e ve Türk kadınına, ararım, bulamam, bakarım göremem…
Sadece riya!
Devamı var, yazdım AMA çok ağır gelir…
Dokunur…
İnsan olanı, göğüs kafesinde yürek taşıyanı yakar ve yıkar…
Bakalım…
Belki yayınlarım, belki yayınlamam, bilmece çözmeyi sevmem…
Nedeni neden ederim, pes etmem kolay kolay, ararım nedeni…
Anlayana kadar, anlayacağımı anladım buda bana şimdilik yeter!