Bir kadının hikayesi

Bu anlatacaklarım gerçek bir hayattan alıntılardır. Bir kadının hikâyesi, yeri geldikçe kendimi de katacağım bu hikâyeye çünkü hem kendi hayatımın bir parçası oldu hem son demlerini yaşayan bu insan açısından, bu safhada kendim önemli bir rol oynuyorum.

Bana sorsanız…
Fransız mi İngiliz mi diye…
Her zaman için Fransız derim hem mutfağı açısından hem kadın denen varlık yüzünden…
İnsanlıkları, kültürleri, görgüleri, eğitimleri, yazarları, sanatçıları bir farklıdır Fransızların. Unutulmamalıdır ki bademlerin göstermelik bile olsa sahip çıktıkları Osmanlı, Fransızları, Fransızlar…
Osmanlıları etkilemiştir. Bugün bile kullandığımız Türkçemiz içeresinde birçok Fransızca kelime mevcuttur.

Bu yazı, anlatacaklarım…
Uzun mu olacak kısamı hiçbir fikrim yok…
Taslak olarak yazmak – anlatmak istediklerim aklımda AMA hayat şartlarım, sağlığım buna izin verir mi bilmem. Aslında…
Bu ömür, babaannem misali başından sonuna anlatılacak bir hayat hikayesi, roman olacak cinsten.
Belki inanmayacaksınız bana…
Herkes diyor, herkes…
Yazsam roman olur diye, benim hayatıma roman yetmez, birkaç ciltte…
Ansiklopedi şeklinde kaleme alınması gerekir. Pişmiş tavuğun başına gelenlerin öznesiyim, bu terimi kullanmam hem dil bilgisi açısından hem felsefi bakış acısından olmak üzere ikisi içinde geçerlidir!

Birinci dünya savaşı esnasında doğmuş bir kadının hikayesidir…
Baba sevgisini tatmış ancak özbeöz anne tarafından dışlanmış, hor görülmüş, istenmemiş, def edilmiş bir insanın. Ölümsüz bir aşk yaşamış bir genç kadının, bir İngiliz ve bir Alman kadın arasında geçen hazin bir münasebet ve acı bir sonun hikayesidir. Kazak…
Evet, kazak bir çeyreğin hikayesi, yok, kendimi kast etmiyorum. Anlatacağım insanın eşi. Bir hâkim.
İngiliz’den ayrıldıktan sonra, “zorunlu” bir evliliğin hikayesi. Nazi Almanya’sında bir hayatta kalma mücadelesinin öyküsü.

Devam edecek…